• Sonuç bulunamadı

Y. Ö.K DÖKÜMANTASYON MERKEZİ TEZ VERİ FORMU

1.5 Abdülhak Hâmid Tarhan (1852 1937)

1.5.9 Finten (1918)

A. Hâmid Tarhan oyun konularından bahsederken, kimi zaman da Finten’de176 yaptığı gibi, oyun konusundan önce, oyunun geçtiği ülke, ülkenin insanları ile bilgi verme gereğini duymaktadır. İngiliz halkının övülmesiyle başlar yazıya, onların ne kadar kibar, vasıf sahibi, terbiyeli olduklarını anlatır: “Finten’de

kısmen gösterildiği üzere İngiliz kavmi kibar-ı akvâmdandır. Her ferdinde garabetle karışık bir mümtaziyet görülür. Tarz ve tavırlarında kibir ve azamete benzer bir hâl vardır ki edeb ve hicabdan başka bir şey değildir. Ahlâk ve ülfet nokta-i nazarından bakılınca İngilizler böyledir. Ahâd-ı nâsında bile adilik görünmez. Fakat akvâm-ı sâireyi hakîr görmek gibi bir nakîseleri vardır. Mesela ‘Bu zât pek mükemmeldir, ne faide ki İngiliz değildir! Şu adam gayet zengin imiş, teessüf olunur ki İngiliz doğmamıştır. Bu kadın fevkalâde güzel, lâkin İngiliz değil!’ derler.177

Finten’de bir parça gösterildiği üzere İngiliz ulusu, ulusların en kibarlarındandır, seçkinlerindendir. Kibar aynı zamanda büyük, seçkin, ukala, kendini farklı gören anlamlarına da sahip her bireyinde tuhaflıkla karışık, bir üstünlük, seçkinlik görünür. Davranışlarında kibir ve büyüklenmeye benzer bir görünüm vardır ki bu terbiyeden ve utanma duygusundan da, sıkılmadan başka bir şey değildir. Ahlâk ve yakınlık, sıcaklık açısından bakılınca İngilizler böyledir. Halkının en sıradanında bile basitlik görünmez. Fakat diğer ulusları aşağıda görmek gibi bir kusurları vardır. Örneğin, “Bu kişi pek mükemmeldir. Ancak ne faydaki İngiliz değildir. Şu adam gayet zenginmiş, fakat ne acı ki İngiliz doğmamış! Bu kadın olağanüstü güzel, lâkin İngiliz değil!” derler.178

İngilizleri tanımladıktan sonra onların siyasetini anlatmaya başlıyor Hâmid:

“Siyasiyâta gelince, bu centilmenlerin siyaseti adeta can-âverânedir. British Lion denilen İngiliz arslanı da meydan-ı siyasette büyükleşmiş bir kedidir. O hem başkalarının nimetiyle büyümüş, hem de nankördür. Nankörlükle ülfet ve hodbinlikle

176 Finten ile ilgili ayrıntılı bilgi için bkz.: Ahmet Hamdi Tanpınar, 19 uncu Türk Edebiyatı Tarihi, 582 s.; Abdülhak Hâmid Tarhan Tiyatroları - 3, Hzl.: İnci Enginün.

177 Ahmet Hamdi Tanpınar, 19 uncu Türk Edebiyatı Tarihi, 156 s.

178

kesb-i kuvvet etmiştir.”179 Siyaset bilimine gelince bu centilmenlerin siyaseti adeta canavarcadır, çok canlıdır, diyen Hâmid,British Liondenilen İngiliz aslanı da siyaset meydanında büyükleşmiş bir kedidir, diyerek de armalarından bahsediyor. Bu aslanı, o hem başkalarının nimetiyle büyümüş hem de nankördür diye tanımlayan Hâmid, nankörlükle, yakınlık, alışkanlık ve bencillik kazanmıştır, sözleriyle de İngiltere’nin sömürgeci bir devlet olduğunu vurguluyor.180

Bir aslan yavrusu büyük bir kediden daha çok büyüklük taslamaz, çünkü o daha büyüktür, derken bu devletin büyüklüğünü ve kendini beğenmişliğini tanımlamaya çalışıyor.181

İngiliz siyaseti, hiçbir ulusun kalbini büyülememiş, bir çok ulusun ciğerlerine saldırmıştır. Bazen bir ulusu kendisine ısındırmaya, yaklaştırmaya çalışması onun daha sonra ülkesini yakarak ışığıyla İngiltere adalarını aydınlatmak içindir. O siyaset toklukla yetinmez. Tok olduğunda da yemek ister. Aç gözleri kapandıktan sonra bile görür, diyen Hâmid, bu ülkeyle ilgili hissetiği tüm olumsuz duyguları açıkça, hiç çekinmeden ifade etmiştir: “İngiliz siyaseti hiç bir milletin kalbini teshîr etmemiş,

birçok milletlerin ciğerlerine taarruz etmiştir. Bazan bir milleti ısındırmağa çalışması, onun bilâhire memleketini yakarak ziyasıyla İngiltere adalarını tenvir etmek içindir. O siyaset toklukla kanaat etmez. Tokken de yemek ister. Aç gözleri kapandıktan sonra bile görür. İngiltere tarih-i siyaseti taşmış, kabarmış.. Fakat yükselmemiştir. O siyasette kahramanlıktan ziyade kahbelik görünür. Bu mikyasa göre ingiltere büyük değil, iridir. Milletlerde nice nice büyüklükler vardır; bazısı medhûl ve muhakkar, bazısı makbul ve muvakkar. Şişmek, kabarmak, kabına sığamamak yanındakini sıkmak, irileşmek, genişlemek, boy çekmek, yükselmek. Bunlar ayrı ayrı birer büyüklüktür.”182

Hâmid tüm bu sözlerinden sonra Finten’i yazmak için yani bu ülkeyi anlatmak için okyanuslar kadar mürekkep gerektiğini söyler. Burada tarih ve tiyatro

179 Y.a.g.y.

180 Kenan Akyüz, “Finten”, Türkoloji Dergisi, D.T.C.F. Yayını, Sayı:1, Ankara, 1969. 181 Abdülhak Hâmid Tarhan, Finten.

ilişkisine değinen ve Finten’i o büyük ve görkemli Londra şehrinde yazdığını söyleyen Hâmid, egemeni bulunduğu ülkede güneşin batmadığı, fakat çarşılarında, pazarlarında ve ufuklarında insana zulm eden bir güzellikle buharlaşan bir rüzgarla dağılan o benzeri olmayan başkentin insanı şaşkına çeviren bu memleketin gördüğü çeşit çeşit büyüklükleri gökyüzünün sonsuz sayfalarına bile yazılsa hakkıyla, tanımlanamaz, anlatılamaz diye ülkenin büyüklüğünü, görkemini tanımlamaya çalışıyor: “Finten’i Londra’ya muvasalatımın ikinci senesinde, bin sekiz yüz seksen

altı ve seksen yedi tarihlerinde yazmış, Maarif Nezaretine yollamış, ruhsatını alamamıştım. O tarihte Londra bugünkü kadar bir terakki-i sûrîye mazhar değilse bugünkü tedenni-i manevîye de mahkûm görünmüyordu: Sokaklarda bisikletler, otomobiller, tübler, evlerde elektrik ziyaları, telefonlar, meydanlarında muazzam ve muallâ oteller, sinemalar, bulutlarında tayyareler olmadığı gibi riyaset ve siyaset

makamlarında da Curzon’lar, Asquith’1er, Grey’ler tahakküm etmiyordu.”183

İngiltere ile ilgili düşüncelerini aktarmaya devam eden A H. Tarhan, Finten’i Londra’ya varışımın ikinci yılında 1886 ve 87 tarihlerinde yazmış, maarif bakanlığına yollamış, iznini alamamıştım, diyerek burada da yayın denetiminin olduğunu belirtmek istiyor.

İngiltere’yi görmeden evvel yazdığı Duhter-i Hindû piyesinde Hindistandaki baskıcı İngiliz yönetiminden yükselen çığlıkları aktaran bir yazar olarak A. H. Tarhan, bize tiyatroyla hiç ilgisi olmasa da sömürgeci İngiliz siyaseti ve dünya siyaseti üzerine ilginç bilgiler aktarır.

Tüm bunlardan sonra Hâmid, Finten’in içeriğinin, kaynağının Londra’da geçen hayatı, tanıklarınınsa kendi gözlemleri olduğunu açıklar: “Duhter-i Hindu’da

tasvir ettiğim ahvâl ve ehvâle Hindistan tarihi şehadet eder. Finten’in muhteviyatına gelince, me’hazım Londra’da geçen hayatım, şühudumsa kendi müşâhedâtımdır. Bazı müverrihlerin gazakâr oldukları malûm bulunduğundan bir Fransız tarihini işhâd ederek yazdığım Duhter-i Hindu tiyatrosunda hakikate benzer hayalât ile tarihe benzemez hikâyât olabilir. Ancak bu Finten’de, merhum Fikret’in takdir ettiği

183 Y.a.g.y.

gibi, zannederim ki az çok seyyâr ve sabit, "bâl-i hayâl açmış hakikatler" vardır.”184

Bu sözleriyle A. H. Tarhan, oyunlarında tarih ve gerçeklik olgusunu, tarihten yararlanma, tarihi kullanma, tarihi değiştirme, tarihsel gerçeklere gözlemlerini kullanarak nasıl eklemeler yaptığını anlatıyor.

Finten oyununda A. H. Tarhan’ın, sahnede sadece sözlerden oluşan bir tiyatro oyununun iyi aktarılmadığında keyif vermeyeceğini açıkça söylemesi de ilginçtir.185 Kenan Akyüz, “Finten” başlıklı makalesinde, “(...) yazarın diğer

piyeslerde olduğu gibi, bu piyesinde de kendisini kayıt altında bulundurmak istemediğini; yalnız yazı şekli bakımından değil, bir sahne eserinin gözönünde tutması muhakkak surette gereken teknik özellikler ve zaruretler bakımından da tamamiyle tasasız bulunduğunu göstermektedir. Bu durumda, yazılışı ciddi tiyatro eserlerinin oynanmasına imkân olmayan bir tarihe rastladığı içini Finten’in de, ‘oynanmak için değil, okunmak için’ yazılmış olduğunu kabul etmek bir zaruret haline girmektedir.”186 sözleriyle yapıtın neden oynanmaya uygun olmadığını

anlatmaya çalışmıştır. Yine Asım Bezirci, Abdülhak Hâmid Tarhan adlı kitabında Finten için; “Finten bir tiyatro eserinden çok edebi bir serüven romanına benzer.

Oynanmaya elverişli değildir. Okunmak için yazılmıştır.”187 demektedir.