• Sonuç bulunamadı

Azerbaycan`ın ulusal kimliğinin gelişim süreci tarihsel perspektiften incelendiği zaman farklı yaklaşımlar olmakla beraber, çoğu kez 1918-1920 Azerbaycan Halk Cumhuriyeti (AHC) ile 1991 yılında Sovyetlerden ayrılarak bağımsızlığını ilan eden günümüz Azerbaycan Cumhuriyeti arasında doğrudan bir ilişki kurulmakta ve bu ilişkide Azerbaycan`ın toplam 90 yıllık ulusal kimlik tarihinin büyük bölümünü – yaklaşık 70 yıllık zaman dilimini kaplayan Sovyet dönemi dışarıda tutulmaktadır.287 Bununla birlikte, Guliyev ve ondan esinlenen Meherrem Zülfügarlı gibi tarihçiler Fransa`nın 1870-1958 yıllarını kapsayan Beş Cumhuriyet yaklaşımına benzer şekilde Üç Cumhuriyet yaklaşımını geliştirerek Sovyet dönemini İkinci Cumhuriyet olarak tanımlamaktadırlar.288 Dolayısıyla, bu görüşten yola çıkılırsa, Sovyet dönemi bir takım baskın nitelikleri ile Azerbaycan kimliğini önemli ölçüde etkilemiştir. Bu bağlamda gözlemlenebildiği kadariyle Sovyet döneminin günümüz Azerbaycan ulusal kimliğindeki etkileriyle ile ilgili aşağıdaki bir takım genel hususlara değinilebilir.

287 Audrey L. Altstadt, “Azerbaijan’s First and Second Republics: The Problem of National Consciousness”, Caspian Crossroads Magazine, Cilt 3, Sayı 4, (Bahar) 1998; İsmaylov, a.g.m; Nesibli, a.g.m.; Süleymanlı, a.g.e.; Mirza Bala, “Azerbaycan`da Sovyet Kolonizasyon Siyaseti”, Azerbaycan Dergisi, Sayı: 3, Temmuz-Eylül, 1955; Hüseyin Baykara, Azerbaycan İstiklal Mücadelesi Tarihi, Azerbaycan Halk Yayınları, İstanbul, 1975.

288 Dj. Guliyev, K İstorii Obrazovaniya Vtoroy Respubliki Azerbaydjana, Baku, 1997; Meherrem Zülfügarlı, Azerbaycan Tarihi: İkinci Respublika Dövrünün Tarihşünaslığı (1920-1991-ci İller), Çaşıoğlu Neşriyyatı, Bakı, 2001, s. 4.

Önceki bölümlerin birinde (I.A. Seçilmiş Temel Kaynaklara İlişkin Kısa Değerlendirme) Stalinist uygulamalardan beslenmek üzere Sovyetlerin ulusal kimliklere yönelik yaklaşımlarına kısa şekilde değinilmişti. Bu yaklaşımların Azerbaycan örneğindeki yansımalarına gelince ise, ilk kertede genel bir kavramsal betimleme gerekecektir. Özellikle, Sovyet siyasi kültüründe kimlik tanımlamaları ile ilgili olarak kullanılan anahtar kavramların kısaca ele alınması, sözkonusu dönemin daha geniş şekilde çözümlenmesi açısından faydalı olabilir.

Stalin`e göre ulus, herhangi bir toplumun etnik yapısını temsil etmekte idi. Buna göre etnisite sınıf gibi diğer yapılarla karşılaştırıldığında daha sürekli bir yapı idi. Bu yaklaşım üzerine Sovyet Etnografi Enstitüsü 1960`larda etnisiteye işaret ettiği anlaşılan etnos isimli bir kavram geliştirmiştir. Adı geçen enstitütünün temel tezine göre, toplumsal-siyasal gelişmenin Marksist aşamalarından bile bağımsız olarak değerlendirlebilecek etnos, nesnel-tarihsel koşulların doğal bir sonucu olarak görülmeliydi.289 Bununla birlikte Sovyetlerin bilimsel çalışmalarında etnosun herhangi bir kan ya da soy birliğine değil, temel olarak belirli bir coğrafya içerisinde ortak tarih, ortak kültür ve ortak dil gibi ögelere dayandığı bilinmektedir.290 Yine bu teze göre ulus, sözkonusu etnos kavramının en ileri aşaması olup devletleşme düzeyine kadar evrim geçirmiş haline işaret etmektedir. Bununla birlikte, Leyla Tağızade`nin de belirttiği gibi Sovyet terminolojisinde etnos, belirli bir nesnel gerçekliği ifade eden bir kavram olarak

289 Tokluoğlu, “Definitions of National Identity...”, a.g.y. Ayrıca bkz: Julian Bromley ve Viktor Kozlov,

“The Theory of Ethnos and Ethnic Processes in Soviet Social Sciences”, Comparative Studies in Society and History, Cilt 31, Sayı 3 (1989), s. 425-38

290 Valery Tishkov, Ethnicity, Nationalism and Conflict In and After the Soviet Union: The Mind Aflame, Sage Publications, London, 1997, s.230. Aktaran: Tokluoğlu, a.g.m.

değerlendirilmesine karşın, ulus daha çok siyasal manipulasyon için kullanılan araç işlevi görmekte idi.291

19. yüzyılın sonlarından itibaren gelişerek 1918-1920 yılları arasında devletleşme düzeyine ulaşan Azerbaycan ulusal kimliği, 27 Nisan 1920`de Bolşeviklerin kontrolü ele geçirmesiyle yeni bir dönüşüm süreciyle karşı karşıya kalmıştır.

Azerbaycanlı yazarlardan Nesibli, Sovyet yönetiminin kurulmasıyla sözkonusu dönüşüm sürecinin dört temel aşamada geliştiğini belirtmiştir.292 Birinci aşamada 1925-1928 yılları arasında Latin alfabesine, arkasından ise 1939-1940 yıllarında Kril alfabesine geçilmiş; 1918 yılında Azerbaycan Halk Cumhuriyeti Hükümeti tarafından Türk dilinin devlet dili olarak kabul edilmesine, hatta Sovyet yönetiminin ilk dönemlerinde bu tanımlamanın kabul görmesine rağmen, 1937 Anayasası`nda devlet dili konusunda herhangi bir atıfta bulunulmamış, fakat bununla birlikte pratikte Azerbaycan dili kavramı fiilen kullanılmış,293 soyadlarının sonuna “ov”-“ova”, “yev—yeva” ekleri getirilmiştir.294 İkinci aşamada, birinci aşamadaki dönüştürme politikalarına paralel olarak, önemli düzeyde modernleştirme uygulamaları gerçekleştirilmiş; sanayi, eğitim, sanat, kültür alanında belirli ilerlemeler sağlanmıştır. Üçüncü aşamada, 1937`de

“burjuvazinin başkaldırışı” adıyla toplumun önde gelen aydınları tasfiye edilerek

“Büyük Temizlik” gerçekleştirilmiştir. Azerbaycanlı yazarlardan Soltan üçüncü

291 Leyla Tağızade, ‘Avrasyacılık ve Lev Gumilev’, Ümit Özdağ, Yaşar Kalafat ve Mehmet Seyfettin Erol (der.), 21. Yuzyılda Türk Dunyası Jeopolitiği Muzaffer Özdag’a Armağan, Sayı: 1, ASAM Yayınları, Ankara, 2003, s.154-158.

292 Nesibli, a.g.m.

293 Oysa 1978 yılında kabul edilen yeni Anayasa`nın 73. maddesinde artık açık şekilde Azerbaycanlı kavramından sözedilecekti. Bkz: Azerbaycan, 4 Kasım, 1995.

294 Nesibli, a.g.y.

aşamadaki gelişmeleri rakamlara dayanarak biraz da duygusal biçimde şöyle açıklamaktadır:

“...Bir hesaplamaya göre Azerbaycan’da sadece 1937-1938 yılları arasındaki kurbanların sayısı 120 bin civarındaydı. Bunların neredeyse yarısının ziyalı (aydın) kategorisinde olması ve daha önceki tasfiyeler ve kolektivizasyon süreci dikkate alındığında bu, daha 1926’da nüfusu 2,6 milyon olan Azerbaycan için ciddi bir rakamdı. Geriye kalan aydınlar Rusya’nın büyük şehirlerinin yolunu tutacak, Bakü’ye taşradan yeni gelenler ise izleri silinen köklü gelenek, zengin bir hafızayı devralmadan yeni baştan ve göreceli olarak kopuk ve yapay bir ortamda gelişeceklerdi. Sonuç olarak ziyalılar (aydınlar), sosyal değerler sistemi ve tarihsel misyon bilinci olan bir güç olarak ortadan kaybolmuş ve yapay bir diploma sahibi topluluk bunun yerini almıştır.”295

Nihayet, dördüncü aşamada ise Sovyet Azerbaycan`ının sosyalizm ve komünizm yolundaki kazanımlarını, Sosyalist toplumun avantajlarını propaganda etmek için 1940`lı yılların sonlarından itibaren günümüz İran coğrafyasının kuzeyinde yer alan Güney Azerbaycan konusu devreye sokulmuştur. Nesibli`nin deyimiyle, “devlet vatanseverleri” ile birlikte milli aydınlar da bu fırsatı kullanarak Sovyet Azerbaycanı vatandaşları içinde Bileşik Azerbaycan bilincini oluşturmaya ve bu bağlamda Azerbaycan`ın kimliğine yeni dinamikler kazandırmaya çalışmışlardır. 296

Muhtemelen Nesibli`nin tanımlamış olduğu dört aşamaya Süleymanlı`nın dikkat çektiği ve Azerbaycan`ın kimliği açısından önemli olduğu varsayılan daha yeni bir aşamayı eklemek daha kapsayıcı olacaktır. Şöyle ki, 1956 yılında Komünist Parti`nin 20.

Kongresinde Kruşçev`in Stalinizmi ciddi bir şekilde eleştirmesini takiben Birlik düzeyinde beliren ılımlı hava önemli bir etken olmuştur.297 Lenin ve Stalin`in, tüm

295 Soltan, a.g.m.

296 Nesibli, a.g.y.

297 Süleymanlı, s.164-175.

milliyetlerin kültürel kimliklerini birtakım politikalarla yeni bir Sovyet ulusu potasında birleştirerek Sovyet üst-kimliği oluşturmayı hedeflemelerine karşın, özellikle Brejniev`den itibaren hemen hemen aynı hedefe daha yumuşak yöntemlerle ulaşmak amacıyla bir takım yeni politikalar izlenmiştir. Buna gore, inşa edilmesi hedeflenen Sovyet (Rus) üst kimliği, beş temel özellik içeriyordu: tek ve ortak bir ülke; tek bir ideoloji ve dünya görüşü (Marxizm-Leninizm); tek bir sınıf ve yüksek bir sosyo-ekonomik homojenlik düzeyi; çok etnisiteli kültür; iki-dillilik ve toplumlararası iletişim dili olarak Rusçanın artan oranda kullanımı.298 Bu gelişmelerin etkisinde kalan Azerbaycan ulusal kimliği, 1980`lerde Glasnost ve Perestroyka uygulamaları ile yeni bir kırılma noktasına gelecekti.

Hatırlanacağı üzere, daha önce 1918-1920 AHC döneminden bahsedilirken 19.

yüzyıldan itibaren beliren gelişmeler üzerine inşa edilen Azerbaycan ulusal kimliğinin üç sütunundan (İslam ve modernleşme sentezi; Türkçülük ve Azerbaycancılık) bahsedilmişti. Bu bağlamda sözkonusu sütunların Sovyet döneminde geçirmiş oldukları dönüşüm sürecine ilişkin temel özelliklerin açıklanması, aynı zamanda Sovyet Azerbaycanı`nın kimlik profilinin içeriğine de önemli ölçüde ışık tutabilecektir.

Sovyet döneminde İslam ve modernleşme sentezi sütununun Sekülerlik ve modernleşme ögeleri mevcut sistemin gerekliliklerine uygun şekilde gelişirken, Müslüman kimliği ögesi ideolojik nedenlerle büyük ölçüde devre dışı bırakılmıştır.

Bununla birlikte yine bazı ideolojik çıkarlar nedeniyle bir takım dinsel faaliyetlere kısıtlı

ölçüde olanak tanınmıştır.299 Bunu biraz daha açmak gerekirse, Sekülerlik, daha çok Leninist çizgide ve Sovyet terminolojisinde yaygın şekilde kullanılan bilimsel ateizm çerçevesinde biçimlenmiştir. Şöyle ki, Lenin, ünlü “Sosyalizm ve Din” isimli makalesinde dinin, devlet işi olmaması gerektiği, dini toplulukların ise siyasi iktidar ile herhangi bir bağlarının bulunmasının mümkün olamayacağı ifade edilmiş, herkesin herhangi bir dini seçmekte veya seçmemekte tamamen özgür olduğu, devlet ile din işlerinin birbirinden tamamen ayrı olması gerektiğinin altı çizilmiştir.300 Bu yaklaşım açık şekilde çeşitli dönemlerdeki Sovyet Anayasalarına da yansımıştır. Örneğin, 1936 Anayasa`sı sadece herhangi bir dini seçme özgürlüğüne izin vermiştir.301 Ayrıca, Anayasa`nın ilgili maddesi, “herhangi bir dini seçme ve din karşıtı propaganda yapma özgürlüğü tüm vatandaşlara tanınmıştır” ifadesiyle bitmektedir. Salih Polat`a gore Anayasanın bu maddesi ile anayasanın diğer maddelerinde yer alan vatandaşların - din ile ilişkileri gözönünde bulundurulmaksızın - kanun önünde eşitliği ilkesi ateistler lehine bozulmuştur. 302 Şöyle ki, yurttaşlara din seçme özgürlüğü verilirken, sahip olduğu dini tebliğ etme olanağı öngörülmüyordu. Oysa din karşıtı propaganda serbestti.

299 Şöyle ki, Komünist ideoloji dinsel değerleri kamusal yaşamdan dışlasa da, yine bir takım ideolojik çıkarlar nedeniyle ülke çapında belirli dini kurumların faaliyetine belirli olanaklar tanımış, bu bağlamda İslam dininin toplumsal statü olarak verilmesi ve Müslüman liderlerle işbirliği yapılması konusunda belirli olanaklar sağlanmıştır. Bu süreç Brejniev dönemiyle daha da belirginleşmiştir. Bu konuda daha geniş bilgi için bkz: Aydın Yalçın (der.), Stratejik Açıdan Sovyet Müslümanları, Yeni Forum Yayınları, 1988. Ayrıca bkz: Alexandre Bennigsen ve S.Enders Wimbush, Muslims of the Soviet Empire: A Guide, Hurst&Co., London, 1985; Arif Yunusov, Islam in Azerbaijan, Zaman, Baku, 2004; Alexandre Bennigsen ve Chantal Lemercier-Quelquejay, Islam In The Soviet Union, Pall Mall, London, 1967.

300 Vladimir İ. Lenin, Sotsializm i Religiya: Poln Ssobr.Soç. T.12, s. 143-144.

301 Hatırlatmak gerekir ki, bu konuda ilk hukuksal düzenleme 23 Ocak 1918`de Halk Komiserleri tarafından onaylanarak yürürlüğe giren “Kiliseyi Devletten ve Okulu Kiliseden Ayırma Hakkında Karar”dır. Bkz: Süleymanlı (2006), s.222.

302 Salih Polat, “Sovyetler Birliği Hukuk Sisteminde Din ve Vicdan Özgürlüğü”, Akademik Araştırmalar Dergisi,

<http://www.academical.org/dergi/MAKALE/11sayi/PolatS_Sovyetler_Birligi_Hukuk_Sisteminde.doc>

31.07.2008

Benzer yaklaşım tarzı 1977 Anayasası`nda da ifade edilmiştir. Sözkonusu Anayasa`nın 52. maddesine göre, “Sovyet Birliği vatandaşlarının vicdan özgürlüğü garanti altına alınmıştır, yani tüm vatandaşların herhangi bir dini seçme veya seçmeme ile ateist propaganda yapma hakları devlet tarafından garanti edilmiştir. ... Sovyetler Birliği’nde kilise devletten, okullar ise kiliseden ayrılmıştır.”303

Azerbaycan`a gelince, 1920`de Bolşeviklerin kontrolü ele geçirmesinden kısa bir süre sonra (15 Mayıs 1920) AHC Hükümetinde dini işlerden sorumlu bakanlık ortadan kaldırılmış ve o güne değin süregelen Şeyhü`l İslamlık müesesesine son verilmiştir.

Dinsel kesimin önde gelenleri baskılara uğramış, camilerin çoğu kapatılmıştır. Yalnız 1943 yılında II. Dünya Savaşı sürecinde Almanya`ya karşı dinsel olanaklardan faydalanmak amacıyla Güney Kafkasya Müslümanlarına ait bir kurumun oluşturulması öngörülmüş ve nitekim 1944 yılında Zagafgaziya Müslümanları Ruhani İdaresi tesis edilmiştir.304 Günümüzde bu kurum, Kafkasya Müslümanları İdaresi adıyla faaliyetini sürdürmektedir.

Bu gelişmeler ışığında Azerbaycan toplumunun AHC döneminde tercih ettiği Batı tarzı sekülerlik, bu sefer Sovyet tarzı ve daha çok “bilimsel ateizme” dayanan ilkelere dönüşmüş, bununla beraber din ve devlet işlerinin ayrılması konusunda Azerbaycan`nın toplumsal bilinci kendine özgü şekilde güçlenmiştir. Ne var ki, dinsel konular sıradan Azerbaycanlı`nın yaşamından tam olarak çıkartılmamıştır/çıkartılamamıştır. Ama bununla birlikte, ideolojik zorunluluklar nedeniyle dinsel faaliyetler zaman geçtikçe daha çok yas törenlerinin rutin talepleri ya

303 a.g.m.

304 <http://www.azerbaijan.az/_GeneralInfo/_TraditionReligion/traditionReligion_01_a.html> 15.09.2007

da erkek çocukların sünnet düğünü gibi etkinlikler şeklinde algılanagelmiştir.305 1928 yılından itibaren İran`daki Şii merkezlerle bağlantının yasaklanması, Şii ve Sünni camilerin birleştirilmesi ise bir taraftan dinsel bölünmüşlüğü asgari düzeye indirerek uluslaşma eğilimlerinin güçlenmesine katkıda bulunurken, diğer taraftan Azerbaycan toplumunun geleneksel Müslüman Doğu toplumu özelliklerinden sıyrılarak kendine özgü niteliklerle dönüşüm yoluna girmesini sağlamıştır.306

Öte yandan, Sovyet döneminin modernleşme konusundaki etkilerinin içeriği ile ilgili Tokluoğlu`nun alan çalışması önemli ipuçları vermektedir. Ona göre bu konuda günümüzde bile bir takım olumlu yaklaşımlar mevcuttur. Alan çalışmasının derinlemesine mülakatları sırasında bir dizi üst düzey devlet yöneticileri ve milletvekillerinin Azerbaycan`ın modernleşmesinde Sovyet faktörüne büyük önem atfettikleri ve yine Sovyet döneminde büyük kazanımlar elde edildiğine, bu kapsamda Azerbaycan`da okur-yazarlığın hızla geliştiğine, ayrıca, çok sayıda modern araştırma enstitüleri, fabrikalar, üniversiteler, sanat ve spor müseselerinin tesis edildiğine dikkat çekildiği görülmektedir.307 Bu nedenle olsa gerek, Azerbaycan`ın ulusal lideri olarak kabul edilen Haydar Aliyev bu gelişmeleri daha geniş bir açıdan değerlendirerek tarihsel olarak Avrupa modernizmi ve kültürünün Azerbaycan`a Rusya üzerinden geldiğini dile getirmiştir.308

305 Rafiq Rüstemli “Azerbaycan`da Devlet-Din Münasibetleri ve Dünyevilik Anlayışı”, Azerbaycan Stratejik Araştırmalar Merkezi, <www.azsam.org> 15.06.2007

306 Burak Ulman, “1990’li Yıllarda Azerbaycan’ın Siyasal Yaşamı ve Ana Muhalefet Partileri”,

<http://www.sbu.yildiz.edu.tr/Burakyayinlar/makale1.htm> 12.01.2008.

307 Tokluoğlu, a.g.m.

308 Haydar Aliyev, Müsteqilliyimiz Ebedidir: Çıkışlar, Nitqler, Beyanatlar, Mektublar, Müsahibeler (İyun 1993 – May 1994), Azerneşr, Bakı, 1997.

Azerbaycan ulusal kimliğinin öteki sütununu oluşturan Azerbaycancılık fikri de Sovyet döneminde belirli düzeyde dönüşüme tabi tutulmak suretiyle varlığını sürdürebilmiş, hatta bu süreçten kimi yönleriyle güçlenerek çıkmıştır. Kısacası, bir taraftan Sovyet ideolojisi gereği Azerbaycan etnosu kavramı temelinde bir Azerbaycan ulusu inşa edilirken, diğer taraftan vatanseverlik (vatancılık) söylemleri üzerine klasik anlamda teritoryel bir devlet anlayışı geliştiriliyordu.309 Böylece, Azerbaycanlı tanımı ile ülke içindeki tüm etnik ve dinsel farklılıkların aynı şemsiye altında toplumsal, siyasal, ekonomik ve kültürel yaşama entegrasyonunu sağlanarak ulus devlet temellerinin pekişmesine önemli bir zemin kazandırıldığı varsayılabilir. Nitekim Shaffer, bu dönemde Azerbaycanlılık tanımının, Azerbaycanlıların başat kollektif kimliğini tanımladığını ileri sürmektedir.310

Öte yandan bu dönemde Azerbaycancılık sütununun önemli ölçüde Azerbaycan ulusal kimliğinin diğer ana bileşeni olan Türkçülük sütununun yaşam alanına taşarak gelişmeye çalıştığı belirtilebilir. Bununla birlikte, Sovyet koşullarındaki Azerbaycancılık sütununun içeriğine bakıldığında, sözkonusu sütunun kendi içinde barındırdığı gündemlerle Türklük ögelerinin minimum düzeyde de olsa hafızalarda kalmasını sağladığını, bir anlamda Sovyet ideolojisi karşısında kazanmış olduğu itibar sayesinde Türkçülüğü “kamufle” ederek Türk kültürüne işaret eden çok sayıda otantik değerleri muhafaza ettiğini söylemek mümkündür. Özellikle 1940`larda Sovyet çıkarları gereği Güney Azerbaycan konusunun meşruiyet kazanması, adı geçen değerlerin yaşatılmasına

309 Devlet yapılanma biçimleri için bkz: Anthony D. Smith, “State-Making and Nation-Building”, John A.

Hall (der.), States in History, Basil Blackwell, Oxford, 1986, s. 228-263.

310 Shaffer, Borders and Brethren…, s.152-154. Ayrıca daha geni bilgi için bkz: Enders S. Wimbush,

“Divided Azerbaijan: Nation Building, Assimilation and Mobilization Between Three States”, William O.

McGagg ve Brian D. Silver, (der.), Soviet Asian Ethnic Frontiers, Pergamon Press, New York, 1979.

farklı bir dinamizm katan önemli bir fırsat kapısı olarak görülmüştür.311 Bu konuda Azerbaycanlı yazarlardan Süleymanlı önemli saptamalarda bulunmaktadır:

“...1920`de Azerbaycan`ın Sovyetleştirilmesinden sonra İran`a bakış da farklılaşmıştı. Zira Sovyetler başlattıkları ihtilali bütün Şark`a, bu arada İran`a yayma düşünceleri çerçevesinde Azerbaycan`ın coğrafi parçalanmışlığını bir vasıta olarak kullanmak istemekteydiler. Bu propaganda için

“Azerbaycan Milliyetçiliği” hazırlanmış bir alt yapı olarak kabul edilmekteydi…. Bu amaçla Kuzey Azerbaycan`da özellikle 1940`lardan itibaren Kuzey ve Güney Azerbaycan`ın birliği, bütünlüğü, ikiye bölünmüş tek bir vatan olduğu, her iki tarafta yaşayan insanların soy, dil, din, kültür bakımından bir bütün oluşturdukları hususunda makaleler yayınlanıyor, şiirler yazılıyordu.”312

Her ne kadar bu dönemde Sovyet Azerbaycan`ında kullanılan Güney Azerbaycan söyleminin Türk ya da Türkçülük gibi kavramlar üzerinden geliştirilmesi şansı pek olmasa da, en azından milliyetçi duyguların kanalize olması, ulusal bilincin bir bakıma

“idmanlı” tutulması açısından önemli bir vaka idi. Bu süreçteki gelişmelere özellikle edebiyat alandaki çalışmalar öncülük ediyordu. Örneğin, Haydar Aliyev`in Azerbaycan Dili ve Edebiyatı alanında gerçekleştirdiği uygulamalar kapsamında 1979 yılında Yazarlar Birliği`nin o zamanki yıllık kitap yarışmasını “Güney Azerbaycan” üzerine yazılmış bir eserin kazanması, bu açıdan çok anlamlı olsa gerek.

İşin daha ilginç tarafı, İran`ın kuzeyindeki Azerbaycan toplumu bu gelişmeleri aynı zamanda Türk dilinin, Türklüğün dönüşü gibi değerlendiriyordu. Örneğin, o

311 Cemil Hesenli, Soyuq Müharibenin Başlandığı Yer: Güney Azerbaycan (1945-1946), Mütercim Yayınları, Bakü, 1999. Bu konuda özellikle H.Aliyev`in Sovyet Azerbaycanı`ndaki yönetimine (Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti, Komünist Partisi, Merkezi Komite Birinci Sekreteri) denk gelen 1980`li yıllarda önemli açılımların yapıldığı bilinmektedir. Şöyle ki, bu dönemde İran`ın kuzeyindeki Azerbaycan toplumunun edebi-kültürel faaliyetlerine büyük dikkat ayrılmış, hatta Sovyet siyasi kültüründe önemli kurumlardan olan Yazarlar Birliği`nde Güney Azerbaycan Edebiyatı Sorunları Sekreterliği isimli bir birim oluşturulmuş, Edebiyat gazetesi ve devlet radyosunda “Cenuptan Sesler”

başlığı ile Aras nehrinin öteki kıyısındaki Azerbaycanlılar ile edebi-kültürel iletişim kurulmaya çalışılmıştır. Bunun için bkz: Azerbaycan,

<http://azerbaijan.news.az/index.php?Lng=aze&Pid=18590> 22.05.2007

312 Süleymanlı, s.237

dönemdeki gelişmelere tanıklık ettiği anlaşılan Profesör Gulamrza Sebri Tebrizi şöyle anlatmaktadır:

“…Çocukluğumdan hatırlıyorum, ... baskıyı öyle bir düzeye ulaştırmışlardı ki, Reza Şah zamanında insan kendisine “Türk” demeye utanıyordu. Anneler, babalar bu hakaretten kurtulmak için neyin pahasına olursa olsun çocuklarına ve ailelerine Fars dilinin öğretilmesine çalışıyorlardı. Bu korku ve hakaret Azerbaycan Demokrat Fırkası`nın313 gelişi ile buz gibi eridi. Azerbaycan halkı, özellikle de çocuklar ve gençler gururla kendi dillerinde okullara başladılar.”314

Doğal olarak, Türkçülüğe ilişkin bu tür durumların Sovyet Azerbaycan`ında Güney sorunsalı ile ilgilenen aydınlarda ya da toplumun farklı kesimlerinde empatik düzlemde belirli çağrışımlar yaratabileceği pek muhtemeldir. Aslına bakılırsa, örneğin, Sovyet Azerbaycan`ında yaşayan şairlerden Bahtiyar Vahabzade`nin 1954 yılında – Stalinist uygulamaların “en parlak” döneminde - yayınlamış olduğu “Ana Dili” şiiri, içerik bakımından Profesör Gulamrza Sebri Tebrizi`nin yukarıda anlatılan hikayesine yakın çizgileri yansıtmakta idi.315 Ya da İran`ın kuzeyindeki Azerbaycan`ın ünlü şairlerinden Şehriyar`ın “Haydar Babaya Selam” şiirini Sovyet Azerbaycanı toplumu için heyecanlı kılan da sözkonusu şiirde betimlenen sıradan bir Azerbaycanlının yaşamındaki yerel ve otantik Türk kültür değerleri ile kurulan duygusal bağdan başka bir şey değildi.316

313 Demokrat Fırka, 1945-46 yıllarında İran`ın kuzeyindeki Azerbaycan toplumununca sürdürülen bağımsızlık mücadelesi kapsamında 3 Eylül 1945`te Seyyid Cafer Pişeveri tarafından kurulmuştur. Bkz:

Cemil Hesenli, Soyug Müharibenin…. Ayrıca bkz: <www.adf-mk.org/L/tl.html> 23.09.2007

314 Gulamrza Sebri Tebrizi, “Azerbaycan Milli Hereketinde Ana Dil Faktoru”,

<http://www.gunaskam.com/tr/index.php?option=com_content&task=view&id=80&Itemid=1>

14.04.2008. Bu konuda daha geniş bilgi için bkz: Bilgehan A. Gökdağ ve M. Rıza Heyet, “İran Türklerinde Kimlik Meselesi”, Bilig, 2004 (Yaz), Sayı 30, s.31-82.

315 Bahtiyar Vahabzade, İstiklal, Bakü, 1999.

316 İsa Özkan, “Şehriyar`ın Şiirlerinde Kültür Değerleri”, <http://mtad.humanity.ankara.edu.tr/IV-2_Haziran/30_MTAD_4-1_SSaglik_195-198.pdf> 31.07.2008

Görüldüğü üzere bu dönemde Azerbaycan kimliğinin dışavurumu daha çok edebiyat alanında hissedilmektedir. Nedeni ise açıktı. Bir taraftan Sovyet yönetimi edebi çalışmaları önemli propaganda aracı olarak kullanırken, diğer taraftan Azerbaycanlı yazarlar edebiyatın esnek yapısından güvenlik açısından önemli ölçüde faydalanmakta idiler. Zaten Sovyetlerin güçlü devlet aygıtı karşısında her hangi bir özgün politika izleme şansı da yoktu. Ayrıca, eskiden beri Azerbaycan`da sanata, edebiyata hep ilgi duyulmuş, ulusal kimlik (anlatısı) daha çok bu ögelerin desteği ile geliştirilmiştir. Son yıllarda Azerbaycan kimlği üzerine çalışmalarıyla bilinen bilinen Selaheddin Halilov bu durumu şöyle açıklamaktadır:

... Bir takım uluslarda ulusal-felsefi fikrin kuram halinde belirmemesi onun tamamen olmadığı anlamına gelmez. Ulusal kendini idraketme durumları edebi-estetik fikir aracılığıyla da ifade edilebilir.

Azerbaycan halkının ulusal gelişiminde edebi-estetik fikrin rolu her zaman büyük olmuştur. Artistik düşünce, bir tefekkür tarzı olarak rasional bilimsel düşüncenin her zaman üzerinde gelişmiştir. Halkımızın ulusal-felsefi fikri de çoğu zaman kendi yansımasını bilimsel eserler ve monografilerde değil, edebiyyatta bulmuştur. Bu nedenle de felsefi tefekküre giden yol da esasen edebiyyattan geçmiştir.”317

Öte yandan Haleddin İbrahimli, Halilov`un yaklaşımını bir başka açıdan destekleyecek nitelikteki şu görüşü ileri sürmektedir:

... Hegele göre, mutlak idea (Tanrı) dinden ve felsefeden önce sanatta belirir. Bu bağlamda bir millet de politika ve ideolojiden önce kültürde belirir.”318

Ne var ki, Sovyet dönemi Azerbaycan kimliği ağırlıklı olarak ülke içi düzeyde dönüşüm süreci geçirmiştir. Dış ilişkilere uygulanma olanakları ise en fazla Birlik ülkeleri içinde önceden belirlenmiş ve ekonomi, kültür ağırlıklı prosedürel süreçlerin

317 Selahaddin Halilov, Haydar Aliyev ve Azerbaycancılık Mefküresi, Azerbaycan Üniversitesi, Neşr, Bakı, 2002, s.47-48

318 Haleddin İbrahimli, Değişen Avrasya,da Kafkasya, ASAM Yayınları: 25, Ankara, 2001, s.2

yerine getirilmesinden ibaretti. Zaten bu yönüyle bir dış politikadan sözedilmesi gerçekçi olmayacaktır. Her ne kadar anayasal metinlerde federe cumhuriyetlerin kendi egemen iradeleri ile Birliğe katıldıkları belirtilse de, Sovyet düzenlemeleri gereği pratikte bağımsız bir dış politika uygulama şansı yoktu.319 Çünkü ne de olsa Sovyetlerin bir parçası olan Azerbaycan adına da dışarıda konuşabilecek bir Sovyet dış politika mekanizması vardı zaten. Bu nedenle 70 yıllık dönemin, Azerbaycan kimliğinin dış politika reflekslerini iyice zayıflattığı belirtilebilir. Bu bağlamda, kuşkusuz ki 1990`ların başında Azerbaycan dış politikasında arka arkaya gelen krizlerin ortaya çıkışında sözkonusu zayıflama sürecinin de büyük rolü olmuştur.

B. SSCB`nin Çözülmesi: Mutallibov ve Elçibey Dönemlerinde Azerbaycan