• Sonuç bulunamadı

GÜVENLİK KAVRAMI

Yaşayan her canlının birinci öncelikte hedefi hayatını tehlikeden uzak bir şekilde sürdürmek ve idame ettirmektir. İnsanlar tarafından kurulan her tarz ve büyüklükteki toplumların yegâne hedefi kalıcı olmak ve yaşamını sürdürmektir. Güvenlik kavramının özünde de yaşamı emniyetli bir şekilde sürdürmek söz konusudur. Fakat literatürde çok fazla kullanıma sahip bir kavram olan güvenlik kavramı için sınırları belli net bir tanımlama yapılabilmiş değildir. Kesin bir tanımlama yapılamamasının başlıca nedeni kavramın toplumlara, insanlara veya coğrafyalara göre değişen yapısı ve bu yapıdan kaynaklı türetme bir kavram olmasındandır (Sancak, 2013:124).

Güvenlik kavramını analiz ederken öncelikli olarak kelimenin farklı dillerdeki etimolojik boyutlarına ve anlamlarına değinmek kavramın yapısına ve içeriğine uygun olarak anlaşılabilmesi adına önemlidir. Günümüz Türkçesinde Güvenlik kelimesinin modern sözlük anlamı; “Toplum yaşamında yasal düzenin aksamadan yürütülmesi, kişilerin korkusuzca yaşayabilmesi durumudur.” (TDK Sözlük, https://sozluk.gov.tr/, Erişim Tarihi: 26.08.2018). Güvenlik sözcüğü İngilizcede ise

“security” sözcüğü ile ifade edilir ve anlam olarak güven, korkusuzluk ve koruma kelimelerine karşılık gelmektedir (Zengin, 2019: 17). Daha sonraki dönemlerde Avrupa Birliği Standardizasyon Komitesi tarafından güvenlik kavramının tanımı şu şekilde yapılmıştır: ‘‘Güvenlik; insanların, devletin, sosyal kurum ve kuruluşların;

terörist saldırılara, düşmanca yaklaşımlara, doğal afet ve salgın hastalıklara karşı tedbir alınması gerekli olan veya teyit edilen durumdur.” (Şöhret, 2013: 79-80).

Güvenlik kavramı insanlık tarihi kadar eski bir geçmişe sahip olsa da bu alan üzerine yapılmış olan bilimsel çalışmalar oldukça yenidir. Uluslararası ilişkiler literatüründeki temel alanlardan biri olan güvenlik kavramına yönelik çalışmalar, İkinci Dünya Savaşı’nın bitmesiyle başlamış ve bu dönemde yapılan çalışmalarda dar bir pencereden bakılarak güvenliğin sadece askeri yönü temel alınmıştır. Ayrıca bu dönemde güvenlik kavramının uluslararası ilişkilerdeki geleneksel yaklaşımlardan biri olan realist yaklaşıma göre değerlendirildiği görülmektedir (Sancak, 2013: 125;

Bakan ve Şahin, 2018: 138).

53 Güvende olma durumu “asayiş” sözcüğü ile açıklanmaktadır. Çünkü devletin yurttaşlarını korumakla ve güvenliklerini sağlamakla mesul olduğu düzenli durum;

“asayiş”, “güven” ve “emniyet” gibi kavramlarla açıklanmaktadır. Devlet erki oluştuğundan bu yana güvenlik hizmetlerini bu işle görevli kurumlarınca bizzat yürütmektedir. Günümüzde ise devletler, toplumun ve ülkenin güvenliğini sağlamak maksadıyla kanunlarda belirtilen yetkiler çerçevesinde kişi hak ve özgürlüklerine müdahale edebilmektedir (Tekiner ve Gemici, 2019: 18-22). Güvenlik kavramı da küreselleşmenin etkisi ile boyutu ve kapsamı değişen kavramlar sınıflandırmasına dâhil olmuş ve ülke sınırları içerisindeki güvenlik boyutundan sıyrılarak uluslararası güvenlik düzeyine geçiş yapmıştır. Dolayısıyla küresel güvenlik ve ekonomi birbirleri ile ilintili olan kavramlar haline gelmişlerdir. Bu şekilde boyutu değişen güvenlik kavramı askeri durumlara ve savaş durumlarına ek olarak enerji, ekonomi, toplum ve çevresel alanlarda da kapsamlı bir değişime uğramıştır (Ağır, 2015: 99-105).

Yukarıda verilen değerlendirmelerle birlikte güvenlik kavramı üzerinde anlaşılmış bir tanımın yapılması oldukça zordur. Bu nedenle anlamsal bir muğlâklık vardır. Bu muğlaklığın nedeni güvenlik kavramının genelde devlet politikaları üzerinden tanımlanmasıdır. Çoğunlukla bu tanımlamalar, askeri tedirginliklere ek olarak çevre, ekonomi, insan hakları, uyuşturucu, salgın hastalıklar gibi hususları kapsar (Sancak, 2013:124).

Güvenlik kavramının tanımlanmasının zor olmasından kaynaklı eklektik bir kaos ve karmaşa ortamı da oluşmaktadır. Bunun nedeni; tanımlanmaya çalışılan kavramın, çok fazla değişkene bağlı olması ve bu değişkenlerin ayrı ayrı değerlendirilmesinin zorluğudur. Güvenlik kavramının açıklanmasının ve tanımlanmasının zor olmasının bir başka nedeni ise; normatif yaklaşımlarla beraber kavramın derinleşmesi ve genişlemesidir (Bilgiç, 2011:123-142).

Güvenlik kavramı içerisinde üzerinde durulması gereken en önemli olgulardan birisi ulusal güvenliktir. Bu bağlamda, Ulus devletlerarasındaki uluslararası ilişkiler 1789 yılında Fransız Devrimi ile baş göstermeye başlamış ve bu durum güvenlik kavramının şekillenmesinde etkili olmuştur. Devletlerin kendi sınır güvenliklerini koruma altına alma isteği, toprak bütünlüklerinin parçalanacağı korkusuyla toprak egemenliklerinin güvence altına alınarak mevcut yasal-siyasi düzenin korunması, güvenlik esasları olarak görülmüştür. Bu açıklama doğrultusunda, güvenlik kavramı

54 aslında devletlerin birbirlerine karşı almış oldukları ulusal tedbirler bütünü olarak değerlendirilmektedir. Mevcut sistemlerin ve yaşanan toplumsal olayların etkisinin geniş çapta olmasından güvenlik kavramı da nasibini almış ve 20. yüzyılda meydana gelen politik olaylar güvenlik kavramının daha çok gündeme gelmesine sebebiyet verilmiştir. Baylis’e göre güvenlik kavramı genel olarak devletlerin salt güvenliklerini tehlikeye atacak durumların engellenmesinde geliştirilen tüm askeri yetenekler ve imkânlar olarak karşılık bulmaktadır.

Güvenlik kavramına kamu ve kişisellik gibi farklı kavramlar ilintilendiğinde kavramın belirsizliği artmakla beraber, tanımının yapılmasındaki karanlık noktaların anlaşılması daha kolay olmaktadır. Bu anlamda “ulusal güvenlik” kavramı nesneli bir hale getirilmişse de öncelikle “ulus” kavramının netleştirilmesi gerekmektedir.

Çünkü ulus kavramının tam olarak çerçevesi ve işaret ettiği şeyler anlaşılmazsa güvenlik kavramı ile birlikte açıklanması güç olacaktır (Baylis, 2008: 69-85; Birdişli, 2011: 150).

Güvenlik kavramı geleneksel bakış açısına göre ulusal güvenlik kavramını anımsatır ve askeri güçle doğru orantılı olarak değerlendirilir. En kapsayıcı tanımlama ile ulusal güvenlik kavramı ulus devletin genelini içine alan tehlikelerden korunma anlamına gelmektedir. Ulusal güvenlik aynı zamanda koruma altına alınması gereken değerlerden olan toprak bütünlüğünü ve siyasi bağımsızlığı da kapsamaktadır. Güvenlik kavramı kullanım yerlerine göre tehdit algısını da değiştirir.

Örnek verilecek olursa evlerde bulunan güvenlik sistemlerinin bulundurulma amacı hırsızlardan korunmak için tedbir almaktır. Ulusal güvenliği tehdit altında bırakan durumlar ise genellikle dış devletler tarafından her an oluşturulabilecek tehlikelere karşı uygulanır. Tehlike altında bulunan ya da bulunabilecek değerlere yönelik tehditlerin tespit edilmesi ve önlem alınabilmesi için çıkış noktalarının belirlenmesi gerekmektedir. Mesela Soğuk Savaş döneminde ulusal güvenliği tehlikeye sokan komünizm tehdidine atfedilen ve belirgin olmayan vurguların askeri, ideolojik ya da ekonomik mi yahut hepsinin bir arada bir cephe mi oluşturduğu tam anlamıyla netleştirilememiştir. Bu nedenle oluşan tehdidin hangi boyutta olduğu ve kaynağının ne olduğunun bilinmesi noktasında akli bir çıkarımın yapılabilmesi olanaksızlaşmıştır. Ulusal güvenlik ile ilgili konular genelleme yoluna gidildiğinde tartışmalar; barış, çatışma, güç, çıkar gibi temel kavramlar üzerinden sürdürülmüştür

55 (Yorulmaz, 2014: 105-109-120; Küçükşahin, 2006: 28; Aykın, 2015: 2; Özcan, 2011: 448).

Bu anlamda bireylerin bir araya gelerek oluşturdukları devletlerin aynı zamanda vatandaşları olmalarından dolayı, ulusal güvenlik kavramının devletlerin konusu olduğu savına ulaşılabilir. Dolayısıyla, hangi devlet olursa olsun ulusal güvenlik konusu o devletin en temel yükümlülüklerinden sayılır. Yurttaş olarak bireylerin devletlerine güven duymaması aidiyet kavramının oluşmasını engelleyeceğinden bireylerin ciddi bir gelecek kaygısı taşımasına sebep olacaktır, bu da o devletin yönetimi açısından önemli bir iktidar kaybı tehdidini gündeme getirecektir (Ak, 2018: 85; Birdişli, 2011: 150-153; Watson, 2008: 2). Devletler askeri yetenekler ve imkânlar doğrultusunda; ulusal güvenliğini koruma altına alabilmek için başka ülkelerin baskılarına olanak vermeyerek yabancı ülkelerin ülke içi huzur ve barışı zora sokacak tüm girişimlerine karşı topyekûn mücadele alanı oluştururlar. Bir devletin ulusal güvenliğini sağlamak için izleyeceği yol, yöntem ve önlemlerin ülkenin ulusal prestijinin ve saygınlığının zedelenmemesi açısından yasal ve hukuki temeller üzerine oturtulmalıdır. Ulusal güvenliğin sağlanması noktasında alınacak tüm karar ve tedbirlerin meşru yollarla düzenlenmesi ve hukuki tüm yaptırımlara tabi olması gerektiğine dikkat çekilmelidir. Çünkü ulusal güvenlik birçok ülkenin anayasal düzenlemelerinde ve iç mevzuatlarında insanların özgürlüklerini sınırlama ve kısıtlama sebebi olarak belirtilmiştir (Watson, 2008: 3).

Her ülke iç ve dış politikasında belirli amaçlar üzerinden kendi imkânları doğrultusunda sistem içerisindeki devamlılığını sağlamayı hedefler. Bu hedeflerin sağlıklı bir biçimde gerçekleşmesi ise ulusal güvenlik ve gelişime paralel olarak ilerleyebilmelidir. Her devlet belirlemiş olduğu hedeflere ulaşabilmek için ulusal güvenlik esaslarını ortaya koymuştur. Bunlar; jeopolitik konum, sosyal, siyasal ve ekonomik yapı ve uluslararası ve bölgesel konjonktürün getirdiği etkileridir. Üç temel unsurdan oluşan ulusal güvenlik politikası aynı zamanda da rasyoneldir.

Oluşmuş olduğu unsurlar ise ulusal güvenliğin şartlarının sağlanması, amaçlanan değerlere ulaşılması ve son olarak ilk iki unsurun iç ve dış politika süreçlerine uygunluğunun sağlanmasıdır (Birdişli ve Başurgan, 2017: 59-61; Küçükşahin vd., 2008: 9-11; İşyar, 2008: 1-42).

56 Güvenlik ve ulusallık kavramları birbirine eklentili olarak bir arada kullanıldıklarında bize genellikle ulus-devlet güvenliğini çağrıştırır. Bu aynı zamanda ülke sınırlarında yaşayan kişilerin devletlerine de bağlılıklarının kanıtı niteliğindedir. Soğuk Savaş döneminin bitmesi devlet sınırlarının daralmasında etkili olmuştur. Ulusal ve küresel düzlemde devletlerin egemenlik anlayışlarının sömürgeci taleplere evrilmesi ulusal güvenliğe olan önemi artırarak kavrama yeni boyutlar kazandırmıştır. Böylelikle güvenlik mutlak askeri bakış açısından sıyrılarak teknolojik, kültürel değişimler, politik ve enerji gibi konuları da içine alan geniş bir kavram haline gelmiştir.

Sonuç olarak, güvenliği tehdit eden ve tehlike arz eden olgular analiz edildiğinde aslında güvenliğin her anlamda çok önemli olduğu ve gerekliliğinin araçsal değil salt amaçsal olduğu anlaşılacaktır. Aynı zamanda bu amaçsallık sonuca varmak için vazgeçilmez bir unsurdur. Güvenlik hangi boyutta hangi biçimde ve hangi kavramlarla kullanılıyor olursa olsun salt güvenlik kavramından bahsedilebilmesi için var olan değerlerin, birikimlerin korunması ve devamlılığın sağlanabilmesi açısından dışsal ya da içsel, doğrudan ya da dolaylı olarak algılanabilen ya da ön görüde bulunulabilen tehditlerin olması gerekir (Aksu ve Turhan, 2012:69-70; Kanat vd., 2016: 573-584).