• Sonuç bulunamadı

19.yy.a gelene kadar, bütün büyük yapı eylemlerinin ne kadar az sayıda malzeme ve ilkel tekniklerle yürütüldüğü şaşırtıcı olduğu kadar, bu olanaklarla ulaşılan biçim zenginliği de o derecede şaşırtıcıdır (Kuban, 1990).

Büyük Mısır piramitlerinden ilki olan Zoser piramidi yapıldığı zaman ocakta kullanılan ilkel araçlar, bakır ve sert diyoritten yapılan kesici aletlerdir. Mısır piramitlerinde bütün taşıyıcılar ve örtü elemanları taştandır (Kuban, 1990).

Yapım tekniği; Bir tasarımı yapıya dönüştürmek için başvurulan ya da uygulanan tüm teknik, yöntem ve pratiklerin ortak adıdır. Gelişimi insanlık tarihinin üç ana evresini (tarih öncesi dönem, endüstri öncesi dönem, endüstri sonrası dönem) kapsamaktadır. Bütün büyük yapı eylemlerine giden yol endüstri öncesinde geliştirilen yapım teknikleriyle olmuştur.

Bu dönemden başlayarak yapım teknolojisinin tüm büyük atılımları kamusal alanda yapılmıştır. Bu yapıların tümünde halk mimarisinden daha karmaşık, daha yüksek düzeyde örgütlenmiş ve daha fazla uzmanlaşma gerektiren bir yapım tekniği uygulanmıştır.

Endüstri öncesi dönemin geniş bir tarihsel ve coğrafi yayılım gösteren dört ayrı yapım geleneğini ortaya koyduğu görülmektedir;

1) Kagir altyapı – ahşap örtü,

2) Kesme taş alt yapı – taş atkılı örtü, 3) Kagir altyapı – eğrisel kagir örtü, 4) Ahşap karkas.

Kagir; Taş, tuğla ya da kerpiçten yapılmış her türlü yığma yapı yada duvardır. Taş ve tuğla yalnız basınca dayanıklı malzeme olduklarından, kagir, yapılarda açıklıkları geçmek için kemer, tonoz ve kubbe gibi yapı elemanları kullanılır.

Anadolu Türk mimarlığında temel, en erken dönemlerden başlayarak önemini sürdürmüştür. Ancak 15.yy.da belirginleşen Osmanlı yapım pratiklerinden önce kazıklı temel ve radye temel gibi uygulamaların var olduğunu kanıtlamak olanaksızdır.

Süleymaniye Camii temelleri Ülgen tarafından 1957 yılında yapılan kazıyla incelenmiş, alınan rölövelere göre temeller kayaya anpatman (pabuç, sömel) şeklinde

inmekte ve 20cm. kalınlığındaki horasan harcı ile oturtulduğu görülmüştür. Horasan harcı içerisinde ahşap ızgaralar olduğu saptanmıştır (Aksoy, 1980).

Yeni Camide 1977 yılında yapılan sondaj çalışmalarında, temellerin suni dolgu zemine oturmakta olduğu ve anpatman şeklinde olduğu görülmüştür. Nur-u Osmaniye Camisinde yapılan çalışmalarda, yapının temel kısmında sarnıç gibi odaların inşa edildiği ve temel sisteminin de Yeni Camideki gibi radye olduğu saptanmıştır (Peynircioğlu; Toğrol; Aksoy, 1981)

Genel olarak taşıyıcı sistemleri gerçekleştirmek için dört tür duvar yapım tekniği uygulandığı görülmektedir. Tuğla, kaba yonu, almaşık ve yanaşık derzli örgüler.

Tuğla duvar örgüsü daha çok Selçuklularda ve kısıtlı ölçüde Beylikler döneminde kabul görmüştür. Osmanlı döneminde ise 18.yy.da yaygınlık kazanmıştır (Anonim, 1997).

Moloz ve kaba yonu örgüler ekonomik oluşlarında ötürü, boyut ve ölçek olarak mütevazı olan yapılarda kullanılmıştır. Bu teknikte, taşlar ocaktan çıktıkları düzensiz biçimleriyle bırakılarak, kum, kireç ve tuğla-kiremit tozu ve kırıklarından oluşan, Antik Roma’dan buyana biline gelen ve Osmanlıların “horasan” diye adlandırdığı bir harçla örülmüştür (Anonim, 1997).

Almaşık duvar, kuşkusuz Bizanslılardan öğrenilmiş bir tekniktir. 13. ve 14.yy. Osmanlı mimarlığında çok yaygın biçimde kullanılmış ve zengin görsel çeşitliliğe ulaşmış olan almaşık duvar tekniklerinin uygulanmasına 16.yy.da kısıtlı olanaklarla gerçekleştirilen kâgir yapılarda ve büyük külliyelerin ancak ikinci derece yapılarında rastlanmaktadır (Anonim, 1997).

Prestij yapıların hemen tümünde 12.yy.dan başlayarak yanaşık derzli kesme taş duvar örgü teknikleri uygulanmıştır. Tekniğin özelliği, örgüyü oluşturan örgülerin düzgün dik açılı biçimlerde oluşu ve aradaki harcın gözükmesine olanak vermeyecek kadar birbirlerine yanaşık bir düzende örülmeleridir (Anonim, 1997).

Almaşık örgüde olduğu gibi yanaşık derzli örgüde de duvar, çift cidarlı olarak örülür ve arasına horasan harcıyla birlikte moloz taş doldurulur (Anonim, 1997).

Osmanlı dönemine dek yanaşık derzli örgüde kenet kullanımına hiç denecek kadar az rastlanır(Anonim, 1997). Osmanlı mimarlığında ise gördüğü işleve göre kenetler üç ayrı türde olabilmektedir; 1. Taşı taşa bağlayan kenetler, 2. Taşı mermere bağlayan kenetler, 3. Ahşabı taşa bağlayan kenetler (Tanyeli, 1990).

53

Açıklık gergileri, 2. Duvar gergileri. Birinci tür gergiler adlarından da anlaşılacağı gibi, bir açıklığın karşılıklı iki tarafında yer alan iki düşey taşıyıcı öğeyi birbirine bağlamaktadır. Duvar gergileriyse, duvar içinde yer alan ve bir çerçeve oluşturmadan bir duvarı kendisine dik konumda bitişen bir diğer duvara bağlayan tekil demir öğeleridir (Tanyeli, 1990).

Kagir duvar öğelerinin hemen tümünde belli kotlarda ahşap hatıllar yer almaktadır. Anadolu Selçuklu döneminden başlayarak yaygın bir biçimde uygulanan bu hatıl sistemi iç ve dış duvar yüzeyinin yaklaşık 10cm. kadar yakınına dek yanaşabilen, genellikle kare yada kareye yakın kesitli ve birbirine paralel iki elemandan oluşur(Anonim, 1997).

Son cemaat yerlerinde ve cami içlerinde tek taşıyıcı olarak Sütun ve ayaklar kullanılmıştır. Küfeki, Marmara mermeri, gri beyaz Kapıdağ graniti, pembe beyaz mısır graniti, serpantin bresi, puding, eski kırmızı porfir gibi malzemeler farklı renk ve dayanıklılık özellikleriyle yapı içinde ve dışında yerlerini almışlardır (Yorulmaz; Ahunbay, 1986).

Ender olarak son cemaat yerinde (Edirne Selimiye Camii), çoğunlukla cami içinde, dörtgen, çokgen yada daire blokların üst üste yığılmasıyla oluşan, yatay kesiti tek parçalı sütunlar da vardır (Yorulmaz, Ahunbay, 1986).

Küçük boyutlu ayakların örgüsü, blok taşlardan oluşan, birbirine kenetlerle bağlı taş sıralarıyla gerçekleştirilmiştir. Süleymaniye Camiindeki gibi büyük boyutlu ayaklarda ise, kesme taş bloklar yalnızca dış yüzeylerde kullanılmış, içte kireç yada horasan harcı ile bağlanan moloz taşı çekirdek oluşturmuştur (Yorulmaz; Ahunbay, 1986).

Sütun başlıkları çoğunlukla Marmara mermerinden yapılmıştır. Ayaklarda başlıklar, ayakla aynı malzemeden, Marmara mermeri yada kireçtaşındandır. Sütun ve ayakların başlıkla bağlantıları yine zıvanalar arcılığıyla olmaktadır. Başlıkların üst yüzeyinde kemerden gelen gergi kancalarının saplanabilmesi için oyuklar bulunmaktadır (üç veya köşelerde dört tane). Gergi kancalarının ve kemer üzengi taşlarının başlığa tespiti için kurşun kullanılmış olmalıdır (Yorulmaz; Ahunbay, 1986).

Geçiş öğeleri, türlerine, boyut ve önemlerine göre farklı malzemelerden seçilmiştir. Büyük boyutlu pandantiflerde, açıkta bırakılan kesme taş örgünün yanı sıra, üstü çini kaplı yada sıvalı uygulamalar bulunmaktadır. Tromplarda, üstü açık bırakılan kesme taş örgünün yanı sıra, sıvanan tuğla örgü düzenleri kullanılmıştır. Mukarnas bezemeye temel oluşturmak üzere özel biçim ve boyutlarda tuğlalar kullanıldığı bilinmektedir(Yorulmaz; Ahunbay, 1986).

Kubbe ve tonozlarda tuğla kullanılmıştır. Kubbe örgüsünde tuğlalar ahşap kalıp üzerine, merkeze göre ışınsal olarak dizilerek, tepede kilit taşının girdiği boşluğa kadar yükselir. Beşik ve aynalı tonozlarda tonozun formuna bağlı olarak farklı örgü biçimleri kullanılmıştır (Yorulmaz; Ahunbay, 1986).

Yarım küre biçimindeki bir kubbede, küre merkezinden geçen bir doğruyla 520 lik açı yapan noktaların belirlediği düzlemin yukarısı basınç bölgesi, aşağısıysa çekme bölgesi olarak nitelenmektedir. Kagir bir kubbede basınç bölgesinde bir problem olmamasına rağmen çekme bölgesinde sorunlar çıkmaktadır. Đşte Osmanlı mimarları 15.yy.ın sonundan başlayarak bu problemi kubbe eteğine konulan büyük çemberlerle (kubbe kuşaklaması) çözmüşlerdir (Tanyeli, 1990).

Arazi eğimi dolayısıyla yarı veya tam bodrum katı olmayan camilerde döşeme doğrudan zemine oturmaktadır. Fevkani camilerde (üst katı olan) döşeme, alt katta bulunan ayaklara mesnetlenen çapraz tonozlar üzerine oturmaktadır. Mahfil ve galeri katlarında, küçük boyutlar söz konusu olduğundan sık kirişlemeli ahşap döşeme, büyük galeri katlarında ise, aynalı, çapraz ve düz tonozlardan yararlanılmıştır (Yorulmaz, Ahunbay, 1986).

Standart Osmanlı döşeme kirişi, kendisi sayesinde geçilecek olan açıklığı kenarlardan birine paralel doğrultuda aşmaktadır. Neredeyse tüm büyük camilerin tonozlu olmayan mahfil döşemeleri böylesi kirişlerle taşınmaktadır. Döşeme kirişlerinin en erken örneklerinin görüldüğü Süleymaniye Camiinde düz olan kat döşemeleri köşeden köşeye çapraz biçimde yerleştirilmiş kirişlerle taşınmaktadır (Tanyeli, 1990).

Neredeyse endüstrileşme dönemine dek tüm dünyada yaygın olarak kullanılan malzeme devşirme pratiği erken dönem Anadolu-Türk mimarlığı ve Osmanlı mimarlığında da sıkça kullanılmıştır (Yorulmaz; Ahunbay, 1986).

Devşirme malzeme kullanımı, erken dönemde Anadolu’da yakın çevreden toplanan malzemenin değerlendirilmesinden öteye gitmemiş ve devşirme kolayca tanınabilir yabancı parçalar olarak kendini göstermişlerdir. Osmanlı mimarlığında ise ister devşirme olsun ister olmasın, her tür yapı malzeme aynı ilkeler doğrultusunda kullanılmış, bütüne yabancılaşması titizlikle önlenmiştir (Tanyeli, 1990).

Klasik Osmanlı mimarlığında iki tür devşirme malzeme kullanımına rastlanmaktadır: 1. Devşirme parçaların işlenmemiş kaba malzeme olarak

55

Osmanlı taş kesme teknikleri yeterli olduğu halde devşirme malzemeye itibar etmesinin nedenleri vardır. Akla ilk gelen pratik neden devşirme malzemenin elde edilme maliyetinin düşük olmasıdır. Bir başka neden ise, ender bazı durumlarda olsa dahi devşirme elemanların estetik bir tercihten ötürü kullanılması söz konusudur. Bu iki gerekçe başka nedenler aramayı anlamsız kılmaktadır. Ancak, en azından bazı yapılar için uygulandığında malzeme devşirme etkinliğinin toplumsal, kültürel işlevleri de olmalıdır. Deyim yerindeyse, kimi anıtlarda devşirme malzemeye yer verilişi mistik ve simgesel bir içerikle yüklüdür (Tanyeli, 1990).