• Sonuç bulunamadı

Güvenlik Çıkarları Bağlamında Rusya’nın Suriye’ye İlişkin Politikaları

1.2. NEOREALİZM VE GÜÇ DENGESİ

1.2.2. Savunmacı Realizm ve Güç dengesi

1.2.2.3. Güvenlik Çıkarları Bağlamında Rusya’nın Suriye’ye İlişkin Politikaları

Açıklanması

Güç dengesi, pek çok anlama gelmekle birlikte özellikle realist yazarların farklı görüşleriyle katkı yaparak oluşturdukları bir dış politika kavramı haline gelmiştir. Klasik realist yazarlar, dış politika analizlerinde devletlerin temel amacının gücü en yüksek seviyeye çıkarmak olduğunu belirtmektedir. Bu amacı gerçekleştirmek için de gücünü maximize etmeye çalışan devletlerin temel stratejisinin güç dengesi oluşturmak olduğunu tespit etmektedir. Yani tüm devletler gücünü en yüksek seviyeye çıkarmaya çalışırken diğerleri bundan tehdit algılayacak ve onlar da gücünü yükselterek sistemde hegemon duruma gelmeye çalışan devletleri dengeleyeceklerdir.

Klasik realizmin en önemli temsilcilerinden olan Hans J. Morgenthau da güç dengesini “güç mücadelesi” anlamında kullanarak uluslararası politika görüşünü ortaya koymaktadır. Devletlerin bu güç mücadelesinde güvenliğe ulaşabilmesinin tek yolunun daha fazla güce ulaşarak olacağını belirtmektedir. Ayrıca anarşik uluslararası sistemde de devletler güvenliklerini sağlamak için başka bir devlete veya merkeze güvenemeyeceklerdir. Ancak kendi ulusal güçlerine dayanarak ulusal güvenliklerini sağlayabileceklerini söylemektedir. Morgenthau, ayrıca güç dengesi oluştururken devletlerin uygulayacakları dengeleme işleminin unsurlarını da belirlemiştir. Devletlerin dengeleme yapabilmesi için dört yol sunmaktadır. Bunları; düşman devleti bölerek zayıf duruma sokmak, nüfuz alanlarının güç dengesini sağlayacak şekilde paylaşımı, silahlanma veya silahsızlanma ve ittifaklar olarak belirlemiştir. Rusya’nın güvenlik çıkarları gözetildiğinde Suriye Krizi bağlamlı politikasında da Morgenthau’nun bahsettiği bazı dengeleme yolları göze çarpmaktadır. Ancak klasik realizmin ve

119 a.g.e., s. 264.

33

dolayısıyla Morgenthau’nun modeli Rusya’nın güvenlik çıkarları bakımından Suriye Krizi’ni açıklamakta yetersiz kalacaktır. Çünkü, Rusya’nın konu üzerindeki güvenlik sorunları yalnız gücün elde edilmesinden kaynaklanmamaktadır. Suriye Krizi’ne müdahil olan ABD’nin gücünün dengelenmesi ve bu bağlamda tek kutuplu bir yapının önlenmesi Rusya için önemli bir güvenlik çıkarı olsa da tek faktör değildir. Daha önceden Çeçenistan’da deneyimlediği terör örgütleri ve aşırılıkla mücadele, ekonomisinin korunması gibi önemli güvenlik çıkarları da bulunmaktadır.

Neorealizm de güç dengesini uluslararası sistemin önemli bir unsuru olarak ele almakta ve kavrama katkıda bulunmaktadır. Neorealizm’in öncülerinden olan Kenneth Waltz, sistem üzerinde durarak sistemin özünde merkezi bir otoritenin bulunmaması nedeniyle anarşik olduğunu ve bu ortamda güvenliklerini sağlamak isteyen devletlerin güç dengesi kurduğunu ifade etmektedir. Waltz, devletlerin güvenliğini sağlamak için kullandıkları bir araç olarak gücü kullandıklarını vurgulamaktadır. Ancak yine de gücü esas alarak bir sistem açıklaması yaptığı için Rusya’nın Suriye Krizi’ndeki güvenlik çıkarlarını açıklamada yetersiz kalmaktadır. Rusya’nın amacını yalnız Suriye’deki muhalif unsurları destekleyen ve hatta Rusya’nın bakış açısına göre ayaklanmaların başlamasına sebep olan ABD’nin gücünün dengelenmesi olarak görmek birçok güvenlik faktörünün dışarıda bırakılmasına neden olacaktır.

Savunmacı realistlere göre ise, uluslararası sistemdeki anarşi bazı devletlere yayılmacı politikalar açısından fırsatlar verse de temel amacı güvenlik olan devletlerin dengeleme yaparak statükoyu sürdürme eğiliminde olduğunu söylemektedir. Burada bahsedilen faktörler Rusya’nın dış politikasını açıklarken kendini savunma güdüsüyle hareket ettiğini belirtmesiyle örtüşmektedir. Rusya’nın liderleri güvenlik doktrinlerini açıklarken veya saldırgan şekilde algılanabilecek politikalar dahi izlerken hep savunma amaçlı yaptıklarına dikkat çekmektedirler. Böylece sistemde bir saldırgan niyet algılamasının önüne geçilmek istemektedir.

Savunmacı realizmin öncülerinden Stephen Walt’un, kendinden önceki Güç Dengesi Teorilerini eleştiren Tehdit Dengesi Modeli ise Rusya’nın güvenlik çıkarları bağlamında Suriye Krizi politikasına daha uygun görülmüş ve tezde yararlanılmıştır.

Çünkü Walt, gücün dengelenmesini bir devletin dış politikasının açıklanmasında yetersiz görmüştür. Gücün dengelenmesi tehdit dengesi modelinde yalnızca bir unsurdur. Bunun

34

yanında coğrafi yakınlık, toplam güç, agresif niyet algıları ve saldırı gücü gibi diğer etkenlerde ele alınarak bir dış politika analizi yapılmaktadır.

Güvenlik çıkarları bağlamında Rusya’nın Suriye politikalarını açıklamak için de Tehdit Dengesi Modeli daha uygun olmaktadır. Rusya, ABD’nin gücünü dengeleyerek bir güvenlik kazanımı elde etmektedir. Ancak bu bölgenin Rusya’ya yakınlığı ve bölgenin stratejik özelliklerinin önemi, buradaki doğal kaynakların ele geçirilmesiyle Batı’da ve ABD’de meydana gelebilecek toplam güç hacmi büyüklüğü ve ayrıca neticesinde Rusya’da meydana gelebilecek toplam güç azalışı gibi unsurlar da etkili olmaktadır.

Bunların yanında toplam gücünü saldırı gücüne çevirebilme ihtimali ve ABD ile müttefiklerinin bazı retoriklerinden doğan agresif niyet algılamalarından da bir dengeleme davranışı söz konusu olmaktadır.

Yukarıda açıklandığı üzere Rusya’nın Walt’ın süper güç olarak açıkladığı aktörler şeklinde davrandığı da görülmektedir. Walt’a göre büyük güçler bir diğer büyük güçten tehdit algıladıkları için dengeleme yapmaktadırlar ve bunun için müttefikler aramakta veya olan müttefikleri desteklemektedirler. Bu noktada Rusya Çin ile de müttefiklik/ortaklık ilişkisi kurabilmiştir.

Walt’a göre bölgesel devletler ise coğrafi yakınlıktan dolayı daha fazla tehdit algılamaktadırlar. Ayrıca bir süper gücü dengeleme yetenekleri de yoktur. Bu nedenle küresel güç dengesinden algıladıkları veya başka bir süper güçten algıladıkları tehdit nedeniyle değil diğer bölgesel güçlerden algıladıkları tehdit neticesinde dengeleme yapmaktadırlar. Bu bazen ‘bandwagoning’’e de neden olabilmektedir. Ancak Suriye ve diğer bölgesel aktörler olan İran, Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar’ın bu krizde bölgesel olarak algıladıkları tehditler neticesinde dengelemeyi tercih ettikleri görülmektedir. Süper güçlerden algıladıkları tehdit, bir süper güç çoğunlukla başka bir bölgesel devleti desteklediğinde ortaya çıkmaktadır. Ayrıca bölgesel devlet müttefiklik içerisine girerken süper güçlerin ne kadar güçlü olduklarını değil kendi çıkarlarını destekleyecek olanı seçmektedirler. Yani güç dengesinin aksine kimin güçlü olduğuna bakmamakta;

çıkarlarını destekleyen devletle müttefiklik kurmaktadırlar. Suriye Krizi’nde de Şam rejimi, ABD’nin onu teröre destek veren ülkelerden biri olarak ilan etmesinin ardından bir tehdit olarak algılamış ve Rusya ile müttefiklik ilişkisi içine girmiştir.

35

İncelediğimiz dönem itibarıyla (2011-2016) bölgesel güçler açısından İran ve Suriye; Türkiye, Suudi Arabistan, İsrail ve Katar arasında bir tehdit algılaması ve güç mücadelesi görülmektedir. İran ve Suriye, Rusya ve Çin ile müttefiklik ilişkisi içerindeyken; Türkiye, İsrail, Suudi Arabistan ve Katar ise ABD’den destek almaktadırlar. Çalışmada, Suriye Krizi’nde Rusya’nın güvenlik çıkarları ele alındığı için diğer aktörler dikkate alınmamış, yalnızca Rusya ve Suriye incelenmiştir.

2003 Irak işgali, ABD ve müttefiklerinden tehdit algılamalarını arttırmıştır ve Rusya’nın bölgeye girişini kolaylaştırmıştır. İran ile Suriye arasındaki ittifakı da perçinlemiştir. ABD’nin bölgeye yerleşmesi bu iki ülke açısından da tehdit algısına neden olmuştur. Ayrıca Arap coğrafyasında ABD karşıtlığını arttırmıştır. Bununla birlikte bu savaş Irak ve Suriye’de devletin çöküşünü hızlandırarak radikal İslami hareketlerin bölgeye yerleşmesine neden olmuş ve bu da Rusya’nın güvenliği açısından bir tehdit olarak algılanmıştır. Rusya, başta El-Kaide olmak üzere selefi örgütlere destek sağladığını düşündüğü Suudi Arabistan ve Katar ile Suriye arasındaki mücadeleyi bu açıdan görüp Şam yönetimi desteklemektedir. Çünkü Rusya’da yaşayan ve çevresinde bulunan Müslüman halkların Ortadoğu kaynaklı radikal hareketlerden etkilenmesi, Rusya için açıkça bir güvenlik tehdidi olmaktadır.

36

İKİNCİ BÖLÜM

GENEL HATLARIYLA RUSYA’NIN GÜVENLİK POLİTİKASI

1. RUSYA GÜVENLİĞİNİN YAPI TAŞLARI

Rusyaların tarihten beri çeşitli dönemlerde taşıdığı büyük güç statüsü, geniş coğrafyası ve genişleyen bu coğrafyada hakimiyeti altında kalan çeşitli dinsel ve etnik yapılar gibi çeşitli yapıtaşlarının oluşturduğu tehdit algısı mevcuttur. Bu bölümde geçmiş dönemlere dayanarak halen devam eden güvenlik kültürü incelenmeye çalışılacaktır.