• Sonuç bulunamadı

Gelir Eşitsizliği ve Ekonomik Büyüme İlişkisine Yönelik Güncel

2.2. GELİR EŞİTSİZLİĞİ VE EKONOMİK BÜYÜME İLİŞKİSİNE YÖNELİK

2.2.4. Gelir Eşitsizliği ve Ekonomik Büyüme İlişkisine Yönelik Güncel

olan çalışma, ikinci yol olarak bireylerin ve sosyal grupların özgecil davranışının - sivil toplum kuruluşlarının veya yerel yönetimler, sendikalar, sivil kuruluşlar, dernekler, kulüpler, hayır kurumları gibi karar vericilerin karar alma sürecine katılması - eşitsizliği azaltabileceğini ve ekonomik büyümeyi ve kişi başına düşen geliri teşvik edebileceğini ileri sürmektedir (Keskin, 2017, s. 247).

2.2.4. Gelir Eşitsizliği ve Ekonomik Büyüme İlişkisine Yönelik Güncel

örneklemi örneğinde gelir eşitsizliğini arttırdığını tespit etmişlerdir. Ayrıca, artan yolsuzluğun, eğitim ve sağlık hizmetlerine ayrılan devlet harcamalarının payındaki düşüşlerle ilişkili olduğunu da tespit etmişlerdir. Alesina ve Weder (2002), yozlaşmış hükümetlerin daha az dış yardım alıp almadığını araştırmıştır ve yozlaşmış hükümetlerin bazı durumlarda daha fazla dış yardım aldıkları sonucuna varmaktadır. Wei (2000), yolsuzluğun doğrudan yabancı yatırımların bir ülkeye girişini azalttığını tespit etmektedir.

Li vd., (2000), Asya, OECD ve Latin Amerika ülkelerinden elde edilen verileri kullanarak gelir üzerindeki yolsuzluğun etkilerini, Gini katsayısı yardımıyla araştırmışlardır.

Yolsuzluğun Gini katsayısını arttırdığını bulmuşlardır. Gini katsayısı orta düzeyde yolsuzluğa sahip ülkeler için daha yüksekken, yolsuzluğun yüksek veya düşük olduğu ülkeler için düşüktür. Ayrıca yolsuzluğun Gini katsayısını devlet harcamaları yoluyla etkilediğini de bulmuşlardır. Bununla birlikte, ekonomik büyümenin Gini katsayısını etkilediğine dair bulgulara ulaşmamışlardır. Hendriks vd. (1998) ve Johnston (1989), yolsuzluk ve vergi kaçakçılığının dağıtım etkilerinin azalan oranlı olduğunu, dolayısıyla gelir eşitsizliğini arttırdığını bulmuşlardır.

Yolsuzlukla ilgili önemli diğer analizlerden biri olan Gyimah-Brempong (2002), çalışmasında, 1990'lı yıllarda Afrika ülkelerinden oluşan bir örneklemden elde edilen 1993-1999 arası bir döneme ait veriler ile yolsuzluğun kişi başına gelirin büyüme oranı ve gelir dağılımına etkilerini araştırmak üzere dinamik bir panel tahmincisi kullanmıştır.

Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün (Transperancy International) yolsuzluk algı endeksini kullanarak yolsuzluğun gelirdeki artış oranını düşürdüğünü tespit etmektedir. Endeks 1995'ten bu yana yıllık olarak yayınlanmaktadır; ancak Afrika ülkeleri, 1997 ve sonrasına kadar geniş kapsama girmemektedir. Endeks, bir ülkede yolsuzluk algıları anketlerinin ortalaması yoluyla elde edilmektedir. Dizin, 0 ile 10 arasındadır ve 10 yolsuzluk algısı en az bozuk, 0 en bozuk anlamına gelmektedir. Modeldeki içsel değişkenler, reel gelirin büyüme oranı ve Gini katsayısıdır (Gyimah-Brempong, 2002, s. 191-192).

Yolsuzluk, doğrudan mevcut kaynakların verimliliğini azaltarak kişi başına düşen gelirin artış hızını azaltmaktadır ve bu da dolaylı olarak yatırımları azaltmaktadır. Yolsuzluk

düzeyi ve diğer faktörler göz önüne alındığında, genel devlet harcamalarının seviyesi arttıkça, kişi başına düşen gelirin büyüme hızı yavaşlamaktadır (Wei 2000, s. 5; Gupta vd., 1998, s. 7; Mauro 1997, s. 110; Tanzi ve Davoodi, 1997, s. 11; Mankiw vd., 1992, s.

412). Kişi başına düşen gelir artış hızını yavaşlatmasının yanı sıra, yolsuzluk, Afrika ülkelerindeki yüksek gelir eşitsizliği ile de ilişkilidir ve yoksulların Afrika ülkelerindeki yolsuzluğun ekonomik etkilerinin sıkıntısını taşıdığını da göstermektedir. Bu çalışmanın sonuçları, Afrika ülkelerinde vatandaşların çoğunluğunun refahının arttırılmasının, yolsuzluğun azaltılmasıyla elde edilebileceğini göstermektedir. Ekonomik kalkınmanın ise dış yardımlara başvurulmadan yerli kaynakların kullanılmasıyla gerçekleştirilebileceği anlamına geleceğini belirtmişlerdir (Gyimah-Brempong, 2002, s.

207).

Sonuç itibariyle dış yardımın büyüme üzerindeki etkisi yolsuzluğun büyüme üzerindeki etkisinden çok daha azdır. Afrika ülkeleri, ekonomik kalkınmaya yardımcı olması için dış yardım istemek yerine, uygun kurumsal reformlar yoluyla yolsuzluğu azaltarak arzu edilen ekonomik performansı başarabilirler. Bu kurumsal reform, uzun vadeli ekonomik büyümenin sürdürülmesine de yardımcı olacaktır. Bununla birlikte, bu çalışmanın sonuçlarının dikkatli yorumlanması gerekliliği üzerinde de durulmaktadır. Endeks, yolsuzluğun organize olup olmadığını, yolsuzluğun merkezileşip merkezileşmediğini, üst düzey yetkilileri içerip içermediğini ve endeksin, yolsuzluğun yol açtığı verimlilik kaybının boyutunu etkileyecek faktörleri ihtiva etmemesi sebebiyle sonuçlar ekonomide yolsuzluğun ne kadar yaygın olduğunu göstermemektedir. Bu nedenlerden dolayı, analiz sonuçlarının kesin değil gösterge niteliğinde olduğu düşünülmelidir (Gyimah-Brempong, 2002, s. 207).

Yukarıda bu kapsamda ele alınan çalışmaların yanı sıra son dönemde daha güncel ve ileri yöntemler kullanan çalışmalar ön plana çıkmaktadır. Bu kapsamda; Khalifa ve El Hag (2010)’ın çalışması kişi başına gelir eşiğinin altında söz konusu ilişkinin negatif ve anlamlı olduğunu, eşiğin üzerinde ise ilişkinin pozitif olmakla birlikte anlamlılığını kaybettiğini ortaya koymaktadır. Diğer taraftan Herzer ve Vollmer (2012), güncel bir yaklaşım olan heterojen panel eşbütünleşme yöntemi uygulayarak gelir eşitsizliğinin kişi başı gelir üzerindeki uzun dönemli etkisini, 1970-1995 dönemi için 46 ülkeye ait veri seti

ile araştırmaktadır. Bağımlı değişken kişi başına reel gelir iken; bağımsız değişkenler kişi başına düşen reel gelir içindeki yatırımın yüzde payı ve Gini katsayısıdır (Herzer ve Volmer, 2012, s. 490-494). Herzer ve Vollmer (2012) beşeri sermayeyi modele dâhil etmemiştir ve modele dâhil edilmesi durumunda gelir eşitsizliğinin büyüme üzerindeki etkisinin yanıltıcı tahminler doğuracağını iddia etmişlerdir. Çalışmada kurulan model ile hem tüm ülke örneklemi hem gelişmiş ve gelişmekte olan hem demokratik ve demokratik olmayan ülkeler, alt gruplara ayrılarak tahminler gerçekleştirilmektedir. Çalışmanın bulguları, düşük ve yüksek gelirli ülkelerde gerek negatif gerek aynı büyüklükte etkinin varlığını doğrulamaktadır. Analiz sonuçlarına göre; büyüme üzerinde gelir eşitsizliğinin uzun dönemli etkisi negatif olarak gözükmektedir. Ayrıca zengin ve fakir veya demokratik ve demokratik olmayan ülkeler ayrıştırılarak yapılan analizde de gelir eşitsizliğinin büyüme üzerindeki etkisi negatif ve anlamlı olarak ortaya çıkmaktadır (Herzer ve Volmer, 2012, s. 496-590).

Diğer taraftan; ilgili literatürde ön plana çıkan çalışmalardan olan Fawaz vd. (2014), düşük ve orta gelirli ülkelerin Dünya Bankası sınıflandırması kapsamında ayrıştırıldığı panelde, endojenlik ve doğrusal olmama özelliklerini ortadan kaldıran dinamik eşik değer analizi çerçevesinde, 1960’dan 2011’e kadar 111 ülke için farklı iki yönde ilişkiyi ortaya koymaktadırlar. 2005 yılı satın alma gücü paritesine göre kişi başına gayri safi milli hâsıla olarak tanımladıkları bağımlı değişkenin yanı sıra, çalışmalarında gelir eşitsizliği, sanayi fiyatları ve beşeri sermaye oluşumu değişkenlerini de kullanmışlardır. Milli gelir değişkenine koydukları eşik ile eşitsizliğin ekonomik ilişkisinin, milli gelire göre değiştiğini belirtmişlerdir. Çalışmanın sonuçlarına göre; yüksek gelirli ülkelerde gelir eşitsizliği ekonomik büyümeye katkıda bulunurken, düşük gelirli ülkeler için aksi yönde bir ilişkinin varlığı geçerli olmaktadır (Fawaz vd., 2014, s. 3358).

Neves ve Silva (2010, 2014), kurumsallık ve büyüme arasındaki ilişkiyi, literatür incelemesi kapsamında ele aldıkları çalışmalarında, sosyo-politik istikrarsızlığa dayanan aktarım mekanizmaları üzerinde durmaktadır. Politik ekonomi etkisi üzerinde duran bir diğer çalışma olan Lee ve Son (2016), literatürde yer alan bu kapsamdaki temel yaklaşımları, Venieris ve Gupta (1986), Bertola (1993), Alesina ve Rodrik (1994), Persson ve Tabellini (1994), Benabou (1996), Perotti (1996), Alesina ve Perotti (1996),

Benhabib ve Rustichini (1996)’yi ele almaktadır. Lee ve Son (2016) dinamik bir yaklaşım olan Genelleştirilmiş Momentler Yöntemi çerçevesinde, eşitsizliğin ekonomik büyüme üzerindeki negatif etkisini doğrulamaktadır. Bu çerçevede; gelir eşitsizliği ve ekonomik büyüme arasındaki negatif yönlü ilişkiyi, gelir eşitsizliğinin yol açtığı saptırıcı gelir dağılımı politikalarının kırdığı işgücü müşevviklerine dayandırmaktadır. Bu kapsamda, rant kollama davranışının doğurduğu politik yolsuzluğun, ekonomide üretken alanlardan çekilen kaynakların etkinsiz kullanımının ekonomik yavaşlamaya yol açacağı üzerinde durmaktadır. Ayrıca, hukuk sisteminin iyi işlemediği bir yapıda, gelir dağılımındaki bozulmaların düşük gelirli bireyleri suç, grev gibi eylemlere yönelteceğini ve bunun sonucunda politik istikrar ile mülkiyet haklarının zarar görmesiyle yatırım müşevviklerinin kırılarak uzun dönem büyümenin sekteye uğrayacağını ortaya koymaktadırlar. Sonuç olarak; ilgili literatürde kurumsal yapının önemi vurgulanmakla birlikte, bu etkiyi modellemeye yönelik ampirik bir çalışma bulunmamaktadır.

Ekşi (2017), 20. yüzyılda gelir seviyelerinde meydana gelen büyük değişimlerin (volatilite), gelir eşitsizliği ve gayri safi yut içi hâsıla oynaklığı üzerindeki etkilerini ölçmeyi amaçladığı çalışmasında, Kanada, Finlandiya, İsveç, İngiltere ve ABD için topladığı verilerle 1950-2010 arasını kapsayan geniş bir dönem için hanehalkı kullanılabilir gelir, gayri safi yurt içi hâsıla, nüfus vb. mikro ve makro değişkenleri içeren veri seti yardımıyla tahminlerde bulunmuştur (Ekşi, 2017, s. 847-854). Ampirik bulguları, 20. yüzyılın son yıllarında birçok sanayileşmiş ülkede görülen gelir eşitliğinin ve GSYİH oynaklığındaki değişikliklerin eşzamanlı olduğunu göstermesinin yanı sıra gelir eşitsizliğinin değişen gelir dinamiğine uzun süreli ve kalıcı bir tepki verdiğine dair argüman lehine kanıt da bulmaktadır. Bireylerin gelir düzenleri değiştiğinde, eşitsizlikteki değişim, aynı yaş gruplarındaki (kohort grubu) bireylerin yerini, yenilerinin almasına kadar devam etmektedir ve eşitsizlik ile ilişkili şokların dışavurumu, toplumdaki eşitsizliğe dair istikrarlı bir durum yaratmaktadır (Ekşi, 2017, s. 866-867).

Gelir eşitsizliği ve ekonomik büyüme ilişkisini farklı açıdan ele alan bir başka çalışmada tahminciler, bireylerin nesiller arası hareketliliğin (mobilite) eşitsizlik-büyüme ilişkisi üzerindeki etkisini kohort analizi ile ölçmeye çalışmıştır (Aiyar ve Ebeke, 2019, s. 1).

1950-2015 yılları arası kişi başı gayri safi yurtiçi hâsıla artışı, Gini katsayısı verileri ve

111 ülke için 1940-1980 yılları arası Dünya Bankası’nın nesiller arası küresel mobilite veri tabanından (GDIM - Global Database Intergenerational Mobility) elde ettikleri nesiller arası gelir esnekliği, nesiller arası eğitim esnekliği, erişkin olmayan doğum oranı, okullaşma oranı, dış ticaret verileri ile tahminlerini gerçekleştirmişlerdir (Aiyar ve Ebeke, 2019, s. 6). Çalışmalarında, gelir eşitsizliği ile ekonomik büyüme arasındaki ilişkinin, nesiller arası hareketlilik olarak tanımladıkları fırsat eşitliği düzeyi değişkeni ile belirlendiğini öne sürmektedirler. İlişkinin fırsat eşitliği tarafından yönlendirildiğine dair kanıtlara erişmişlerdir. Bulguları nesiller arası hareketliliğin ihmal edilmesinin yanlış tanımlamaya yol açtığına, gelir eşitsizliği ve büyümeyle ilgili ampirik literatürün neden bu kadar değişken olduğuna ışık tutmaktadır. Gelir eşitsizliği, düşük fırsat eşitliği ile karakterize edilen ekonomilerde nesiller arası hareketlilik ile büyüme üzerinde olumsuz etkiye sahiptir.

Sonuç olarak, fırsat eşitsizliğinin hesaplamalara dâhil edilmemesi gelir eşitsizliği ile büyüme arasındaki ilişkinin ampirik tahminlerini önyargılı hâle getirme eğiliminde olmaktadır. Ancak fırsat eşitsizliği dağılımının, gelir eşitsizliği ekonomik büyüme ilişkisini hangi kanallar üzerinden etkilediğine dair değerlendirmelerde bulunmamışlardır. Bununla birlikte politika önerileri kısmında, eğitimde fırsat eşitsizliğinin, işgücü piyasalarına erişimde fırsat eşitsizliğinin, eğitim harcamalarına katılımda fırsat eşitsizliğinin, gelir dağılımının kötüleşmesinin, ekonomik büyüme üzerindeki olumsuz etkisini arttırabileceğini belirtmişlerdir (Aiyar ve Ebeke, 2019, s. 12-13).

Bınay ve Atalay (2019), finans, yönetişim ve eşitsizlik arasındaki ilişki üzerine çok az deneysel çalışma yapıldığı, iyi kurumsal yönetişimin eşitsizliği azaltabileceği ve bunun ekonomik büyümeyi arttırabileceği savından hareketle 2005-2015 dönemi ve 183 ülke için ülkeleri en iyi, en kötü ve ortalama olmak üzere üç gruba ayırarak Spearman ve Kendall sıra farkları korelasyon katsayısı testi ile tahminler gerçekleştirmektedir.

Parametrik olmayan bir yöntem ile gerçekleştirilen bu çalışmada, kurumsal yönetişim değişkenleri olarak üçüncü bölümde kullanılan bazı kurumsal değişkenler de kullanılmaktadır. Bu değişkenler; ifade özgürlüğü ve hesap verebilirlik, siyasi istikrar, devlet etkinliği, düzenleyici kalitesi, hukukun üstünlüğü ile yolsuzluk kontrolüdür. Bu

değişkenlerin, ekonomik büyümeyi teşvik edebilecek eşitsiz servet dağılımını azaltmasına yardımcı olduğu iddia edilmektedir. Eşitsizlik göstergesi olarak Gini katsayısı, büyüme göstergesi olarak kişi başına gayri safi yurt içi hâsıla değişkeni kullanılmaktadır. Tahmin bulgularına göre genel olarak, kurumsal yönetişim Gini katsayısı ile negatif, ekonomik büyüme ile de pozitif yönde ilişkilidir. İyi yönetişim, ekonomik refah sağlama eğilimindedir. Ayrıca ekonomik büyüme elde etmek için yönetişim, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler için bir anahtardır; ancak diğer yandan gelir dağılımı eşitliği sağlamak için sosyal politikalar da uygulanmalıdır (Bınay ve Atalay, 2019, s. 153-154).

Bu başlık çerçevesinde ele alınan güncel yaklaşımlar bu çalışmanın katkısını da şekillendirmektedir. Bu çerçevede, çalışma ilgili literatüre i) doğrusal olmayan etkilerin eşik değer analizi ile gelişmişlik düzeyine göre sınıflandırılmış ülke grupları çerçevesinde değerlendirilmesi, ii) mevcut çalışmalara kıyasla daha geniş, güncel ve kapsamlı verilere dayanması, iii) modelde makro ve mali değişkenlerin yanı sıra kurumsal değişkenlere de yer verilmesi yoluyla katkı sağlamayı hedeflemektedir. Son yıllarda eşitsizliğin küresel boyutunu ve nedenlerini inceleyen çalışmalar ile birlikte bölgesel ve küresel ölçekte araştırmalar yapan çalışma grupları, enstitüler ile resmi ve özel kurumlar bulunmaktadır.

Bu çalışmaların giderek artması ve sık sık güncellenmesi, eşitsizliğin küresel önem ve boyut temelini desteklemektedir. Bu itibarla, çalışmanın katkısının önemini belirtebileceği düşüncesinden hareketle analiz bulgularına ve yorumlarına başlamadan önce, gelir eşitsizliği ve ekonomik büyüme ilişkisinin seyrine ayrı bir başlık açılması uygun görülmüştür.

2.3. DÜNYADA GELİR EŞİTSİZLİĞİNİN VE EKONOMİK BÜYÜMENİN