• Sonuç bulunamadı

3.4. Görsel Okuryazarlık Eğitimi ve Önemi

3.4.1. Görsel Okuryazarlık ve Eğitimdeki Yeri

Tarihin başlangıcından günümüze kadar dünya hiçbir zaman bu kadar görselin baskı ve etkisi altında kalmamıştır. Bu kadar görselle kuşatılmanın en başta ki sebeplerinden ilki kuşkusuz teknolojideki baş döndürücü ilerlemedir. Televizyonun, bilgisayarın ve son olarak ta akıllı cep telefonlarının icat edilmesi görülmektedir. Bahsedilen icatlar arasında bilgisayar ve akıllı cep

67

telefonlarında internetin kullanılması aralıksız olarak insanlara ileti yaymaktadır. Kendine özgü bir dil yapısı olan ortaya çıkardığı iletilerle yarattığı dünyanın doğru algılanması ve anlamlandırması gerekmektedir.

Alpan (2008)’ ın belirttiği üzere, “Zihindeki görsel imgeler dünyayı anlaşılır hale getirmek ve anlamlandırmak için üretilmektedirler. Söz konusu üretim, öğrenmeye bilişsel bir yaklaşımla tanık olabilmektedir. Bilişsel öğrenme kuramları, insanın dış dünyayı tanıma ve anlamada kullandığı zihinsel süreçlerin işleyişiyle ilgilenmektedir. Bilgiyi işleme kuramına göre insan bilişi ya da öğrenme, girdilerin işlenip çıktılara dönüştürülmesi olan bilgisayar sistemini andırmaktadır. Buna rağmen İnsan beyninin çalışma kapasitesine yakın özellikte bilgisayarların üretilmesi güç olduğu düşünülmektedir. Çünkü insan beyninin bilgiyi işleme gücü, çok daha karmaşık ve üstün niteliklerle donanmıştır. Bilgiyi işleme kuramı ise, insan bellek sisteminin bilgiyi elde etme, dönüştürme, depolama, kod oluşturma, geri getirme ve kullanmanın nasıl olduğu konusuna odaklanmaktadır.”

Toplumların sürekli öğrenen toplumlara dönüşmelerinde etkili olan bilgi ve iletişim teknolojilerindeki hızla artan gelişim, yaşanan kültürel, sosyolojik ve eğitimsel olgular, bireysel ve toplumsal alışkanlıklar üzerinde etkisi olmaktadır. “Öğrencilerin kendilerini ifade etme becerileri için okuma ve yazma temel becerisinin ötesinde, yoğun bir şekilde karşılaştıkları görsel bilgileri kavramalarına yönelik ihtiyaç, görsel okuryazarlığın gereğini ortaya koymuştur”. Bilgi teknolojilerinin ve iletişimin büyük oranda görseller kullanılarak verilmeye başlaması ve günlük yaşamda sürekli artan etkisi nedeniyle Görsel Okuryazarlık dersinin genel eğitim sürecinde kazandırılması gereken temel beceriler arasında olduğunu göstermektedir (Aslan, 2009).

Görsel Okuryazarlık eğitimi günümüz şartlarında bir ihtiyaç olmaktan çok zorunluluk haline gelmiştir, günlük yaşantı içinde binlerce görsel iletiye maruz kalan insan doğru olanı algılaya bilmek, ihtiyaçlarına, beklentilerine içinden geldiği toplumun kültürel yapısına uygun doğru bilgiyi elde etmek için Görsel Okuryazarlık eğitimini almalıdır.

Son on yıllık süreç içinde yapılan araştırma projeleri, gizli okuryazarlık süreçleri içeren görsel metinlerin çok katmanlı yapısı ve karmaşası üzerine odaklanmaktadır. Görsel imgelerin zenginliği, karmaşası ve diğer formlar ile birleşim yapılarak anlamlandırılması süreçleri bireyleri zorlamakta ve bu süreçlerde rehberliğe ihtiyaç duyulmasına yol açmaktadır. Özellikle sosyal bilimlerle ilgili yapılan araştırmalarda görsel durumlar ile ilgili birçok makale bulunmasına rağmen görsellerin anlamlandırılması, yorumlanması ve bunların metotlarının açıklanması ile ilgili son derece az kaynağa rastlanmaktadır (Rowsell ve Kendrick’ten ak taran

68

Özkubat, 2015). İlerleyen teknolojiyle birlikte insanların kitle iletişim araçları yoluyla daha çok görsel materyale ve daha karmaşık iletilerle karşı karşıya olduğu görülmektedir. Bu karmaşık iletim ağı içerisinde insan doğru olanı bulmakta ve onu yararlı bir şekilde kullanmayı öğrenmekte zorluklar yaşamaktadır.

Sanatı bağımsız bir çalışma alanı olarak ele alma ve sezgi ile idrakin, duygu ile akıl yürütmenin, sanat ile bilimi birlikte var olduklarını, ama iş birliği yapmadıklarını varsayma eğilimi yaygındır. Lise öğrencilerinin Sanat Tarihi hakkında çok az şey bildikleri, bir yağlıboya resmi suluboya resimden ayırt edemedikleri görülüyorsa, çıkarılacak sonuçların, bu bilginin ne ölçüde önemli olduğunun gösterilmesi gerektiğine bağlı olacağını düşünülür. Sanat kültürümüzün bir parçasıdır. Dolayısıyla her eğitimli insanın donanımı için gerekli olduğu söylenirse, sorumluluk sahibi bir eğitimci, bu kültürün bütün parçalarının herkes için gerekli olup olmadığını, herkesin erişimine açık olup olmadığını ve bunların aynı ölçüde ilişkili olup olmadığını sorgulamalıdır. Bilme yetisinin herhangi bir alanında görülen üretken düşünmenin algısal düşünme olduğu anlaşılır anlaşılmaz, sanatın genel eğitimdeki merkezi işlevi apaçık hale gelecektir. En etkili algısal düşünme eğitimi ancak sanat eğitimi ile olacaktır. Bu şekilde sanat eğitimiyle mevcut biçim ve teknikler öğrenilir ve geliştirilir. Sanat eğitimi alan kişi görsel karmaşıklığa ve problemleri görsel açıdan düşünmeye alışkındır” (Doğru, 2014, s. 22).

Toplumun bütün bireyleri için sanat eğitimi gerekli ve şarttır, sanat eğitimi alan birey karşısına çıkan görselin hangi materyallerle ve hangi tekniklerle yapıldığını bilir, görselde iletilmek istenen şeyin anlamının farkına varır ve onun ne derece önemli olduğunun farkına varır. Sanat eğitimi bireyin karşılaştığı sorunları fark etmesine ve bu sorunlar karşısında nasıl bir çözüm yolu bulması gerektiğini bilerek çözüm yolları bulmasını sağlar. Sanat eğitimi bireyin algısal düşünmesini sağlan yollardan biridir.

Toplumun kullandığı ortak değerler, dizgeler ve ortak bilinç yeni bir görsel dil oluşturmaktadır. Düşüncelerimizi, inançlarımızı ve neredeyse tüm yaşam tarzımızı görsel kültürün kodlarına göre biçimlendirmekteyiz. Bugün bütün dünyanın kabul ettiği Görsel Okuryazarlık eğitimi, ülkemizde okulöncesiyle başlayan ve yükseköğretime kadar devam eden eğitim kurumlarımızın müfredat programlarında yeniden tartışılarak yapılandırılmak zorundadır. Strokes çaşılmasında; Günümüz bilgi toplumları için sözel iletişim biçimi ne kadar önemli ise görsel iletişim biçiminin de o denli önemli olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü günümüz iletişim sürecinde yazılı materyallerin görsel öğelerle bütünleştirilmiş olarak kullanılması her geçen gün daha fazla ilgi görürken bilgisayar teknolojilerinin görselleştirme hareketine getirdiği katkılarla bu durum inanılmaz boyutlara ulaşmaktadır. Bu gelişme belki de kaçınılmazdı. Çünkü bundan

69

yaklaşık 500 yıl önce çok büyük boyutlardaki bilgi hacmini kaydetme güçlüğünün farkına varan Leonardo da Vinci farklı görüntüler olarak var olan sözcükleri yalnızca bir sayfada ifade edilebilecek biçimde desenleştirmiştir (İşler, 2001 s.156).