• Sonuç bulunamadı

Göz hareketlerini inceleme çalışmaları, yaklaşık 100 yıl önce (örneğin, Javal, 1878/1879) yani bilgisayarların yaygın bir şekilde kullanılmaya başlanmasından da önce yapılmaya başlanmıştır (Jacop ve Karn 2003:574). Mowrer, ilk olarak 1936 yılında gözün bakmış olduğu yöndeki objeleri görebilmek adına gözün bakış esnasında nasıl bir yol izlediğini inceleme imkânı sağlamıştır (Maughan vd. 2007: 336). Görsel gözlemlerin de ötesinde olan, ilk göz sabitlenmesinin yerini belirleme yöntemleri oldukça ‘saldırgan’ olarak adlandırabileceğimiz yöntemlerdi. Yöntemin bu şekilde adlandırılmasının nedeni, korneaya makineler ile direk olarak dokunuluyor olmasından kaynaklanmaktaydı. Dodge ve Cline (1901), korneadan yansıyan ışığı kullanarak, ilk ‘saldırgan olmayan’, hassas göz izleme yöntemini geliştirdi. Bu sistem, yalnızca düşmekte olan fotoğrafik bir plakaya doğru bakan bir gözün pozisyonunu kaydetmekte olup bu yöntemin uygulanması için kişilerin kafasının sabit olması gerekmekteydi. Bundan kısa bir süre sonra, Judd, McAllister ve Steel (1905), iki boyutta, göz hareketlerinin geçici açılarını kaydetmek için, sinema tekniği uyguladılar. Bu yöntem ile korneadan yansıyan ışık değil de kişinin gözüne yerleştirilen bir maddenin küçük beyaz bir noktasının hareketi kaydedildi. Gözün hareketi ile ilgilenen bu ve diğer araştırmacılar, kornea yansıması ve sinema yöntemlerini farklı şekillerde birleştirerek, yirminci yüzyılın ilk yarısında göz izleme sistemleri alanında gelişmeler kaydetmiştir (Mackworth ve Mackworth, 1958: 439-445). 1930’larda, Miles Tinker (1963) ve çalışma arkadaşları, bireylerin herhangi bir kitap okurken göz hareketlerini incelemek için fotoğrafik teknikler uygulamaya başladılar. Gerçekleştirilmiş olan araştırma kapsamında kitaplardaki harf tiplerini, harf büyüklüklerini, sayfa düzenini vb. değiştirdiler ve bu değişkenlerin, göz hareketlerinin hızını ve yapılarını nasıl etkilediğini incelediler.

1947’de, Paul Fitts ve çalışma arkadaşları (Fitts vd. 1950), pilotların kokpit kontrol sistemlerini ve uçağı indirmek için gerekli olan aletleri kullanırken göz hareketlerinin incelenmesi amacıyla kamera kullanmaya başladılar. Fitts ve çalışma arkadaşlarının ürün tasarımı geliştirmek amacıyla ürünü kullananlar üzerinde yapmış

oldukları sistematik çalışmaya “kullanılabilirlik mühendisliği” adı verilmektedir. Fitts ve çalışma arkadaşlarının çalışması da göz izlemenin ilk olarak kullanılabilirlik mühendisliğine uygulanmasıdır.

O sıralarda, Hartridge ve Thompson (1948), kafaya takılan ilk göz izleyicisini üretti. Zamanın standartları düşünüldüğünde bu yenilik bir çığır açarak, göz izleme incelemelerine katılan kişileri, kafa hareketlerini sınırlandıran kısıtlamalardan kurtaran bir başlangıç olmuştur. 1960’larda, Shackel (1960) ve Mackworth ve Thomas (1962), kafaya takılan aletleri daha az rahatsızlık verici ve kişilerin kafa hareketlerini daha da az sınırlandırıcı bir hale getirerek, kafaya takılan göz izleme sistemleri kavramını geliştirmiştir. Göz izlemenin insan-bilgisayar etkileşimine uygulanması ile ilgili bir diğer önemli gelişme, Mackworth ve Mackworth’un (1958: 440) kişinin gördüğü değişmekte olan görsel bir tablonun üzerine yerleştirilmiş göz hareketlerini kaydetmek için bir sistem tasarlamalarıdır.

1970’lerde, göz izleme bilgileri ile bilişsel süreci birleştirmek için hem göz izleme teknolojisi hem de psikolojik teori alanlarında meydana gelen gelişmelerle göz hareketleri araştırması ve göz izleme yöntemleri gelişmiştir (Monty ve Senders, 1976; Senders vd. 1978; Fisher vd. 1981).

Yapılan çalışmaların çoğu, psikoloji ve fizyoloji alanlarında gerçekleştirilen araştırmalara odaklanmış olup, insan gözünün nasıl çalıştığını ve bunun algısal ve bilişsel süreç hakkında bize neleri göstereceğini incelemektedir. 1970’lerden beri kaydedilen verilere göre, göz izleme ve kullanılabilirlik mühendisliği ile ilgili yapılmış olan faaliyetler arasında bir uyuşma olduğu görülmektedir. Bunun, sadece bilgi toplama kısmında sarf edilen çaba ile değil de, daha çok bilgi analizi kısmında sarf edilen çabadan kaynaklandığı öngörülmektedir. Monty’nin (1975: 331-332) de söylediği gibi: “Sadece birkaç dakika içinde topladığınız bilgileri işlemenizin günlerce sürmesi oldukça yaygın bir durumdur”. İnsan faktörü/kullanılabilirlik laboratuvarlarında yapılan birkaç çalışma (askeri havacılık ile ilgili), bu zaman zarfı içinde, göz izleme teknolojisi ve bilgi analizi eksiklerini çözmeye odaklanmıştır. Bu laboratuvardaki araştırmacılar, çalışmalarının çoğunu Amerika Birleşik Devletleri (ABD) askeri teknik raporlarına kaydetmişlerdir (Simmons, 1979: 353-354).

1970’lerde bu konu ile ilgili yapılan çalışmaların çoğu, doğruluğu ve kesinliği arttırarak, göz izleme aletinin kişiler üzerindeki etkilerinin azaltılmasına yönelik teknik gelişme kaydetmeye odaklanmıştır. Gözdeki çeşitli yansımaların, göz devrini kafa hareketinden ayırmak için kullanılabileceği keşfedilmiştir (Cornsweet ve Crane, 1973: 923).

Bu keşif, hem izlemedeki kesinliği arttırmış hem de kişinin hareketlerinin daha da özgürleşmesini sağlayacak olan gelişmelere ortam hazırlamıştır. Bu keşiften faydalanarak, iki ortak askeri/ sanayi ekip (ABD Hava Kuvvetleri / Honeywell Şirketi ve ABD Ordusu/Edgerton, Germeshausen, and Grier, (EG&G)Şirketi), izleyici aletin verdiği rahatsızlığı ve kişiyi sınırlandıran kısıtlamaları büyük oranda azaltan, uzaktan göz izleme sistemi geliştirmiştir (Lambert, vd. 1974). Bu iki ortak askeri/ sanayi ekip ve diğerleri, göz izleme bilgi analizini otomatikleştirerek çok daha büyük katkıda bulunmuştur. Bu zaman dilimi içinde, mini bilgisayarların ortaya çıkışı //2x//, yüksek hızlı bilgi işleme için gerekli olan kaynakları sağlamıştır. Bu yenilik, bir insan- bilgisayar etkileşimi yolu olarak, göz izleme bilgilerinin gerçek hayatta kullanımı için çok önemli bir öncü olmuştur (Anliker, 1976: 188). Bundan önce gerçekleştirilen neredeyse tüm göz izleme çalışmaları, bilgiyi gerçek hayatta değil de geriye dönük bir şekilde kullanmıştır (İlk çalışmalarda, analiz ancak film geliştirildikten sonra sürdürülebilmiştir). 1960 ve 70’lerde, göz izleme alanındaki teknolojik ilerlemeler, bugün piyasada satılan göz izleme sistemlerinde halen yansıtıldığı görülmektedir (Jacob ve Karn, 2003: 575).

1970’ten önce göz hareketi ve sabitlenmesi alanında çalışan psikologlar genellikle öğrenme, bellek, iş yükü ve dikkat dağınıklığı gibi bilişsel etmenlerden kaçınmaya çalışmıştır. Onların odak noktası, göz hareketleri ile hedef hareket, zıtlık ve yer gibi basit görsel uyarıcılar arasındaki ilişkiydi. Daha yüksek seviyedeki bilişsel etmenlerin yarattığı sorunlara çözümleri “sözde daha basit, düşük seviyeli süreçlerin modellerini yani duyu-motor ilişkilerini ve bunların temelindeki fizyolojiyi geliştirmek amacı ile düşüncelerini umursamamak, küçümsemek ya da ertelemek” olmuştur (Kowler, 1990: 65). Ancak bu yaklaşım 1970’lerde gün geçtikçe değişmeye başlamıştır. Mühendisler göz izleme teknolojilerini geliştirirken, psikologlar da sabitlenme ve bilişsel faaliyet arasındaki ilişkiyi incelemeye başlamışlardır. Bu çalışma, sabitlenmeyi belirli bilişsel süreçlerle ilişkilendirecek olan bazı temel ve kuramsal modeller ortaya

çıkarmıştır (Örnek: İkna Detaylandırma Olasılık Modeli). Bu dönemde, bilimsel, eğitici ve mühendislik laboratuvarları araştırmaların yapıldığı tek yer olmuştur (Just ve Carpenter, 1976a, 1976b).

Senders’in (2000: 8) de söylediği gibi göz izleme, 1950’den beri her on yılda bir yeni problemleri çözmek için yeniden ortaya çıkmaktadır. Her bir yeni göz izleme sistemi tasarlayan yeni mühendis nesli ve yeni problemlerle uğraşan yeni bir bilişsel psikolog nesli ile göz izleme yeniden doğduğu için, Senders göz izlemeyi, küllerinden yeniden doğan bir Anka kuşuna benzetmektedir. 1980’lerde de aynı durum devam etmiştir.

Kişisel bilgisayarların yaygınlaşması ile araştırmacılar göz izlemenin, insan- bilgisayar etkileşimi konularına nasıl uygulanabileceğini araştırmaya başlamıştır. Teknoloji, kullanıcıların bilgisayar menüsünde (Card, 1984; Hendrickson, 1989; Aaltonen, vd. 1998; Byrne vd. 1999) komutları nasıl aradığı sorusunu cevaplamaya yetkin görünmekteydi. Ayrıca 1980’ler, göz izlemenin gerçek hayatta kullanıldığı zamanda başlayan bir dönemdi. Bu alandaki çalışmaların odağı ilk olarak engelli hastalardı (Hutchinson vd. 1989, Levine, 1984, Levine, 1981). Ayrıca, uçuş simülatörlerindeki çalışmalar, gözlemcinin gözlerini sabitlendiği yerlere yüksek çözünürlük, çevreye daha düşük çözünürlük sağlayarak, geniş, oldukça yüksek çözünürlüklü bir ekran benzeri bir şey yapmayı amaçlamıştır (Tong ve Fisher, 1984). Ayrıca, gerçek zamandaki göz hareketi bilgilerinin, daha geleneksel diğer kullanıcı- bilgisayar iletişimi şekilleri ile birleştirme düşüncesi 1980’lerde ortaya çıkmıştır (Bolt,1981 1982; Levine, 1984; Glenn vd. 1986: 323; Ware ve Mikaelian,1987).

İnternet, e-posta ve video konferans gibi teknolojik gelişmeler 1990’lar ve ilerisinde uygulanabilir bilgi paylaşımı araçları haline gelince, araştırmacılar yeniden kullanılabilirlik sorularını yanıtlamak ve bir bilgisayar girişi olarak hizmet vermek için yeniden göz izlemeyi kullanmışlardır. Bu araştırmalar yoğunlukla web sitesi kullanılabilirliği, internet reklamlarının etkinliği, internet üzerinde kullanılan görsellerin düzenlenmesi üzerine odaklanılmıştır (Ömür ve Aydoğdu, 2017: 1299).