• Sonuç bulunamadı

GENEL OLARAK İNSAN HAKLARININ TARİHSEL GELİŞİMİ

HASTA HAKLARI

II- GENEL OLARAK İNSAN HAKLARININ TARİHSEL GELİŞİMİ

İlk hukuk düzeninin Sümer Krallıklarında oluştuğu kabul edilecek olursa; Sümer Krallarının oluşturduğu hukukun temeli yazılıydı ve bütün yurttaşlara sesleniyordu66. Bu noktadan hareketle Sümer toplumunda, dönemine göre eşitlikçi bir düzenden söz edilebilir. Bundan dolayı yurttaşlar, yasaların kendilerine tanıdığı hakların bilincinde idiler. Bu anlayışı bir “miras gibi devam ettir”dikleri gibi hukuk sisteminde yer alan

“bireysel ve ekonomik özgürlüklerini kısmaya çalışacak bir devlet hareketine karşı uyanıktılar.67

İlk yüksek uygarlığı kuran Sümerlerin devlet ve hukuk düzeni konusundaki buluşları ve uygulamaları, kendilerinden sonra Mezopotamya’da ve diğer bölgelerde yaşayan kavimleri etkilemiş, insan, özgürlük hak kavramları ile karşılaşmaya başlamıştır. İnsanın varlığı ve dokunulmazlığı konusunda, daha önceki topluluklarda görülmeyen derecede ileri adımlar atılmış, ama tanrılara insan kurban etme gibi görenekler Sümerlerde yaşamıştır68.

Yazılı hukuk geleneği adaletin yüceliği kavramı, toplum bireyleri arasında eşitliği gözetmeyi özendiren bir anlayış, kadınların pek çok alanda erkeklere denk sayılması, eski Mısır’ın koyduğu ve koruduğu değerlerdir69.

Ortaçağda batı; toplum köleler, yarı köleler, toprağa bağlı köylüler (Serfler) , kent ve kasabalarda yaşayan serbest meslek sahipleri, feodal beyler ile yakın çevrelerini oluşturan soylular ve kilise mensuplarından meydana geliyordu. Sınıf farkları çok belirgindi. Bir statüden bir diğerine geçmek zordu. Keskin bir eşitsizlik ortaçağ batı toplumunun belirgin niteliğiydi. Bu düzende soylular ile kilise mensupları ayrıcalıklı bir hayat sürüyorlardı. Eşitsizlik eğitimden aile hayatına değin her yerde egemendi70. Böyle bir yapı içinde özgürlük ve insan hakları anlayışı kilisenin izin verdiği ölçüleri

66 Bkz. KRAMER S.M.: Tarih Sümer’de Başlar, Çev.Muazzez İlmiye Çığ, Ankara 1990 XXI. Baskı s.42 vd.

67 KRAMER, s.38.

68 CERAM C.W.: Götter, Graber und Gelehrte, Hamburg 1958, s.331.

69 MUMCU Ahmet: İnsan Hakları- Kamu Özgürlükleri, Savaş Yayınları, Ankara 2003, s.33.

70 Bkz. GÖZE Ayferi: Siyasal Düşünce Tarihi, İstanbul 1982, s.68-87.

aşamamış, bu konular üzerinde sadece din adamları düşünce üretme ayrıcalığına sahip bulunmuşlardır.

Yeniçağda, Grotius, hukuku insan aklının ürünü olarak görünce bütün insanlar için ortak haklardan söz etmesi yadırganmaz. Böylece bu hukukçu “insan hakları”

kavramını bilimsel yolla açıklamaya çalışan ilk düşünür olarak kabul edilebilir71. Hobbes, “özgürlük” sorununu iyice incelemiştir. Ona göre özgür kişi “kendi gücü ve aklı ile başarabileceği şeylerde istediğini yapmaktan alıkonulamayan kimsedir.72” Özgürlük, esas itibariyle toplum sözleşmesinin sınırları içindedir. Yani devletin koyduğu kalıplar, özgürlüğü belirler73. Hobbes özgürlüğü akılcı ve biçimsel hukuka uygun olarak açıklamıştır. Kişi özgürlüğü ile devlet arasındaki ilişkileri incelemiştir.

Tavsiye ettiği devlet modeli mutlakiyet olsa da, o bireyci ve özgürlüğü tanıyan bir düşünürdür74.

Devlet biçimlerini araştıran Montesquieu, bunların içinde en iyisinin kişi özgürlüklerine dayanan devlet olduğunu söyler. Özgürlük üzerine duran Montesquieu, bu kavramı tanımlamanın zorluğunu anlatır. Özgürlüğün her anlayış biçimine göre değişebileceğini ileri sürer. O yüzden gene gerçekçi davranışına dayanarak özgürlüğü

“gerekeni yapmak gerekmeyeni de yapmaya zorlanmamak” şeklinde tanımlar. Ona göre bir devlette özgürlüklerin güvencesi hükümet biçimine sıkı sıkıya bağlıdır. Her devletin yasama, yürütme ve yargı adı verilen üç ana gücü vardır. Bu güçlerin tek elde toplanması zorbalık rejimlerine yol açar. Esas olan devlet biçimin adı değil, o devlet yapısında üç temel gücün ayrı ellerde toplanmasıdır. “Güçler ayrımı kuramı”

Montesquieu tarafından böyle tanımlanmıştır. Özgürlüklerinin ve demokrasinin güvencesi güçler ayrımının yaşadığı bir devlette gözlenir75.

Rousseau, insan hakları ve özgürlükleri üzerine yazdıkları ile son derece önemlidir. “İnsanlar arasındaki eşitsizliklik üzerinde söylev” ile “Toplum Sözleşmesi”

yazdığı eserler arasında insan haklarını inceleyen en önemli eserleridir76. Rousseau

71 GROTUİS; s.20-21, 51 vd. 56 vd. 79 vd.

72 TUNCAY Mete: Batıda Siyasal Düşünceler Tarihi, Ankara 1969 II; s.148 vd.

73 GÖZE, s.159 vd.

74 AKIN İlhan:Kamu Hukuku-Devlet Doktrinleri-Temel Hak ve Özgürlükler, İstanbul 1980, s. 114-115.

75 MUMCU, s.63.

76 GÖKBERK Macit: Felsefe Tarihi, İstanbul 1961, s.408.

bugün insan haklarının temelini oluşturan “doğuştan eşitlik ve aynı haklara sahip olmak” görüşünü en sağlam biçimde ortaya koymuştur77. “İnsan özgür doğar, ama her yerde zincirlere vurulmuştur.Falan kimse kendini başkalarının efendisi sanır ama, böyle sanması, onlardan daha sa köle olmasına engel değildir.78” 1982 Anayasasında buna yakın bir ifade yer bulmuştur. 12. madde de ve 68. maddede bu ifadeleri karşılar.

12 Haziran 1776 tarihinde “Virginia Haklar Bildirisi”nin hazırlanıp ilan edilmesiyle hak ve özgürlük kavramları gelişmeye başladı. Bildiride “ İnsanlar eşit olarak yaratılmıştır; insanlara yaratan tarafından reddi ve yok edilmesi imkanı olmayan bazı haklar verilmiştir; bu hakların başında yaşamak, özgürlük ve mutluluğu aramak hakları gelir; bu haklardan yararlanmayı sağlamak için insanlar aralarında hükümetler (Devletler) kurmuşlardır ki bu hükümetlerin gerçek gücü yönetilenlerin isteğinden çıkar; her ne zaman ki herhangi bir hükümet şekli, varlığının sebebi olan bu amaçların yıkıcısı olursa, halka onu değiştirmek veya lağvetmek ve ……….yeni bir hükümet yapma hakkına hazidir.” Denilmekle eşitlik kavramının üzerinde durulmuş ve insanların doğuştan itibaren taşıdıkları bir takım hakları olduğu ve bu hakların reddedilmesinin veya yok edilmesinin mümkün olmadığı, insanların haklarını korumak ve haklardan faydalanmak için devletler kurduğu ve kurulan bu devletlerin kurulma amaçlarına aykırı hareket etmeleri halinde halkın yeni bir devlet kurmaya hakkı olduğu yer almıştır. Bu anlamda yenilikçi bir takım ifadelerin yer aldığı bir bildiridir.

27 Ağustos 1789 günü Fransa’da bir bildiri yayınlandı. “İnsan ve Yurttaş Hakları Demeci” adıyla tarihsel bir ün kazanan bildirinin metninde insan hak ve özgürlüklerinin en önemli belgelerindendir. Bildiride; “ ………insan hakalrının bilinmememsinin unutulmasının ve küçümsenmesinin genel kötü durumunun ve yönetimin bozukluğunun biricik nedeni olduğuna inanarak insanın doğal başkasına verilmez kutsal haklarını resmi bir demeç ile ilan etmeye karar verdiler.”

Bildiricinin 1. maddesinde; “insanlar özgür ve hukuk bakımından eşit doğar ve öyle kalırlar. Toplumsal ayrılıklar ancak ortaklaşa yarara dayanabilir.” Denilmiştir. 4.

madde de “ özgürlük başkasına zarar vermeyen her şeyi yapabilme gücüdür. Bundan

77 MUMCU, s.66.

78 bkz. Toplum Sözleşmesi, Çev. Günyol, s. 14.

ötürü her insanın doğal haklarının kullanılmasının sınırı toplumun diğer üyelerine aynı haktan faydalanmayı sağlayan sınırdır. Bu sınırlar ancak yasayla belirtilebilir.”

Denilmiştir. Bu bildiri insanların doğuştan sahip olduğu hakları tanımış ve bu haklar bakımından eşitliği kabul etmiştir.

İkinci Dünya savaşı sırasında 1 ocak 1942 de Birleşmiş milletler Paktı imzalanmıştır. Bildiride Atlantik Bildirisinin kabul edilmiş olduğu ve ayrıca

“Anlaşmayı imzalayan devletler hayatı, özgürlüğü, bağımsızlığı ve din özgürlüğünü savunmak hem kendi ülkelerinde hem de başka diyarlarda insan haklarını ve adaleti gerçekleştirmek için düşmanları üzerinde kesin bir zafer kazanmanın zorunlu bulunduğuna inanmışlardır. İmzacı devletler dünyayı boyunduruk altına almayı deneyen vahşi ve acımasız güçlere karşı ortak bir savaş içinde bulunduklarının bilincindedirler.”

İfadelerine yer verilmiştir.

Birleşmiş Milletler anlaşmasının başlangıcında amaçlar arasında sayılan şu ifadeler önemlidir: “Biz Birleşmiş Milletler halkları,…. Temel insan halklarına, insan kişiliğinin onur ve değerini, erkeklerle kadınların ve büyük uluslararla küçük ulusların hak eşitliğine olan inancımızı yinelemeye … daha geniş bir özgürlük içinde toplumsal ilerlemeyi … sağlamaya … kararlı olarak … Birleşmiş Milletler adıyla … bir örgüt kurduk” denilmektedir. Birleşmiş Milletler Anlaşmasının 1. maddesinin 3. fıkrasında

“… ırk: , cinsiyet, din ve dil ayrımı gözetmeksizin herkes için insan haklarına ve temel özgürlüklere saygıyı geliştirip özendirmek, uluslar arası işbirliğini gerçekleştirmek …”

hedefi belirtilmektedir. Ayrıca halkların hak eşitliği de vurgulanmaktadır79.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 1948 yılı içindeki toplantılar sırasında hazırladığı İnsan Hakları Evrensel Bildirisini 10 aralık 1948 de kabul etti. 2. maddenin 1. fıkrasında “herhangi bir ayrım gözetilmeksizin bu bildiride yayınlanan tüm haklardan ve özgürlüklerden herkesin yararlanacağı … bütün insanların özgür , onur ve hakları bakımından eşit doğdukları, akıl ve vicdan sahibi oldukları” belirtiliyor. Kişinin beden ve düşünce dokunulmazlığının önemi, özgürlüğünde aynı biçimde dokunulmaz olduğu bildirinin ilkelerindendir.

79 SENCER Muzaffer: Belgelerle İnsan Hakları, İstanbul 1988 s.6-7.

Kişisel ve Siyasal Haklar uluslar arası sözleşmesinde de 1966 yılında imzalanmıştır. Bu sözleşmede insan hakları evrensel bildirisinin yaşama hakkı ve bunun güvenceleri ile her insana tanınması gereken belli başlı kişisel ve siyasal özgürlüklerinin daha geniş kapsamlı olarak düzenlenmiştir.

III-İnsan Haklarının Sınıflandırılması

Türk hukuk öğretisinde de uzunca bir süre kabul görmüş olan insan haklarının sınıflandırılmasına ilişkin liste Alman hukukçu George Jellinek’in yapmış olduğu sınıflandırmadır. Haklar ve özgürlükler 1- Geleneksel haklar ve özgürlükler (Pasif Statü) 2-Siyasal haklar (Aktif Statü) 3- Sosyal haklar (Pozitif Statü) şeklinde üç gruba ayrılmaktadır. Negatif ya da pasif statüdeki haklar devletin sadece kullanımına müdahale etmemesi gereken haklar olarak kavranmış; pozitif haklar ise devletin bizzat müdahale etmesi gereken haklar olarak değerlendirilmiştir.

Hakların tarihsel gelişiminden hareketle hakları kuşaklar halinde sınıflandırmak öğretide kabul edilmiştir.

1-BİRİNCİ KUŞAK HAKLAR

Birinci kuşak haklar klasik haklar olarak da adlandırılırlar. Birinci kuşak haklar bireyi ilk değer olarak kabul etmektedir. Bireysel girişim ve tercihlere saygı göstermek bu öğretinin esasıdır80. Devlete karşı haklar olarak da tanımlanan bu kuşaktaki hakların temel özelliği bireye devletin karışamayacağı bir alanın yaratılmasıdır. Birey serbest bırakılmalı sahip olanın özel alan içerisinde dilediği gibi hareket edebilmelidir. Devlete düşen görev bu alan girmemek ve karışmamaktır. Günümüzde klasik hakların yorumu kısmen değişmiştir. Devletin bu alanda güvencesi ve aktif müdahalesi zaman zaman gerekmektedir.

80 GİRİTLİ İsmet, Hasan Atilla Güngör: Günümüzde İnsan Hakları, Der yayınları 2002, s. 21.

2-İKİNCİ KUŞAK HAKLAR

İkinci kuşak hakları aynı zamanda sosyal ve ekonomik haklar olarak da adlandırılmaktadır. Birinci kuşak hakların tanınmasında kentli sınıf etkili olmuşsa ikinci kuşak hakalrın tanınmasında da özellikle 19. sanayi devrimi ile ortaya çıkan işçi sınıfı etkili olmuştur.

Devletin sunacağı bu hizmetler hak olarak nitelendirilmiş ve “sosyal ve ekonomik haklar” adıyla hukuk düzeninde yer almıştır. Bu haklar arasında çalışma hakkı, sendika kurma özgürlüğü, grev toplu sözleşme hakkı, sosyal güvenlik hakkı, parasız eğitim ve öğrenim görme hakkı, kültürel yaşam katılabilme hakkı vardır. Sağlık hakkı da bu hakalr arasında sayılmıştır.

3- ÜÇÜNCÜ KUŞAK HAKLAR (Dayanışma Hakları)

Birinci ve ikinci kuşak haklardan ayrıldığı hususlar vardır. Üçüncü kuşak haklarının hayata geçirilebilmesi için kişilerin kurumların ve devletin ortak çabası gerekmektedir. Ayrıca bu hakların güvenceye kavuşturulmasında bir mücadeleden çok bir dayanışma söz konudur. Bu nedenle üçüncü kuşak haklara dayanışma hakları da denilmektedir. Çevre hakkı, insanlığın ortak malvarlığına saygı hakkı, gelişme hakkı, barış hakkı bu haklardandır.