• Sonuç bulunamadı

“Futbolun dünya çapında ilgi görmesinde, oyunun kendi özelliklerinden ve toplumsal değişim ile dönüşümlerinden kaynaklanan çeşitli nedenlerle birlikte, günlük yaşamla olan benzerliğinin “toplumdaki merkezi değerleri yoğunlaşmış biçimde görünür kılmasının” önemi büyüktür. Başka bir ifadeyle, bir futbol karşılaşmasında yaşamsal ilişkiler yoğunlaştırılmış biçimde karşımıza çıkar. Kazanıp kazanamadığını anlamak için yaşamdaki kadar uzun süre beklemeye gerek yoktur, en geç, karşılaşma sonrası sonuç öğrenilir.” (Sert, 2000; aktaran Acet, 2006)

Yaşamsal ilişkilerin tam merkezinde ise insanlar yani futbol dilinde taraftarlar bulunur. Taraftarın bu denli oyunun içinde, hatta oyunun dışındayken bile oyunun içinde

kalabilmesini en iyi özetleyenlerden biri de Real Madrid’in efsane kulüp başkanlarından ve şu an maçlarını oynadığı stadyuma ismini veren Santiago Barnebau’dur: “ Futbolun

popüler oluşunun en önemli nedeni, bugünün insanının içini boşaltmak arzusuna imkan yaratmasıdır. Halk, statlarda en ünlü futbolculara bağırmakla, evinde, işinde veya siyasi hayatta susmak zorunda kaldığı anların acısını çıkarır” (Kıvanç, 1965)

Taraftar stadyumda takımını desteklemekle kalmaz aynı zamanda elde ettiği kolektif gücü de sınama ve karşılaştırma imkanı elde eder. “Biz” her platformda “onları” yenmelidir. Bu

60

sadece skor üstünlüğüyle sahada alınan galibiyetle değil, tribündeki tezahüratlarla, görsel üstünlükle de elde edilmelidir.

“Takımızın taraftarlarının stadyumu doldurması yeterli değildir; sizin kendinizi kıyaslayabilmeniz, takımınızı ne kadar sevdiğinizi gösterebilmeniz için rakip takım taraftarlarına ihtiyaç vardır. Çünkü rakip taraftalar “onlar”dır ve aşağılık kimselerdir. “Bizim takım”ın taraftarları ise hayranlık uyandırıcıdır” (Talimciler, 2012)

Taraftar bir sportif organizasyonun en önemli parçalarından biridir. Hele ki futbol gibi tüm aktörlerin bire bir oyuna etki ettiği bir sosyal fenomende, taraftarın oyun üzerindeki etkisi yadsınamayacak derecededir. Statların kapasitesinin on binlerle ifade edildiği günümüz futbol dünyasında taraftar, hem takımın sadık bir destekleyicisi hem de başarısındaki en önemli paydaşlarından biridir.

Taraftar bir nevi cemaattir. Belirli bir amaç doğrultusunda bir araya gelirler ve tuttukları takımı varlıklarını sorgulamadan desteklerler. Bir kulübün taraftar sayısını bazen binlerle, bazen milyonlarla ifade edildiği görülür. Durum böyle olunca da, birbirinden farklı taraftar profillerinin oluşması son derece doğaldır.

Mehmet Acet, “Sporda Saldırganlık ve Şiddet” adlı çalışmasında, futbol seyircilerini birkaç başlık altında toplar: Fanatikler, Mekancılar, Doyumsuzlar, Sabırsızlar,

Deplasmancılar, Takımla Şahlananlar, Uğura İnananlar, Bilmişler ve Rasyonel (Akılcı) Seyirciler. Bu grupların hepsi benzer özellikleri barındırsalar da, farklılığa düştükleri pek çok nokta da bulunmaktadır.

Çalışmada futbol seyircisinin temel özellikleri ve davranış tipleri şu şekilde sıralanmaktadır:

61

1. Futbol seyircisinin üyeleri arasında belli ölçüde bir ilişki ve iletişim vardır. Bu, takım taraftarlığına dayalı bir ilişkidir. Günümüzde daha da belirginleşmiştir. 2. Teşkilatlanmaya ve ortak etkinliklere yatkındırlar. (Bu etkinlikler başkan, yönetim,

sporcu ve amigoların çabaları ile olmaktadır)

3. Futbol seyircileri heyecan kitlesi hüviyetinde oldukları için kolay provoke edilebilir, heyecan kitlesinin mantığı ortadan kalkar.

4. Ancak spor karşılaşmasına ait kuralların caydırıcılığı nedeniyle temkinli davranışlara yatkındırlar.

5. Seyirci kitlesinde bilinçli kişilik kaybolur, bilinçaltı ile hareket eden kişilik devreye girer. (Le Bon, G. 1997)

6. Seyirciler bir araya geldiklerinde kişisel bilinçlerini o grubun bilinçlerine katar ve kolektif bilince sahip olarak kişisel bilinçlerinden uzaklaşırlar.

7. Fikirler, grup içinde etkileşim yoluyla aynı hedefe yönelir.

8. Kendilerine telkin edilen fikirlerin eylemine hemen başlama isteği ortaya çıkar. 9. Önceden tahmin edilen hareketleri vardır, ancak bu normal seyirciler için

geçerlidir; holiganlar ve fanatikler için aynı şeylerin söylenmesi biraz zordur. (Tezahürat yaparlar, hakeme kızarak küfredebilirler, tepki gösterip karşılaşmayı terk edebilirler, slogan atabilirler, kendi sporcularına, yönetimlerine ve

antrenörlerine, hatta rakip seyirciye kızabilirler) Holigan ve fanatiklerin ne yapacaklarının önceden tahmin edilmesi güçtür.

10. Kitleyle bütünleşen kişi, tek başına iken yapamadığı davranışlarına, frenleyebildiği iç güdülerine söz geçiremez ve kendi duygularından bütünüyle uzaklaşır; böylece kavga, dövüş, küfür gibi olumsuz davranışları daha rahat yapar. (Le Bon, G. 1997; Cebeci, D. 1995; Acet, M. 2001, Arkonaç, S. 1993)

62

11. Kelimelerden, tasvirlerden kolayca etkilenmek, en açık çıkarların ayak altına alınabilecek hareketlere sürüklenebilmek yönleriyle de kitle psikolojisi içerisine girdiği zaman ilkel insanlara yaklaşırlar. Kitle içindeki birey, rüzgarın kaldırdığı kum taneleri arasındaki bir kum tanesi gibidir. Bunlar tek tek ele alındığında barışsever insanlar olarak bilinirler. (Le Bon, G. 1997)

12. Futbol seyircilerinin muhakeme etme özelliği azalır; eylem ve hareket kabiliyeti artar.” (Acet, 2006)

Taraftarlar, içinde bulundukları camialara kökten bir şekilde bağlıdırlar. Takım değiştirme vakalarının çok sık yaşandığı söylenemez. Takımdaşlık, aynı renklere gönül verme ve kolektif biçimde hareket etme kimisi için hayatının merkezinde yer tutarken, kimisi içinse sadece bir haftasonu aktivitesi olarak kalmaktadır. “Günlük hayatta bir futbol takımı taraftarlarının davranışlarına bakıldığında, bu kişilerin bir birlik içerisinde beraberce hareket ettikleri görülür. Bu kişiler artık birey olarak Ahmet veya Mehmet olmaktan çıkarlar ve kendilerini beraberlik hissettikleri grup içerisinde algılayıp birbirlerine benzer davranışlar gösterirler. Grup içindeki kişiler bu davranışları sergilerken diğer üyelerle ortak bir anlaşma sonucu belirlenen ve üyeler arası ortak davranışı ve tutumlar arası birliği sağlayan birtakım normlara (kurallara) bağlı kalırlar. Bu normlar, grup içerisinde üyelerin davranışlarını düzenler ve kontrol ederler. (Arkonaç, 1993)