• Sonuç bulunamadı

GERÇEKÜSTÜ BİR ÇELİŞKİ: SİSTEM DIŞINA İTİLENLER “Tanıdık olanda, tuhaf olanı günlük olanda, açıklanamaz

2.5.MEDYA VE ANLAMIN ÇOĞALTILMAS

2.7. KAMUSAL ALAN VE KİMLİK TEMSİLİ

2.7.1. GERÇEKÜSTÜ BİR ÇELİŞKİ: SİSTEM DIŞINA İTİLENLER “Tanıdık olanda, tuhaf olanı günlük olanda, açıklanamaz

olanı kuralda, kurala uymayanı keşfediniz... “ Bertolt Brecht

Alt kültür son dönemin en çok tartışma yaratan konuları arasında yer alır. Hebdige(2004) “Altkültür Ve Tarzın Anlamı” adlı kitabında alt kültür hakkında yazan pek çok yazar gibi, alt grupların anlam dolu biçim ve ritüelleri, sembolik anlam taşıyan çoğu sıradan nesneleri ve nesnelere bir anlam katan etki-tepki diyalektiğini, tarzın altüst edici etkilerini inceleyip yazmıştır. Alt kültür deyince doğal olarak ilk aklımıza gelen kavram kültürdür. Ama ben kültür kavramına, tanımına, kültürel çalışmaların ne zaman başladığına, yapılan kültürel çalışmalara vs. şeylere burada girmeyeceğim. Başka bir çalışma olarak bu konuyla ilgili yazılarım ayrıca okunabilir.

Daha ziyade alt kültürün kimlik içerisinde nerde olduğu ve gerçeküstü bir çelişki yaratan gençlik alt kültürlerine genel hatlarıyla değineceğim. Çünkü kendini tarzıyla ifade eden 1960 hatta 1970 sonrası gençlik yeni bir dönemin kapılarını açmış, nihilist, hedonist, isyankâr ve her şeyi, bütün nesneleri anlamlarından boşaltarak farklı bir gösterene dönüştürmüşlerdir. Nesnelere yüklenen anlamlar saptırılsa bile yine iletişim onlar sayesinde yapılmaktadır. Çünkü bu nesil görüntü neslidir.

Farklılıkların göstereni olan alt kültürler yeni kimlik kaynaklarıdır. Sanayi devrimiyle birlikte dünya hızlı bir değişimin içerisine girmiştir. Bütün sistemler hızla değişmekte, dönüşmekte ve toplumsal yapı yeni bir şekil almaktadır. Değişen dünya düzenine genel olarak bir baktığımızda bütüncülük reddedilmekte, büyük anlatılara olan inanç terk edilmekte, makrodan mikroya doğru bir kayma olmaktadır. Birey ön plana çıkmakta kimin modernitenin bir aşaması olarak kabul ettiği kimin ise post modernite olarak kavramsallaştığı yeni bir döneme girer. Ben de bu dönemi post modern dönem olarak isimlendireceğim. Bu dönem sabitlikten ziyade değişim ve dönüşümün ön planda olduğu bir dönemdir. İşte alt kültür de bu değişiklikleri görme tarzlarımızdır. Bu değişikliği şekillendiren şey pek çok şey olabilir. Ama en önemli

şey öznellik, kimlik ve bireyselliğin temel bir politik sorun olduğunu söyleyen Foucault’un(2007) ısrarla üzerinde durduğu “iktidar” diyebilirim. Yani şimdi iktidarın değişen yüzü yeni bir okumayı da beraberinde getirmektedir.

Günlük hayata dikkati çeken, değerleri, hayat tarzlarını ve davranış kalıplarını inceleyen Chicago okulu, kent incelemeleri, biyografik yöntemler, toplumsal tepki kuramı, etiketleme kuramı, tepkileştirme hikâyeleri ve esasen toplu alt kültür aygıtı aracılığıyla ,”kaybedenler” in yaşam dünyasının anlaşılır, aynı zamanda baş edilebilir bir hale getirmek için çok çaba gösterdi. Chicago Okulu, bir bütün olarak toplumdan daha küçük grupların sembolik normatif yapısına dikkati çekmek için alt kültür kavramını kullanır( Jenks, 2007: 21). Eleştirel yaklaşımla kimlik farklılık ve benlik kavramları yeniden gözden geçirilmektedir. Bütün kültürler parçalanmış bir sistem olarak düşünülür. Ve bu durum çelişkilerle dolu olarak görülebilir.

Kültürün bittiği ve alt kültürün başladığı yer neresi sorusuna verilen cevaplar çoğu zaman kafamızı karıştırır. Alt kültür kavramının geniş bir haritası çıkarılabilir ama ben şimdi o konuya girmeyeceğim. Olayı biraz daha sınırlayarak gençlik alt kültürleri ve kimlik göstergeleri üzerinde duracağım. Mesleki alt kültürler, yaş grubu alt kültürleri, suç alt kültürleri, bölgesel alt kültürler vb. bunların sayısını arttırabiliriz. Downes’in de dediği gibi tüm kültürün sınırlarındaki, her hangi bir belirsizlik otomatik olarak alt kültürlere yayılacaktır( Jenks, 2007: 25). İkinci Dünya Savaşı sonuna kadar yaygın olarak kullanılmayan alt kültür kavramı net tanımların anlamını yitirdiği post modern dönemde geleneksel anlam haritalarının parçalanmasıyla kimlik, farklılık ve benlik kavramlarının yeniden sorgulanmasıyla vücut bulmuştur.

Yüksek kültür gibi post modernizm de estetikten hoşlanır ama bu kanotik yapıntıdan çok tarz ve hazla ilgilidir; ancak aynı zamanda, kasetler ve kitaplar kadar kulüpler, modaevleri, mimari ve alışveriş merkezlerini de içeren “antropolojik” bir kültürdür.( Eaglaton, 2005: 93). Post modernizm kalıcıdan ziyade hızla değişen geçiciyi, tek parçadan ziyade melezi över. Bundan dolayı toplumun içerisinde kendi içinde bağlantılı toplumsal sistemler meydana getiren alt kültürü bir bütün içerisindeki bir alt bölüm olarak tanımlasak da her insan grubunu da bir alt kültür

olarak tanımlayamayız. Alt kültür kavramının tanımında sürekli karşımıza bir sorum olarak sınırlar kavramı çıkmakta, hâlihazırdaki genel pratiklerden farklı ve farklarını bilinçli bir anlamlı eylem olarak tanımladığımızda bir toplum dışılıkla da karşılaşmaktayız. Alt kültür terimi ne kadar belirsizliğin içinde ortaya çıksa da sınırlara takılmaktayız.

Sınırlar nasıl çizilir sorusuna vereceğimiz yanıt bellidir: dil ve tarz. İkisi de kişinin kendini tanımlayıp anlatabilmesini sağlar. Kabul görmeyi de dışlanmayı da sağlarlar. Tanımlamalar sınır çizmeye başlar. Ve her tanım diğerinden ayrıldığın ya da diğeriyle birleştiğin bir alanın altını çizer. Bu yüzden karşıtlıkların şiddetli çarpışmalarına tanık oluruz bu sınırlarda. Kimliklerin şekillendiğini görürüz.“Schlesingerin de dediği gibi “kimlik içermenin olduğu kadar dışlamanın da ürünüdür( Schlesinger, 1987; Morley &Robins, 1997: 74). Ve alt kültürdeki muhtemel roller bu rollerin dayandırılacağı ‘kariyerler’ alt kültürün anlamı, bir kimliğin kurulmasındaki temel unsurlardır( Jenks, 2007: 141). Kült ya da alt kültürel tarz, grubun görünürlüğünün biçimlerini elde etmenin ya da duyurmanın bir aracıdır ve bu biçimlerin radikal ya da rahatsız edici bir etkide bulunması bunların arsızca göz önünde olmasına bağlıdır(Connor, 2005: 285). Bu grupların oluşturdukları tarzlar onların dışlanmasını sağladığı kadar aynı zamanda kimliklerinin onaylanmasını da sağlamaktadır. Günlük yaşam tarzına şekilsel bağlılık gerçek ile anlam arasında bir uçurum oluşturmakta algıyı zorlamaktadır.