• Sonuç bulunamadı

Gençlikle İlgili Fonksiyonları

8. AHİLİK VE İŞ AHLAKI İLİŞKİSİ

8.1. Ahi Teşkilatlarının Fonksiyonları

8.1.6. Gençlikle İlgili Fonksiyonları

Ahilik, genç ve enerjik kişileri kendi bünyesine alıp, bir meslekte maharet edinmelerini, topluma kazandırılıp, başıboş bırakılmamalarını sağlamış; gençlerin enerjilerini manevi önderler elinde toplumsal hayatın düzeni ve devamı için kanalize etmiştir. Gençlerin bir araya gelme, birlik oluşturma eğilimleri böylece toplum menfaatlerini yönünde, ahlaki esaslar çerçevesinde tatmin edilmiştir. Bu birliklerde gençler ahlaki yönden eğitilmiş, kötü alışkanlıklardan korunmuştur. Kötü alışkanlıkları olanlar, buralara kabul edilmemiş, 12 sınıf insan fütüvvet dışı sayılmıştır. Bunlar: Mü’min olmayanlar, münafıklar, falcılar ve müneccimler, içki içenler, dellaklar, dellallar, çulahlar, kasaplar, cerrahlar, avcılar, ameldarlar ve madrabazlar. (Solak, 1997, s. 74).

6 Günümüzde İç Anadolu Bölgesi’nde, özellikle Çankırı ilinde, ahilik geleneğinin bir uzantısı olarak “Yarenlik”, zaviyelerin bir uzantısı olarak da “Yaren Odaları” vardır.

Yarenler, ahilerin zaviyelerde gerçekleştirdikleri bazı etkinlikleri sembolik de olsa günümüzde de sürdürmeye çalışmaktadırlar.

8.2. “Ahilik / Fütüvvet” Kurumu ve İş Ahlâkı

Âhilikte, iş ahlâkına verilen önem o derece ileriydi ki, iş / meslek ahlâkına sahip olmayan bir kişinin iş yaşamında başarılı olamayacağına, olsa bile bu başarısının kısa süreli olacağına inanılıyordu. Bu nedenle, iş ahlâkı ilkeleri, teşkilatın temel direkleri olarak görülmüştür. Fütüvvet teşkilatının “Fütüvvetnâmeleri”nin benzeri bir şekilde, Âhilikte de

“Âhi Şecerenâmeleri” oluşturulmuş, bunlar Türk tarihinde ilk meslek ahlâkı ilkeleri olarak ortaya çıkmıştır. Bu ilkelerin toplamı 740’ı bulmaktadır. Mesleği icra edecek kişilerin, bu ilkelerin en azından 124 tanesini ezbere bilmesi bekleniyordu. (Fütüvvetnameler, 13-16.

asırlar Anadolu’sunun dini ve kültürel tarihi için önemli kaynak olma özelliğine sahiptir.) Âhilere yalnızca mesleki eğitim verilmemiş, bunun yanında ahlâki, dini ve toplumsal bilgileri edinmelerine de yardımcı olunmuştur. Böylece, gündüzleri işyerinde mesleğini öğrenen ve uygulayan çırak-kalfa-usta, akşamları ise dini ve ahlâki bilgiler yönünden eğitilmektedir. Bunların yanısıra, üyelere askeri eğitimin de verildiği ve zaman zaman bu açıdan toplumda roller de üstlenildiği bilinmektedir. Bu eğitim sisteminden geçen esnaf ve sanatkârlar, hem bir meslek sahibi olmakta, hem de benzer davranışlar sergiler hale gelmektedir. Bu yolla,

Ahi birliklerinde meslek ahlakı her şeyin üstünde olup, oto-kontrol sistemi mükemmel bir biçimde çalışmaktaydı. Çırak, kalfa ve ustalar arasında baba-evlat bağı bulunmakta, saygı ve sevgiye dayalı ilişkiler ahlaksal ve mesleksel temeller üzerine bina edilmişti. Her “ahi”nin bir “usta”ya bağlanması, sanatının ananevi pirleri hakkında bilgi sahibi olarak tutum ve hareketlerinde onları kendisine örnek alması esastı. Ahilerin, evvel emirde birer ahlâk abidesi olan pirlerine gönülden ve manen bağlı bulunmaları, işlerinde meydana gelecek en küçük bir kusur yüzünden pirin sevgi ve himmetini yitireceği anlayışını hakim kılmıştı. Ahi birlikleri, bütün kademeleri birbirine raptedilmiş, dışa kapalı, disiplinli topluluklar olduğundan, burada gelişen sanat da kendilerine mahsus bir “hikmet” şeklinde aşama göstermekte ve bu sır nesilden nesile intikal etmekte; bundan dolayı da sanat, bir ustadan öğrenilmekteydi.

Âhiliğin temel amacı olan, “kendine ve çevresine faydalı kamil insanlar”

yetiştirilmiştir. Âhiliğin esas aldığı fütüvvetnâmelerde “fetâ”nın nasıl bir insan olduğu şu şekilde anlatılmaktadır: “Fetânın ahlâk bakımından yüce, vaadinde doğru, kararlarında insaflı olması, malı haram olanın malına ihanet etmemesi, ikiyüzlü, iki dilli olmaması lazımdır.

Fetâya üç şey yasaklanır, üç şey açılır: Gözü haram olan şeylere, ağzı günah olan sözlere, eli zulme bağlanır. Kapısı konuklara, kesesi kardeşlerinden ihtiyacı olanlara, sofrası bütün açlara açılır”.

Âhilikteki iş ve meslek ahlâkının genel ilkelerinden bazılarını şu şekilde özetlemek mümkündür:

• Bir iş ve meslek sahibi olmak,

• İyi huy ve güzel ahlâk sahibi olmak,

• İşinde, yaşamında ve evinde doğru ve güvenilir bir kişi olmak,

• Sözünde vefalı olmak,

• Kendisini halkın ve tüketicinin faydasına hasretmek,

• Yalandan, dedikodudan, boş laftan ve gıybetten sakınmak,

• Kötülükten kaçınmak,

• Hile yapmamak,

• Helal kazanç peşinde olmak,

• Gözü, gönlü ve kalbi tok olmak,

• Dünya mallarına büyük bir hırs ile sarılmamak,

• Yaptığı işi doğru yapmak,

• Planlanan üretim miktarını aşmamak, kaliteyi düşürmemek,

• Çırak ve kalfalarıyla baba-oğul ilişkisi içinde olmak,

• Emeğinden, hakkından fazlasına göz dikmemek, kendisinden başkasını da düşünmek,

• Dürüst, adaletli, şefkatli ve cömert olmak,

• Geçimden arta kalan miktar ile yoksullara ve işsizlere yardım etmek,

• Bencillikten uzak olmak, tevazu sahibi olmak,

• Küçüklere sevgi dolu, büyüklere karşı ise edepli ve saygılı olmak,

• Meslektaşlara, müşterilere ve dostlara karşı tatlı sözlü ve güleryüzlü olmak,

• Haklı güçsüzün hakkını haksız güçlüden almaya yardım etmek,

• Nefsiyle ve şeytanla mücadele etmek.

Âhiliğin yalnızca sosyo-ekonomik boyutu yoktur; aynı zamanda siyasi ve dini boyutları da söz konusudur. Ancak, diğer boyutlar sosyo-ekonomik alanın gerisinde kalmıştır.

Âhiliğin temelinde her iki dünya yan yana durmaktadır. Bir yandan toplum bireylerine esnaf ve sanatkârlık öğretilirken ve siyasi idarenin otoritesinin henüz tam anlamıyla tesis edilemediği Osmanlı devletinin başlangıç döneminde toplumun refah ve huzurunun sağlanması için gerekli hallerde kolluk/zabıta/askeri görevler üstlenilirken, bir yandan da öteki dünyaya yönelik manevi eğitim boyutu da eksik bırakılmamıştır.

Âhi teşkilatları, 16. yüzyıldan itibaren gediklere / loncalara dönüşmüş, giderek toplumdaki etkinliğini kaybetmiş ve Sanayi Devrimi ile birlikte 20. yüzyıla girerken ortadan kaybolmuştur.

17 Haziran 1861 tarihinde çıkartılan bir tüzükle sanat ve ticarette tekel usulü (gedik) kaldırılmıştır. Loncalar 1912 yılında çıkartılan bir kanunla tamamen ilga edilmiştir.

Cumhuriyetten sonra çıkartılan tekke ve zaviyeleri yasaklayan kanun ise bu birliklerin son kalıntılarını da silip süpürmüştür.