• Sonuç bulunamadı

Her ülkenin dinamikleri farklı olduğu için ekonomik büyümenin süresi, oranı, belirleyicileri de ülkeler arasında farklılaşmaktadır. Ancak iktisatçılar arasında sağlanan görüş birliği neticesinde aşağıda sıralanan üç temel bileşenin, ekonomik büyüme için itici güç olduğu vurgulanmaktadır (Case vd., 2014, s. 667; Todaro ve Smith, 2012, s. 149;

Perkins vd., 2013, s. 64; Mankiw, 2014, s. 530):

i. Sağlık, eğitim ve iş becerilerindeki iyileştirmeler yoluyla toprak, fiziksel donanım ve insan kaynaklarına yapılan tüm yeni yatırımları içeren sermaye birikimi.

ii. Nüfustaki büyüme ve dolayısıyla işgücünde nihai büyüme iii. Teknolojik ilerleme

1.4.1. Sermaye Birikimi

Sermaye birikimi, gelecekteki verimi ve geliri arttırmak için mevcut gelirin bir kısmının kaydedilmesi ve yatırılması ile sonuçlanır. Yeni fabrikalar, makineler, teçhizatlar ve malzemeler, bir ulusun fiziksel sermaye stoğunu arttırır ve üretim seviyelerinin arttırılmasını mümkün kılar. Doğrudan üretken yatırımlar, ekonomik faaliyetleri kolaylaştıran ve birleştiren sosyal ve ekonomik altyapı (yol, elektrik, su sağlık, iletişim vb.) olarak bilinen yatırımlarla desteklenir (Todaro ve Smith, 2012, s. 149; Perkins vd., 2013, s. 64; Case vd., 2014, s. 669; Sloman vd., 2015, s. 677). Örneğin, bir çiftçinin yeni bir traktör alımına dönük yatırımı, üretebileceği mahsulün toplam üretimini arttırabilir;

ancak bu ürünü yerel ticari pazarlara ulaştırmak için yeterli taşıma imkânı veya altyapısı olmadan, ulusal gıda üretimine bu ürünün hiçbir katkısı olmaz. Benzer şekilde sulama sistemlerinin kurulması, hektar başına verimliliği arttırarak bir ülkenin tarım arazilerinin kalitesini arttırabilir. Benzer şekilde, insan kaynaklarına yapılan yatırım, yatırımın kalitesini arttırabilir ve böylece üretim üzerinde, insan sayısındaki artışla aynı veya hatta daha güçlü bir etkiye sahip olabilir (Todaro ve Smith, 2012, s. 149).

Örgün eğitim, mesleki ve iş başında eğitim programları ve diğer tür resmi olmayan eğitim türlerinin tümü, binalara, ekipmana ve malzemelere yapılan doğrudan yatırımların bir sonucu olarak insan becerilerini arttırmada daha etkili olabilir. Yetişmiş eğiticilerin varlığı ve liderliği belirli bir işgücünün kalitesinde ve verimliliğinde büyük bir fark yaratabilir. İyileştirilmiş sağlık hizmetleri, verimliliği önemli ölçüde arttırabilir. Bu nedenle insan kaynaklarına, yani beşeri sermayeye yatırım kavramı, stratejik yatırımlar yoluyla kalitenin ve dolayısıyla mevcut toprak kaynaklarının verimliliğinin iyileştirilmesine benzerdir. Bu sebeple beşeri ve doğal kaynaklara yapılan her türden yatırım, ekonomik büyümenin sermaye birikimi vasıtasıyla sağlanması noktasında büyük önem arz etmektedir. Sermaye birikimi yeni kaynaklar ekleyebilir veya mevcut kaynakların kalitesini yükseltebilir; ancak en temel özelliği mevcut ve gelecekteki tüketim arasındaki dengeyi sağlamasıdır (Todaro ve Smith, 2012, s. 149-150; Case vd., 2014, s. 748).

1.4.2. Nüfus ve İşgücü Büyümesi

Nüfus artışı ve buna bağlı olarak işgücünün artması, geleneksel olarak ekonomik büyümeyi teşvik etmede olumlu bir faktör olarak kabul edilmektedir. Daha büyük bir işgücü, daha üretken işçiler anlamına gelir ve üretken işçi sınıfının genel nüfusun büyük bir kısmını oluşturması, iç pazarların potansiyel büyüklüğünü arttırır. Bununla birlikte, gelişmekte olan ülkelerdeki emek arz fazlası ile hızla artan işçi arzının ekonomik büyüme üzerinde olumlu veya olumsuz bir etkiye neden olup olmadığının tespiti ise net değildir.

Bu etkinin yönü, ülkedeki ekonomik sistemin işçi sayısındaki artışı emme kapasitesine ve üretken bir biçimde kullanma kabiliyetine bağlı olarak değişkenlik göstermektedir (Todaro ve Smith, 2012, s. 150).

İki adet malın üretildiği veri bir ekonomide, tüm kaynakların verimli bir şekilde kullanıldığını varsayalım. Üretim olanakları eğrisi ile ekonomide üretilen malların bileşimi elde edilmektedir. Fiziksel sermaye ve insan kaynakları miktarının, mevcut kaynakların kalitesini arttıran yatırımlar veya yeni kaynaklara yapılan yatırımlar ile ikiye katlanacağını varsayalım. Böyle bir durumda üretim artacak ve üretim olanakları eğrisi ise sağa kayacaktır. Bu malların, ekonominin ürettiği iki ürün olduğu varsayıldığından, gayri safi yurtiçi hâsılanın (üretilen tüm mal ve hizmetlerin toplam değeri) eskisinden daha yüksek olacağı sonucuna varılabilir. Başka bir deyişle, ekonomik büyüme süreci devam etmektedir. Ancak üretim artışı ya da ekonomik büyüme durumunda dahi sermaye yetersizliği, boş arazi veya işsizlik, mevcut işçilerin kalitesinde yetersizlik vb. olabilir (Todaro ve Smith, 2012, s. 150-151). Kısa vadede mevcut kaynakların artışı ekonomik büyüme için yeterli gibi gözükse de uzun vadede ancak mevcut kaynakların niceliğinin yanında niteliğinin de arttırılması, yeni yatırımları ve gayri safi yurtiçi hâsılanın artışını sağlayabilir. Bu da ancak ülkedeki ekonomik sistemin üretim artışını karşılama kapasitesine ve üretim kabiliyetine bağlıdır. Görülmektedir ki yalnızca nüfus ve işgücü büyümesindeki bir artış ekonomik büyüme için yeterli değildir. Aynı zamanda nitelik artışı da ekonomik büyüme için gereklidir.

1.4.3. Teknolojik İlerleme

Ekonomideki kaynakların niceliğinin ve verimliğini arttıracak olan niteliğinin arttırılmasının yanında teknoloji gibi bir faktör de ekonomik büyüme için gereklidir. Yeni fikirlerin, yeni makinelerin ya da yeni üretim organizasyonunun büyümeyi arttırabileceği teknolojik değişim, uluslararası ticari rekabette ülkelere çok fazla avantaj sağlamaktadır.

Yeni teknolojiler icat edebilen veya başka bir yerde icat edilen teknolojileri hızlı bir şekilde benimseyen ülkeler (çoğu gelişmekte olan ülke için tercih edilen bir yol), diğer ülkelere göre daha hızlı bir ekonomik büyüme sağlayabilir (Perkins vd., 2013, s. 64).

Teknolojik ilerlemenin üç temel sınıflandırması olduğu varsayılabilir: Nötr, emek tasarrufu ve sermaye tasarrufu sağlayan teknolojik ilerleme. Nötr teknolojik ilerleme, aynı miktar ve faktör girişi kombinasyonları ile daha yüksek çıktı seviyelerine ulaşıldığında gerçekleşir. İş bölümü ve uzmanlaşma gibi basit teknolojik yenilikler, toplam üretimin daha yüksek olmasını ve bireylerin daha fazla tüketimini beraberinde getirebilir. Bununla birlikte, teknolojik ilerleme, emeğin veya sermayenin tasarrufu ile de gerçekleşebilir; yani aynı miktarda emek veya sermaye girdisi ile daha yüksek verim elde edilebilir. Günümüzde üretim sektöründe kullanılan birçok modern makine ve teçhizat, emek tasarrufu sağlayan teknolojik ilerlemenin araçları olarak sınıflandırılabilir. On dokuzuncu yüzyılın sonlarından bu yana yaşanan teknolojik ilerleme, emek tasarrufundan yaşanan hızlı gelişmelerden oluşmaktadır (Todaro ve Smith, 2012, s. 152; Mankiw, 2014, s. 531).

Sermaye tasarrufu sağlayan teknolojik ilerleme ise çok daha nadir görülen bir olgudur.

Bunun nedeni, dünyadaki bilimsel ve teknolojik araştırmaların çoğunun, sermaye yerine emek tasarrufunu amaçlayan gelişmiş ülkelerde yapılmasıdır.Emek gücü bol, sermayesi ise yetersiz gelişmekte olan ülkelerde, sermaye tasarrufu sağlayan teknolojik ilerleme en çok ihtiyaç duyulan şeydir. Bu ilerleme, daha verimli (düşük maliyetli) emek yoğun üretim yöntemleriyle sonuçlanır. Düşük maliyetli, verimli, emek yoğun üretim tekniklerinin gelişimi, uzun vadeli istihdama yönelik kalkınma stratejisinin temel bileşenlerinden biridir (Todaro ve Smith, 2012, s. 152). İşgücünün kalitesi veya becerileri yükseltildiğinde teknolojik ilerlemeden beklenen getirileri ölçmek mümkün olabilir. Bazı

durumlarda, emeğin ve sermayenin niceliği ve niteliği değişmese bile, zaman içinde daha yüksek verim elde edilebilir. Son yıllarda, bilgi ve muhasebe sistemlerindeki veya teşvik sistemlerindeki gelişmeler pek çok üretici firmanın sabit bir miktarda ve kalitede emek ve sermaye ile daha fazla çıktı alma kabiliyetini arttırmaktadır. Buna literatürde bedensel teknik değişim adı verilmektedir (Case vd., 2014, s. 672). Diğer taraftan teknolojik ilerleme emek ve sermayenin yalnızca tasarrufu ile değil, daha fazla kullanılmasıyla da sağlanabilir. Sermayeyi arttıran teknolojik bir ilerleme, mevcut sermaye mallarının daha verimli kullanılmasıyla elde edilebilir (Todaro ve Smith, 2012, s. 153).