• Sonuç bulunamadı

ALAN YAZIN BĠLGĠSĠ

2.1.2. ÇeĢitli Bilimlerde Değer Kavramı

2.1.2.1. Felsefede Değer Kavramı

“Değerlerin değerini ortaya koymak felsefenin iĢidir”( Kuçuradi, 1971: 14-15; Akt. Aysevener, 2009). Bu manada değer kavramının, anlamını felsefeye borçlu olduğu bilinmektedir. Alman metafizikçi W. Windelband, felsefeyi genel olarak bir “değer felsefesi” olarak görür ve tarihsel olayların yasalaĢtırılamayacağını, ancak değerlendirilebileceğini savunur. Ona göre, yapılabilecek değerlendirme de ancak insana göre olabilir. Zaten her yeniçağ, bir önceki çağın değerlerinden kurtulmak için yapılan bir mücadeleden ibarettir. Bu anlamda da insan hayatı, sürekli bir değerler hayatının mücadelesidir (Akt. Lalek, 2007: 6). Ona göre, eylemle var olan “iyi” değerin varlığından söz edilebilir, ancak “en iyi” değerin varlığından söz edilmesi zorlaĢır.

Felsefede değere yönelik ilk tanımlama ortak değerlere iliĢkindir. Ortak değerler ilk kez Rhetorika‟da Aristoteles tarafından ele alınmıĢtır. Aristo‟ya göre, “Değerler; alıĢkanlıklarımız, becerilerimiz ve davranıĢlarımızla yansıtmıĢ olduğumuz insan mükemmeliyetine iliĢkin niteliklerdir” (Akt. Özgener, 2000). Aristoteles, Topikler adlı yapıtını bu değerlerin incelenmesine ayırmıĢtır. Ortak değerleri genellikle ikiye ayırmıĢlardır. 1. Öznenin kendine dönük ve kim, ne, nerede, kimin yardımıyla, niçin, nasıl ve ne zaman sorularıyla belirtilen ortak “içsel” değerler. 2. BaĢka öznelerle iliĢkilere dönük ortak “dıĢsal” değerler (Tanıt, 2007: 40). Ona göre, bu değerler insanın öznelliğiyle, baĢkalarını nasıl sentezlediği ile iliĢkilidir.

“Değer nedir?” sorusu felsefenin en eski konularından birisidir. Platon milattan önce dördüncü yüzyılda bu soruya yanıt bulmaya çalıĢmıĢtır. Buna göre değer konusunun kökenlerinin çok eski zamanlara dayandığı söylenebilir. Platon, yaptığı çalıĢmalarda kavramsal analizler yolu ile adalet ve iyinin gerçekten ne anlama geldiğini kavrayabileceğimizi ileri sürmüĢtür (Yılmaz, 2006: 25).

olduğu söylenebilir. Değerlerle ilgili sorulara yanıt aranan felsefenin bir alt kolu olan aksiyolojinin üzerinde en yoğun tartıĢma yapılan konusu değerin öznel mi yoksa nesnel mi olduğu konusundadır. Değerlerin farklı birey ya da kültür grupları için değiĢtiğini bu yüzden değerlerin özel olduğunu savunanlara karĢın, değiĢen Ģeyin değer değil, farklı gruplar ve bireyler olduğunu savunarak değerleri nesnel bulan filozoflar da vardır (Randall ve Buchler, 1982; Akt. Uncu, 2008: 21).

Aksiyoloji, Yunanca axios (değer) logos (bilim, öğreti) sözcüklerinin

birleĢiminden türetilmiĢ olup; değerler alanı iliĢkileri, özellikle yaĢama düzeni bakımından aydınlatmayı amaçlar. Kural olarak değerlerin incelenmesi üç temel tartıĢma konusu etrafında Ģekillenir. Birincil konu değerlerin öznel veya nesnel kiĢisel ya da toplumsal olması sorunudur. Ġkinci tartıĢma konusu, değerlerin değiĢip değiĢmediği; üçüncü olarak da değerlerin hiyerarĢisinin olup olamadığıdır. Değer yargılarının özünü ve niteliklerini araĢtıran ahlak disiplini olan aksiyoloji değer felsefesi adı ile de bilinmektedir. Aksiyoloji, insanın yaĢamı boyunca vardığı birçok yargının kaynağı olan değerler sistemiyle ilgilenmektedir. Bu anlamda aksiyoloji çok geniĢ bir inceleme alanına sahiptir (Akt. Yılmaz, 2006: 25).

Değer tartıĢmalarının geçmiĢi neredeyse felsefe kadar eskiye dayanır. Fakat bu anlamda yapılan ilk ciddi çalıĢma Alman filozof Kant‟ın “Ahlakın Metafizik Temelleri” adlı kitabında ortaya konmuĢtur. Ġnsan aklının istemek, kavramak ve duymak üzere üç yetisi olduğunu ifade eden Kant, isteme yetisini pratik akıl ya da ahlaka, kavrama yetisini pür akılla, duyma yetisini ise değerle açıklamaktadır. Kant, hakikatin bilgiyle temsil edildiğini, iyinin duyguyla algılandığını ve bu ikisinin karıĢtırılmaması gerektiğinin anlaĢılmaya baĢlandığını ifade eder (Kıllıoğlu, 1990; Akt. Tanıt, 2007: 41). Günümüzdeki değerle ilgili felsefî tartıĢmaların temelinin 1890‟lı yıllarda atıldığını söyleyebiliriz. Nietzsche, Scheler, Dupreel, Le Senne ve Polin gibi düĢünürlerce de değer önemli sayılmıĢ ve felsefelerinde önemli bir yer teĢkil etmiĢtir. Nitekim Nietzsche, değerleri yaratanın ve değerleri koyanın insan olduğunu söyler. Kant‟a göre de değer, öznenin tabiatının nesnelere zorla kabul ettirdiği bir zorluktan doğar. Bilginin değeri onun konusuna uygunluğu ile değil bizim için bir bilgi olmasını sağlayan öznel koĢullarla gerçekleĢmiĢtir. N. Hartmann da değerlerin kendi baĢına var olduğunu, bunları insanın keĢfettiğini ileri sürer (Özensel 2003: 217; Akt. Lalek, 2007: 6).

Nietzsche, değeri “bir canlı varlığın, kendi ben‟inin ve varlık koĢullarının gerektirimlerine bağlı olarak ortaya koyduğu tercih” olarak yorumlar. Nietzsche‟ye göre değerlerin temelinde insanın istemesi, yani iradesi vardır ve dolayısıyla insan, dünyaya, nesnelere, olaylara ve olgulara belli değerler açısından bakar ve değerlendirmede bulunur. Ayrıca güçlü olma isteği taĢıyan insan topluluklarının sahip oldukları ya da kabul ettikleri ahlak kuralları arasında belli bir hiyerarĢi söz konusudur. Ġnsan topluluklarını düĢünceleriyle etkileyen üstün insanlar, daha önceki değerleri yeniden irdeleyerek ve değerlendirerek, toplulukların gelecekte neleri “değer” olarak kabul edeceklerini belirlerler (Uncu, 2008: 22).

Son dönemlerde özellikle toplumlardaki ve insan yaĢamındaki değiĢimler sonucu, felsefede değer; birey ya da toplum için nelerin istenen amaç ve nelerin bu amaçlara ulaĢtıran araç olduğunu tanımlayan soyut bir kavram olarak görülmesinden dolayı irdelenmektedir (Sabuncuoğlu & Tüz, 2003: 43; Akt. Dönmez & Cömert, 2007). Felsefede değer hakkında ele alınan bu görüĢler, diğer bilimler için çıkıĢ noktası oluĢturmuĢtur.