• Sonuç bulunamadı

Batı medeniyetinin Doğuya bakıĢ açısı zaman içinde ufak değiĢimler gösterse de, temelinde yatan “öteki” ve “kötü/olumsuz” yargıları devam etmektedir.

Bu durumda politik stratejilerin rolü büyüktür. Özellikle son yıllarda, neredeyse her alanda, Doğu ve/veya Ġslam ülkeleri cahil, medeniyete ulaĢamamıĢ, kötü karakterli insanların vatanları olarak gösterilmektedir. Ġslam‟ı kötüleyici söylemler, filmler, edebi eserler gitgide yaygınlaĢmakta ve Batılı vatandaĢların zihinlerinde belli bir Doğulu imajı yerleĢmektedir.

Doğu ülkelerinin ve sömürü altında kalan halkların, kendilerine yapıĢmıĢ bu olumsuz sıfatları kabul etmeme hareketlerinin görülmesi ĢaĢırtıcı değildir.

Sömürgelerden kurtulabilmek için bağımsızlıklarını ilan etme giriĢimleri olmuĢtur.

Bir çeĢit “sesini yükseltme” diyebileceğimiz bu hareketlerin en dikkat çekicilerinden biri, 1961 yılında Yugoslavya, Hindistan, Mısır, Gana ve Endonezya baĢkanlarının kurduğu “Bağlantısızlar Hareketi” (Non-Aligned Movement) adlı giriĢimdir. Soğuk SavaĢ döneminde Batı Ġttifakı ve Doğu Bloğu dıĢında kalmayı tercih etmiĢ

ülkelerden oluĢmuĢtur. Genel olarak Güney Amerika, Afrika ve Arap ülkelerinin içinde bulunduğu bu hareketin 1979‟da yayınladığı bildiriye göre (I. Havana Bildirisi) amaçları; ülkeleri her türlü sömürgeden, ırkçı hareketlerden, dıĢ müdahalelerden korumaktır. Ortalama üç yılda bir konferans düzenlemekte ve bildiriler yayımlamaktadırlar. Harekete dâhil olan ülkelerin sayısı zamanla artmıĢ ve bugün doksan yediye ulaĢmıĢ olsa da zamanla etkilerini kaybetmiĢlerdir.1 Soğuk SavaĢ‟taki iki kutbun içine de dâhil olmak istememeleri, tarafsız tutumları ile uzun yıllar “üçüncü dünya ülkeleri” olarak anılmıĢlardır.

Bağlantısızlar Hareketi‟nin baĢlangıç olayı, 1955 yılında Endonezya‟nın Bandung eyaletinde düzenlenen konferans olmuĢtur. Konferansa 29 ülke katılmıĢtır.

Konferansta her çeĢit sömürüye karĢı çıkma kararı alınmıĢtır.

Kültürel alanda büyük değiĢimlerin yaĢandığı 1980‟li yıllarda postmodernizm ve feminizm gibi bakıĢ açıları geliĢmiĢtir. “1990‟lı yıllarda, modernist rasyonalizme alternatif olma bakımından anti-oryantalizm ile postmodernizm arasında da bir bağlantı olduğunu gösteren güçlü kanıtlar vardır.”

(Turner, 2002: 18). Postmodernizmin geliĢmesiyle, entelektüel alanda Ģarkiyatçılığa eleĢtiriler artmıĢtır. “1980‟lerde oryantalizm, alt düzey araĢtırmalar ve feminizm arasında güçlü bir entelektüel bağlantı bulunduğu, bunların hepsinin otantik bir haykırıĢ için mücadele oldukları ortaya çıktı.” (Turner, 2002: 17).

“Radikal Ġslam mütefekkirleri arasında Akbar S. Ahmed, Batının, eski oryantalizm gibi tek yönlü, olumsuz bir söylem geliĢtirdiğini kabul etmektedir: Son on yıl içinde Afrikalı ve Asyalı düĢünürler arasında oryantalizme karĢı gösterilen Ģiddetli reaksiyon, bu düĢünürler arasında bir tür occidentalizm yani anti-batıcılık yarattı.” (Turner, 2002: 32).

Batılı devlet adamlarının gözünde Doğu hâlâ bir savaĢ alanıdır. Doğunun doğal kaynakları ve zenginliklerini elde etme çabaları, “bölgede yaĢanan çatıĢmaları dindirmek için destek vermek” gibi bir sözde nedenle devam etmiĢtir. “11 Eylül 2001 terör saldırıları, Afganistan ve Irak savaĢları, bitmek bilmeyen Ġsrail-Filistin

1 Detaylı bilgi için bkz; http://csstc.org/v_ket1.asp?info=21&mn=2

çatıĢmaları ile de Ortadoğu Batı‟nın biliĢsel haritasında çeliĢkili „siyasallaĢtırılmıĢ bölge‟ olarak yerini almıĢtır.” (Güngör, 2011: v). Batılı ülkelerin bu tavrının temelinde Ġslam‟ı kötülemek yatmaktadır. Özellikle Ortadoğu ülkelerinin geliĢmemiĢliği, özgürlüğün bulunmadığı baskıcı yönetimi gözler önüne serilirken bunun nedenini Ġslam‟ın özünde aramaktadırlar. “Bu anlayıĢ içinde Batı, Ortadoğu‟daki sömürgeci güç tahakkümünü oryantalistlerin iddialarıyla meĢrulaĢtırmaya çalıĢmıĢtır.” (Nar, 2014: 1657).

GloballeĢen ve gitgide tek-tipleĢen dünyada Doğu, Batı kültüründen etkilenmeye devam etmektedir. Bu etkilenmenin; Batılıların yaptıklarını yapmak, Batı‟dan ithal edilen ürünlere rağbet göstermek, Batılı müzikleri dinleyerek Batılı yazarların kitaplarını okumak gibi sonuçları olmaktadır. “Gittikçe daha fazla insan Batı yiyeceklerini yiyor, Batı giysilerini giyiyor ve Batı tarzda evlerde oturuyor.

Hatta özgün Batı mesai biçimi –yılda iki ya da üç hafta tatil yapmak üzere, haftada beĢ ya da altı gün dokuzdan beĢe kadar çalıĢmak- bir tür evrensel standart haline geliyor. (…) Batı‟nın öncülük ettiği ateizm bile çarpıcı bir ilerleme gösteriyor.”

(Ferguson, 2012: 33). Bu değiĢimlerin sonucunda Doğulu toplumlar kendi kimliklerini, kültürel ve sanatsal özelliklerini kaybetmektedir. Doğulu toplumlar kimliklerini kaybettikçe yavaĢ yavaĢ Batılı bir kimlik kazanmaktadır. “Yirminci yüzyıl ile „Batılı Kimlik‟ idealize edilmiĢ bir bütünlük olarak betimlenmiĢ ve bu kimliğin dıĢında kalanlar ise yeni-eski „ötekiler‟ olmuĢlardır Batının gözünde.”

(Güngör, 2011: 1).

Türkiye‟de Tanzimat döneminde baĢlayan Batıya özenme durumu günümüzde de çoğu alanda devam etmektedir. “BatılılaĢma sorunu, Batı toplumuna özgü temel kurumların, Batı tarihinde baĢlayan sanayileĢmenin, kentleĢmenin ve siyasal kutuplaĢmaların toplumumuza girdiği günümüzde de var. Yahut değiĢmenin getirdiği sorunlar batılılaĢma baĢlığı altında tartıĢılıyor.” (Ortaylı, 2014: 31).

ĠKĠNCĠ BÖLÜM 1. ORHAN PAMUK KĠMDĠR?

Orhan Pamuk, 7 Haziran 1952 yılında Ġstanbul‟da doğar ve çocukluğu NiĢantaĢı‟nda varlıklı, kalabalık bir aile apartmanında (Pamuk Apartmanı) geçer.

Eğlenceli, Ģakalar yapmayı ve gezmeyi seven ama sık sık evden uzaklaĢan babası ve Ģefkatli, koruyucu bir annesi vardır. Doğduğu günden itibaren elli yıl aynı evde yaĢamıĢtır. Yazarlığı açısından yaratıcı kimliğinin hep bu eve bağlı olmakla geliĢtiğini belirtir (Pamuk, 2014b: 14).

Ġlkokulu eskiden ġehzade Yusuf Ġzzeddin PaĢa Konağı olan IĢık Lisesi ile eskiden Sadrazam Halil Rifat PaĢa Konağı olan ġiĢli Terakki‟de okumuĢtur (Pamuk, 2014b: 33). Lise eğitimini Robert Koleji‟nde tamamladıktan sonra Ġstanbul Üniversitesi‟nde mimarlık eğitimine baĢlar. Üç yıl eğitimine devam ettikten sonra okulu bırakır ve Ġstanbul Üniversitesi Gazetecilik Enstitüsü‟ne geçer. “Gazeteci olmak için değil, askerliğini ertelemek ve üniversite diploması olsun diye” (Pamuk, 2011a: 51) yazıldığı gazetecilikten mezun olup yüksek lisans eğitimine baĢlasa da yarıda bırakmıĢtır. Yazı yazmaya baĢladığı 1974 yılına kadar resimle de uğraĢan Pamuk ressam olmak istemektedir. 1979 yılında yazdığı ilk romanı Karanlık ve Işık ile Milliyet Roman YarıĢması birinciliğini Mehmet Eroğlu ile paylaĢmıĢtır. Daha sonra bu eser, 1982 yılında Cevdet Bey ve Oğulları ismiyle basılır ve “Orhan Kemal Roman Ödülü”ne layık görülür. Orhan Pamuk, bu romanın geç basılmasının sebepleri arasında darbeyi, dava tehditlerini, bitip tükenmeyen kavgaları ve bekleyiĢleri gösterir (Pamuk, 2011a: 21).

1983 yılında yayımladığı ikinci romanı Sessiz Ev “Madaralı Roman Ödülü”ne layık görülür. Bu roman, Fransızca çevirisiyle “Prix de la Dècouverte Europèene” ödülünü kazanmıĢtır. Bundan iki yıl sonra üçüncü romanı Beyaz Kale yayımlanır ve bu kitabıyla “Independent Yabancı Roman Ödülü”nü alır. Kitapları

yayımlandıkça yabancı dillere çevirileri artacak ve Türkiye dıĢında da ünü artmaya baĢlayacaktır.

1985 yılında Iowa Üniversitesi‟ne bağlı “International Writing Program”

kursuna katılmıĢtır. 1988 yılına kadar devam eden kurs Amerika‟yı tanımasını sağlar.

Bir taraftan da bu yıllar Batıda da adının duyulmasını beraberinde getirir. Kitapları daha çok satmaya ve ödüller almaya baĢlar.

1990 yılında basılan dördüncü romanı Kara Kitap kısa sürede çok ses getirir. Bu kitapla yazarın üslubu tartıĢılmaya baĢlanır çünkü artık ilk romanlarındaki klasik roman çizgisinden çıkıp modern ve hatta postmodern roman çizgisine kaymıĢtır. Kara Kitap, “Prix France Culture” ödülüne layık görülmüĢtür.

Pamuk, bir müddet roman yazmaya ara vererek 1992‟de Gizli Yüz isminde, Kara Kitap romanındaki bir bölümden esinlenerek bir senaryo kaleme almıĢtır.

Senaryo Ömer Kavur tarafından filme çekilmiĢtir. Bu çalıĢmayı, 1994‟te Yeni Hayat, 1998‟de Benim Adım Kırmızı romanlarını takip eder. 1999‟da yazılarından ve söyleĢilerinden derlediği Öteki Renkler seçkisini yayımlar. Bu seçkiyi, 2002 yılında basılan Kar romanı izler. Bu roman, Pamuk‟un deyimiyle ilk ve son siyasi konulu romanıdır. Kar romanıyla “Prix Medicis Etranger” ödülünü kazanmıĢtır. 2003 yılında, otobiyografik eser niteliği taĢıyan İstanbul: Hatıralar ve Şehir kitabı yayımlanmıĢtır.

Pamuk, 2005 yılında Ġsviçre‟de Das Magazin adlı dergiye verdiği bir röportajda “Bu topraklarda 30 bin Kürt ve bir milyon Ermeni öldürüldü” ifadesine yer verdiği için Türklüğe hakaret suçlamasıyla altı ay ila on yıl hapis istemiyle mahkemeye verilir. 2006 yılında mahkeme yetkisizlik kararı verince dava düĢer.

Pamuk, yüksek prestijli ödül olan “Nobel Edebiyat Ödülü”nü 12 Ekim 2006 tarihinde kazanır ve böylece Nobel kazanan tek Türk vatandaĢı olarak tarihe geçer.

Ödülü alırken yaptığı konuĢma, Babamın Bavulu adıyla 2007 yılında basılmıĢtır.

2008 yılında Masumiyet Müzesi isimli romanını yayımlamıĢtır. Bunun ardından yine yazılarından seçmeler olan Manzaradan Parçalar (2010) ve verdiği Norton derslerinden oluĢan Saf ve Düşünceli Romancı (2011) kitapları yayımlanmıĢtır. 2012

yılında Masumiyet Müzesi romanından esinlenerek aynı isimde bir müze açar ve bu müzenin katalogu olan Şeylerin Masumiyeti‟ni yayımlar. Bu katalog-kitap ABD tarafından “Mary Lynn Kotz Yılın Sanat Kitabı Ödülü”ne layık görülmüĢtür. Müze ise Estonya‟dan “EMYA” (Yılın En Ġyi Müzesi Ödülü) almaya hak kazanmıĢtır.

Yukarıdaki ödüllerin dıĢında Orhan Pamuk‟un aldığı ödüller; Alman Yayıncılar Birliği BarıĢ Ödülü, Richarda Huch Ödülü, Washington Üniversitesi Seçkin Hümanist Ödülü, Ovid Ödülü, Norman Mailer YaĢam Boyu BaĢarı Ödülü, Sonning Ödülü, Legion D‟honneur Ödülü, Tabernakul Edebiyat Ödülü ve Helena Vaz de Silva Avrupa ödüllerini de almıĢtır.

On iki üniversiteden fahri doktora unvanı bulunan Pamuk‟un kitapları 59 dile çevrilmiĢ ve bütün dünyada on milyondan fazla satmıĢtır. Yazarın son olarak 2014 Aralık ayında Kafamda Bir Tuhaflık isimli son romanı yayımlanmıĢtır.