• Sonuç bulunamadı

Göç, dini, iktisadi, siyasi, sosyal ve diğer sebeplerden dolayı insan topluluklarının hayatlarının tamamını veya bir bölümünü geçirmek üzere bir iskan ünitesinden, bir başkasına yerleşmek suretiyle yaptıkları coğrafi yer değiştirme hareketidir. Göç, bir başka deyişle, coğrafi mekan değiştirme sürecinin ekonomik, kültürel, sosyal ve siyasi yönleriyle toplum yapısını değiştiren nüfus hareketidir (Özer, 2004, s. 11).

Göç, esasen sosyal bir olgu olmasına karşın ekonomiden kültüre kadar hayatin tüm alanlarını etkileyen temel dönüşüm kavramlarından biridir. Göç, özünde yer değiştirme hareketi olarak değerlendirilse de, toplumun sosyal, kültürel, ekonomik, politik yapısı ile pek yakından alakalı olup, onu derinden etkileyen bir sosyal olay olarak zuhur etmektedir. Temel olarak iki ana bölümde incelenmektedir. İç göç, ülke sınırları içerisinde çeşitli merkezler arasında yer değiştirme hareketi olarak tanımlanırken, dış göç, ülke sınırlarının aşılarak farklı ülkelere göç etmeleridir (Sayın, Usanmaz, & Aslangiri, 2016, s. 5). Temelde dış göç ve iç göç olarak ayrılan göç olgusu, göçün sebebi, yönü ve göç eden kişi sayısına bağlı olarak bir takım çeşitlere ayrılmaktadır.

1.2.1. İlkel/Basit Göç

İnsanların yaşadıkları bölgedeki kıtlık, kuraklık, salgın hastalık, deprem vb. tabii sebepler nedeniyle göç etmelerini tanımlamaktadır. Yaşanılan coğrafyanın doğal şartları gereği yaşama uygun olmaması göç için itici sebep oluşturabilmektedir. Bu gibi durumlarda kişi ve/veya gruplar yaşamlarını sürdürebilecekleri daha elverişli bölgelere göç etme eğilimindedirler. Tarih boyunca pek çok göç ilkel göç hareketi kapsamında gerçekleşmiştir (Çavuşoğlu, 2006). Barınma, beslenme, güvenlik gibi temel ihtiyaçların karşılanabilmesi hali, bu duruma elverişli ortamlarda gerçekleşebilir. İnsanoğlu içgüdüsel olarak güvende olma eğilimindedir. Öte yandan

21

hayatta kalabilmek adına beslenme ve barınma gibi temel işlevlerin yerine getirilmesi gerekmektedir.

“İnsanların doğal afetler karşısında çaresiz kalarak yeni yerleşim yerlerine

göç etmeleridir” (Han, 2010, s. 14). Tanımdan anlaşıldığı üzere oldukça temel

seviyede ihtiyaçların giderilmesi amaçlanmaktadır. Doğal afetler ve çevre sorunları ile göç etme nedenlerinden bahsederken bu konudaki çeşitli doğal felaketlerden ve neticesinde yaşanan göç olaylarından bahsedilmiştir. İlkel göçte etkili olan doğa olaylarının yanında insan eliyle oluşmuş tahribatlarda etkilidir. Orman yangınları, bitki örtüsünün tahribatı, yer altı sularının bilinçsiz şekilde kullanılması, nükleer santrallerin kurulması vb. çevreye ve doğal seleksiyona zarar veren davranışlar sonucu yaşam kalitesinin düşmesi, verimsizleşme canlıların yaşamlarını olumsuz yönde etkilemektedir. Geri dönüşü olmayan tahribatlar sonucu göç kendini göstermektedir. 1986’da yaşanan Çernobil felaketi ardından Çernobil şehri (nüfus; 14.000) ve Pripyat (nüfus; 49.400) tamamen terk edilmiştir. 30 kilometrelik bir alanda yasak bölge olarak ilan edilmiştir. Bölge ve çevresinde bulunan insanlar yüksek oranda radyasyona maruz kalmışlardır. 1984 yılında Hindistan’da yaşanan ve gaz sızıntısından kaynaklanan bir kaza olup endüstriyel kaynaklı en büyük felaketlere adını yazdıran Bhopal Afeti de pek çok insanın ölümüne ve yerinden olmasına sebep olmuştur. Tatbikat eksikliği, risk değerlendirmesi, güvenlik düzeylerinin göz ardı edilmesi, eğitimsizlik ve bilinçsizlik nedeni ile afetlerin toplumlar üzerindeki etkisi artmaktadır (AUZEF, t.y., s. 482). İnsan eliyle ya da doğa olaylarının etkileriyle yaşam olanaklarının daralması ve buna bağlı olarak yaşanan göç hareketleri en basit anlamda göç ediş olarak tanımlanmakta ve ilkel göç adını almaktadır.

1.2.2. Serbest Göç

Bu göç tipinde göç edecek bireylerin hiçbir baskı ve zorlayıcı sebep olmaksızın kendi kararları doğrultusunda göç etmelerini tanımamaktadır. Baskı ya da zorlayıcı sebebin olmaması göç etmek için bir nedenin olmadığı anlamına gelmemektedir. Göçü gerektiren bir takım itici ve çekici sebepler bulunmaktadır. Bireyler daha iyi yaşam standartlarına erişim düşüncesi ile kendi kararlarını alarak

22

göç için başvuruda bulunmaktadırlar. Burada devreye göç veren ülke ile göç alan ülke arasındaki bir takım kabul anlaşmaları, göç etmek isteyen bireylerin gereken şartları yerine getirmeleri ve belli koşulları taşımları gerekmektedir. Bu şartlar her ülke için ayrı belirlenmiş bir takım kurallardır. Bireysel yapılan bu başvurularda kabul alma işlemi oldukça meşakkatli bir süreçtir. Göç alan ülkenin ülkesine kabul edeceği birey hakkında yapmış olduğu araştırma, güvenlik soruşturmasının olumlu sonuçlar vermesi gerekmektedir.

“Yaygın gözlemler, özellikle “biyolojik” ve “sosyo-kültürel” bütünleşme (milletleşme) çabası içinde olan ülkelerin, kendi yurttaşlarının etnik kökeninden/soyundan olan, kültürel yakınlık/benzerlik mesafesinde bulunan kişileri (ve bu çerçevede grupları) serbest göçmen olarak alma, böyle olmayanları ise serbest göçmen olarak verme eğiliminde olduklarını göstermektedir. Türkiye’ye Bulgaristan’dan gerçekleşen 1951 ve Yugoslavya’dan gerçekleşen 1952 göçleri, bu içerikteki göçün tipik örneklerini oluşturmaktadır” (Çavuşoğlu, 2006, s. 84).

1.2.3. Kitlesel Göç

Gruplar veya kitleler ağırlıklı olarak uğradıkları baskı ve ayrım politikaları nedeniyle bir etnisite ya da din gibi ortak karakteristikleri paylaşan insanların, grup ya da gruplar halinde bulundukları ülkeyi terk etmelerine “grup göçü ya da toplu

göç” adı verilmektedir (Çavuşoğlu, 2006). Kitlelerin çeşitli baskılara ve ayrımcılığa

maruz kalması ve bu durumla baş edememeleri neticesinde bu tür kitlesel akınlar yaşanabilmektedir. Öte yandan büyük savaşların yaşanması ya da yıkıcı doğa olaylarının gerçekleşmesinde kitlesel göçleri meydana getiren diğer itici faktörler olmaktadır. Kitlelerin hareketine neden olan olayların mahiyeti yine toplumu ilgilendirecek derecede büyük olması gerekmektedir. Türkiye Cumhuriyet öncesinde ve sonrasında çok fazla kitlesel göç almıştır. Bunun sebeplerinin başında konumunun ve çok kültürlü yapısının etkisi olmuştur.

19. Yüzyılı ilk çeyreğinden itibaren Azerbaycan’dan da çok sayıda göç yaşanmıştır. 1877-1878 yılları arasında göçlerin arttığı görülmektedir. Bunun yanında, sadece Birinci Dünya Savaşı’nda yaklaşık 10.000 insan Anadolu’ya göç etmiştir. Bir milyonun üzerindeki diğer bir göç dalgası ise Gürcü göçleridir. 1828-

23

1829 yıllarındaki Osmanlı-Rus savaşının ardından başlayan Gürcü göçleri 1921’e değin sürmüştür ("Sanal", 2015). Cumhuriyet öncesi olduğu kadar sonrasında da Türkiye kitlesel akınlara maruz kalmıştır. Stratejik konumundan dolayı, Asya ve Avrupa kıtaları arasında köprü görevi yapması Türkiye’yi hem kalıcı göç yeri olmasına hem de geçiş ülkesi olarak değerlendirilmesine yol açmaktadır. “1979’da

yaşanan İran İslam Devrimi sonrasında, İran’dan Türkiye’ye bir milyona yakın insan göç etmiştir. Etnik kökenler bakımından çoğunluk Azeri olmak üzere Fars ve Kürt kökenliler yer almaktadır. Irak’tan gelen göçlerin büyük bir kısmı 1988 yılında Kuzey Irak'ta yaşanan Halepçe katliamı sonrası gerçekleşmiş, 51.542 kişiyi bulmuştur. 1991 yılındaki Körfez Savaşı sonrasında da 467.489 kişi kaçarak Türkiye'ye gelmiştir.1992-1998 yılları arasında Bosna’dan 20 bin kişi,1999 yılında Kosova’da meydana gelen olaylar sonrasında 17.746 kişi,2001 yılında Makedonya’dan 10.500 kişi gelmiştir” ("Sanal", 2015). Özellikle konumundan

dolayı pek çok ülke ile sınır komşusu olması, komşu ülkelerde yaşanan sorunlarda ilk tercih edilecek kaçış ülkeleri olarak değerlendirilmesine sebep olmaktadır. 2011 yılında Suriye’de yaşanan savaş sonrası sınır komşusu olmamız ve açık kapı politikası uygulanması nedeni ile milyonlarca insan Türkiye’ye gelerek yakın dönemin en büyük kitlesel göç hareketlerinden birini oluşturmuştur. Kitlesel göç hareketleri, toplumsal bir olayı işaret etmektedir ve bu büyüklükteki nüfus hareketleri hem göç alan bölgeyi hem de göç veren bölgeyi yüksek oranda etkilemektedir. Kültürel, ekonomik, sosyal alanlarda ortaya çıkan değişiklikler, farklılıkların harmanlanması gibi olumlu sonuçlar doğurabilirken kimi zaman ise adaptasyonun sağlanamaması gibi sorunları ortaya çıkarabilmektedir. Bu gibi bir durum yeni bir göç hareketini beraberinde getirebilmektedir. Kitlesel göçlerde devletlerin belirledikleri sınırlamalar olmaktadır. Göç eden kesime uygulanacak yasalar ya da tanınacak haklar konusunda ulusal mevzuat ve sözleşmelerin yanında devletlerin kendi içinde belirlemiş olduğu koruma planları da yer almaktadır. Devletlerin bu tutumu altında kendini koruma adına sebepler yatmaktadır. Tarihine sahip çıkma içgüdüsü, kültürel yozlaşmanın önüne geçilmesi, dildeki bozulmaların önlenmesi, milliyetçi politika uygulamaları vb. sebeplerle devletler göç durumunda yaşanacak olumsuzlukların önüne geçmeyi amaçlamışlardır. Nitekim tarihe bakıldığında yaşanan en büyük göçlerden biri olan Kavimler Göçü, sonucunda çok büyük etkiler

24

doğurmuştur. Avrupa’nın bugünkü sosyal ve siyasi yapısının temellerini oluşturan bu göç hareketi, Avrupa’da nüfusun çoğalmasına ve kültürlerin kaynaşmasına kapı aralamıştır. Diğer bir örnek ise Amerika Kıtasının keşfedilmesidir. Yeni yaşam alanlarının keşfi insanlar için hep bir merak ve umut kapısı oluşturmuştur. Hali hazırda yaşadıkları bölgedeki baskıcı yönetim, dinlerini diledikleri gibi yaşayamama, ekonominin kötü olması, yeni yerler keşfetme merakı gibi nedenler Amerika kıtasının keşfedilmesiyle birlikte göç etmek için yeni bir imkan tanımıştır. Sanayi devrimi ve gelişen teknoloji ile ulaşım imkanlarının elverişli hale gelmesi bu göçlere hız kazandırmıştır. Büyük sayıda insan Amerika’ya göç ederek buranın yeni yapısına yön vermişlerdir. Kitlesel göçler beraberinde değişimleri de getirebilmektedir.

1.2.4. Mevsimlik Göç

Mevsimlik göç denilince insanların yılın belli dönemlerini belirli amaçları gerçekleştirmek adına farklı bölgelerde geçirmesi anlamına gelmektedir. Adından da anlaşıldığı üzere mevsimsel değişimlere bağlı olarak şekillenen bir göç türüdür. Hedeflenen amaca uygun olan mevsimsel bölgeye varmak ve hedefin tamamlanmasının ardından diğer bir bölgeye başka amaçlarla göç etmeyi öngörmektedir. İlkel göçten farkı kalıcılıktan ziyade daha kısa süreli ve geri dönüşü de içinde barındıran bir göç türü olmasıdır. İlkel göçte var olan itici sebeplerin telafi edilemeyecek türden olması ve yaşamı zorlaştırması ilkel göçün nedenini oluştururken mevsimsel göçte kişiler daha çok yapılan işten maksimum fayda görmek adına göç etmektedirler. Örnek olarak; yaz tatilini geçirmek için yazlıklarına ya da tatil bölgelerine giden kişiler mevsimsel bir göç gerçekleştirmektedirler. Burada özel sebepler haricinde yaz mevsiminin getirmiş olduğu olanaklardan daha çok yararlanmak maksadı ile yer değiştirilmektedir. Yazın hayvanlarını otlatmak ve serinlemek maksadı ile yaylalara çıkan ve yılın en sıcak zamanlarını buralarda geçiren insanlarda mevsimlik göç yapmış olmaktadır. Mevsimsel olarak yükselişe geçen bazı mesleklerde mevsimlik göç için çekici sebep oluşturmaktadır. Yazın turizm bölgelerinin canlanması ile turizm sektöründe çalışan kişilerin bu bölgelere çalışmak için gelmesinde mevsimlik bir göç hareketidir. Aynı şekilde kış mevsiminde ise kış turizminin canlı olduğu bölgelere akınlar başlamaktadır. Öte yandan tarım ile uğraşan kişilerin tarın ürünlerinin belli dönemlerde olgunlaşması

25

hasebiyle bu dönemdeki tarım işçisi ihtiyacının fazla olması ile ilgili tarım ürününün yetişmiş olduğu bölgelere rağbet görülmektedir. Mevsimlik göç hareketleri küçük çaplı ve devamlı bir yer değiştirmeyi içinde barındırmaktadır. Bu durumda ortaya çıkan farklı kültürlerin bir araya gelmesi ve etkileşimdir. Mevsimsel göç hareketleri kültür alışverişi açısından insanları birbirine yaklaştırmaktadır.

1.2.5. Dış Göçler

Yani uluslararası göç olarak da anılan dış göçler bir ülkeden ayrılarak diğer bir ülkeye yerleşmeyi tanımlamaktadır. Burada bireylerin şahsi, gönüllü kararlarının dışında zorlayıcı bir takım sebeplerde öngörülebilmektedir. Bireysel olarak daha iyi şartlarda yaşamlarını sürdürme isteği başta gelirken, zorlayıcı olarak devlet baskısı, rejim karşıtlığı vb. itici sebepler meydana gelmiş olabilmektedir. Dış göçler pek çok sebebi içerisinde barındırabilen bir göç türü olmaktadır. Bu nedenle nedenlerine göre çeşitli alt başlıklara alınabilmektedir. Beyin göçü bir dış göç olarak; kendi ülkesindeki imkanların yetersiz olması, kişinin kendisini çok daha iyi imkanlarda ve ortamlarda gösterebilecek kapasitede olması, iyi eğitimli ya da yetenekli insanların bulundukları ülkeden daha iyi imkanlardaki ülkelere göç etmelerini tanımlamaktadır. Beyin göçü göç alan ülke için iyi bir sonuç verirken göç veren ülke için ise bir kaybı nitelemektedir. Alanında uzman kişilerin, başarılarını arttırmak ve daha iyi imkanlarda çalışmalarını sürdürmek için, bu imkanlara sahip gelişmiş ülkelere doğru göç etmeleri beyin göçü hareketini oluşturmaktadır. Beyin göçü kalıcı olabilmektedir. Fakat kişisel görüşlere göre değişim göstermektedir. Bu kişiler zaman içerisinde ülkelerine gönüllü geri dönüş yapabilmektedirler.

Dış göçün bir diğer alt grubu ise işçi göçünü oluşturmaktadır. İşçi göçü kişilerin ülkelerindeki çalışma şartlarının iyi olmaması, istihdamın olmaması, ekonomik olarak kötü durumda olması, başka ülkeler tarafından böyle bir talebin bulunması, savaş sonrası çalışacak işçi nüfusunun azalması, işçilere daha iyi imkanların sunulması vb. sebeplerle işçi göçleri yaşanmaktadır. Bir ülkedeki işgücü açığının başka bir ülkedeki fazlalıkla kapatılmaya çalışılmasıdır. Daha çok gelişmiş ve az nüfuslu ülkelere yönelik işçi göçleri yaşanmaktadır. Ülkedeki çalışacak kişi sayısının azlığı neticesinde işçi arzı ortaya çıkmaktadır. Nüfusun fazla olduğu ve

26

işçinin iş imkanını zor elde etti ülkelerden bu ülkeler çalışmak amaçlı göçler yaşanmaktadır. 2. Dünya Savaşının ardından bazı Avrupa ülkelerinde kalkınma hareketlerinin başlamasıyla işçi arzı meydana gelmiştir. Özellikle Almanya, Fransa, Hollanda, Belçika gibi ülkeler göç alan ülkeler arasına girmiştir. Türkiye’de göç veren ülke konumunda yıllar içerisinde işçi göçü hızlanmıştır. 1970’lerde Türk göçmenlerin Batı Avrupa ülkelerindeki durumları geçici olmaktan çıkarak daimi olmaya başlamıştır. Bu değişiklik, 1974’teki petrol krizinden kaynaklanan ekonomik durgunluğu takip eden zamanda hükümetlerin göçmen işçi akımını durdurmak istemesi ve daha önce gelmiş bireyleri kendi ülkelerine gönderme veya yerel topluma adaptasyonlarını sağlamak üzere aileleriyle birleştirme kararı aldıklarında belli olmuştur (Kadirhoca, 2015). Yaşanan bu işçi göçleri kalıcı göçlere dönüşmüş ve işçi olarak giden bireyler geride bıraktıkları ailelerini de yanlarına aldırmışlardır. Zaman içerisinde ülkelerin çıkardıkları yasalar ile vatandaşlık hakkı kazanan işçi göçmenler olmuştur.

Kitlesel göçlerde görülen diğer bir alt başlık ise ‘Mübadele Göçü’ dür. Mübadele sözcüğü kelime anlamı olarak değiş-tokuş ifade etmektedir. Yani ülkeler arasındaki yüksek miktarda insanın değiş tokuş edilmesi anlamını taşımaktadır. Bu durum genelde savaş sonraları değişen ülke sınırları, yıkılan ve yeniden inşa olan devletlerin bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Burada amaç kişilerin kültürlerine ve dinlerine devamlılığının sağlanmasıdır. Fakat zorunlu olarak gerçekleştirilen bu göçte insanlar doğup büyüdükleri, aşina oldukları topraklardan ayrılmak zorunda kalmaktadırlar. Savaş sonrasında nüfusun azalmış olması ve birde mübadele göçlerinin yaşanması ülkedeki demografik yapının bozulmasına ve beşeri sermayenin azalmasına neden olan kötü etkilerdendir. Üstelik vatandaşların anavatanlarında sahip oldukları tarım alanları, taşınmaz mal varlığı gibi kıymetlerin kaybı söz konusu olmaktadır. Diğer yandan hükümetler bu durumu telafi etmiş olsalar bile yeni yerleşilen coğrafyanın bitki örtüsünün ve ikliminin tarım için elverişli olup olmaması, hatta aşina olunan tarım ürünlerinin yerine farklı tarım ürünlerine elverişli toprakların bulunması mübadele sonrası insanları zorlayan bir takım sorunlardır. Tarihsel süreçte Lozan Barış anlaşmasının ardından yapılmasına karar verilen Türk-Yunan Mübadelesi bunun en güzel örneklerindendir. Yunan nüfus

27

mübadelesi ile Yunanistan’dan yaklaşık 400.000 Türk Anadolu’ya gelirken, 150.000 Rum Yunanistan’a göç etmiştir. Bu zorunlu göç pek çok insanın hayatını etkilemiştir, mübadiller bir yanda vatanlarına uyum sağlamaya çalışırlarken diğer taraftan da doğdukları topraklarda oluşan kimlik ve kültürlerini yeni vatanda yaşatmaya çabalamaktadır (Kadirhoca, 2014). Uyum sürecinde kişilerin yeni yerlerine alışmaları, kültür şoku yaşamaları kalabalık göçlerde kolaylık yaratmaktadır.

1.2.6. İç Göçler

İç göç; bir ülkenin kendi sınırları içerisinde, bir bölgeden başka bölgeye, çeşitli sebeplerle yapılan göç hareketini tanımlamaktadır. İç göçler, dış göçlere oranla daha bireysel ve zorlayıcılıktan uzaktır. İç göçlerde amaç daha iyi eğitim, sağlık, istihdam gibi olanaklara erişim vardır. Daha çok kırsal alanlardan kentsel alanlara doğru yapılan göçler görülmektedir ve kentin imkanlarından faydalanmak amaçlanmıştır.

Türkiye’de iç göçler genelde kırsal kesimden kentsel kesimlere doğru olmaktadır.

‘’1927'de kent nüfusu % 24, kır nüfusu % 76 iken 1997'de bu oran kentte % 65, kırda % 35 olarak gerçekleşmiştir. Yani, 70 yılda kent nüfusu % 40 oranında artarken, kır nüfusu aynı oranda azalmıştır. Kır nüfusunun doğurganlık oranı kent nüfusundan daha fazla olduğu halde, oran olarak azalması kırdan kentlere doğru göç olgusunun varlığını gösterir’’ (Eliçalışkan, t.y.).Yapılan iç göçlerde Türkiye Genel Nüfusunda

bir değişme olmazken ülke içindeki yerleşim alanlarında nüfus değişikliği yaşanır.Kırsal kesimlerde hızlı nüfus artışı ve yaşanan ekonomik zorluk derecesine bağlı olarak; iş,eğitim,yaşam kalitesi ve sağlık alanlarında daha üst seviyede olan kentsel bölgelere göçler yoğunlaşmaktadır.Ülkemizde iç göçün yaşanmasına işsizlik,tarımda makine kullanımın yaygınlaşması ve insan gücüne dayalı tarıma eskiye oranla daha az ihtiyaç olması,istenilen tarım refahına ulaşılamaması,tarım alanlarının miras-veraset yoluyla bölünmesi ve elden çıkarılma isteği,insanların eğitim ve sağlık hizmetlerinden daha aktif yararlanma isteği ve arazi kamulaştırma gibi etkenler neden olmaktadır. Göç sonrasında göç edilen yerde yaşamı devam

28

ettirmek ‘Sürekli Göç’tür. Sürekli göç alan yerleşim yerleri genellikle kentsel bölgeler olmakla birlikte kentsel bölgelerin nüfusunu arttırmaktadır. Ülkemizde genellikle doğudan batıya göç edilmektedir. Bu durum batının nüfus yoğunluğunu arttırırken, doğununkini azaltmaktadır. Doğuda bulunan tarım alanları işlememektedir. Aynı şekilde hayvancılıkla uğraşan kişi sayısı da azalmaktadır. Kentsel bölgelere yapılan göç sonucu kentlerde, gecekondulaşma, çarpık kentleşme, altyapı yetersizlikleri, yoğun nüfusa hizmetlerin yeterli olmaması, işsizlik gibi sorunlar oluşmaktadır. Myrdal’ın kutuplaşma teorisi bu durumu şöyle açıklamaktadır; Emek ve sermaye gelişmiş bölgelere kayacaktır. Neticede gelişmiş bölgeler giderek zenginleşirken, gelişmemiş bölgeler de giderek daha da fakirleşecektir (Sayın, Usanmaz, & Aslangiri, 2016, s. 5). Ülkemizde iç göçü önlemek için tarımda sulama imkanlarını arttırmak, arazi verimliliği için gerekli çalışanları görevlendirmek ve işlemleri gerçekleştirmek, modern tarım eğitimi vermek ve modern tarım temel ilkelerini öğretmek,tarıma teşvik edici kanunlar geliştirmek,besi ve ahır hayvancılığını geliştirmek ve yaygınlaştırmak,kırsal kesimlerde eğitim,sağlık ve güvenlik hizmetlerini arttırmak hızla erişime sunmak ve üst düzeyde faydalandırmak için gerekli çalışmaları yürütmek,gerekli sektörlerdeki sanayi kollarını kırsal kesimlere kaydırmak veya kırsal kesimlerde daha küçük sanayi kollarını hizmete sokmak başlıca önlem başlıkları olabilmektedir.

1.3.Göçün Sonuçları

Göçün sebepleri kadar etkileri de çok boyutlu olarak karşımıza çıkmaktadır. Göçün sebeplerinde bahsi geçen işsizlik, yoksulluk, eğitimsizlik, sağlık imkanlarının azlığı, hükümetlerin baskısı, çatışma ve savaşlar göç edilen yerlerde göçün sonucu olarak kendisini gösterebilmektedir. Yani göçe sebep olan etkenler göçün sonuçları olarak kendini gösterebilmektedir. Özellikle dış göçler sonrası yaşanan kültür şoku, dil bilmeme sorunları, bölgeye adapte olamama, göçmenlere yardımcı olacak yol gösterici kurum ve kuruluşlara erişim sorunları göçün olumsuz etkilerini pekiştirmektedir.

Göçün etkilerinden bahsederken sadece olumsuz etkilerden söz etmek yetersiz kalmaktadır. Neticede göç daha iyiye ulaşmak adına atılan bir adım olduğu

29

için göçmenler açısından pek çok olumlu sonuçları da bulunmaktadır. Aynı şekilde göçe sebep olan faktörlerin göç edilen bölgelerde telafi edilebiliyor olması olumlu etkilerdir. İşsizlik nedeni ile göç eden bir birey iş olanaklarının ve istihdamın daha elverişli olduğu bölgelere göç ederek iş bulması, geçimini sağlaması olumlu bir etkidir. Aynı şekilde beyin göçü gerçekleştiren bir birey, bulunduğu bölgeden daha gelişmiş ve olanakların fazla olduğu bölgelere göç ettiğinde daha verimli işler ortaya koyma imkanını da elde etmiş olacaktır. Savaştan ya da baskıcı devlet rejimlerinden kaçarak başka ülkelere sığınan bireyler, sığındıkları ülkelerde savaşın yıkımlarından uzak ve daha özgür olabilecekleri yaşamlara erişebilmektedirler.

Göçün etkilerini de sebeplerine göre değerlendirmek gerekmektedir. Bireysel ve gönüllü olarak gerçekleşen göç hareketlerinde amaç istisnalar dışında daha çok ekonomik iyilik düzeyine ulaşmaktır. Bu tür göçlerde bir amaç, planlama ve hareket aşaması bulunmaktadır. Planlanan ve hedef doğrultusunda atılan adımlarda göç daha çok olumlu sonuçlar vermektedir. Nitekim zorlayıcı göçlerde, örneğin bir savaş halinde plansız ve gönülsüz olarak göç etmek durumunda kalan bireyler, gerek

Benzer Belgeler