• Sonuç bulunamadı

Feminizm Kavramı ve Feminist Teoriler

2.3. Türk Feminizminin Filizlenmesi

2.3.1. Feminizm Kavramı ve Feminist Teoriler

Latince femina (kadın) sözcüğünden türetilen Feminizm kavramı ilk kez 1837 yılında Fransa’da kullanılır. Feminizm 1890’lı yıllarda İngilizce’de kadıncılık (womanism) teriminin yerini alır (Kayhan, 1999: 9). Feminizm toplumsal cinsiyet rollerinin erkeğe her alanda atfettiği üstünlüğü sorgulayarak “cinsiyetçiliği, cinsiyetçi sömürüyü ve baskıyı sona erdirmeye çalışan bir harekettir” (Hooks, 2012: 9). Bu yönüyle hem öğreti hem de başlı başına bir eylemdir (Kayhan, 1999: 9). Eril egemenliğin siyasal, hukuki, sosyo-psikolojik ve ahlaki boyutlardaki faaliyetlerinde kadını ötekileştiren tavırlarına başkaldırı niteliğindedir.

Toplumdaki erkeklerin içselleştirdikleri cinsiyet üstünlüğü, kendilerini yüceltmek için kadınları-tavır, davranış ve işleri ile-aşağılamalarına neden olur (Beauvoir, 1986: 12). Buna karşı hak arayışına koyulan kadın varlığını duyurarak kimlik oluşturmaya, eril sistemin dişiliği tanımladığı kalıptan çıkmaya gayret eder. En ılımlı düzeyde cinsel ayrımcılığının son bulmasını ister, fırsat eşitliği talebinde bulunur” (Cevizci, 1999: 340). “Kadınların toplum içindeki rolünü ve haklarını genişletmeyi öngören bir doktrin” (Michel, 1984: 17) olarak kimsenin kimseye hükmetmediği bir toplum düzeninin, kadınlarla erkeklerin ilişkilerini karşılıklılık esasına göre şekillendiren yaşam felsefesinin peşinden koşar (Hooks, 2012: 11). Kadını ikinci sınıf insan olmaktan kurtarmanın yolu toplumun roller konusunda bilinçlendirilmesinde ve oluşan farkındalıkta aranır.

Feminist söylemde ataerkil söylemin yalnız dişiliğiyle tanımlandığı kadının birey/insan olma mücadelesikendilik değerlerini oluşturarak biyolojik farklılığıyla dışlanma ve bastırılmanın önüne geçmesi istenir (Eliuz, 2009: 13). Cinsel nesne konumlandırılmasından çıkarak kadının başlı başına “özne” olması hedeflenir. Böylelikle “‘biyoloji kaderdir ’formülasyonu”nun dayandığı kültürel beden inşası ile asıl kaderin

kültür olduğuna işaret edilir” (Butler, 2014: 53). Tarih boyunca kültürel yapılanmada erkekler bireyselleşerek kadınları ‘öteki’ci kimlik içine hapsederve özgürlüklerini kadına egemenlikle oluşturur. Feminizminise kadının erillik içindeki tavrını, açmazlarını (Eliuz, 2009: 14) dezavantajlı konumunu sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel ve tarihsel çerçevede (Altuntaş, 2013’ten aktaran: Sezgin, 2014: 5) sorgulama alanıdır. Kadınların yaşam şartlarını, hem sınıf mücadelesiyle bağlantılı hem de ondan bağımsız olarak, toplumu değiştirmek için (Beauvoir, 1986: 12) kurgulanan kurumsal yapıdır.

Toplumsal kimlik stratejilerini belirleyen feminizm yorumlanış bakımından türlere ayrılır. Feminist teori, toplumsal hareket olan feminizmin bilimdeki cinsiyetçiliğini ele alır. Kadınlar, feminist teori ile bilimi, erkeklerin salt kendi tecrübelerinisundukları bir alan olmaktan çıkarmak isterler. Feminist teoride cinsiyet farklılıkları, cinsellik, kadın gibi terimlerin birden çok yoruma uğraması tartışma konusu olur. Böylelikle feminizmin alt türleri doğar (Sezgin, 2014: 13,14). Feminist teori türlerinden bazıları şunlardır:

1- Liberal Feminizm: Liberal feministlerin temel düşüncüleri şunlardır: Tanrı’nın yerine aklı yüceltmek ve aklın içinde barındırdığı tanrısal kıvılcıma/vicdana inanmak, yerleşik kurum ve gelenekleri değil bireysel vicdana güvenmek; kadının ve erkeğin ruhları ile akılcı yeteneklerinin eşdeğer olduğuna inanmak; eleştirel düşünme yetisini eğitimle kazandırmak; bireyin diğer bireylerden bağımsız, akılcı ve gerçeği arayan bir özerk varlık olduğunu; temel haklar/ doğal haklar doktrinini savunmak (Donovan, 2013: 33,34). Buna benzer bir başka liberal feminist sınıflandırma ise eğitimde fırsat eşitliği, kamusal alanlara çıkış, ekonomik eşitlik, siyasal ve hukuksal eşitlik, özel alanın yeniden düzenlenmesi şeklindedir (Demir, 1997: 49-52).

2- Kültürel Feminizm: Kültürel feministler siyasal değişime yönelmektense daha geniş bir kültürel dönüşüm peşindedirler. Eleştirel düşünmeyi ve kendini geliştirmeyi kabul ederken hayatın akıldışı, sezgisel ve kolektif tarafıyla ilgilenirler. Kadınlarla erkeklerin benzerliklerine dikkat çekmek yerine bireysel güç, gurur ve kamusal reform kaynağı olarak gördükleri kadınlık niteliklerinin farklılıklarını öne çıkarırlar. Bu feministler, liberal kuramcıların değinmediği din, evlilik ve yuva gibi kurumlara seçenek düşünürler.

Kültürel feminist teori anaerkilliği benimser. Barışsever, özgecil, hayat verici işbirliği ile farklılıkların şiddetsiz biraradalığını, kamusal hayatın uyumlu bir şekilde

88

düzenlenmesini talep ederler. Kadınların ayrı bir kültürün ve etiğin mirasçıları olduklarına inanırlar (Donovan, 2013: 74-114).

3- Marksist Feminizm: Marksizmin ve feminizmin bileşimi olan bu hareket, kadını ana üretici şeklinde benimserken bir taraftan da ikincil tüketici konumuna indirger (Eliuz, 2009: 14). Marksist feminizm erkek şovenizminin -kapitalist sistemin işçileri sömürdüğü gibi-kadını sömürdüğünü ileri sürer. Erkeğin el koymasıyla kadının emeğine yabancılaştığını ve sömürüye çözüm olarak aile kurumunun ortadan kaldırılması gerektiğini belirtir. Erkek dışarıda çalışırken evde kalan kadına da erkekle aynı ücretin verilmesini/ev işinin ücrete bağlanmasını talep eder (Öztürk, 2011: 89,90).

4- Sosyalist Feminizm: Ataerkillik tarafından üretilen cinsiyetçilik, ırkçılık ve sınıf ayrımcılığı ile kadınların baskı altına aldığını vurgulanır (Demir, 1997: 8). Kadının konumunun anlaşılabilmesi için ataerkilliğin kapitalist sistemle düşünülmesi gerektiğini; aileyi üretimin ve dağıtımın yapıldığı mücadele merkezi olarak nitelerler (Eliuz, 2009: 15).

5- Radikal Feminizm: Radikal feministler, eril egemenliği toplumdaki baskının kökü ve temeli sayarlar (Öztürk, 2011: 92,93). Kadınların sınıf, ırk ve diğer farklılıklara bakmaksızın baskıya maruz kalmalarına karşı çıkar. Cinsellikten anneliğe, evlilikten aileye, edebiyattan müziğe, sağlık servislerine, iş ve teknolojiye uzanan kalıplaşmış düşüncelere başkaldırarak onlara alternatifler sunar (Demir, 1997: 71).

6- Fransız Feminizmi/Linguistik Feminizm: Fransız feministler, ataerkil ideolojinin dille yaratıldığını düşünürler. Lacan’ın öznelliğin toplumsal üretimi ile postmodernizmin cinselliğin ve söylemin yapısal analizini birleştirerek kadının ikincil konuma indirgenmesinde dilin işlevi üzerinde dururlar (Demir, 1997: 106,107).

7- Postmodern Feminizm: Postmodern feminizm toplumsal cinsiyet gibi soyut kategorilerin sınıf, etnik köken, ırk gibi değişkenlerle her zaman değişmeye açık olduğunu savunur (Sezgin, 2014: 21,22). Postmodernfeminizm özcülüğü, meta anlatıları, düalizmi reddeder. Totaliterizme ve evrenselciliğe karşıtlığı, pragmatizmi ve yanılabilirciliği, çoğulculuğu, yerelliliği, özgüllüğü, göreceliği içerir. Toplumsal cinsiyet, iktidar ve bilgi ilişkisi üzerinde durur (Demir, 2014: 114-122).

8- İslamcı Feminizm/ İslami Feminizm: İslami feminizm, ataerkil sistemin yorumladığı İslami kaynakların kadınlar tarafından onların lehine yeniden açıklanmasıdır

(Sezgin, 2014: 51). İslam dünyasında gündelik hayattaki geleneksel inanışlar ve dini inanç ile bağdaşmayan kadın-erkek ayrımına, erkeklerin üstünlüğü söylemine karşı, kadınların eşitliğini ve üstünlüğünü savunan bir söylemile İslami düşünceyi birleştirme çabasıdır (Eliuz, 2009: 15)

9- Ekofeminizm: Kadınla doğa arasında kurulan bağlantıyıolumlamak bu hareketin temelini teşkil eder. Ekofeminist teoriye göre kadınlara egemen olmak, doğaya hükmetmektir (Donovan, 2013: 397-399). Bu nedenle ataerkil kapitalist sistem kadının ve doğanın sorunlarından sorumludur (Eliuz, 2009: 15). Doğayla kadın ilişkisi farklı kültür ve politika yaratmakta üstünlük merkezi kabul edilir (Donovan, 2013: 398).

10- Kadınizm/Womanism: Feminist yazar Alice Walker’ın özellikle Afrikan Amerikan Feminizmi’ni tanımladığı womanismilerleyen dönemde ırk ve sınıf ayırımlarının ötesine geçer. Ev ortamından çalışma alanına girmek gibi toplumsal değişimleri savunur. Başta beyaz kadınlar tarafından kılavuzluk edilen ilk feminist hareketlerden biri olur. Çoğu kadının ailelerine maddi destek sağlamak adına kendilerini çalışma hayatına adadığı gerçeğini belirginleştirir (Eliuz, 2009: 15).

Feminizmin asıl hedefi kadınınerillik içindeki konumunu fark etmesini sağlayarakonu toplumsal cinsiyet rollerinin yazgısından kurtarmaktır. Kadın olmanın ikincil olmak anlamı gelmediğini anlayan kadın kendilik bilincine kavuşarak erkeğin cinsel nesnesi olmayı reddeder. Kadın bedeniyle değil insanlığıyla toplumda var olmalıdır. Bu görüş ataerkil cinsiyetçi politikanın kırılmasıyla gerçekleşecektir.