• Sonuç bulunamadı

Güç Algısındaki Değişim ve Yumuşak Güç Kavramının Ortaya Çıkması

yaygınlaşmış ve güçlenmiş, buna bağlı olarak devletlere bağlı olmayan ünitelerin ve uluslararası örgütlerin sayısında artışlar yaşanmıştır. Son yüzyıl içerisinde uluslararası ortamda demokratik toplum yapıları güçlenmeye, silahlanma çabaları azalmaya, insan haklarına saygı, evrensel değerleri benimseme, ülkelerin toprak bütünlüğüne ve sınırlarına saygı gibi birçok kavram daha fazla önem kazanmaya ve çoğu ülke tarafından kabul edilmeye başlanmıştır. Bu uluslararası konjonktür, ülkelerin geçmiş dönemlerdeki gibi sert güce çok fazla başvurmalarını engellemiş, küreselleşme,

16 medya ve iletişim organlarının gelişmesi ve türlerinin artmaya başlaması ve uluslararası hukukun ülkelerarası ilişkilerde bir düzenleyici olarak daha önemli olmaya başlaması meşruiyet algısının değişmesine neden olmuştur (Büyükgöze, 2016: 41).

Askeri müdahaleyi sert güç kullanımı yöntemi olarak benimseyen devletlerin başka devletlere müdahale etmesi uluslararası hukuk kurallarının devreye girmesiyle nispeten azalmaya başlamış ve belirli şartlara bağlanmıştır. Askeri ve ekonomik anlamda süper güç olarak kabul edilen devletlerin bile bu kuralları çiğnemeleri ve askeri müdahaleler ve toprak işgalleri gerçekleştirmeleri meşru sayılmamış ve uluslararası mahkemelerde ağır yaptırımlara maruz kalmalarına neden olmuştur. Günümüzde birçok devlet amaçlarına yönelik tercihlerde bulunarak en az maliyetli ve en fazla etkili olan güç unsurunu kullanmaya yönelmektedirler. Son dönemlerde askerî teknolojilerde yaşanan gelişmeler savaşları oldukça maliyetli bir yöntem haline getirmiştir. Bu doğrultuda askeri güç kullanımında öncelikle konu olarak mali hususlar düşünülse de insani maliyet günümüzde daha çok ön plana çıkmaktadır. Eğer ki güvenlikle ilgili bir durum değilse, savaşlar halen daha olası bir seçenek olarak ortada duruyorsa da- askerî yöntemlerin kullanılması önceki dönemlere oranla günümüzde artık daha az tercih edilir hale gelmiştir (Nye, 2002: 3). Ayrıca, savaşlar, ülkeler arası güvenin ortadan kalkması, kullanılan silahların neden olabileceği çevre sorunları, savaş halindeki ülkelerde yaşayan insanların yaşayacağı psikolojik sorunlar, askeri sert güç kullanan ülkenin uluslararası kamuoyunda güvenilirlik ve itibar kaybına uğraması gibi tespiti ve ölçülmesi zor maliyetlere neden olduğu da bilinmektedir. Bilim ve teknoloji alanındaki gelişmeler, sosyal medya başta olmak üzere çeşitli iletişim araçlarının yaygınlaşmaya başlaması ve toplumların, ülkelerin sosyal değişim ve dönüşümlere uğraması uluslararası politikada sert gücün etkisini yitirmeye başlamasına neden olmuştur. Dünya ülkelerinin de kabul edeceği, maliyeti daha düşük ve günümüz meşruiyet anlayışına daha uygun yol ve yöntemler tercih edilmeye başlanmıştır (Büyükgöze, 2016: 41-49).

Özellikle II. Dünya Savaşı sonrasında toplumsal refahın daha fazla önem kazanmaya başlamasının bir sonucu olarak ülkeler ekonominin askeri güce göre daha önemli bir güç unsuru olduğunu kabul etmeye başlamışlardır (Nye, 2005: 27). Uluslararası

17 konjonktürdeki değişimin bir sonucu olarak; uluslararası hukukun ülkeler arası ilişkilerde daha etkin ve caydırıcı olmaya başlaması ve özellikle askeri anlamda sert güç kullanımının neden olduğu mali, insani ve sosyolojik olumsuzluklar Uluslararası İlişkilerde başvurulacak güç yöntemlerini de değiştirmiştir (Arsava, 2012: 351). Uluslararası sistemin “meşruiyet” kavramına daha çok önem vermesi, uluslararası hukuk ve normların düzenleyici etkisinin eskiye göre daha belirgin olması sonucunda sert güç kavramı ortadan kalkmaya ve toplumları istenildiği şekilde hareket ettirme, ilgilerini çekme ve müzakere yaparak tarafları kullanma olarak tanımlanan yumuşak güç kavramı önem kazanmaya başlamıştır. Günümüz bilgi ve iletişim toplumunda devletler artık amaçlarını gerçekleştirebilmek için yumuşak güç unsuru olan bilgi, inanç ve fikirlerin gücünü kullanmakta ve bu yönde hareket etmeye başlamıştır (Demir, 2012: 23).

Yumuşak güç kavramı, Sovyetler Birliği’nin dağılmasının bir sonucu olarak ABD’nin Soğuk Savaş mücadelesini kazanmasıyla birlikte yapılan bir çalışma ve analiz sonucunda ortaya çıkmıştır. Bu analiz sert gücün başarıya ulaşmada yeterli olmadığını, farklı güç unsurlarına da başvurulması gerektiğini göstermiştir. Bu açıdan bakıldığında soğuş savaşın bitişi güç kavramını içerik açısından önemli ölçüde değiştirmiştir (Yıldırım, 2014: 13). İki kutuplu yapının hüküm sürdüğü Soğuk Savaş döneminde gerek Sovyetler Birliği, gerekse ABD sert güçlerinin yanında adı henüz konmamış olsa da birbirlerine karşı yumuşak güçlerini kullanmışlardır (Çavuş, 2012: 27). Nitekim iki süper güç arasında yaklaşık kırk yıl devam eden mücadelenin ABD’nin üstünlüğü ile sona ermesinde sahip olduğu yumuşak gücün önemli bir etkisi olduğu düşünülmüştür. Yine bu bağlamda Soğuk Savaş’ın sembolü olan Berlin Duvarı’nın batılıların silahları tarafından değil, fikirleri tarafından yıkıldığı şeklindeki söylemler de aynı düşünceye işaret etmiştir (Sancak, 2016a: 65).

Yumuşak Güç kavramı, her ne kadar ilk kez 1990 yılında Harvard Üniversitesi Profesörü Joseph S. Nye tarafından kullanılmaya başlanmış olsa da özellikle ABD’deki 11 Eylül 2001 terör saldırısından sonra hem akademisyenler hem de politika yapıcıları tarafından çok sık kullanılan bir kavram haline gelmiştir (Akbaş ve Tuna, 2012: 5-6). ABD’nin ekonomik ve askeri anlamda bir süper güç olarak tanımlanmasına rağmen böyle bir saldırıya maruz kalması sert güç konusundaki

18 geleneksel yaklaşımların yeniden ele alınması gerektiğini ortaya koymuştur. Bu terör saldırıları ABD’nin neden bu saldırıların hedefi olduğu konusundaki sorulara da neden olmuştur (Sancak, 2014: 1611). Bu bağlamda ortaya sürülen düşünceler ve güçle ilgili yapılan değerlendirmeler yumuşak güç kavramını oldukça popüler bir kavram haline getirmiştir (Sancak, 2016a: 67). Nye eserinde, ABD’nin büyüklüğünün sadece askeri ve ekonomik anlamda olmadığını, istediklerini elde etme noktasında sahip olduğu başkalarını cezbetme yeteneğinin de dikkate alınması gerektiğine dikkat çekmiştir. Nye, 11 Eylül terör saldırılarından sonra ağırlıklı olarak sert güç politikası uygulayan Amerikan dış politikasını eleştirerek ABD yönetimini bir bakıma yumuşak güç unsurlarını kullanmaya yönlendirme çabasına girişmiştir. Yumuşak güç yönteminin ABD’nin dünya genelindeki kötü ve sarsılan imajını düzeltebilmek için yeni bir strateji olarak da kullanılabileceğini öne sürmüş ve ABD’nin sahip olduğu bilimsel ve kültürel kapasite ve yeterlilikler sayesinde iç ve dış politikada daha etkili olabileceğini öngörmüştür (Karagül, 2013: 79-102). En kısa ifadeyle, devletlerin istediklerini elde ederken zorlama yöntemler dışında, sahip olduğu değerler ve uyguladığı politikalarla kendini cazibe merkezi kılmasından kaynaklanan gücünü ifade eden yumuşak güç kavramı, bu bağlamda ortaya çıkmıştır (Watanabe ve McConnell, 2008: 12).

Yumuşak güç terimi, İngilizcede kullanılan “Soft Power” teriminin Türkçeye çevrilmiş halidir. Bununla birlikte yumuşak güç terimi yerine daha önce Kamu Diplomasisi Koordinatörlüğü yapmış olan Doç. Dr. İbrahim Kalın yazılarında “İnce Güç” terimini kullanmayı tercih etmektedir (https://www.setav.org/turkiyenin-ince- gucu/) ancak genel kabul gören kullanım yumuşak güç şeklindedir. Uluslararası İlişkiler literatüründe kavram olarak kullanılması yeni olmakla birlikte devletler arasında yumuşak gücün kullanımı yeni bir durum değildir (Nye, 2002: 6). Yumuşak güç kullanımının ilk kez ne zaman başladığı kesin olarak bilinmemekle birlikte devletlerin ilk ortaya çıktığı tarihlere kadar uzandığı düşünülmektedir (Demir, 2012: 192). Sun Tzu’nun Savaş Sanatı eserinde geçen “Savaşırsan insan öldürmek şart olur.

Ancak en iyisi savaşmadan kazanmaktır.” ifadesiyle örtüşen yumuşak güç kavramı

tarih boyunca birçok devletin politikalarında uygulama alanı bulmuştur.

İlk olarak ABD’nin Soğuk Savaş sonrasında dünyadaki hakimiyetini devam ettirebilmesi için bir yöntem olarak geliştirilen yumuşak güç kavramı, kısa süre sonra

19 dünyanın gelişmiş ya da gelişmekte olan diğer tüm ülkelerinde de hem akademik literatürde hem de politik süreçlerde önemli yer edinmeye ve uygulanmaya başlanmıştır. Akademik alandan günlük siyaset diline kadar geniş bir yelpazede kullanım alanı bulan yumuşak güç kavramı, dünya genelinde oldukça gözde bir kavram olmasına rağmen yanlış anlamlarda kullanıldığı da olmuştur (Watanabe ve McConnell, 2008: 13). Yumuşak güç kavramını dar anlamda sadece kültürel etki anlamında kullananlar olduğu gibi geniş anlamda kullananlar ise askeri güç dışındaki diğer tüm güç kullanımlarını yumuşak güç kapsamında ele almışlardır (Vuving, 2009: 3). Kavramı ilk kez ortaya atan isim olan Nye bu yaklaşımın yanlış olduğunu (Nye, 2005: 20) ve yumuşak gücün bir teoriden çok analitik bir yaklaşım biçimi olduğunu vurgulamıştır (Nye, 2010a: 219). Uluslararası İlişkiler ile ilgili geliştirilmiş kuramlar açısından ele alındığında ise yumuşak gücün kapsadığı kültür ve değerler gibi unsurlar nedeniyle konstruktivist (yapısalcı) kurama benzediği görülmüştür (Lee, 2009: 206). Realistler doğrudan güç kullanımını savunurken konstruktivistler dolaylı güç kullanmanın daha iyi bir yöntem olduğunu savunmuştur. Bu nedenle, yumuşak güç kavramı neoliberalizm ve konstrüktivizmi bünyesinde barındıran bir güç biçimi olarak değerlendirilmektedir (Gallarotti, 2011: 26).