• Sonuç bulunamadı

C. Yaşama Hakkının İstisnaları

1. Ölüm Cezası

Ölüm cezasına, tarihte milattan önce iki bin yıllarında, ilk yazılı belge olarak Babil Kanunları’nda yer verilmiştir. Çağdaş ceza hukukunda tek bedensel nitelikte ve yaşama hakkını ortadan kaldırmaya yönelik olan söz konusu cezanın, tarihsel süreç içerisinde sıkça uygulandığı görülmektedir. Eksik bir yargılama neticesinde verilebilecek ölüm cezasının suçları önlemedeki caydırıcı etkisi, yaşama hakkının korunması kapsamında aydınlanma çağından beri tartışılmıştır.1121764 yılında yayınladığı “Suçlar ve Cezalar” adlı eseri ile Beccaria, aydınlanma çağında ölüm cezasını da ele almış ve bu cezayı ilk kez eleştirmiştir. Bu dönemde ölüm cezası önemli tartışmalara konu olmuş ve çoğu ülke mevzuatında gerçekleştirdiği değişiklikle ölüm cezasını ilga etmiştir.113

Bir mahkeme tarafından kanuna uygun bir şekilde verilmiş ölüm cezasının infazına, yaşama hakkını garanti altına alan Sözleşme’nin 2’nci maddesinin ikinci cümlesi, koruma altına aldığı bu hakkın istisnası olarak yer vermiştir.114Yasanın öngördüğü hallerde yetkili mahkeme tarafından hükmolunan ölüm cezasının yerine getirilmesi şeklindeki meşruluk halinin sonuç doğurabilmesi, bahsi geçen hükümde yer alan “yasanın öngördüğü”, “yetkili mahkeme” kavramlarının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne hâkim olan “orantı” kavramının da göz önünde bulundurulmasına bağlıdır. Başka bir ifadeyle taraf devletler, hangi suçları ölüm cezası ile yaptırım altına alacakları konusunda bir takdir hakkına haiz olsalar da, anılan cezayı düzenleme altına alacakları zaman suç ve ceza dengesine saygılı       

111 Mahkeme içtihatlarında demokratik toplumların temel değerlerinden birini teşkil eden Sözleşme’nin 2’nci maddesinin oldukça dar yorumlanması gerektiği ifade edilmektedir. Ayrıntılı bilgi için bkz. GÖZLÜGÖL, s.164.

112 ÇİFTÇİOĞLU, s.154.

113 ÇAKMAK, Ölüm Cezası, s.1.

114 TANRIKULU, s.64.

32

olmak, bahsi geçen cezayı en ağır suçlara izafe etmek mecburiyeti içerisinde olacaklardır. Suç ve ceza arasındaki orantısızlık 2’nci veya 3’üncü maddenin ihlâline neden olabilecektir.115

Savaş ya da çok yakın savaş tehlikesi haricindeki zamanlar için ölüm cezası, 28/04/1983 tarihinde imzaya açılan ve 01/03/1985 tarihinde yürürlüğe giren Sözleşme’ye Ek 6 No’lu Protokol ile kaldırılmıştır. Ancak, 6 No’lu Protokol ile getirilen savaş veya çok yakın savaş tehlikesi istisnası da dâhil olmak üzere her halde ölüm cezasını kaldıran uluslararası belge 03/04/2002 tarihli Sözleşme’ye Ek 13 No’lu Protokol olmuştur.116

Türkiye’de de yıllardır süren tartışmalar neticesinde; ölüm cezası, 03/08/2002 tarihli ve 4771 sayılı Kanun ile ilk önce “savaş ve çok yakın savaş tehdidi halinde işlenmiş olan suçlar için öngörülen idam cezaları hariç” olmak üzere kaldırılmış;

daha sonra 14/07/2004 tarihli ve 5218 sayılı Ölüm Cezasının Kaldırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanunla da mevzuattan bütünüyle çıkartılarak Sözleşme ile yeknesaklık sağlanmıştır.117

2. Meşru Müdafaa

Haksız bir saldırıya yönelik olarak insanın kendisini savunmasındaki zorunluluk, saldırgan kişiyi öldürme hakkı da bahşetmektedir. Hayatı tehlike altında olan bir rehineyi kurtarmak gayesiyle kasten ateş edilmesi Sözleşme’nin 2’nci maddesine aykırılık teşkil etmeyecektir. Kamu görevlisi olmayan kişiler açısından da, yasama organlarının meşru müdafaaya yönelik düzenlemelerini Sözleşme’nin 2’nci maddesi ile yeknesak hale getirmeleri, taraf devletlere söz konusu madde gereğince izafe edilen diğer bir sorumluluktur.118 Bir kişinin öldürülmesini hukuka uygun kabul edebilmek için Sözleşme, meşru savunmayı kişinin cebir ve şiddete       

115 GÖZÜBÜYÜK/GÖLCÜKLÜ, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, 2009, s.163.

116 TANRIKULU, s.65.

117 ÇİFTÇİOĞLU, s.155. 1984 yılında iki kişinin idam edilmesi ile birlikte Türkiye’de ölüm cezası son kez uygulanmış, 12/03/1971 ve 12/09/1980 ara dönemleri haricinde 1965 yılından beri ölüm cezasının infazı gerçekleştirilmemiştir.

118 ÇİFTÇİOĞLU, s.155.

33

karşı korunması amacı ile sınırlı tutmuştur. Bu bağlamda Sözleşme’ye göre, mülkiyet hakkına konu olabilecek değerleri korumak için adam öldürme eylemi hukuka uygun kabul edilmeyecektir. Meşru savunma hakkının kullanılması kapsamında polisin silah kullanma yetkisine haiz olduğu 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyetleri Hakkında Kanun’un 16’ncı maddesinde açıkça düzenlenmiştir. Ancak 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu ve Polis Vazife ve Salahiyetleri Hakkında Kanun bakımından, meşru savunma hukuka uygunluk nedeni için aranan orantılılık ilkesi, sadece mülkiyet hakkını korumak için yaşama hakkının tehlike altına alınmasını hukuka uygun bulmamaktadır.119

Diğer bir ifadeyle Sözleşme’nin 2’nci maddesi bağlamında meşru savunma, yaşama ilişkin haksız bir saldırı gerçekleştiğinde tartışma konusu olacaktır. Buna karşın mala yönelik bir haksız saldırıyı ortadan kaldırmak için saldırganın öldürülmesi eylemi, kural olarak Sözleşme’nin 2’nci maddesi uyarınca yaşama hakkının istisnasını oluşturan meşru savunmaya yönelik bir korumanın himayesinden yararlanmayacaktır.120

Meşru müdafaa kapsamında ortaya çıkan yaşama hakkı ihlalinin Sözleşme’ye uygun kabul edilebilmesi için kullanılan gücün gerekli olması ve saldırının vücut bütünlüğüne karşı gerçekleştirilmesi şartı aranmaktadır.121

Sözleşme malvarlığına yönelik meşru savunmayı değil, vücut bütünlüğüne yönelik meşru savunmayı kabul etmektedir. Divan’ın yerleşmiş içtihadına göre Sözleşme’de yer alan kavramlar otonom niteliğe haizdir. Diğer bir ifadeyle taraf devletlerin yerel düzenlemelerinden bağımsız olan Strasbourg denetim organları, meşru savunma halinin varlığını ele alırken yerel ceza mevzuatlarının bu hususta belirlediği şartlar ile kendini bağlamayacaktır.122

      

119 ÇİFTÇİOĞLU, s.156.

120 Safa REİSOĞLU, Uluslararası Boyutlarıyla İnsan Hakları, Beta Basım A.Ş, Nisan 2001, İstanbul, s. 40.

121 TANRIKULU, s.65.

122 GÖZÜBÜYÜK/GÖLCÜKLÜ, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, 2009, s.164.

34