• Sonuç bulunamadı

Gözaltında Meydana Gelen Ölüm ve Kayıp Olayları

ÖZEL ÖLÜM OLAYLARI KARŞISINDA YAŞAMA HAKKI

A. Gözaltında Meydana Gelen Ölüm ve Kayıp Olayları

Türkiye’nin yaşama hakkını ihlal ettiğini belirleyen kararlardan bazıları gözaltında oluşan ölümlerle alakalıdır. Yaşama hakkı konusundaki genel tutumuna uygun olarak, Mahkeme bu grupta bulunan başvuruları ölümden devletin sorumlu olup olmaması ve etkin bir soruşturma yapılıp yapılmaması açısından ele almıştır.321

Gözaltı bakımından diğer önemli bir konu da şikâyetin niteliğine göre değişkenlik gösteren etkin yerel makama başvuru hakkının kullanılması hususudur.

Gözaltında meydana gelen bir ölüm olayı, gözaltına alındıktan sonra gerçekleşen ortadan kaybolma olayı, gözaltında kötü muamele vakası gibi başvurularda Mahkeme, Hükümet’in 2’nci madde uyarınca etkili bir soruşturma yürütmesini beklemektedir. Yüzeysel şekilde yürütülen soruşturmalar, söz konusu madde kapsamında belirlenen yükümlülüklerin ihlali manasına gelmektedir. Bilhassa 2’nci ve 3’üncü madde ihlalinin bir arada öne sürüldüğü başvuruların sayısının artması yerel makamların daha dikkatli inceleme ve soruşturma gerçekleştirmesi gerekliliğine işaret etmektedir.322Her ne kadar Mahkeme eski içtihatlarında etkili soruşturma yapılmadığı gerekçesiyle Sözleşme’nin 13’üncü maddesine dayanarak ihlal kararı vermiş olsa da, artık daha güncel içtihatlarında etkili soruşturma gerçekleştirilmeyen başvurularda usulen ihlal kararının gerekçesini Sözleşme’nin       

321 ÖZDEK, s.144.

322 BAŞAK, s.70.

85

2’nci maddesine dayandırmaktadır. Sözleşme’nin 13’üncü maddesinin ihlali ise, başvurucunun iç hukuk yollarında yönelebileceği bir tazmin yolunun fiilen ve hukuken engellenerek, etkili bir başvuru hakkının ortadan kaldırıldığı vakalarda ortaya çıkmaktadır. Bu madde kapsamındaki Sözleşme yükümlülüklerine uygun olan gereklilikleri tespit etme hususunda taraf devletlere takdir hakkı tanınmış olmasına karşın, 13’üncü madde, Sözleşme hükümlerine göre incelenebilir bir şikâyetin esası üzerinde durmak ve uygun bir düzeltme sağlamak için iç hukuk yolu koşulunu zorunlu hale getirmektedir. Bunun yanında Sözleşme’nin 13’üncü maddesinde zorunluluğundan bahsedilen yerel makama başvuru yolu, hem mevzuat anlamında hem de uygulamada etkili olmalıdır. Bilhassa yerel makama başvuru yolunun işlerliğine davalı devletin yetkililerinin ihmali ya da eylemleriyle neden gösterilmeksizin engel olunmamalıdır.323

Gözaltında bulunduğu esnada kişinin kötü muameleye maruz kaldığı iddiası öne sürüldüğünde etkili bir hukuk yoluna başvuru hakkının tanınması sonucunda mağdura tazminat ödenmesinin yanı sıra ihlalden sorumlu olan yetkililerin de belirlenerek cezalandırılması için başvuru sahibinin de iştirak edeceği eksiksiz ve etkin bir soruşturmanın yürütülmesi şarttır.324

Sözleşme’nin 13’üncü maddesinde göz önüne alınması gerektiğine değinilen etkili makama başvuru yolu, hem hukuksal düzenlemelerde hem de uygulamada etkili olmalı, bilhassa davalı devletin yetkililerinin ihmalleri neticesinde bu yolun işlerliğine engel olunmamalıdır. Yaşama hakkını koruma altına almanın önemine istinaden Sözleşme’nin 13’üncü maddesine uygun bir tazminatın ödenmesine ek olarak, soruşturma aşamasına etkili bir biçimde katılarak yaşama hakkından mahrum bırakılmadan sorumlu olan kişilerin tespit edilmesi ve cezalandırılması için bu konuda muktedir olmayı gerektirir olanak şikâyetçiye verilmelidir.325

Bir şüpheli ölüm olayında gereken araştırmaları yapmaya ilişkin girişimlerin gerçekleştirilmesinde Mahkeme asli sorumluluğun yetkililerde bulunduğunu kabul etmektedir. Mahkeme bu araştırma için, ölünün yakınlarının başvuruda bulunmasını       

323BAŞAK, s.67.

324BAŞAK, s.67.

325BAŞAK, s.68.

86

ön şart olarak görmemektedir. Bu bağlamda Türk makamlarının Mahkeme önünde gerçekleştirdikleri savunmada, şüpheli ölüm olayına ilişkin olarak başvurucunun yerel mahkemede gerçekleştirilen ceza yargılamasında müdahil sıfatına haiz olmadığını öne sürmeleri bir anlam taşımamaktadır.326

Mahkeme delilleri tartışırken genellikle makul yönde şüphe bırakmayacak şekilde delil sunma standardını kullanmaktadır. Bunun yanında söz konusu kanıtlama yeterince sağlam, kesin ve birbirleriyle çelişmeyen çıkarsamaların ya da benzer şekilde aksi ispat edilmemiş maddi karinelerin bir araya gelmesi sonucunda sağlanabilecektir.327 Şayet başvuruya konu olaylar, yetkililerin gözetimi altında bulunan kişilerin durumunda olduğu gibi, özellikle yetkililerin bilgisi dâhilinde meydana gelmiş ise, yaralanma veya yaşama hakkına yönelik diğer zararların gözaltı esnasında oluştuğuna dair güçlü karinelerin varlığı kabul edilebilecektir. Söz konusu durumlarda ispat yükümlülüğü, tatmin edici ve inandırıcı bir açıklamada bulunmaları gereken yetkililerin üzerine düşmektedir.328

Sözleşme’nin 2’nci maddesinin uygulanabilmesi için ve ölümün kesin olarak belirlenebilmesi için cesedin ortaya çıkmış olmasına ise lüzum yoktur. Türkiye aleyhine açılan Çiçek, Taş, Salman, Akdeniz ve diğerleri gibi davalar sonucunda verilen kararlarda, devletin kontrolü altında olan bir kişinin sağlığında oluşan olumsuz yöndeki değişiklikleri açıklama yükümlülüğüne haiz olduğu belirtilmiştir.

Bunun yanında kişinin ölmesi durumunda açıklama yapma yükümlülüğü daha da önemli bir hal alır. Kişinin son defa kolluk güçlerinin kontrolü altında iken görülmüş olması, bir daha ortaya çıkmaması, Mahkeme’nin ihlal kararı vermesinde ölçüt aldığı hususlardır. Mahkeme kişiden ne kadar uzun süre haber alınamamışsa ölmüş olma olasılığının da o kadar yüksek olduğu kanaatindedir. Taraf devlet bu gibi somut vakalarda kişinin akıbeti hakkında makul ve tatmin edici bir açıklama sunamazsa 2’nci maddeden dolayı sorumluluk altına girecektir.329

      

326BAŞAK, s.48.

327 Osman DOĞRU, Atilla NALBANT, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi Açıklama Ve Önemli Kararlar, 1. Cilt, s.12.

328 DOĞRU/NALBANT, s.39.

329 ÇİFTÇİOĞLU, s.158.

87

Mahkeme, gözaltında bulunan kişilerin yaşamından devletin sorumlu olduğu, sağlıklı bir şekilde gözaltına alınan bir kişinin ölmesi veya yaralanması halinde, yetkililerin duruma açıklık getirmek zorunda oldukları görüşündedir. Bunun yanında Mahkeme’nin yeni içtihatları, belirli hallerde devletin yaşama hakkını koruma altına alma hususunda pozitif bir yükümlülüğe haiz olduğu yönündedir. Yetkililerin, bazı durumlarda kişilerin yaşama haklarını koruma konusunda Sözleşme’nin 2’nci maddesi gereğince pozitif yükümlülüğe sahip oldukları kanaatini taşıyan Mahkeme, gözaltında bulunan kişilerin kontrol edilebilir bir durumda bulunduklarına ve yetkililerin onları korumak hususunda yükümlülükleri olduğuna vurgu yapmaktadır.330

Mahkeme, Sözleşme’nin 2’nci maddesinde koruma altına alınan hakkın önemi sebebiyle, yalnızca devlet görevlilerinin fiillerini değil, bunun yanında olayı kapsayan bütün koşulları göz önüne alarak, yaşama hakkından yoksun bırakma olaylarını dikkatli bir şekilde incelemelidir. Gözaltında bulunan kişiler savunmasız bir durumda olduğu için yetkililerin söz konusu kişileri koruma yönünde sorumlulukları bulunmaktadır. Sonuçta gözaltına alındığı esnada sağlıklı olan bir kişinin serbest bırakıldığı esnada yaralanmış olduğu tespit edilirse, söz konusu yaraların ne şekilde oluştuğu konusunda açıklama getirme yükümlülüğü devlete aittir. Kişinin gözaltında bulunduğu zaman zarfında ölmesi durumunda, yetkililerin kişiye yönelik muameleyi açıklama yükümlülüğü daha da genişleyecektir.331

Mahkemece, gözaltında meydana gelen öldürme olayları ile ilgili olarak yapılan başvuruların bir kısmında, yetkililer tarafından etkin bir soruşturma yapılmadığı gerekçe gösterilerek 2’nci maddenin ihlal edildiğine hükmedilmiştir. Bu hususta Salman, Tanlı, Aktaş, Abdurrahman Orak, Demiray ve Avşar kararları emsal niteliktedir. Söz konusu davalarda, gözaltında meydana gelen ölümlerden devlet sorumlu tutulmuş ve olaylardan sonra yürütülen soruşturmaların yetersizliği gerekçe gösterilerek yaşama hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir.332

      

330 ÖZDEK, s.145.

331 DOĞRU/ NALBANT, s.39.

332 ÖZDEK, s.148.

88

Demiray/Türkiye davasında,333 Hükümet’in iddiasına göre PKK terör örgütü üyesi olduğu şüphesiyle gözaltına alınan kişi, PKK silâhlarının bulunduğu yeri göstermeyi önermiş ve önde bu kişi, arkada kendisini takip eden üç güvenlik görevlisi ile deponun bulunduğu yere gidilirken tuzak bir mayının patlaması neticesinde adı geçen kişi hayatını kaybetmiştir. Bahsi geçen olayda Mahkeme, önleyici tedbir alınmadığını gerekçe göstererek, 2’nci madde hükmünün ihlal edildiğine karar vermiştir.334

Mahkeme Demiray davasında, gözaltında bulunan kişilerin yaşama hakkını koruma altına almak için devletin yükümlülük alanını değişik bir açıdan ele almaktadır. Mahkeme söz konusu davada gözaltında bulunan kişinin yaşama hakkının tehlikeden korunması için yetkililerin tedbir alması gerektiğine dikkat çekmektedir. 1994 yılında Diyarbakır’da gözaltına alınan Demiray gözaltında iken güvenlik güçleri tarafından PKK’nın askeri malzemelerini göstermesi gayesiyle araziye götürüldüğü esnada bir el bombasının patlaması neticesinde hayatını kaybetmiştir. Savcılığın kişinin ölümünün el bombasının patlaması sonucunda gerçekleştiğini belirlemesi üzerine Demiray’ın eşi, kocasının canlı kalkan olarak kullanıldığını ve ölümünden kolluk kuvvetlerinin mesul olduğunu gerekçe göstererek Komisyon’a başvuruda bulunmuştur.335

Mahkeme Sözleşme’nin 2’nci maddesinin, belirli şartlarda kişiyi koruma altına almak için önleyici tedbirler almak hususunda yetkililere pozitif bir ödev yüklediğinin, yetkililerin gözaltında bulunan kişileri korumakla yükümlü olduklarının altını çizerek kararında belirtmiştir. Demiray’ın patlama esnasında el bombasına sadece 1 metre uzak kalması, jandarma görevlilerinin ise yaklaşık otuz ila elli metre uzaklıkta bir mesafede durmaları kararda göz önüne alınan hususlardır.

Olayda zarar gören tek kişinin Demiray olması, operasyonun bu şekilde yürütülmesine Hükümet’in makul bir açıklama sunamaması ve kişinin yaşama hakkını koruma altına almak için gerekli tedbirlerin alınmamış olması, Mahkeme       

333 Demiray/Türkiye davası, Başvuru No:27308/95, Karar Tarihi: 04/04/2001. http://www.echr.coe.int /ECHR /EN/ Header/Case- Law / HUDOC/HUDOC+database/

334 Şeref GÖZÜBÜYÜK, Feyyaz GÖLCÜKLÜ, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Uygulaması, Turhan Kitabevi, 7. Bası, Ankara 2007, (“Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, 2007”), s.157.

335 ÖZDEK, s.147.

89

bakımından 2’nci maddenin ihlal edildiğine karar verebilmek için yeterli sebepler olarak görülmüştür.336Sonuç olarak Mahkeme, yetkililerin Ahmet Demiray’ın yaşamını koruma altına almak gayesiyle gereken tedbirlere başvurmadıklarına karar vermiştir.337

Gözaltında bulunuyorken ölen ve vücudunda yaralanma saptanan kişiye ilişkin bir başvuru olan Salman/Türkiye davasında ise, Mahkeme Hükümet’in, meydana gelen ölümde sorumluluğunu doğuran bir kasıt veya taksirinin olmadığı iddiasını ikna edici bir şekilde açıklayamamasını 2’nci madde kapsamında ihlâl nedeni olarak görmüştür. Söz konusu davada da Çakıcı ve Timurtaş davalarında olduğu gibi gözaltında meydana gelen ölümlerde ispat külfeti devlete düşmekte ve yetkililerin olay hakkında tatmin edici bir açıklama yapma yükümlülüğü bulunmaktadır. İkna edici bir açıklama yapılmadığı takdirde devletin sorumluluğu doğacaktır.338 Adı geçen davada Hükümet, şüphelinin kalp hastası olduğu ve vücudundaki yaralanmanın yapay solunum girişiminden kaynaklandığı yönünde savunmada bulunmuş; başvuran ise kişinin işkence neticesinde hayatını kaybettiğini belirtmiştir.339

Başvurucu ve ölenin babası, Agit Salman’ın gördüğü işkence neticesinde öldüğünü iddia eden resmi bir şikâyeti soruşturma makamlarına sunmuşlardır. Sırf Agit Salman’ın gözaltında bulunduğu esnada ölmesinin yetkili makamlara ihbar edilmiş olması kendiliğinden, Sözleşme’nin 2’nci maddesi kapsamında ölümün hangi şartlarda gerçekleştiğini açık bir şekilde soruşturma yükümlülüğünü ortaya       

336 ÖZDEK, s.147.

337 CENGİZ, Yaşam Hakkı, s.392.

338 ÇAKMAK, Yaşama Hakkı, s.178.

339Bkz. ÖZDEK, s.145. Salman başvurusunda, kişinin 1992 yılının Nisan ayında Adana’da gözaltına alınmasından bir gün sonra hayatını kaybetmesinin, sorgulandığı esnada gördüğü işkenceden ileri geldiği iddia edilmiştir. Başvurucu, kocası Salman’ın gözaltına alındığı esnada sağlık durumunun iyi olduğunu ifade etmiştir. Ailesinin cesetten aldığı fotoğrafları ise işkence iddiasına delil olarak göstermiştir. Söz konusu bu fotoğraflarda falaka izleri görülmektedir. Hükümet yaptığı savunmasında Salman’ın daha önce kalp hastası olduğunu, gözaltına alındıktan sonra girmiş olduğu stres nedeniyle kalp krizi geçirerek öldüğünü belirtmiştir. Salman’ın ölümü hakkında düzenlenen İstanbul Adli Tıp Enstitüsü raporu da Hükümet’in savunmasını destekler mahiyettedir. Fakat Komisyon, söz konusu adli tıp raporunun yeterli olmayan bulgularla bu sonuca ulaştığını yaptırdığı bilirkişi incelemeleri neticesinde belirlemiştir ve Salman’ın işkence sonucunda öldüğü kanısına ulaşmıştır. Mahkeme de, gözaltına alındığı esnada sağlıklı olan Salman’ın ayaklarındaki yaraların, göğsündeki çürüklerin ve kaburga kemiğindeki kırıkların makul bir açıklamasının bulunmadığını belirtmiştir. Sonuç olarak Mahkeme kişinin ölümünden devleti sorumlu görerek ihlal kararı vermiştir.

90

çıkarmaktadır. Söz konusu yükümlülük, kötü muamele ve yara izlerinin ayrıntılı şekilde açıklanmasını sağlayacak türden bir otopsi işleminin gerçekleştirilmesini ve ölüm nedenine yönelik klinik bulguların objektif bir incelemeden geçirilmesini de kapsamaktadır.340

Adana Terörle Mücadele ekipleri tarafından PKK örgütüne karşı gerçekleştirilen operasyonlar esnasında 28/04/1992 tarihinde gözaltına alınan Salman, 29/04/1992 tarihinde Adana Devlet Hastanesi’ne polis memurlarınca ölü olarak getirilmiştir. Kişi hakkında yapılan otopsi incelemesi neticesinde mevcut kalp rahatsızlığının bahsi geçen olayın etkisiyle kalp krizi geçirmesine neden olduğu ve böylece kişinin hayatını kaybettiği kanaatine ulaşılmıştır. Agit Salman’ın eşi ise, kocasının gözaltı esnasında uğradığı işkence sonucunda öldürüldüğü iddiasıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuruda bulunmuştur. Mahkeme’nin gözaltına alınmış olan kişilere ilişkin genel değerlendirmesinde gözaltında bulunan kişilerin savunmasız bir durumda olduğu, resmi makamların bu kişileri korumakla mükellef olduğu, sağlıklı bir durumdayken polis tarafından gözaltına alınan bir kişinin salıverilmesi esnasında vücudunda oluşan yaralanmaların belirlenmesi durumunda, devletin bu yaralanmanın nasıl oluştuğu konusunda makul bir açıklama getirmekle yükümlü olduğu ifade edilmektedir. Yetkililerin gözaltında bulunan bir kişinin maruz kaldığı muameleye ilişkin sorumluluğu bilhassa kişinin hayatını kaybetmesi halinde daha da önem kazanmaktadır. Mahkeme Agit Salman başvurusunda Sözleşme’nin 2’nci maddesinin esastan ihlal edilmiş olduğuna karar vermiştir.341

Başvuruya konu kişi olan Salman, daha önce var olan bir sağlık problemine sahip olmaksızın, sağlık durumu iyi şekilde gözaltına alınmıştır. Ancak kişinin sol ayak bileğindeki yaralanmaya, sol ayağındaki morarma ve şişmeye, göğsündeki morarmaya ve kırılan kaburga kemiğine yetkililer makul ve ikna edici bir açıklama sunamamıştır. Mevcut kanıtlar ise, Hükümet’in yaralanmaların gözaltı sırasında

      

340 DOĞRU/NALBANT, s.40.

341 CENGİZ, Yaşam Hakkı, s.390.

91

oluşmuş olabileceği, kırılmış kaburga kemiğinin kalp masajı sonucunda husule geldiği yönündeki savunması ile örtüşmemektedir.342

Mahkeme dava konusu olayda Agit Salman’ın ölümüne neden olan şartların tespit edilmesinde otopsi incelemesinin büyük önem arz ettiğini tespit etmiştir.

Önüne gelen tartışma konusu somut vakaların ortaya konulmasında Mahkeme’nin karşılaştığı zorluklar, çoğunlukla gerçekleşmiş ölüm sonrası yapılan tıbbi incelemelerdeki eksikliklerden doğmaktadır. Bilhassa somut vakada adli tıp standartlarına uygun biçimde cesede ait fotoğrafların çekilmemiş olması, ceset üzerinde bulunan yara ve izlerin ayrıntılı şekilde histopatolojik incelemesinin yapılmamış olması, Agit Salman’ın ölümüne gördüğü işkencenin neden olup olmadığını belirleyebilmek için büyük öneme sahip söz konusu izlerin oluş tarihine ve sebebine yönelik gerçeğe yakın bir inceleme yapılmasını önlemiştir.343 Dr. Şen’in, kişiye kalp masajı uygulanıp uygulanmadığını teyit etmeksizin göğüs kemiğindeki kırılmaya kalp masajının sebebiyet vermiş olabileceğine ilişkin raporunda yer alan bu varsayım, somut vakanın koşulları bakımından isabetli bulunmamıştır. İstanbul Adli Tıp Kurumu’nun Dr. Şen’in belirlemeleri ışığında yaptığı inceleme de bu hatayı telafi etmemiştir. Adli Tıp Kurumu raporu, Agit Salman’ın önceden kendisinde bulunan kalp rahatsızlığının gözaltına alınmasının doğurduğu heyecanla birleşmesi üzerine kalp krizi geçirmesine neden olduğunu ve bu sebeple hayatını kaybettiğini ortaya koyarak olayın akabinde gerçekleştirilen otopsi işlemini bir anlamda tasdik etmiştir.344

Dr. Kırangil’in kişinin göğsündeki morarmanın gözaltına alınmadan önce oluştuğu ve Agit Salman’ın gözaltına alınmanın yarattığı stresin etkisiyle kalp krizi geçirerek uzun süreli nefes alamaması nedeniyle öldüğü yönündeki görüşü, Profesör Pounder ve Cordner’ın görüşleri ile çürütülmüştür. Komisyon ölümün hızına ilişkin morarma ve kaburga kırılmasına aynı olayın sebep olabileceği hususunda her iki profesörün görüşünü benimsese de, Dr. Kırangil’in görüşüne de önem vermeyi ihmal etmemiştir. Bunun yanında Komisyon’un Profesör Pounder ve Cordner’ın       

342 DOĞRU/NALBANT, s.39.

343 DOĞRU/NALBANT, s. 40.

344 DOĞRU/NALBANT, s.40.

92

görüşlerine boş yere önem atfettiği de söylenemeyecektir. Komisyon önünde sorun teşkil eden İstanbul Adli Tıp Kurumu’nun raporunu Dr. Kırangil imzalamış olmakla birlikte, Hükümet ajanı tarafından diğer iki profesörün görüşleri arasında bulunan çelişkiye yönelik duruşmada öne sürülen iddialar ise dayanaktan yoksun olarak görülmüştür.345

Başvurucu tarafından öne sürülen işkence iddiaları karşısındaki delil eksikliği, Cumhuriyet savcısınca 19/10/1992 tarihinde verilen takipsizlik kararı ile Adana Ağır Ceza Mahkemesi’nce verilen 26/12/1994 tarihli beraat kararının gerekçesini teşkil etmiştir. Mahkeme, otopsideki hataların Agit Salman’ın ölümünden kolluk görevlilerinin sorumlu olup olmadığını tespit etmeye ilişkin çalışmayı engellediği görüşündedir. Düzenlenen iddianamede, bütün bu süreç içinde nöbetçi üç nezarethane memuru ve kişinin yakalanmasından itibaren ölümüne kadar kendisi ile irtibat halinde olduğu bilinen tüm polislerin isimlerine yer verilmiştir.

Agit Salman’a işkence niteliğinde muamele yapan ya da yapmış olabilecek polislerin kimlik bilgilerinin net bir biçimde belirlenmesine yönelik herhangi bir delil ise dosyaya ibraz edilememiştir.346

Somut vakada yalnızca ilk derece mahkemesince dosyanın tekrar incelenmesi için geri gönderme yetkisine haiz olan Yargıtay’a gerçekleştirilecek bir temyiz başvurusu, hâlihazırdaki delillerin tartışılması açısından etkili bir faktör değildir. Bu yüzden Mahkeme başvurucunun ceza yargılaması sonucunda teorik anlamda gerçekleştirdiği temyiz başvurusunun, yürütülmüş olan soruşturmanın seyrini ciddi bir biçimde değiştirebilecek kadar etkin olduğuna kanaat getirmemiştir.

Başvurucunun ceza hukuku alanında iç hukuk yollarını tükettiği ve başvurunun kabul edilebilirlik koşullarına uyduğu görülmektedir.347

Sonuç olarak Mahkeme, Hükümet’in Agit Salman’ın Adana Emniyet Müdürlüğü’nde gözaltında bulunduğu esnada kalp durması neticesinde ölmesini izah

      

345 CENGİZ, Yaşam Hakkı, s.391. Komisyon, Hükümet temsilcisinin iki Profesör arasında hileli bir işbirliği bulunduğuna yönelik duruşmadaki savunmasına da itibar etmemiştir. Bkz.

DOĞRU/NALBANT, s.40.

346 DOĞRU/NALBANT, s.40.

347 DOĞRU/NALBANT, s.41.

93

edememiş olduğunu belirlemiştir. Ayrıca Mahkeme, somut davada ilgililerin kişinin ölümüne neden olan etmenler hakkında etkili bir soruşturma yapmadıkları görüşündedir. Olayın şartları değerlendirildiğinde bu sonuç hukuk mahkemelerine gerçekleştirilecek başvuru yollarını da etkisiz hale getirmektedir. Mahkeme bu bağlamda Hükümet’in hukuki ve cezai yollarla ilgili olan itirazlarını da kabul etmemiştir. Neticeten Sözleşme’nin 2’nci maddesinin ihlal edildiğine karar vermiştir.348

Diğer taraftan, taraf devletler, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne göre gözaltına alındıktan sonra ortadan kaybolan kişilerin akıbeti hakkında inandırıcı bir açıklama yapma yükümlülüğü altındadırlar. Mahkeme, Taş/Türkiye davasında PKK örgütü ile çatışma esnasında bacağından yaralanarak ele geçirilen kişinin daha sonra başka bir çatışma esnasında kaçtığı yönündeki savunmayı ikna edici bulmayarak, Türkiye’yi yaşama hakkını ihlalden dolayı mahkûm etmiştir.349

14/11/2000 tarihli Mahkeme kararına konu olan Taş başvurusunda 350 başvuran, oğlu Muhsin Taş’ın 14/10/1994 tarihinde Cizre’de kolluk kuvvetleri tarafından gözaltına alınmasının akabinde kaybolduğunu, yetkililerin bu olaya dair bir açıklama yapmamalarının yaşama hakkının ihlaline neden olduğunu, yetkililerin oğlunun ölümünden sorumlu olduklarını öne sürmüştür.351 Bunun yanında ölümün

14/11/2000 tarihli Mahkeme kararına konu olan Taş başvurusunda 350 başvuran, oğlu Muhsin Taş’ın 14/10/1994 tarihinde Cizre’de kolluk kuvvetleri tarafından gözaltına alınmasının akabinde kaybolduğunu, yetkililerin bu olaya dair bir açıklama yapmamalarının yaşama hakkının ihlaline neden olduğunu, yetkililerin oğlunun ölümünden sorumlu olduklarını öne sürmüştür.351 Bunun yanında ölümün