• Sonuç bulunamadı

3.2. Türkiye’de Yönetimselliğin İcrası: Komplo Teorilerinin Söylem Analizi

3.2.1. Düşman İmali: Cui Bono?

3.2.1.3. Görünenin Ardındaki Gerçek

Birinci bölümde komplo teorilerinin kategorizasyonu bahsinde yer verilen, ‘hiçbir şey göründüğü gibi değildir’ yaklaşımı Barkun’un komplo inancı içerisinde saydığı olmazsa olmaz niteliklerdendir. Komplo teorisyeni söylem kurgusundaki eşitsizliğin avantajlı konumunda olmasından ötürü iktidara sahip olduğu için, herkesin bilmediği şeyleri bildiğini ima etmektedir. Dolayısıyla araştırmanın vakıa setinde öngörülmeyen olayların yarattığı kriz etkisini inkâr eden bir anlam üretilmektedir. Böylelikle ‘her şeyin önceden bilindiğini’ ya da ‘komplocuların her şeyi ince ince hesapladığını’ iddia eden bir söylem düzeni kurulmaktadır. Bu iddiayla komplo teorisyeni, görünenin ardındaki hakikati üreterek ‘üst aklın asıl planlarını’ aktararak okuyucuyla arasında adeta ‘tanrısal’ bir mesafe yaratmaktadır.

Komplo teorisyeninin konumuna içkin biçimde kanaat teknisyeninin ‘zaten biliyorduk’ tonuyla konuşması, onun devletin bekasından sorumlu bir güvenlik entelektüeli gibi çalıştığını da ele vermektedir. Bu kullanımlarda kanaat teknisyeninin devlet aklı ile siyasal olanı kurguladığı net biçimde görülmektedir, sanki köşe yazarı değil de istihbarat örgüt şefi konuşmaktadır. Gezi Parkı Protestoları için bu söylem

stratejisi yaygın biçimde kullanılmıştır. İfadelere bakıldığında, Gezi Parkı Protestoları’nın ülke çapında geniş katılım sağlaması ‘büyük oyun’ kurgusuyla öne çıkartılmaktadır. Böylelikle toplumsal hareketlerin sosyolojik bir vakıa olarak tanımlanmasını ve incelenmesini de göz ardı eden tutum mutlaklaştırılmaktadır.

Aslında haziran ayında bu saldırı bekleniyordu. Çevrecilerin Taksim işi çıkınca bunu fırsat bildiler. O olmasa başka bir şey bahane edilebilirdi... (A. Dilipak, 11.06.2013) Bu kadar büyük organizasyonun bir anda, 28 Mayıs gecesi spontane geliştiğini düşünmüyorsunuz değil mi? Oyun büyük ve bunların gözü dönmüş! (E. Çakır, 09.06.2013)

Önceden her şeyin biliniyor olduğunun ifadesi tam da güvenlikçi politikanın dışavurumudur. Her şeyin vakıanın öncesinde bu kadar iyi biliniyor olmasına rağmen niçin olayların önünün alınamadığı ve krize meydan verildiği de komplo teorisyeninin söylemi bakımından ironi yaratmaktadır.

Ankara bu planı biliyordu. Bu kadar erken harekete geçmelerini beklemiyorlardı.. Onlar da bunu fırsat olarak görüp, anti Tayyib, anti AK Parti, laikçi unsurların da desteği gibi bu işi başarabileceklerini düşündüler… (A. Dilipak, 18.07.2016)

Adalet Yürüyüşü gibi iç hukukun işleyişine dair birtakım taleplerin dile getirilmesi kanaat teknisyeni tarafından ‘Kürt/Alevi meselesi’ ve ‘emperyalizm’ ile ilişkilendirilerek, görünenin ardındaki gerçeği tanımlama eğilimi doxic düzenden faydalanmaktadır.

Kürt meselesinde istedikleri sonucu alamadı emperyalistler. Alevî meselesini kaşıyacaklar… Bunun için on yıllardır çok ince hazırlık yapıyorlar… (Y. Kaplan, 03.07.2017)

Kanaat teknisyenlerinin ifadelerine bakıldığında vakıayı ve temsilini sürekli öteleyen bir tutum görülmektedir. Bu tutumları, gerçeği tanımlama eğilimleri yani hakikat rejimi ile sembolik iktidar ilişkilerini yeniden üretmek istemelerinden kaynaklanmaktadır. Siyasal olanın toplumsal algılanışında ilk reaksiyon, verilen ilk refleks neyse kanaat teknisyenleri hep onun yönlendirilmesi üzerinden söylem kurmaktadır. Burada da görülebileceği gibi ‘bu iş içinde başka iş var’ vurgusu söyleme hakimdir. Görünenin ardında başka bir hakikat olduğu varsayılarak okur, kanaat teknisyeninin varmak istediği gerçekliğe yönlendirilmektedir.

Ağaç kesme değil dertleri, o bir bahane idi sanki.. (A. Dilipak, 01.06.2013)

Dikkat etmek lazım... Bazen bir “yolsuzluk operasyonu”, sadece bir yolsuzluk operasyonu değildir. (M. Metiner, 19.12.2013)

Gezide nasıl ki ağaç bahane idiyse, bu yürüyüşte de Berberoğlu bahane. Asıl amaç, 15 Temmuz’un rövanşını almak. (M. Metiner, 17.06.2017)

Kanaat teknisyeni devlet aklına paralel biçimde askeri stratejist gibi savaş anını okurcasına Gezi Parkı Protestoları’nı analiz ederken yine belli bir imgeleme bağlı kalarak ‘başörtü, sakal, lgbt, kırmızı fularlı kız, kırmızılı kadın, Marxist, anarşist’ gibi imajları kullanmaktadır. Adalet Yürüyüşü hakkında da benzer bir tutumla yine ’15 Temmuz, beyaz gömlek, adalet dövizi’ gibi imajlar dolayımında ‘manidar zamanlama’nın bir strateji çerçevesinde olduğu iması yapılıyor.

Gezi’nin devamı gibi bir şey düşünüyorlar ama, kendilerine göre bazı tedbirler de almışlar. Başörtülüler, sakallılar önde. LBGT’liler, kırmızı fularlı kız ya da kırmızılı kadınlar, Marksistler, Anarşistler pek önde gözükmüyorlar. Ramazan Ramazan bunun ters tepeceğini hesaplamış olmalılar.. (A. Dilipak, 19.06.2017)

15 Temmuz kanlı darbe girişiminin ardından neredeyse 1 yıl geçti. Kılıçdaroğlu tam da 15 Temmuz'un yıl dönümünde İstanbul’a ulaşacak... Beyaz gömlek, “Adalet” dövizi ve kullanılan retoriklere bakıldığında sanki her şey çok önceden hazırlanmış gibi duruyor. (B. Yaşar, 22.06.2017)

Kanaat teknisyenleri, inkâr ettikleri görünenin ardında asıl hedefin ‘Erdoğan’ olduğunu öne sürerken kendi varmak istedikleri gerçekliği tanımlamaktadır. Bu gerçeklik, toplumsalı yeniden bir araya getirecek bir stratejik hedef doğrultusunda tanımlanmaktadır. Statükonun krizler sebebiyle yaşadığı güç kaybını telafi etmek için hakikat rejimi üzerinden sembolik iktidar yeniden üretilmektedir. Öyle ki doğrudan üç olayın birbiriyle ilişkisi olduğu ve Adalet Yürüyüşü’nün de bu olaylar zincirinde yer aldığı tespiti ‘yürürlükteki bir stratejiyi’ ortaya çıkartan fast-thinker pozisyonundan anlatılmaktadır.

Gezi'de, 17/25 Aralık'ta ve 15 Temmuz'da deviremedikleri Erdoğan'ı devirmek için üst aklın emrindeki cümle elemanlar devreye alınmış durumda. “Adalet” ve “demokrasi” talepleri sadece bir kandırmaca ve mobilizasyon aracı. (M. Metiner, 29.06.2017)

Görünenin ardındaki gerçek, ‘partinin bekası devletin bekası, İslam âleminin bekası ve liderin bekası’ ile eş tutulmaktadır. Yeni Türkiye imgesinde toplumsalı kuran bir unsur olarak lider sembolü ve ona özellikle İslamcı ideoloji tarafından temsil düzeyinde atfedilen hakimiyet sınırları, Türkiye’nin siyasi sınırlarını aşan bir coğrafyaya yayılmaktadır. Lider sembolü üzerinden toplumsalı kurgulayan kahramanlığa dayalı bir bağ kurulmaktadır. Burada lider tanımı üzerinden biz ilişkisi üretilmektedir. Fast-thinker edası ile ‘tablo’ analizi yapan kanaat teknisyeni bir yandan

biz/onlar ayrımını muhasebe etmekte öte yandan lidere duyulması gereken sadakati tarif etmektedir.

Tablo da istenen şey de çok açık: Erdoğansız bir Türkiye. Bırakın ama ‘yolsuzluk’ ama ‘dershaneler’ diyerek meşru gerekçeleri kendilerine kalkan yapıp, ‘Erdoğansız Türkiye’ ihalesine tetikçilik yapanlar ‘Biz AK Partiye karşı değiliz’ diyedursunlar... (E. Çakır, 05.01.2014)

Yazar 17-25 Aralık Operasyonları hakkında yaptığı analize sadık kalarak 15 Temmuz Darbe Girişimi için de ülkenin sorunlarının çözümünü liderin bekası odağında ifade etmektedir. Bu tutumun, 15 Temmuz Darbe Girişimi odağında diğer iki yazarın ifadelerine bakıldığında ortaklaştığı görülmektedir.

FETÖ’cü teröristlerin yaptıkları sadece bir darbe girişimi değildir, son tahlilde topyekûn Türkiye’ye diz çöktürme ve Türkiye’yi işgal etme operasyonuydu. Bu darbe girişimi başarılı olmuş olsaydı Türkiye FETÖ’cü darbecilerin/teröristlerin iplerini elinde tutan güç odaklarının peyki haline gelecekti. (M. Metiner, 23.07.2016) İşin bam teli şu. Bu darbe sadece Türkiye’ye karşı değil, Türkiye üzerinden İslam dünyasına karşı bir darbedir. (A. Dilipak, 25.07.2016)

Eli kanlı terör örgütünün bir numaralı hedefi Erdoğan’dır. Çünkü bu terör örgütünün tasfiyesini yapabilecek, bu ülkeyi bu beladan kurtarabilecek tek isim vardır: Cumhurbaşkanı Erdoğan. (E. Çakır, 02.08.2016)

Doxa’nın idare edilmesinde belli bir habitus’a da hitap eden ve teyakkuz halini hatırlatan ‘yemezler, yer mi Anadolu çocuğu, yedirmeyiz’ gibi ‘kurnaz, uyanık’ tonlamaları içeren ifadelerin kullanımı, kanaat teknisyeninin manipüle ederken ‘uyan vatandaş, uyanık ol kardeşim’ telkinini de içermektedir. 17-25 Aralık Operasyonları ve MİT Tırları Operasyonları için kullanılan ‘senaryo’ ifadesi de okuyucuya bu telkini aktarmaktadır.

Ama burası Pakistan değil be arkadaşım... Senaryo Pakistan’da tutabilir de... Burası o ülke değil... Başbakan Erdoğan’ın dediği gibi hele hele ‘ananas cumhuriyeti’ hiç değil... Ne dersiniz bu senaryoları uluslararası arenada yazanlar da aynıymış gibi değil mi? (E. Çakır, 26.01.2014)

Görünmeyenin ardındakini tanımlamak bazen de ‘hadi her şeyi boş verelim, olanları unutalım düşmanlara karşı birlik olalım’, çağrısıyla birlikte yürütülmektedir. Bu bakımdan komplo teorileri söylem düzeni üzerinden kurulan kutuplaştırıcı ilişki, hangi düşmanın yok edilmesi gerektiğine dair önceliğe bağlı olarak stratejik biçimde ertelenebilir. Yeni Türkiye imgesi temelinde kurucu bir düşmanın tanımlanması, yaşanan kriz ortamından faydalanarak toplumsalın yeniden düzenlenmesinin ve krizleri fırsata çeviren liberal ekonomik söylemle de yakınlaşan ikinci bölümde belirtilen

neoliberal bir bağlam kurmaktadır. 15 Temmuz Darbe Girişimi sonrasında kanaat teknisyenleri, krizi fırsata çevirir biçimde Yeni Türkiye imgesine uygun bir bellek tasarımına kalkışmaktadırlar. Darbe gibi travmatik vakıanın yarattığı korku iklimi içerisinde belleği yeniden düzenleyerek bir bakıma toplumsal tahayyülü de düzenlemeyi arzu etmektedirler. Neyin unutulacağına ve neyin hatırlanacağına karar veren tutum, krizler karşısında güç kaybeden statükonun yeniden toparlanması için tehditvarî ‘dayanışma’ çağrıları yapmaktadır.

Gelin tüm düşmanlıklarımızı unutalım... Fakat bu toplumsal uzlaşmanın ilk şartı Fethullahçı terör örgütüyle millet olarak topyekûn mücadele etmek konusunda anlaşmaktır ki zaten bu yazılı olmayan anlaşmayı şu an itibariyle bu toplum yapmıştır... (R.O. Kütahyalı, 25.07.2016)

15 Temmuz kâbusundan en azından yeniden ‘biz’ olmayı hatırlayarak çıkalım. Tüm fikir ayrılıklarına rağmen bazı konularda aynı yerde durabileceğimizi görelim. Kimse kimsenin üzerine basmadan.. Kimse kimseden rol çalmadan... Haydi, bugün hep birlikte Yenikapı’da olalım! (N. Alçı, 06.08.2016)

15 Temmuz sonrasında toplum olarak ilk kez bütünleşme, kenetlenme, geleceğe birlikte yürüme ruhu yakaladık. Bu çok değerli bir imkân: Ürpertici bir şer'den gönendirici bir hayır halketti Allah Teala. Bunun kıymetini bilelim. (Y. Kaplan, 05.08.2016)

Bu çağrılara kaçınılmaz biçimde korku güdülemesi de eşlik etmektedir. Siyasal hayatın ufkunu karartan korku iklimi, söylem yoluyla toplumu ‘hizaya getiren’ teyakkuzu üretmektedir.

Çekildikleri yeraltından yarın tekrar çıkmayacaklarının bir garantisi yok. Demem odur ki, 15 Temmuz gecesi oluşan büyü bozulmasın. (E. Çakır, 05.08.2016)

Laiklik üzerinden alttan alta Alevîlik kaşınacak… Dikkatli olmamız, kenetlenmemiz, provokasyonlara karşı teyakkuz hâlinde olmamız gerekiyor… (Y. Kaplan, 03.07.2017)

Çalışmanın birinci bölümünde toplumsalı kurgulayan duygulanımsal kapasitenin korkuya indirgenmesinin, komplo teorisi formunun niteliği olarak addedilen belirsizlik ile birlikte çalıştığı ifade edilmişti. Güvensizlik kültürünü sürdürülebilir kılan da gelecek üzerindeki hakimiyeti ele geçiren komplo teorisi söylem pratiğiydi. İkinci bölümde de vurgulandığı gibi, komplo teorisinin ontolojisine koşut biçimde olayın ne zaman meydana geleceğine dair belirsizlik sürerken önünü alma ve bastırma stratejileri meşru kılınmaktaydı. 15 Temmuz Darbe girişimi için kanaat teknisyeninin kullandığı ‘yeraltından çıkma’ ifadesi, -sızma metaforunu, Haşhaşi yakıştırmasını da çağrıştırır biçimde- yine siyasal iktidardaki paydaş grupların mazisini mistifiye eden bir retorik kullanımdır. Adalet Yürüyüşü için yakıştırılan Alevi damgası ve ötekileştirme pratiği -

doxic düzene de atıfla- yine görünenin ardındaki görerek ‘teyakkuz’ stratejisi önermektedir.