• Sonuç bulunamadı

Genel stratejik yönelim, reform sürecinin yönetimi,

Belgede TESEV YAYINLARI (sayfa 99-102)

8 Değerlendirme ve sonuç

8.1 Genel stratejik yönelim, reform sürecinin yönetimi,

Baştan kabul etmek gerekir ki, enerji sektöründe politika veya düzenleme geliştirme ve hayata geçirme süreci, bir çok başka sektöre göre daha saydamdır. Bu anlamda sektördeki düzenleyici kuruluş da başka kamu kuruluşlarına göre çok daha saydam bir

kuruluştur.62 Yine de şu anda reform sürecinin önemli sorunlarından biri, gerek Strateji

Belgesi, gerek ondan sonra yapılan değişikliklerin, reform sürecinin genel hedefleri ve stratejik yönelimi hakkında yol açtığı belirsizliktir. Bu sorunun bir kaç boyutu

 Ayrıntılar için Sevaioğlu (tarihsiz) tarafından önerilen Doğrudan Gelir Desteği mekanizmasına bakılabilir.

 Aynı şekilde, Telekomunikasyon Kurumu ve Rekabet Kurumu gibi idari açıdan özerkliği olan diğer kamu kurumları da gele-neksel bürokrasiye göre çok daha saydam ve hesap sorulabilir kurumlardır.

vardır. Bir kere yukarıda anlatılan örneklerde olduğu gibi, yapılan kimi değişikliklerin gerekçeleri ortaya koyulmamıştır. SB kısa ve öz, ancak aynı zamana alınan kararlara ayrıntılı gerekçeler sunmayan bir metindir. Belki de bir stratejik yönelimi ortaya koyan bir metinden de öyle olması beklenirdi. Kuşkusuz, SB’nin ortaya konmuş olması sektörün geleceği hakkındaki belirsizliğin azalmasında çok önemli bir rol oynamıştır. Fakat bu niteliği ile, SB bazı önemli sorulara ayrıntılı ve tatmin edici cevap veren bir metin değildir. Örneğin, serbest olmayan tüketicilerin perakende satış şirketlerinden elektrik satın alabilmesinden neden vazgeçilmiştir? Dağıtım şirketlerinin özelleştirilmesinde karşılaşılan yasal sorunların niteliği tam olarak nedir? Benzer sorunlar üretim varlıklarının özelleştirilme sürecinde de ortaya çıkacak mıdır? Özelleştirmenin sıralaması (önce dağıtım, sonra üretim) konusunda neden dağıtım öne çekilmiştir? Dağıtım şirketlerinin “yatırımcıya güven veren bir yapıda olması” ne demektir? Buna karar verilirken alternatiflerin avantajları ve dezavantajları hakkında neler tartışıldı? Maliyet esaslı tarife ve doğrudan gelir desteği yaklaşımından neden vazgeçildi?

Bu soruları arttırmak mümkündür. Benzer sorular, EPK’ndan bir önceki bölümde özetlenen diğer sapmalar için de geçerlidir. Sonuç olarak, ortada bu sorulara cevap veren bir politika metni yoktur. Bu ise genel stratejik yönelim hakkında şüpheler uyandırmaktadır: Acaba yapılan değişiklikler bir “yaparken öğrenme” sürecinin sonuçları, ve öğrenmenin gerektirdiği düzeltmeler midir, yoksa EPK’nun genel çerçevesi (örneğin ne kadar gerçekçi ve uygulanabilir olduğu) konusunda daha derin şüpheleri mi yansıtmaktadır?

Bu belirsizliğin reform sürecine olumsuz katkısının oldukça yüksek olduğu tahmin edilebilir. Bu, özellikle yakın geçmişte yolsuzluk ve usulsüzlük iddialarının ortaya çıktığı enerji sektörü için daha da geçerlidir. Saydamlığın eksik olduğu bir ortamda bilgi eksikliğinin yarattığı boşluğu spekülasyon ve şüphe doldurmaktadır. Örneğin, yeniden dikey ayrışma konusunda atılan adıma bu değişikliğin bazı çıkar gruplarına hizmet ettiği veya bu amaçla atıldığı şeklinde şüpheler hemen ortaya çıkmıştır.

Eğer atılan adımda bir hata unsuru olduğu kabul ediliyorsa o zaman bir başka sorun ortaya çıkmaktadır. O da reform sürecini yöneten aktörler arasında ciddi bir eşgüdüm eksikliği olduğudur. Yapılan değişiklik elektrik piyasası oyuncuları arasında ciddi refah transferlerine yol açabilecek bir değişikliktir. Bu değişikliğin sürpriz bir biçimde yapılmış olması, yatırımcıların gelecekteki düzenleyici belirsizlik beklentilerini kuşkusuz arttıracaktır. Bu ise gelecekte piyasaya girişleri ve yatırımları yavaşlatan bir faktör olacaktır.

Bu tür eşgüdüm eksiklikleri sık sık ortaya çıkabilmektedir. Bunun en yeni örneği, EPDK’nın 15 Ocak 2006’da aldığı bir karar ile serbest tüketici limitini 6 milyon kws düzeyine indirmesidir. Bu kendi içinde olumlu bir gelişmedir, ancak bu adım SB ile açık bir biçimde çelişmektedir.

Hayata geçirilen politikalar ve düzenlemeler konusunda saydamlığın artmasının iki önemli sonucu vardır. Bunlardan birincisi, düzenleyici belirsizliğin azalmasıdır. Yapılan düzenlemelerin gerekçelerini bilmek, düzenleyici kuruluş veya politika uygulayıcılarının gelecekte ortaya çıkabilecek ve şimdiden öngörülemeyen durumlarda nasıl bir tavır alabilecekleri konusunda da bilgi vermiş olur. Bu düzenleyici belirsizliğin azalmasında önemli bir rol oynar. İkincisi, gerekçelerin ortaya konması, politika ve düzenleyici kuruluşların hesap sorulabilirliğini arttırır. Ortaya bir gerekçe, bir mantık veya bir tartışma koyma zorunluluğu, hem kararlarının kalitesini arttırır, hem de kararların daha etkin bir biçimde sorgulanmasını sağlar.

Şunu da unutmamak gerekir ki, şu anda düzenleyici kararlardan etkilenen piyasa oyuncularının önemli bir kısmı kamu kesimi oyuncusudur. Yani oyunun önemli bir bölümü henüz “aile içinde” geçmektedir. Özelleştirmelerden sonra çıkar çelişkileri artacak, bu kararlar çok daha sık bir biçimde tartışılır duruma gelecektir. O zaman hem saydamlığın önemi daha da artacak, hem de sektörün yapısı daha karmaşık bir hale geleceğinden saydam olmak belki daha da zorlaşacak veya daha fazla çaba gerektirecektir.

Ortaya çıkacak durumlara örnek olması açısından, geçtiğimiz Eylül ayında EPDK tarafından alınan bir tarife onayı kararı üzerinde durulabilir. Bu kararla TETAŞ’ın TEDAŞ’a sağladığı enerjinin fiyatında yaklaşık yüzde 20 oranında bir indirim gerçekleşmiştir. Bilindiği gibi bu gelişme, özel kesim üreticilerinin eleştirisine konu olmuştur; kimi özel kesim üreticileri bu kararı TEDAŞ’ın mali durumunu düzeltmeye yönelik bir “keyfi” bir girişim olarak değerlendirmektedir. Öte yandan tarife indirimi TETAŞ’ın maliyet esaslı fiyatlama ilkesinin bir sonucu da olabilir. Burada önemli olan mesele şudur: Piyasa oyuncuları arasında önemli gelir transferlerine yol açacak değişikliklerin onayının ayrıntılı bir ekonomik analize tabi olması bu analizin de kamuya açık bir biçimde yapılması doğru olacaktır. Görebildiğim kadarıyla bu tür kamuoyuna açık bir çalışma yapılmamaktadır. Halbuki böyle bir incelemenin varlığı hem tarife onaylarının kamuoyu tarafından etkinlik ve adalet açısından değerlendirilmesine olanak tanıyacaktır, hem de bu konuda yapılacak tartışmaların daha sağlıklı bir çerçeveye oturmasına yardımcı olacaktır. Kuşkusuz saydamlığın gerekli olduğu düşüncesi, sadece tarife onayları için değil, tüm düzenleyici kararlar için geçerlidir.

Yukarıdaki çekinceler, bizzat özelleştirme süreci için de geçerlidir. Özelleştirme ihalesi kamuya açık yapılmaktadır, dolayısıyla gerçekten saydamdır. Ancak bu özelleştirmenin tümümün saydam olduğu anlamına gelmemektedir. İhale belgeleri ve satılan şirket hakkındaki bilgiler kamuya açık olmamaktadır, kamuoyu çoğu kez tam olarak neyin satıldığını bilmemektedir. İhaleye katılan şirketlere açık olan bilgilerin çok önemli bir kısmının kamuoyuna açık olmaması için bir neden yoktur.

Kısa dönemde düzenleyici belirsizliği azaltmanın, saydamlık ve hesap verebilirliği arttırmanın en etkin yolu, genel stratejik eğilimi daha ayrıntılı bir biçimde sergileyen bir politika metni ortaya koymak, ayrıca reform sürecindeki gelişmeleri, karşılaşılan zorlukları yansıtan dönemsel izleme raporları yayınlamaktır. Bu tür bir yaklaşım, enerji politikasından sorumlu olan farklı kuruluşlar arasında bir akıl ve fikir birliği oluşmasına

da yardımcı olacaktır.63

Belgede TESEV YAYINLARI (sayfa 99-102)