• Sonuç bulunamadı

gerçekleşmektedir. Bu şekilde kuralların ötesine geçilme hareketi, güvenliklikleştirme sürecini sağlayacaktır. Dolayısıyla, başarılı bir güvenlikleştirme eyleminin tamamlanması için üç aşamaya ihtiyaç duyulacaktır: 1) varoluşsal bir tehditin inşası; 2) acil önlemlerin saptanması; 3) belirlenmiş olan acil önlemleri uygulamak için kurallardan serbest kalınması.

Öte yandan, güvenlikleştirme sürecinin en önemli niteliklerinden biri de bu sürecin özel retorik yapıya sahip olmasındadır. Örneğin; yaşamı idame ettirme, “eğer bu eylemi yapmazsak, çok gec kalacağız ve yanlışımızı telafi etmemiz mümkün olmayacak”

gibi kavram ve açıklamalar güvenlikleştirme söyleminin temelinde yer almaktadır.

Başka bir deyişle, güvenlikleştirici söylem bir konuyu dramatize ediyor ve öncelikli bir konuma yerleştiriyor. Daha sonra tanımlanan güvenlik sorunuyla baş edebilmek için olağandışı araçlara başvurma gerekliliğini ileri sürüyor. Özetle, yazarların da belirttiği üzere, “Güvenlikleştirme süreci, dil kuramına uygun olarak bir konuşma eylemidir”.61 Ama burada hemen bir hususun altını çizmek gerekecektir. Güvenlikleştirme sürecini konuşma eylemine temellendirirken, bu sürecin postmodernist/post-yapısalcı perspektiften farklı olduğunu özellikle vurgulamak gerekecektir. Tabii ki, her iki yaklaşımın (Kopenhag Okulu ve postmodernist/post-yapısalcı perspektif) Eleştirel Dönüş`ten beslenmeleri nedeniyle aralarında bir takım benzerlikler vardır. Örneğin, güvenliğin sosyal inşası önermesi hem konstrüktivist Kopenhag Okulu tarafından, hem de postmodernist/post-yapısalcı yaklaşım tarafından kabul edilmektedir. Fakat

61 Bununla birlikte, Güvenlikleştirme yaklaşımına gore, güvenlikleştirici eden (agent) her zaman

“güvenlik” sözcüğünü kullanmak zorunda değil. Öte yandan, dile getirilen her güvenlik sözcüğü de güvenlik eylemi anlamına gelmeyecektir. Burada dikkat çekilen husus güvenlikleştirici edenlerin söylemsel düzlemde “varoluşsal tehdit siyaseti”ne dayanarak mevcut kuralları uygulamama ya da sözkonusu kuralların uygulanmasını ertleme girişimlerine yol açıp açmamalarıdır. Bkz: Buzan, Waever ve Wilde, Security..., s.32-33

postmodernist/post-yapısalcı yaklaşımın eşyanın sosyal olarak inşası sürecinde sürekli olarak söylem ve metinselliğe ağırlık vererek her tür anlatıya karşı eşit mesafede durması, önemli bir kırılma noktası oluşturmaktadır. Buna karşın, Kopenhag Okulu sosyal olarak inşa edilen, yaratılan (socially constituted) eşyanın pratik bakımdan giderek göreli olarak sabitleştiğini ve yapılaştığını (becomes stable) öne sürmektedir.

Ayrıca Kopenhag Okulu`na göre, postmodernist/post-yapısalcı güvenlik çalışmalarında araştırmacının yükümlülüğü daha “büyüktür”. Mevcut güvenlik yapılarını bir tarafa iterek, daha önemli güvenlik sorunlarını saptamak, hegemon anlatıları açığa çıkarmak, deyim yerindeyse, güç merkezlerinin “maskesini düşürmek”

çabası sergilemektedirler. Buna karşın, Kopenhag Okulu daha çok mevcut aktörlere odaklanarak onların modus operandi niteliklerini anlamaya çalışmaktadır. Dahası analitik-ampirik çalışmalar bağlamında modern düşüncenin niteliklerini tam şekilde reddetmez. Yukarıdaki bölümlerde de belirtildiği üzere, natüralistik konstrüktivist kimliği ile bir taraftan pozitivizmin sadece gözlemlenebilir olgulara dayanan salt ampirik önermelerinden kaçınmaya çalışırken, diğer taraftan bilimsel realizmin olanakları çerçevesinde dil unsuruna da önem vererek bir sosyal inşa olan güvenlik eylemlerini çözümlemeye çalışmaktadır.62

Güvenlikleştirme yaklaşımında kurumların rolüne de büyük önem verildiği görülmektedir. Özellikle de, güvenlik konusunun inşası bakımından. Örneğin, çevresel alanla ilgili konuların güvenlikleştirilmesinde ilgili kurumların bulunmaması ya da

62 Keyman, Küreselleşme ..., s.128; Buzan, Waever ve Wilde, Security..., s. 34; Ayrıca bu konuda daha farklı görüşler için bkz: Keith Krause ve Michael C.Williams, “Broadenning the Agenda of Security Studies: Politics and Methods”, Mershon International Studies Review, 40, Supplement 2, 1996, s.229-254; Keith Krause ve Michael C.Williams (der.), Critical Security Studies, University of Minnesota Press, Minneapolis, 1997.

yeterli düzeyde örgütlenmemiş olması bu süreç açısından önemli engellere neden olabilecektir. Ya da çok ekstrem durumlarda konuyu diğer alan (askeri, siyasi ya da ekonomik) kurumlarının güdümüne sokacaktır. Belki de güvenlik denilince askeri konuların akla gelmesinin nedenlerinden biri de sözkonusu alanın daha kurumsal bir yapıya sahip olmasıyla bağlantılıdır.

Güvenlikleştirme yaklaşımında dikkat çeken hususlardan biri de burada kullanılan bir takım kavramsal araçlarla ilgilidir. Referans Nesneleri, Güvenlikleştirici Edenler ve İşlevsel Aktörlerden oluşan sözkonusu kavramlar güvenlikleştirme sürecinin anlaşılmasında ve açıklanmasında önemli rol oynamaktadır. Adı geçen kavramları aşağıdaki şekilde özetlemek mümkündür:

i) Referans Nesneleri: Buna göre referans nesneleri, varoluşsal bir tehdide maruz kaldığı düşünülen ve yaşamını idame ettirmek için meşru bir iddiaya sahip varlıklara işaret etmektedir. Güvenlikleştirme yaklaşımında orta ölçekli sınırlı kollektifler olarak tanımlanan devletler temel referans nesneleri olarak kabul edilmektedir. Birçok durumlarda ise zımni olarak ulus faktörüne odaklanılmaktadır.

Pratik açısından bakıldığında da, uzun dönem referans nesnelerinin güvenlikleştirilmesinde orta ölçekli sınırlı kollektifler etkin görünmektedir.

Güvenlikleştirme yaklaşımına göre, örneğin, devlet ya da ulus gibi sınırlı kollektifler diğer eşdeğer sınırlı kollektiflerle rekabete (rivalry) angaje olmakta ve bu doğrultudaki karşılıklı etkileşim süreçleri Biz duygusunu beslemektedir. Bu hususun ise başarılı bir güvenlikleştirme süreci için gerekli koşulları sağladığı ileri sürülmektedir. Başka bir deyişle, sistem düzeyindeki kollektif yapılara kıyasla orta ölçekli sınırlı kollektif yapılarda Biz, aidiyet, dolayısıyla kimlik refleksleri daha gelişkin olduğundan,

güvenlikleştirme süreci de ikinciler için daha etkindir. Ayrıca, evrensel kimliğin uluslararası düzeyde ortak algılama niteliklerinden şimdilik uzak olduğunu da eklersek, bu görüşün inanılırlığı önemli düzeyde güç kazanacaktır.

Bu noktada Kopenhag Okulu mensupları referans nesnesini tanımlarken geleneksel kuramlara benzer şekilde devleti merkeze alan görünümlerinin nedenini de açıklamaktadırlar.63 Onlara göre, bu durum her ne kadar ilk bakışta temel konstrüktivist yükümlülüklerle çelişiyor gibi görünse de, aslında öyle değildir. Geleneksel yaklaşımlardan farklı olarak, Kopenhag Okulu devleti güvenlik açısından önemli bulsa da, bununla yetinmez. Buna göre, tabii ki, hala günümüzde devlet önemli referans nesnesidir. Fakat tek değildir. İşin içinde diğer sosyal kurumlar da bulunmaktadır.

Ayrıca, güvenlik kavramının her bir referans nesnesine aynı mesafede olmayacağı da belirtilmelidir. Sonuç itibarıyla, Kopenhag Okulu kendi yaklaşımlarının devlet merkezci (state-centric) değil, devlet ağırlıklı (state-dominated) olduğunu ifade etmektedir.

Bununla birlikte, güvenlikleştirici aktörün yeni bir referans nesnesi inşa etmesi de pek ala mümkündür. Güvenlikleştirme sürecinde güvenlikleştirici aktörün büyüklüğü ve ölçeği referans nesnesinin belirlenmesi açısından önemlidir. Örneğin, birey veya küçük grupların geniş güvenlik meşruiyeti inşa etmeleri vakalarına nadiren rastlanılmaktadır. Tabii ki, bu tür özneler (birey ya da gruplar) güvenlik konusunda konuşabilir ve bu mevzuda fikir belirtebilirler. Fakat onların fazla bir ikna edilmiş dinleyici kitlesine sahip olacakarı zor görünmektedir. Kimi zaman ise, makro düzeydeki

63 Şöyle ki, haklı olarak geleneksel yaklaşımlar (özellikle de realist akım) kendilerinin de devlet merkezci çözümlemeler yaptıklarını, durum böyle iken, Kopenhag Okulunu onlardan farklı kılanın ne olduğunu sorgulayabilirler. Bkz: Buzan, Waever ve Wilde, Security..., s.36-40.

girişimler de sonuçsuz kalabilmektedir. Örneğin, 1914 yılında sosyalistlerin dünya işçi sınıflarını seferber etme teşebbüsleri başarısız olmuştur.

ii) Güvenlikleştirici Edenler (agents): Referans öznesinin varoluşsal bir tehdite maruz kaldığını ilan eden ve bu konuyu güvenlik kapsamına alan aktörlerdir. Başka bir deyişle, güvenlikleştirici eden, güvenlik konuşma eylemini (security speech act) yapan kişi veya grupları kapsamaktadır. Siyasi liderler, bürokratik yapı ve bürokratlar, hükümetler, lobbiler veya baskı grupları (pressure groups) gibi ögeler temel güvenlikleştirici edenlerden sayılabilir. Nadiren olsa da, bu edenlerin referans nesnesine çevrildiği görülebilmektedir.

iii) İşlevsel Edenler: İlgili alanın (askeri, ekonomik, siyasal, çevresel ya da toplumsal) dinamiklerini etkileyen aktörlere işaret etmektedir. İşlevsel edenler, referans nesnesinden ve referans nesnesi adına güvenlik çağırısı yapan güvenlikleştirici edenden farklıdır. Daha çok ilgili alanda güvenlik kararlarını önemli ölçüde etkileyen unsurlardır.

Örneğin, askeri güvenlikleştirme alanında savunma sanayii birimleri ya da güvenlik entellektüelleri bu kategoriye girebilmektedir.