• Sonuç bulunamadı

2.5. SOSYAL SERMAYENIN UNSURLARI

2.5.1. Güven

Bu bölüm, güvenin tanımı ve özellikleri, güvene ilişkin risk ve kurumlar ve makro açıdan güven şeklinde üç alt başlık halinde sunulmaktadır.

2.5.1.1. Güvenin Tanımı ve Özellikleri

Püsküllüoğlu (2008: 799) Türkçe Sözlük adlı eserinde güven için ‘korku, çekinme ve kuşku duymadan inanma ve bağlanma duygusu’, ‘bir şeyden umulan, beklenen niteliğe inanıp ona göre davranma’ anlamlarını sunmuştur. Bir diğer sözlük anlamı olarak güveni Doğan (2008: 624), ‘bir şeye, kişiye ve kendine karşı duyulan bel bağlama hissi, itimat’ ve ‘emniyet hissi, emniyet’ olarak tanımlamıştır.

Güven, kişilerarası ilişkilerden ekonomik karşılıklı değişime kadar değişen pek çok sosyal durumda önemli rol oynayan anahtar bir mefhumdur (Miller ve Mitamura, 2003: 62). Bir takım yazarlar tarafından güven, örgütlerarası işbirliği için sistematik olarak temel bir unsur olarak tanımlanmıştır (Herting ve Hamon, 2004: 32). Şüphe

7 Orijinal eserde çift sayfa numaralandırması kullanılmıştır. İkinci numaralandırmaya göre zikredilen

götürmeyen önemine rağmen, Lee ve Turban (2001: 76), güvenin tanımı, özellikleri, öncül ve sonuçları ile ilgili yaygın bir anlaşmazlığın olduğunu vurgulayıp, ilgili anlaşmazlığa ilişkin beş nedene atıfta bulunmuşlardır:

 Güveni tanımlamanın zorluğu,

 Güveni öncül ve sonuçlarıyla birlikte karıştırma,

 Güven ve risk arasındaki ilişkiyi açık bir şekilde anlama konusunda başarısız olma,

 Güven göndergelerinin özgüllüğünün az olmasından kaynaklanan analiz düzeylerini karıştırma,

 Hem güvenen taraf, hem de güvenilen tarafı dikkate almada başarısız olma Benzer şekilde Mayer vd. (1995: 711), güven üzerine yakın zamanlarda gerçekleştirilmiş olan çalışmalar hakkında engel teşkil eden güçlüklerden birisinin güvene, güvenin kendisine ve güvenin çıktılarına katkıda bulunan faktörler arasında açık bir farklılaşım olması yönündeki eksiklik olduğuna vurgu yapmışlardır. Coleman ve Putnam güveni sosyal sermayenin anahtar öğesi olarak tanımlarken Fukuyama güveni sosyal sermayenin ana unsuru olarak tanımlamıştır (Field, 2008: 88). Nooteboom (2007: 29)’ a göre, güven ilişkilerin hem öncülü hem de sonucu olup, ilişkiler için bir temel oluşturur ve sosyal sermayeyi doğurur. Baum ve Ziersch (2003: 321), güvenin sosyal sermayenin bilişsel yönü ile ilgili olduğunu ileri sürüp; kurulu ilişkiler ve sosyal ağlar bünyesinde var olan tanıdıkların güveni, yabancılara güven ile ilişkilendirilmiş genelleştirilmiş veya sosyal güven ve idarelerin formal kurumlarındaki güvenin temel formlarıyla ilgili kurumsal güven olmak üzere literatürde üç geniş güven çeşidinin farklılaştırıldığını belirtmiştir. Bjornskov (2007: 2), güven mefhumuna ilişkin literatürün çoğunlukla üstü kapalı veya açıkca genelleştirilmiş güven üzerinde durduğu, oysa ki genelleştirilmiş güvenin özelleştirilmiş güvenden ayırt edilmesi gerektiğini vurgulamıştır. Morrow vd. (2004: 50) genel güven ifadesini kullanmış olup; genel güvenin, birisinin bir başka birey, grup veya organizasyonun kendi savunmasız yönlerini istismar edecek şekilde hareket etmeyeceğine ilişkin genel inanca göndermede bulunduğunu vurgulamışlardır. Ekonomik büyüme ile güveni ilişkilendiren Dincer ve Uslaner (2010: 59), büyümeyi daha düşük işlem maliyetleriyle kolaylaştıran güven

türünün yabancılar arası güven olarak tanımlanan genelleştirilmiş güven olduğunu ileri sürmüştür.

Zaheer vd. (1998: 143) güvene ilişkin olarak, birisinin diğerinin davranışlarıyla ilgili beklentilerindeki itimat veya öngörülebilirlik, birisinin yükümlülükleri yerine getirmede güvenilebilir olması, öngörülebilir bir tarzda davranış sergilemesi, fırsatçılık olasılığı mevcut olduğunda dürüst davranmasına dair beklenti tanımlarına yer vermişlerdir. Güvenilirlik sadece fırsatçı davranışları kısıtlamaz, ama aynı zamanda karşılıklı değişim partneri bulmanın maliyetlerini azaltmaktadır (Tsai, 2000: 928). Fedderke vd. (1999: 734)’ne göre güven kişiselleştirilmiş formlarda var olma eğilimi göstermekte olup, prosedür, kurumlar veya ofislerden ziyade güven üzerinden insanlara yatırım yapılacaktır. Güven, fırsatçı eylemin zıttı olarak değerlendirilebilir (Ingenhoff ve Sommer, 2010: 339). Benzer bir tanım sunan Huff ve Kelley (2003: 82)’e göre güven; güvenen tarafın güvenilen tarafın eylemlerine karşı, güvenilen tarafın, güvenen için önem arz eden özel eylem sergileyeceği beklentisine dayanaraktan kendisini savunmasız kılma istekliliği olup; güven hem karşı tarafın yeteneğine ilişkin itimat ve yine karşı tarafın tehlikesiz niyetine ilişkin inanç ihtiva eder. Güven, karşı tarafın tamamen rasyonel olmasından ziyade işbirlikçi olduğu bir duruma göndermede bulunur (La Porta vd., 1997: 333). Varheim (2014: 260), bir takım çalışmaların informal sosyal ilişkilerin güveni yarattığı iddialarını desteklediğine değinmiştir.

Bir başka tanımda güven, karşıdaki muhatabın iyiliksever ve dürüst olduğu yönünde bir inançtır (Grayson vd., 2008: 242). Paxton (2007: 47), güvenin çoğunlukla sosyal sistemi bir arada tutan yapıştırıcı olarak görüldüğüne değinmiştir. Widner ve Mundt (1998: 5) ise, güven ve güvence arasındaki farklılığa değinen bir çalışmaya atıfta bulunmuş olup, güvenin karşı tarafın kişisel özellik ve niyetlerine ilişkin anlam çıkarmalara dayanırken, güvencenin bir ilişkiyi çevreleyen müşevvik yapısının bilgisine dayandığını vurgulamışlardır.

Güven ve itibar, kazanılması zor, kaybedilmesi kolay ve bir defa kaybedildiğinde tamamen kazanılması neredeyse imkansız bir olgudur (Smart, 2008: 412). Hyyppa (2010: 55), güvene diğer insanlara ulaşmak, beraber yaşamak ve etkileşim içerisinde bulunmak için ihtiyaç duyulurken, güvenin insanları birleştirip sosyal ilişkileri kuvvetlendirdiği ve güvensizliğin de insanları birbirinden ayırıp sosyal yapıları

tahrip ettiğini vurgulamıştır. Paraskevopoulos (2010: 476)’a göre güven sosyal sermayenin en önemli bileşenini oluşturmaktadır. Güven karşılıklı olarak paylaşılan beklenti olup, grup bağlılığının önemli bileşenlerinden birisidir (Bruhn, 2009: 147).

2.5.1.2. Güvene İlişkin Risk

Bir takım yazarların değerlendirmeleri güven içerisindeki risk unsurunu ön plana çıkarmaktadır.

Risk unsuruna güven içerisinde değinen Lahno (2001: 171)’a göre risk genellikle güven içerikli etkileşimlerin temel bir karakteristiği olup, bir güven durumunda kişi diğerine kendisi için önem arz eden konularda belirli düzeyde kontrol olanağı verir ve güvenen kişi güvendiği kişinin eylemlerini gerçekleştirmesinden kaynaklanan zarara karşı açıktır ve güvenen taraf savunmasızdır. Bir sosyal karşılıklı değişimde, bir tarafın niyetlerinin öngörülemezliliği göz önüne alındığında güvenme her zaman risklidir (Krueger vd., 2007: 20084). Benzer şekilde Davies ve Ryals (2010: 332 – 333), yüksek düzeylerde güvenin söz konusu olduğu durumlarda tarafların ilişkisel karşılıklı değişimlerde risk alma konusunda daha fazla istekli olduklarına değinmiştir. Güven, fırsatçılık riskini içeren bir durumda birisinin eylemlerine dayanma, itimat etme istekliliği (Williams, 2001: 378), iki tarafın da karşılıklı olarak birbirilerinin savunmasız yönlerini istismar etmeyeceği karşılıklı itimat (Wicks vd., 1999: 100), en kötü durumda diğerlerinin ona kasten zarar vermeyeceği, en iyi durumda diğerlerinin onun menfaatine hareket edeceği (Newton, 2001: 202) durum olarak tanımlanmıştır. Flores ve Solomon (1998: 206)’a göre güven beşeri ilişkilerin dinamik yönüne göndermede bulunmakla birlikte, güven yaratmak risk almaktır. Güven her zaman risk ihtiva etmekle birlikte, alternatif mekanizmalara dönerek risk düzeyi azaltılmaya çalışılsa da, hala da bu mekanizmalara güvenme ihtiyacı söz konusu olup, güvenin yokluğu kollektif eylemi felç etmekle birlikte, güven hayatın bütün yönleri öngörülebilir olmadığı ve hayatın tüm yönlerini idame ettirme garanti edilemeyeceğinden ortaya çıkar (Frowe, 2005: 37 – 38). Benzer şekilde Lewis ve Weigert (1985: 968), genel olarak güvenin sosyal ilişkilerde her ne kadar vazgeçilmez de olsa, her zaman bünyesinde kaçınılmaz risk unsuru ve potansiyel şüphe içerdiğini belirtmiştir. Dirks ve Ferrin (2001: 456)’e göre güven, bireylerin risk veya savunmasızlık içeren durumlarda diğer tarafla olan ilişkilerini nasıl anladığına dair temsil sağlayan psikolojik bir durum olup, güven birisinin diğer tarafın

gelecek davranışlarını nasıl değerlendirdiği ve geçmiş veya mevcut eylemlerini nasıl yorumladığına etki eder. Jeffries ve Reed (2000: 873)’e göre güven fırsatçı davranışlara karşı güven duyan tarafın zafiyetini artırmaktadır. Benzer şekilde, güvendiğimizde diğerlerinin davranışı bizim kontrolümüzde olmadığından, kendimizi istismara karşı savunmasız hale getiririz (Bicchieri vd., 2004: 286). Güvende bir seçim unsuru söz konusu olup, kişi bir seçim yapmak durumundadır ve bu seçimden dolayı pişman olabilir ki bu da açıkça riski göze almaktır (Karadoğan Doruk, 2009: 192).

Birisinin diğerlerine güvenip güvenmediği, diğerlerinin eylemlerini gözlemek mümkün olmadığından, diğer kişilerin veya firmaların mutlak beklenen şekilde faaliyette bulunacak olmasının ne kadar öngörülebilir olduğuna ilişkin hangi düzeyde inanıldığına bağlıdır (Brenkert, 1997: 81).

2.5.1.3. Kurumlar ve Makro Açıdan Güven

Gönüllü iştirakler açısından güveni irdeleyen Uslaner (2001: 570), insanlara güvenmenin grupları oluşturduğu ve grup üyeliğindeki samimiyetin de güveni inşa ettiğini öne sürmüştür. Claibourn ve Martin (2000: 269), Putnam’ın kişilerarası güvenin grupların birleşmesini cesaretlendirdiği kuramını ileri sürdüğüne değinmişlerdir. Araştırmalar, güvenin işbirliğini kolaylaştırdığını ortaya koymuştur (Hawes vd., 1989: 2). Sosyal güven, sosyal bağlılık için oldukça önemli olup, işbirliği için hazır olmak anlamına gelmektedir (Lasinska, 2013: 37). Zaheer ve Zaheer (2006: 22)’e göre güvenin kurumsal zemini sosyal davranışın gözetlenmesi ve onaylanmasını destekleyen yasal, siyasi ve sosyal sistemleri kapsamaktadır.

Güvenin dağılımı da önem arz etmekte olup, aynı etnik grup, kast, meslek, sınıfa mensup üyeler arası güven ‘grup içi’ kuvvetli bağlara sebebiyet verebilecekken, ‘grup dışı’ derin şüphelere yol açabilir ve dolayısıyla bir bütün olarak toplum için sağlıklı olmayan sonuçlara neden olabilir (Widner ve Mundt, 1998: 5).

Tsai ve Ghoshal (1998: 467)’ a göre, iki tarafın birbirine güvenmeye başlaması ile taraflar, diğer tarafın kendisinden çıkar sağlayacağı endişesi olmadan kaynaklarını paylaşmaya daha çok istekli olurlar ve böylelikle kaynakların karşılıklı değişimi veya kombinasyonu anlamındaki işbirlikçi davranışlar güven var olduğu sürece ortaya çıkabilecektir. Wilson (2000: 2), her ticari işlemin kendi içerisinde bir güven öğesi

içerdiğine atıfta bulunmuştur. Vidotto vd. (2008: 564)’ nin belirttiği üzere güven müzakerelerdeki belirsizliği kaydadeğer düzeyde azaltıp, sonuç olarak paydaşlar arası işbirliğini artırır.

Firmalar arası ilişki açısından güvene değinen Johnson vd. (1996: 983), devamlı ortaklıkların gelişimi için güvenin hayati önemde olduğunu, yapıcı diyaloğu ve işbirliğine dayalı sorun çözmeyi kolaylaştırdığını, bazı araştırmacılarca güvenin firmalar arası stratejik ortaklıkların oluşumunda başlıca faktör olarak ileri sürüldüğünü belirtmiştir. Güven, işletme organizasyonları için stratejik, ilişkisel bir varlık olup, ürünün kabulü, iyi bir çalışma ortamı, yerel hükümet ile pürüzsüz ilişkiler, yatırım kriterleri ve benzeri için oldukça önemlidir (Castaldo vd., 2010: 657) ve risk, belirsizlik veya karşılıklı bağımlılığın varlığı hesaba katıldığında güven, kişilerarası ve ticari ilişkilerde temel konu olarak kendisine yer bulmaktadır (McKnight ve Chervany, 2002: 36). İş ilişkilerinde güven mukayeseli üstünlük kaynağı olabilmekteyken, güvenin karar almada rasyonel ekonomik kriterlerin yerini alabiliyor olması, etkin ve hakkaniyetli olmama sonuçlarını doğurabilir (Husted, 1998: 234). Wicks ve Berman (2004: 142)’a göre güven değerli bir kaynak olup, mukayeseli üstünlüğe anahtar olabilecek yetenekler ve maliyet tasarrufları yaratır; ancak yaratılması maliyetli ve risklidir. Akçay (2005: 214), özellikle taraflar arası bilginin eşitçe paylaşılmadığı ticari işlemler için güvenin çok faydalı olduğuna değinmiştir.

Knack ve Zak (2003: 92), makroekonomik açıdan güveni değerlendirirken güvenin yatırım ile ilişkili işlem maliyetlerini etkilemesinden ötürü, kişiler arası güvenin ekonomik büyümede kaydadeğer etkisi olduğunu vurgulamışlardır. Glaeser vd. (2000: 811), bir takım yazarların bir toplumdaki güven düzeyinin ciddi düzeyde ekonomik başarıyı tayin ettiğine inandıklarına değinmiştir.