• Sonuç bulunamadı

3.3. Görsel Okuryazarlık ve İlgili Kuramlar

3.3.1. Görsel Algı Görsel Okuma-Görsel Düşünme

Psikologlar nasıl algıladığımızla ilgili soruya iki karşıt yoldan yaklaşmaktadırlar. Fakat bu iki karşıt yolun birlikte işlendiğine de inanmaktadırlar. Çevreci olarak bilinen düşünürler, algının çevredeki görsel ortamda doğrudan gerçekleştiğini savunmakta, bir diğer grup ise beynin geçmiş deneyimler ve değişik etkilerle gerçeği yeniden inşa ettiğine inanmaktadırlar (Ertan ve Sansarcı, 2016, s. 58). Algının oluşmasında birçok faktör etkilidir, bunlardan en önemlileri, insanın yaşadığı ortam ve kişisel özellikleridir. İnsanın yaşı, yetenekleri, eğitimi, içinde bulunduğu ortam algısını etkilemektedir. Aynı zamanda aldığı eğitim ve yetenekleri de algıyı etkilemektedir bununla birlikte içinden geldiği sosyo-kültürel yapı insanların algılarını etkilemektedir. Beklentiler, ihtiyaçlar ve yetenekte algıyı etkileyen faktörler arasındadır. Güzel sanatlar eğitimi alan bir öğrenci ile başka bir alanda eğitim alan öğrencinin algı düzeyi farklı olabilir, yapılan araştırmalar ihtiyaçlarımızın ve daha önceki yaşantı ve tecrübelerimizin algı düzeyini geliştirdiğini yeni karşılaşılan uyaranlara maruz kalmış insanların önceki tecrübeleri kullanarak yeni bilgi oluşturmanın daha kolay olduğunu göstermektedir.

Algılama insanın çevredeki uyaran örüntülerinin organizasyon ve yorumlama sürecidir şeklinde tanımlamaktadır. Algılama en genel anlamıyla çevredeki nesnelerden ve olaylardan gelen uyarıların duyu organları tarafından alınma sürecidir de denebilir. Bu organlar dışarıdan gelen uyaranları örgütleyip, kodladıktan sonra uyaran bileşeni olarak beyne göndermktedir. Bu uyaranlar beyinde yapısal algılara veya bilme birimlerine dönüşmektedir. Algılamada, duyum örgütlenmesinin oluşmasında en önemli noktalardan biri de anlamlandıran bireyin sağlıklı bir bedensel ve zihinsel yapıya sahip olmasıdır. Ayrıca içinde bulunduğu toplumun kültürel yapısı, eğitimi ve toplumsal değerlerde önemlidir bu noktada önem kazanmaktadır (Parsa, 2004).

59

Algılama sadece uyaran ve metabolizmayla ilgili değildir, ayrıca bunlar kadar önemli olan şeylerden birisi sağlıklı bir bedene sahip olmaktır. Sağlıklı bir bedene sahip olduktan sonra yani metabolizma dış dünyadan duyumları, duyu organizmaları aracılığı ile aldıktan sonra algının oluşmasında önemli etkenlerden bireyin eğitim durumu, beklentileri ve içinde yaşadığı toplumun değer yargıları devreye girmektedir. Algının oluşması için o materyal ve malzemenin o toplum ve birey için bir anlam ifade etmesi gerekmektedir. Büyük şehirlerde teknolojinin bütün imkânlarına ve âdete saldırısına maruz kalan insanların algıda seçicilikle, kırsal kesinde yaşayan bir insanın algıda seçiciliği farklı olmaktadır. Canan’a göre, algılama süreci duyumla başlar, duyum sayesinde dış çevredeki veriler sinirsel enerjiye çevrilmek ve işlenmek için beyne iletilir, beyinde işleme olayı gerçekleştikten sonra bilgi oluşur ve depolanır. Bu süreç algılama süreci oluşan duruma da algı denmektedir. Algılamanın olduğu sırada beyin, diğer duyu organlarından gelen duyularla beraber, kişinin elde ettiği bilgileri, beklentileri, toplumsal değer yargılarını de hesaba katarak seçer, bazılarını gözardı eder ve elde ettiği yeni bilgileri kategorize ederek eski bilgilerle birlikte değerlendirir. Bundan dolayı algılama kişinin, bilgileri, deneyimleri, kişisel ve toplumsal değerleriyle bağ kurduğundan karmaşık bir yapıdır (Canan, 2013)

Algının oluşmasında önemli faktörlerden biride kültürdür, kültür aynı zamanda insanın kişiliğinin oluşmasında da en önemli faktördür. Dışarıdan alınan eğer etkilediği kişinin geldiği kültürde bir anlam ifade etmiyorsa, bunun kişide bir kimlik kazanması ve kişide anlam kazanması beklenmemektedir. Algı herkes için farklı şeyler ifade eder, kimileri algıyı, dış ortam tarafından uyarıldıklarında duyuların aldığı her şey diye tanımlarken, kimileri ise terimi, dış dünyaya ait bir konu hakkında elde edilebilen her türlü bilgi diye tanımlar (Arnheim, 2012). Arnheim (2012, s.37) ’e göre, “Duyular daha en baştan çevrelerindeki, hayatın güçlenerek sürdürülmesi ile engellenmesi arasındaki farkı belirleyen özelliklere yönelmiş ve yoğunlaşmışlardır. Bu da algının, amaçlı ve seçici olduğu anlamına geliyor. Etkin seçicilik, zekâ içeren başka faaliyetlerin olduğu gibi, görmenin de temel bir özelliğidir ve dikkat edilmesi gereken en temel seçimde, çevredeki değişimlere yöneliktir. Görmeyi kendi ihtiyaçlarına göre ayarlayan organizma, doğal olarak hareketsizlikten çok değişimlerle ilgilenir” sözleriyle ifade etmiştir.

Bir algısal örüntü, ne denli örgütlü ise ve çevresinden ne denli açıkça farklılaşıyorsa, kolaylıkla tanınma şansı da o denli artmaktadır. Burada biyolojik kontrol düğmelerini gösterebiliriz. Biyolojik kontrol düğmeleri, çoğunlukla basit ve farklı renkler, şekiller ya da hareketlerdir ve hayvanların içgüdüsel tepkileri, evrim süreciyle gelişmiş bu işaretlerin açıkça teşhis

60

edilebilmeleri üzerine kurulmuştur. O halde teşhis etme, teşhis edilebilir bir örüntüyü gerektirmektedir. Bir şey, kesin biçimde tanımlanmış ve karakteri sayesinde ayırt edilebilir olmadıkça, bilinen, beklenen ya da tepki gösterilecek bir şey olarak fark edilememektedir (Arnheim, 2012).

Ertan, G ve Sansarcı, E, (2016, s.55) ‘e göre, İnsanın algı sürecindeki etkisi, psikolojik bir kavramdır. İnsan dikkati; çevrede bulunan uyarıcılardan, olaylardan, nesnelerden bir ya da birkaçına yönelmektedir. Kişilerin daha önce yaşadıkları deneyimlerin, önyargıların, düşündüklerine ve her türlü duygularına o anki algılama düzeyinde etki eder. İnsanın beklentileri, aldığı eğitim, o anki ihtiyaçları ve çevredeki uyaranların baskınlığı ve kullanılma şekilleri algının oluşmasında etkilidir, aynı zaman diliminde, aynı yakın uyaranlara maruz bırakılan insanlar belirtilen sebeplerden dolayı farklı algıya sahip olabilmektedirler. Ponty; Düşündüklerimiz ya da inandıklarımız nesneleri görüşümüzü algımızı etkiler. Sözcüklerden önce gelen ve sözcüklerle tam olarak anlatılamayan görme, uyarıcılara karşı mekânik bir tepkide bulunup bulunmama sorunu değildir. Yalnızca baktığımız şeyleri görürüz. Bakmak bir seçme edimidir. Bu edinim sonucu olarak gördüğümüz nesne ulaşabileceğimiz bir alana getirilmiştir (Berger, 2016).

Gestalt kuramı, bir eşya veya olayın anlamlandırılmasında uyaran veya biçimlerin bütünsel algısını vurgulayan görüş olarak tanımlanmaktadır. Köhler’in deneysel çalışmalarıyla temelini attığı Gestalt kuramında, uyaranların organizasyonunun, algının gerçekleşmesinde önemli bir rol oynadığını ortaya koymaktadır. Arheim’ e göre algılarımızı bir bütün içinde organize ederek, estetik deneyimi oluşturan özellikler yönetilebilmektedir (Çellek, Sağocak, 2014). Gestalt psikologları yaptıkları çalışmalarda biçim-zemin ilişkisi, benzerlik ve basitlik gibi yardımcı algılama yasalarını ortaya koymuşlardır. Bu yasaları genel bir çerçeve içinde kümelendirmiş ve bu genel yasaya pragnanz yasası adını vermişlerdir.

Yakınlık: Organizma birbirine yakın olan nesneleri gruplandırarak algılama eğilimindedir. İşitsel uyarıcıların gruplandırılarak algılanması ise zaman içinde birbirlerine olan yakınlıklarına göre gerçekleşmektedirler.

Benzerlik: Şekil, renk, ölçü, gibi pek çok özellik bakımından birbirine benzer maddeler gruplanarak algılanma eğilimindedir.

Tamamlama: Organizma. Önceden tanıdığı nesne, olay, ses ve etkinliklerin bazı parçaların eksik olsa bile onları tamamlayarak algılar. Kapalılık ya da tamamlanma faktörü, bitmemiş, eksik olma durumunda her zaman bütünleme, bütüne ait olma eğilimidir.

61

Devamlılık: Aynı yönde giden noktalar, çizgiler vs. birlikte gruplandırılarak algılanır. Görme alanındaki öğeler, devamlı ve düzenli aralıklarla yerleştiriliyorlarsa, o derece de süreklilik gösterme eğilimine sahiptirler.

Basitlik: Diğer unsurlar eşit olduğu takdirde birey, daha düzenli ve basit olan nesne ve şekilleri algılama eğilimindedir (Çellek, T, Sağocak, M, 2014 s.285- 289).

Duyum: Duyuların uyarılmasıyla edinilen içsel izlenimdir. Algı sürecinde ise duyulardan gelen bilgi verileri amaca uygun olarak seçilmekte, yeni bilgi, bellekte eski bilginin yerini alarak, anlam verilme süreci anında gerçekleşmektedir. Algıya açık olmak, kendi enerjimizi kullanarak çevremizdeki nesnel dünya ile bütünleşebilmek, bir anlamın diğerine yol açtığını fark etmek ile gerçekleşmektedir (Ertan ve Sansarcı, 2016, s. 65).

Algının oluşmasında dış uyarıcıların, kişinin özelliklerinin, beklentilerinin, eğitim durumunun, kültürel yapının etkisi olduğu kadar kişinin de algıya açık olması ve potansiyelini kullanması gerekmektedir, eğer dış dünyada meydana gelen duyumlara ve etkilere kendini kapatırsa algının oluşması beklenemez.