• Sonuç bulunamadı

Gazete, cemiyetlerin hem gözü hem de kulağıdır. Bir cemiyet gazeteden mahrum kalmışsa dünyadaki haberlerden de mahrum kalmış demektir. Gazete, bütün çağdaş insan toplulukları tarafından layık olduğu değeri görmüştür.36 Osmanlı Devleti de çağdaşlaşma yolunda attığı adımların devamında Batılışama faaliyetlerine uygun olarak 18. asrın sonlarında gazete yayıncılıyla karşımıza çıkmaktadır. Gazete kolay ulaşılabilirliği sayesinde ilgi gören bir basın organı halini almıştır. Bu devir gazetesi incelendiğinde gazetenin toplumu; sosyal, kültürel ve siyasi açıdan yeni bir kimliğe büründürme çabası içinde olduğu görülmektedir. Bilhassa Tanzimat döneminden sonra gazete, toplumda farklı sosyal tabakalarında bulunan, hem eğitim

35 M. Kazım Benek, agm., s. 30, 37. 36 Enver Behnan Şapolyo, age., s. 5.

seviyeleri hem de fikir ve duygu dünyaları yönüyle birbirinden farklı olan bireylere ulaşmak için Tanzimat aydınlarınca kullanılan en mühim haberleşme aracı olmuştur. Yine bu dönem süreli yayınları kamuoyu oluşturmanın yanı sıra bir çeşit yaygın eğitim organı işlevindedir. Dilinin kolay ve anlaşılabilir olması, edebî eserlerin bu yayın organlarında tefrika edilmesi, o devir içinde çıkan kitaplardan söz etmesi, sehnelenen tiyatro yapıtlarından haber vermesi gibi yönleriyle gazeteler, geniş kitlelerin edebiyatla tanışmasına ve edebî bir zevkin oluşmasına imkân sağlamaktadır.37

Tarihî sürecine değinecek olursak Türk gazeteciliğinin başlangıcı fazla eskilere dayanmamaktadır. İlk Türkçe gazete olan “Takvim-i Vekayi” ile Türk basını 138. yılını idrak etmiştir. Türkiye’de Takvim-i Vekayi gazetesinden evvel Fransızlar tarafından “Monitör Ottoman” adlı Fransızca resmî bir gazete çıkarılmıştır. Yine Türkiye’de ecnebilerce 13 Ağustos 1794’te İstanbul Fransız Sefarethanesinde bir matbaa kurulmuş ve Monitör Ottoman’dan evvel ecnebilerin kendi dillerinde bazı gazeteler çıkarılmıştır. Fransız Hükûmeti’nin İstanbul elçisi olan Verninac, Bulletin des Nouvelles’i 1795’te sonrasında 1797’de Albert Dubayet Gazette Fronçaise de Costantinople’u yayınlamışlardır. 1821’de Alexandre Blacgue, Spectateur Oriental’i İzmir’de yayınlar. Bu süreci İzmir’de 1824 tarihinde Charles Tricon’un çıkardığı Le Smyrneen adlı gazete takip eder. Bu basın organlarını takip eden son gazete 1828’de yine Alexandre Blacgue’nin çıkardığı daha sonra Le Journal de Smyrne adına alacak olan Le Courrier de Smyrne’dir.38 Osmanlı bünyesinde fakat Türkiye dışında Kavalalı Mehmet Ali Paşa tarafından Mısır’da Türkçe ve Arapça olarak Elvakayi’ül- Mısrıyya adında çıkarılan gazetenin tarihi daha da eskiye dayanmaktadır.39

İlk Türkçe gazete olan Takvim-i Vekâyi, 11 Kasım 1831’de İstanbul’da II. Mahmut’un iradesiyle yayınlanmıştır. İlan olunan Tanzmiat’la birlikte Fransızca,

37Selçuk Çıkla, “Tanzimat’tan Günümüze Gazete-Edebiyat İlişkisi”, Türkbilig, S. 18, 2009, s. 36. 38Alim Kahraman, Matbuat Mad., TDV İslâm Ansiklopedisi, C. 28, Ank. 2003, s. 121-125.

Ermenice, Arapça ve Rumca da yayınlanmıştır. Bu yolla vatandaşlarına bilgi akışı sağlamaya çalışan gezete Osmanlı’nın son zamanlarına kadar sürmüştür. Basın serüveni, İngiliz William Churchill’in şahsî çabalarla 1 Ağustos 1840’ta çıkardığı resmî olmayan ilk gazete özelliği taşıyan, sütunlarında özel ilânlar bulunduran ilk gazete olarak tarihteki yerini alan Ceride-i Havadis ile devam etmiştir. Siyasi ve ekonomik durumdan haberler veren bu gazete daha sonra devletten destek görmüş ve yarı resmî bir özellik kazanmıştır.

Türk basın tarihinde büyük önem taşıyan ve ilk özel Türk gazetesi olan Tercüman-ı Ahvâl, 21 Ekim 1860’ta Agâh Efendi tarafından çıkarılmıştır. Gazeteyi çıkaran Agâh Efendi olmuş olsa da İbrahim Şinasi’nin gazetenin çıkmasında büyük bir rolü vardır. Türk gazeteleri içinde ilk siyasi makale ve ilk tefrika, bu gazetede çıkmıştır. Yazı ve sayfa bakımından oldukça zengin olan gazetede sanayi, ekonomi, eğitim gibi konulara yer verilmiştir.

Tasvir-i Efkâr adlı gazete meşhur edip ve yazar İbrahim Şinasi tarafından 27 Haziran 1862’de çıkarılmıştır. Gazetecilik hayatına Tercüman-ı Ahvâl’le başlayan ve Türk gazeteciliğine büyük katkılar sağlayan Şinasi, bilinmeyen bir nedenle 25. sayıdan sonra gazeteden ayrılmış ve kendi gazetesini çıkarma kararı almıştır. Bu gazeteden Sultan Abdülaziz de memnundur. Yalın bir dile sahip olan Tasvir-i Efkâr, Edebiyat-ı Cedîde adındaki edebî bir devri açmış, edebî münakaşaların ilki bu gazete çevresinde gerçekleşmiştir. 40

Tercüman-ı Ahvâl’in 1860’ta yayınlanmasından sonra Türk basınında canlanma başlamış ve sırasıyla 1864’te Ceride-i Askeriye, 1864’te Ruzname-i Ceride-i Havadis, 1865’te Takvim-i Ticaret 1 Ocak 1867’de Muhbir gibi gazete isimleri karşımıza çıkmaktadır. Muhbir gazetesi, Osmanlı’da inkılâp düşüncelerini yayan ilk gazete olması yönüyle önem arz etmektedir. Muhbir’i, 1866’da Âyine-i Vatan, 1867’de Vatan, 1867’de Ruzname-i Âyine-i Vatan, 1867’de İstanbul, 1867’de Veledül-Cevaib, 1867’de Muhib, 1867’de Utarid ve Mecmua-i Maarif

gibi etkisi yüksek olmayan gazeteler takip etmiştir. Bu gazetelerden ilk resimli gazete olması yönüyle Ayine-i Vatan önem taşımaktadır. Fakat baskı tekniğinin ilkel olmasından dolayı tutmaz ve yolculuğuna resimsiz şekilde “Vatan” adıyla devam eder. Daha sonra da Muhbir ile birlikte hükûmet kararıyla kapatılmıştır.41

Yeni Osmanlılar kendisini İstanbul’da baskı altında hissetmiş Avrupa’da yayın çalışmalarında bulunmuşlardır. Ali Suavi’nin Londra’da 31 Aralık 1867’de çıkardığı Muhbir geniş kitlelere hitap eden ve sade bir dile sahip ilk Türkçe gazete olmuştur. Onu, 29 Haziran1868’de Ziya Paşa, Agâh Efendi ve Namık Kemal’in Londra’da çıkardığı seçkin bir dile sahip olan ve Yeni Osmanlılar’ın düşüncelerini yansıtan Hürriyet izlemiştir. Hürriyet 3 Nisan 1870’te Cenevre’de taş basması olarak çıkarılmaya başlamıştır. Avrupa’daki Türk gazetelerini 1869’da Paris’te çıkan Ulûm ve 1870’te Paris’te çıkan Muvakkaten ile 1870’te Cenevre’de çıkan İnkılâp takip etmiştir. O tarihlerde Yeni Osmanlılar, yurt dışındaki yayınlarını devam ettirirlerken yurt içinde bilhassa İstanbul’da da pek çok gazete basın tarihine adını yazdırmıştır.

1868’de Terakki, 1869’da Basiret, 1870’te İbret, 1870’te Hadika, 1870’te Memalik-i Mahruse, 1870’te Hakayikü’l Vekâyi, Mirkat, Asır, Devir, Bedir gibi ömürleri kısa sürmüş gazeteler çıkmıştır. Yarattığı tartışma ortamı nedeniyle Basiret; Ahmet Mithat’ın elinde etkin bir fikir gazetesi olması yönüyle İbret; kadınlara özel haftada bir kez bir nüsha yayınlaması yönüyle Terakki diğerlerinden ayrılmıştır.

Yerel basında ve mizahi içerikli yayınlarda artışın görülme nedeni olarak Meşrûtiyet öncesi basındaki baskı süreci gösterilmektedir. Teodor Kasap tarafından çıkarılan Hayâl, onun kapatılması üzerine 1872’de çıkardığı Çıngıraklı Tatar, sonraları sırasıyla 1873’te Latife, 1874’te Kamer, 1875’te Şafak, Kahkaha, Geveze, Meddah, 1876’da Çaylak gibi gazeteler dönemindeki toplumsal ve siyasal sorunları ele alışları ve Batılılaşmanın getirdiği yeni yaşam biçimlerini eleştirmesi

yönüyle kendilerinden söz ettiren mizah gazetelerinden olmuşlardır.

1873’te Ebüzziya Tevfik Bey’in Sirac adlı gazetesi karşımıza çıkar. Hülasat’ül Efkâr, Tiyatro, Efkâr, Medeniyet, Eftal, Arkadaş, Umran, Selamet, 1873’te Şark, 1875’te Vakit, 1875’te İstikbal, 1876’da Sadakat, 1876’da Sabah, 1876’da İttihat, 1876’da Tercüman-ı Hakikat, 1877’de Müsavat, 1878’de Tercüman-ı Şark gibi gazeteler karşımıza çıkmaktadır.

Yaygınlaşan ve çeşitlilik gösteren bu basın dünyasının denetlenmesi için, Fransızca’dan tercüme edilerek 1864’te Matbuat Nizamnamesi adında bir basın tüzüğü yürürlüğe konmuş bu yolla gazete çıkarmak ruhsatlı hale getirilmiştir. Buna göre; devletten gelen yazıları yayımlamamak, toplum ahlâkına aykırı yazılar yazmak, hükümdar ve hükümdar ailesinin haklarına saldırı sayılabilecek yazılar yazmak, devlet bünyesinde çalışanlara karşıt, halkı ve hükümetleri kötüleyici yazılar yazmak farklı düzeylerde para ve hapisle cezalandırılacak ve iki sene içinde üç defa ceza alan gazetenin tamamen veya geçici olarak kapatılabileceği kararlaştırılmıştır.42 Bu yolla basın yayın organları için resmî bir denetleme alanı oluşturulmuştur. Bu denetleme kanûn ve alanları zaman içinde çeşitli değişikliklere gitmiştir. I. Meşrûtiyet’in ilân edilmesi basındaki baskının kaldırılacağına dair beklenti oluşturmuş; Anayasanın “Matbuat, kanun dairesinde serbesttir.” şeklindeki hüküm içermesi basın camiası için bir umut vesilesi olmuş ancak bu hüküm II. Abdülhamit, tarafından askıya alınmıştır. Bilhassa mizaha yönelik olan basın sınırlaması dikkatleri çekmektedir. Abdülaziz ve II. Abdülhamit devrinde mizah gazetelerine yönelik ciddi tedbirler alınmıştır. II. Abdülhamit, 1877’den itibaren mizah gazetelerinin hiçbirine ruhsat vermemiştir. Gerek basın alanındaki kısıtlamalar gerekse sansür artış göstermiş, öyle ki siyasi hiçbir yanı olmadığı halde birçok sözcük tehdit olarak kabul edilmiş, dizgi yanlışları yüzünden gazeteler kapatılmıştır. Meşrutiye’in ikinci kez ilân edilmesiyle bir

42 Ayşegül Şentürk, “1931 Matbuat Kanunu’ndaki Değişiklikler Üzerine Kronolojik Bir

Değerlendirme: Basın Hürriyeti Bağlamında Meclis Tartışmaları ve Basındaki Yankılar” Tarih İncelemeleri Dergisi, 2015, s. 201.

rahatlama ortamı oluşmuş fakat bu ortam umulduğundan daha kısa sürmüştür.43

1876’da Ahmet Mithat Efendi’nin çıkardığı Tercüman-ı Hakikat, 1876’da Şemsettin Sami’nin çıkardığı Sabah ve 1894’te Ahmet Cevdet’in çıkardığı İkdam bu mücadeleci süreçte yılmadan yayın hayatlarını sürdürmüşlerdir.

Olağanüstü baskılar sonucu cezalandırılmalar, tutuklanmalar ve sürülmeler başlayınca basın yine yurt dışına kaymıştır. 1879–1895 yılları arasında Ali Şefkati, Napoli, Cenevre ve Londra’da İstikbal’i; 1895’ten sonra da Hayâl’i; 1880–1898 arasında Hakkı Bey, Paris’te Teessüf’ü; Gencine-i Hayâl’i ve Cüret’i, 1893’te Halil Ganem, Paris’te Hilâl’i çıkarmışlardır.

“Genç Osmanlılar Hareketi”nin mühim olarak addedebileceğimiz gazeteleri arasında 1895’te Paris’te çıkan Ahmet Rıza’nın Meşveret’ini; 1896’da Mısır’da çıkan Murat Bey’in Mizan’ını; 1897’de Cenevre’de çıkan İshak Sükûti, Abdullah Cevdet ve Tunalı Hilmi’nin Osmanlı’sını; 1902’de Kahire ve Paris’de çıkan Sami Paşazâde Sezai’nin Şura-yı Ümmet’ini ve 1906’da Paris’te Prens Sabahattin’in Terakki’sini görmekteyiz. Ayriyeten yine Jön Türk örgütünün ikinci derecede önemi bulunan ve Paris, Londra, Cenevre gibi Avrupa şehirlerinde yayınladıkları gazeteler arasında; 1896’da çıkan Kanun-i Esasi, 1896’da çıkan Kokonoz, 1897’de çıkan İncili Çavuş, 1900’da çıkan Dolap, 1900’da çıkan Emel, 1901’de çıkan Vatan, 1901’de Hayâl, 1902’de Anadolu, 1906’da Zuhûrî, 1906’da çıkan Doğru Söz, 1907’de çıkan Balkan, 1907’de çıkan Yeni Fikir ve 1907’de çıkan Ahali dikkatleri çekmektedir.44

II. Meşrûtiyet’in ilânı ile 24 Temmuz 1908’den 13 Nisan 1909’a kadarki dokuz aylık dönemde basında sonsuz bir özgürlük hâkimiyeti oluşmuştur. Bu süreçte sansür kalkmış, siyasi partiler kurulmaya başlamış ve her siyasi partinin bir yayın organı bulunmaktadır. Gelişen hürriyet ve serbestlik atmosferinde yayın organlarının

43 Nevin Ünal Özkorkut, “Basın Özgürlüğü ve Osmanlı Devleti’ndeki Görünümü”, Ankara

Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 51, S. 3, 2002, s. 74-76, 79. 44Alim Kahraman, Matbuat Mad., age., s. 121-125.

sayısı hızla artmış, ülke bu anlamda en hür devrine ulaşmıştır. 45 Bu serbest ortamın verdiği coşkuyla bu ortamdan yararlanmak isteyen kişilerin basınla ilgileri olmadığı halde gazete imtiyazı aldıkları görülür. Öyleki imtiyazı olduğu halde hiç yayın yapmamış gazeteler vardır. Zira o döneme kadar gazete çıkarmak isteyenler sıkı bir sorgudan geçmek zorundayken bu süreçten sonra Matbuat Müdürlüğü’ne verilen bir dilekçe, gazete imtiyazı almak için yeterli olmaktaydı. Döneme hâkim olan adalet ve hürriyet gibi kavramların verdiği coşkulu fikirler sınırsızca dile gelebilmekteydi. Meşrûtiyet’in ilân edildiği tarihten ağustos 1325’e kadar yani yaklaşık bir yıllık süre içerisinde 310 adet yayın organı tarafından yayın imtiyazının alındığı görülmüştür. Yayın imtiyazı alanlardan; 817 adedi Müslüman, 388’i ise gayrimüslimdir. Bunların içinde, 11 tane Müslüman ve 6 tane gayrimüslim kadın da vardır. Ayrıca 2’si ecnebi, 9’u yerli olan 11 tane de kuruluş (kilise, mezunlar cemiyeti, belediye) yayın imtiyazı almıştır.46

1908 devriminden sonra oluşan fikir ayrılıklarında kimileri İttihat ve Terakki Cemiyetinin yanında bulunmuş, kimileri ise bu cemiyete karşıt bir tutum sergilemişlerdir.

Cemiyet karşıtı Serbesti gazetesi başyazarı Hasan Fehmi bu dönemdeki fikir çatışmaları ortamında suikasta uğramış; Sada-yı Millet gazetesi başyazarı Ahmet Samim ise sokak ortasında öldürülmüştür. Bu olaylar kendisine muhalif olanlara İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin baskısı olarak düşünülmüştür. Cemiyeti destekleyen Hüseyin Cahit Yalçın’ın çıkardığı Tanin’i görmekteyiz. Gazete muhabirlerinden Ahmet Şerif’i Anadolu’ya göndererek oraya bir kapı açmıştır. 31 Mart Vak’ası’nın oluşmasında Volkan gazetesinin yayınlarının etkisi düşünülmekte bu nedenle de İttihat ve Terakki Cemiyeti basın üzerindeki baskısını artırmıştır. Bu süreçte Balkan savaşları sonrasında 1. Dünya savaşı ortaya çıkınca devletin savaşa dâhil olur ve bu nedenle savaş sürecinde askeri idareden kaynaklı sansür oluşmuş ve

45 Ayşegül Şentürk, agm., s. 201-202.

46 Ahmet Ali Gazel-Şaban Ortak, “İkinci Meşrutiyet’ten 1927 Yılına Kadar Yayın İmtiyazı Alan

Gazete ve Mecmualar (1908-1927)” Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, C. 7, S. 1, 2006, s. 223-224, 226.

basın hürriyeti kalmamıştır. Tevhid-i Efkâr Balkan savaşından sonra yayımlanmış 1. Dünya savaşının son senesinde ise gazetelerin sayısında artış görülmüş ve 1918’de Âti, 1918 Akşam, 1918’de Yeni Gün ve 1918’de Zaman gibi gazeteler yayına girmiştir.

İlerleyen süreçte Bağımsızlık Savaşı başarıyla sonuçlanmış; yayın hayatına Ankara’da başlayan Yeni Gün gazetesi İstanbul’a taşınmış ve bir süre sonra onun yerine Cumhuriyet gazetesi kurulmuş; Vatan gazetesinin basın dünyasına giriş tarihi, 1923 olmuştur. Cumhuriyet’in ilân edilişinden sonra basın faaliyetleri devam etti fakat basında sınırsız bir özgürlük ortamı beklenemezdi çünkü Mustafa Kemal Paşa ve yakın çevresi, Cumhuriyet’i tehlikeye atacak bir ortamın oluşmaması için ciddi bir duyarlılık göstermekteydiler.47

Benzer Belgeler