• Sonuç bulunamadı

FELSEFE VE HAKİKAT İLİŞKİSİ

DASEİN’IN VARLIĞININ ZAMANDAKİ YERİ VE ÖNEMİ

2.2. FELSEFE VE HAKİKAT İLİŞKİSİ

Felsefe ve hakikat ilişkisi Heidegger’in fundemental ontolojisinin mihenk taşını oluşturmaktadır. Bunun nedeni felsefenin ontolojik hakikatinin, geçmiş hakikat nosyonlarının görmezden geldiği yeni bir hakikat anlayışını getirmiş olmasıdır. O halde felsefenin düğümü hakikat anlayışında kilitlenmektedir. Onun hakikat anlayışı varlığın yazgısının belirlenimi olarak Aristoteles ve Thomasçı ya da Kartezyen doğruluk görüşünün bertaraf edildiği, kendini gizlenmişlikte açan bir anlayışın öne sürümüdür.123 Bu sebeple Batı metafiziğine yönelik bir destrüksiyon, çalışmamızda hakikat anlayışının ele alınmasını, tartışılmasını gerektirecektir. Dolayısıyla asıl meselemiz olan

‘Dasein’ın Varlığıınn Zamansal Serimlenişi’ ikinci bölümümüz olarak varlığın zamandaki yeri ve önemi meselesiyle neden hakikat ve felsefe arasındaki ilişkiyi göstermekle işe başlanıldığının izahını sunmaktadır. Öyle ki Heidegger’de varlığın zamandaki güzergahını tetkik etmek, öncelikle philosophia’nın hakikat yolunda gezinmeyi, varlığı ve varolanı (seindes) zaman nezdinde keşfetmeyi şart koşacaktır.

Heidegger’le birlikte felsefe ve hakikat arasında kurulan ilişki felsefenin yeni temeli olan fundemental ontolojinin aletheia’sının hudutları içinde kalma, tartışma, düşünme ve düşündürerek patikanın zorlu yolunda yol almak anlamına gelecektir.

O halde oluşacak yeni hakikat görüşü felsefenin yeni yolu olan patikamızda hangi sebeple yol alacağımızı da belirgin kılacaktır. Bu yol, geleneksel metafizik anlayışlarının hakikat nosyonlarından farklı olarak felsefenin yeni güzergâhı haline gelecektir. Bu noktada eldeki çalışma, Heidegger’in felsefesini ‘varlığın zamanda, hakikat uğruna zamanla nasıl yol alacağını’ görmemiz bakımından önem taşır. Bu açıdan oluşacak fundemental ontolojinin, varlık ve zaman kapsamında nasıl ortaya çıkacağı da belirecektir. Böylesine bir çalışma yapmak için, felsefedeki hakikat arayışına yönelik araştırmamıza başlarken öncelikle hangi problemler üzerinde durulacağı ve nasıl bir yöntem izlenileceğinin belirtilmesinde yarar vardır.

123 Heidegger’in geleneksel hakikat anlayışlarından ayıran husus hakikat olarak öne sürülen aletheia’nın hiçliğe yapışık olması ve Dasein’ın bir çarpılmayla Pascalgil bir hiçliğin varlığın tam da önünde durmasıdır. Aletheia ise bu khaos karşısında varlığını açımlama imkanı taşıyacaktır. Steiner, a.g.e., s.

150.

Sorun, hakikatin nasıl tanımlanacağı ve ona ilişkin edinilecek bilginin hangi varlık meselesini açımlayacağı; hakikatin ontolojik ve epistemolojik yapısının kendisini nasıl görünür kılacağıdır. Bu meselelerin araştırılması ve tartışılmasında izlenilecek yol philosophia’nın hakikatle nasıl bir ilişki içinde olduğu dikkate alınarak geleneksel felsefe anlayışından hareketle, hakikat sorununun hangi ontolojik zemin üstünde oluşacağı soruşturularak asli hakikat fenomeni, varlık-hakikat, varolan, hakikat-Dasein kavramları bağlamlarında açığa çıkarılmaya çalışılacaktır. Söz konusu meseleler ele alınırken, hakikate ilişkin sadık kalınacak sav, hakikatin özüne yönelik sorunun zorunlu olarak varlık yapısına yönelik meselenin ele alımıyla bizi karşı karşıya getireceğinin göz önünde bulundurulmasıdır.

Bu bağlamda felsefenin hakikatle nasıl bir ilişki içinde olduğunu belirlemekle çalışmamıza başlayalım. Philosophia’nın (ή φίλοσοφία) başlangıcının hakikati aramanın başlangıcı olduğu fark edilir. Felsefe her daim bir hakikat-doğruluk arayışı içinde olmuştur. Filozof hakikati aramada felsefi temelde düşünsel eğilimini göstermektedir.

Felsefe sahasında hakikat arayışına girişilmesinin nedeni felsefenin bizzat kendisinde aranmalıdır. Bu bakımdan philosophia, philon’luğuyla (τό φίλον) sevgiyi, sophon’luğuyla (τό σοφόν) hikmetin, hakikatin bilgisini arama yolunda peyderkader yol alır. Bu yol varlığın yolunu, hiç (Nichts) olmanın yolunu ve görünüşe gelenin (Schein)124 yolunu sunar.125 Philosophia’nın perennis’liğinde (φίλοσοφία περέννίς) hakikat arayışının durmaksızın yol alışı126 insanın görme duyusundan bile güçlü bir şekilde arzulanan bilgelik olmasından kaynaklanır. Bilgeliği seviş, yaşamayı seviştir.

Bu sebeple bilgelik kendisine ulaşma arzusundan doğan philein’le (to φίλείν) süregelecektir.127

Felsefenin kendisinde barındırdığı hakikat 128 kavramının özel bir yeri bulunmasının nedeni, felsefenin telos’unun (ό τελός)129 hakikatin ne olduğunu bulma

124 Schein isim olarak ışık, aydınlık, görünüş, dış manzara anlamlarına geldiği gibi, görünüşe göre (Adv), görünen, zahiri, görünürde anlamlarında, fiil olarak ise ışık saçmak, parıldamak, görünmek anlamlarını karşılayacak şekilde kullanılır. Bkz. Steuerwald, a.g.e., s. 465-466.

125 Martin Heidegger, Metafiziğe Giriş, (çev. Mesut Keskin), Avesta Yayınları, 2015, s. 131.

126 Philosophia ve hakikat ilişkisi felsefenin varlığı daima yeniden sağlama zorunda olmasından (açığa çıkarma isteminden) kaynaklanır. Varlığın yeniden sağlanması (açığa çıkarılmasıs felsefi hakikatin kendini açmasıdır. Bkz. Heidegger, Metafiziğe Giriş, a.g.e., s.100.

127 Ayhan Bıçak, “Aristoteles’in Pratik Bilim Anlayışı”, Felsefe Arkivi Dergisi, İstanbul, Kültür Sanat Basımevi, ss.179-211, 1997, s.179.

128 Felsefenin geçmişine bakıldığında filozofların hakikat meselesini doğruluk, gerçeklik olarak da birbirlerinin yerine kullandıkları ve bu mesele bağlamında özne-nesne, bilinç-dünya, bilgi-gerçeklik,

arayışı içinde olması sebebiyledir. Bu bakımdan felsefe hakikati arama gayreti içindedir. Hakikati bulmanın felsefenin ereği olduğunu söylemek, hakikatin ne olduğuyla ilgili yürütülecek araştırmamızda, hakikati bizzat kendisinde aramak yerine, felsefenin asli yapısından yola çıkarak felsefenin nasıl ve hangi biçimde olduğunu soruşturma anlamına da gelecektir.130 Bu anlamda çalışmamızda philosophia’nın kendisinin, bizzat kendisinden hareketle soruşturulması söz konusu olur. Hakikate ulaşmayı kendine telos edinen felsefe, hakikatin bilgisini kendi özünde bulundurmaktadır. Çünkü ulaşılmaya çalışılan erek, kendisine ulaşacak olana özce uygun olandır. Ona özce uygun olan ise onu terk etmiş olsa bile bir kere dahi olsa ona içkin olmuş demektir. Bu bağlamda felsefenin bizzat kendisine bakılması gerekir.

Önümüzde duran soru Grekçe konuşarak hakikati irdelememizde o halde halihazırdadır:

ti estin he philosophia; nedir bu felsefe?131

Bu bakımdan çalışmamızın akıbeti açısından ‘ti estin he philosophia’

sorusundaki, -dir-dır’ın üzerinde durulması gerekir. Varolanı içeriksel ilgilendiren ifadelerin çeşitli ‘şey’ (res) içeriklerini oluşturan -dır ile ifade edilen, şeyin gerçekten mevcut olduğunu gösterir niteliktedir. Örneğin ‘yeryüzü var-dır’ ifadesinde yeryüzünün varlığıyla yeryüzünü daimi elönündemevcutolan olarak tecrübe edilmesi kastedilir. -Dır çeşitli tarzlarda bize kendini gösterir. –-Dır’la kastedilen var olmak (sein) gerçekten mevcut, daima ‘el-önünde-mevcut’132 olma durumu (Vorhandenheit) olarak göstermek;

bulunmak, beslenmiş olmak, hükmetmek anlamlarına gelir.133 Bu bağlamda -dır anlamları itibariyle, bir şeyin neliğini bulmaya yönelik sorunu açıklar niteliktedir. O halde sorun, felsefenin neliğine (substantia, substanz) ilişkin; felsefeyi felsefe yapan şeyin öz vasfına yöneliktir ki bu, philosophia’yı sophon yapan sorundan başkacadır.

dil-dünya, yargı-varlık gibi düalist anlayışlarla açıklama çabasında oldukları anlaşılır. Filozofların bu doğrultuda bitmek bilmeyen hakikati arşınlama gayretleri bulunur.

129 Grekçe bir terim olarak telos erek, amaç, son anlamında kullanılmıştır.

130 Martin Heidegger, Nedir Bu Felsefe?, (çev. Ali Irgat), Afa Yayınları, 1995, s.54.

131 A.e., s. 25.

132 El-önünde-mevcut-olan bağlamda çalışmamız boyunca anılacak Vorhandenheit’ın analizine giriştiğimizde terimin kökeninde Vorhand teriminin olduğu fark edilir. Almanca Vorhand, gövdenin ön kısmı, önayaklar anlamında kullanılmaktadır. Vorhanden ise mevcut, hazır, elde anlamında –sein köküyle birleşiminde el-önünde-mevcut olma, bulunma varlık, mevcudiyet, oluş bağlamlarında kullanılır. Bkz. Stuerwald, a.g.e., s. 614. Bu anlamda El-önünde-mevcut olarak ifade edilen terim Almanca Vorhandeit’tir. Vorhansein ise ‘el- önünde-mevcut olan’, önümüzde hazır varlık’, elde mevcut varlık’ olarak da çevrilebilir. Heidegger Vorhandenheit’le Dasein’ın existentia’sına refere ederek onun mevcut oluşu bağlamında terimin anlamını kullanır. Bkz. Heidegger, Being And Time, s.

39.

133 Heidegger, Metafiziğe Giriş, s.107.

Felsefenin neliğine yönelik soru, Heidegger’e göre tarihsel değil, Avrupalı varoluşumuzun tarihsel meselesidir.134 Nedir? Sorusu Batı metafizik geleneğinin hakikate varmada içine düşmüş olduğu bir çukurdur. Nedir’likte -dır’ın, felsefenin değerine ilişkin olumsuz etkisi –dır’ın varlığın anlamını da sınırlayıcı bir etkiye sahip olmasından kaynaklanır. Çünkü –dır’la öne sürülen varlığın öne çıkarılarak belirlenmesi ve –dır’ın çemberinde tutulmasıdır.135

Öte yandan nedir sorusunun düşünceyle (der Gedenke) olan ilişkisi dikkat çekicidir. Felsefenin nüvesi olarak düşünme, felsefi düşüncenin kendisini teşkil edeceği şeyin ‘nedir’ sorusuna odaklanır. Nedir? Sorusu Sokrates ve Platon’dan beri metafiziğin başlatıcısı olarak geleneksel Batı metafiziğinde yerini almıştır. Bu noktada Yunanlıların felsefi düşünüşü ti estin’e odaklanmıştır. Öyle ki, felsefi düşünme noein (τό νοείν) olarak felsefenin yönünü tayin edecektir. Noien, varolanın varlığına duyulan kaygıyla to sophon’la uyum içindedir. Böylelikle Antik felsefeden neşet eden Batı metafizik geleneği ve felsefi düşünüş ‘varolanı var olan olarak belirlemeye’ yönelmiştir. Mesele, varolan olarak varlığın anlamının ne olduğu ya da mevcut olarak mevcudiyetin ne anlama geldiğidir. Varlık-varolan arasında mevcudiyetin zamandan yoksun bırakılarak çıkmaza sokulması geleneksel metafizik anlayışın varlığın gerek gizli olan yanını gerekse sonlu olan yanı olarak zamanla bağını kuramamış olmasındadır. Bu ise Antikiteden başlayıp sonraları Antikiteden miras kalan Batı metafizik geleneğinde varlığın zamansal değerini meydana getirmiştir.

Bu noktada Heidegger hakikat anlayışında Greklerin tekhne ve philosophia yakınlığına dikkat çekerek tarihsel tavırdan hareketle hakikati arama yoluna koyulur.

Antikite hakikatin doğaya (physis, natura) yayılım gösterdiğinin ve onun keşfinin philosophia vasıtasıyla olacağının farkındadır. Heidegger, burada physis ve tekhne’nin gizemli bir şekilde olan birlikteliğine vurgu yapmaktadır. Hâlbuki Antikitede philosophia, tekhne yakınlığı daha sonraları Batı metafizik anlayışından defedilip metafizik sahada felsefe, sanat-varlıktan ve düşünmeden yollarını ayırarak hakikate yüz çevirmiştir. 136 Böylece Batı metafiziğinin hakikat anlayışını anlamak adına Yunanlılardan miras aldığı ve hakikat anlayışını oluşturduğu physis üzerinde

134 Heidegger, Nedir Bu Felsefe?, s.32-33.

135 Heidegger, Metafiziğe Giriş, s.107.

136 Heidegger, Sanat Eserinin Kökeni, s.45.

durmamızda yarar vardır. Yunanlıların hakikat anlayışı physis görüşü ile uyumludur.

Grekçede physis Romalılardaki karşılığı olarak Latince natura ve şimdilerde Batı Avrupa medeniyetinde düşünceyi yöneten doğa kavramı olarak belirmektedir. Physis,

“o anki sınırlar içinde süredurandır.” Physis o halde şimdide hep varolandır.137

Diğer yandan gerek physis’te gerekse physis’in içkin olduğu sanatta açıklık ve gizlilik olması sebebiyle aralarında bir gerilim de bulunmaktadır. Physis ve sanat, dünya ve yeryüzünde bu gerilimi yaşamaktadır. Dünya açıkta olanın açıklığındayken138, yeryüzü açığa çıkmakta olanın gizli kalanını devralır. Yeryüzü ve dünyanın bu karşıtlığında uyum bulunur. Bu uyum hakikatin ortaya çıkmasına imkân vermektedir.139 Bu noktada, logos devreye girerek varolanın varlığını açmasına olanak verir.140 Burada felsefe logosça konuşmanın ilkesinde, physis’te beliren var olanın eşiğinde kendini aşikâr kılacaktır. Dolayısıyla hakikate yönelik araştırmamızda bizi yine kendisini sorgulamaya götürecek olan bir mesele belirir ki bu, felsefenin ne olduğudur. Çünkü hakikati aramak, felsefeyi noein’le tefekkür etme anlamına gelecektir.

Heidegger hakikat kavramını açıklamadan önce onun köklerinin 141 Eski Yunanca kökenli olduğu gerekçesiyle ve onu anlamak için Eski Yunan medeniyetini;

kültürünü, varlık-bilgi anlayışını iyi anlamamız gerektiğine dikkat çeker. Bunun nedeni önceden belirttiğimiz üzere, philosophia’nın Eski Yunanca konuşmasına bağlanır.

Philosophia terimine ilişkin kökensel analize giriştiğimizde onun philosophos (ο φίλοσοφός) teriminden geldiği anlaşılır. Bu sözcüğün ilk Herakleitos tarafından oluşturulduğu düşünülür. Laertios’un belirttiği üzere philosoposların her şeyi bildikleri sanılmıştır. Buna karşılık Pythagoras her şeyi bilmenin gerek olmadığını söyleyerek kendine philosophos demiştir.142 Önemli olan bu bakımdan çok bilmek143 değil,

137 Heidegger, “Sanatın Doğuşu Ve Düşünmenin Yolu”, Patikalar, s.15-16.

138 Dasein’ın dünyayla dolaysız karşılaşması onun dünyayla kurduğu ilişkinin açıklığıdır

139 Heidegger, Sanat Eserinin Kökeni, s.44-45.

140 Heidegger, “Sanatın Doğuşu Ve Düşünmenin Yolu”, s.19.

141 Heidegger, hakikatin özüne ilişkin refleksiyonları kendisinden önceki felsefelerden ve filozoflardan türediğini iddia eder. Bu anlayış erken metafiziğin ürünüdür. Bkz. Johnson, a.g.e., s. 75.

142 Nihat Keklik, Felsefenin İlkeleri, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, 1996, s.7.

143 Grekçe terim olarak he epistateo, bir şeyde ustalaşma, yetki sahibi olma, o şeyde hükmetme, bilirkişi olma anlamındadır. Epistateo eylemi içinde olan kişi aynı zamanda yönetme ve denetleme eylemi içindedir ki, bu gücü sağlayan onun bilgisidir, bilinen şeyin bilgisine ehil olmasıdır. Bkz. Liddell And Scott, a.g.e., s. 659.

kosmos’a müdahil olan hakikati bilmektir.144 Burada philosophosluktan kastedilen hikmet sahibi olmaktan öte, sophon’u seven, onun peşinden koşan, onu bulma arayışı gayretinde olan anlamındadır.

Philosophia’ya yönelik incelememizde Grekçe konuşan philosophia ve logos arasındaki ilişkiye de dikkat çekmemiz gerekir. Eski Yunanlılara göre philosophos ve logos arasında kopmaz bir ilişki bulunur. Philosophos logosla konuşarak varlığın anlam ve mahiyetine yönelik arayışında logos’un sesine kulak kesilmektedir. Burada logos ve sophon, harmonia (η άρμόνια) temelinde kuruludur. To sophon ve logos homologein olarak aynı dili konuşmaktadır. Heidegger’in belirttiği Herakleitos’un fragmanı bu bağlamda önemlidir.145 Bu konuşmada varolanın açıklığı yatar. Logos, varolan hakkında dolaysız konuştuğu sürece sophon’a sadık kalacak ve ereğine ulaşacak nihayetinde de logos, to on’un aracısız harmonia’sında kendisini bulacaktır.146Philein ise logos’un to on’a (varolan) yönelimini sağlayarak sohposlaşacaktır.147

Şu durumda, aner philosophos, hos philei to sophondur. 148 Bu, philein homolegein149 olarak logos’a karşılık gelir. To sophos’un söylediği şey ise açıktır. Hene ponta; ‘bir olan her şey.’150 Hakikatin bilgisini içeren bu tümce, tümce olmaktan öte ontolojik kökene vurgu yapmaktadır. Sophon varolanların hepsinin birlik içinde olduğuna işaret eder. Hatta daha keskin bir dille söylenirse varlık varolandır.

Varolanların bir araya toplandığı sahadır varlık.151

Ancak Sokrates öncesi felsefede varolanların bir araya toplanması olarak ifade edilen varlık tam manasıyla anlamına kavuşamazken, Yunanlıları hayrete düşüren şey, nasıl olur da var olanın varlıkta152 belirdiği üzerinedir. Bunu hakikat kavramıyla

144 “Bilgelik tektir; her şeyi her şeyle yöneten düşünceyi bilmektir” (έντόσοφόν, έπίστασθαί ϒνόμην, ότένηέκυβέρνησε πάντα διά πάντων). Bkz. Herakleitos, Fragmanlar, s.111.

145 Steiner, a.g.e., s. 63.

146 Heidegger, Nedir Bu Felsefe?, s. 37.

147 A.e., s.38.

148 Ανήρ φίλοσοφός οςφίλείντό σοφός; filozof kişi bilgeliğin kendisini sevendir.

149 σοφός oμολογείν-ω, aynı fikirde olmak, anlaşmaya, varmak anlamında kullanılan Grekçe terimdir.

Bkz. Liddell And Scott, a.g.e., s. 1226.

150 Monist anlayış olarak her şeyin tek bir şeyden çıktığı ve Bir’in bu bakımdan her şey olması antik düşüncenin ayırt edici noktalarındandır. Bu konuda Herakleitos bir fragmanında, “yasa bir’in kararına uymaktır” (νόμος καί βουλή πείθεσθα ένός) deyişiyle, nomos’un herkesin payına düşeni dağıtması olarak paya düşme ölçütü onun özü olacağından bu dağıtımın zorunlu olacağından ve nomos’a uyulmasının da zorunluluğu olacağını anlatmakta olabilir. Bu bağlamda nomos, bir sınırdır, Bir’in yasasıdır. Bkz. Herakleitos, Fragmanlar, a.g.e., s.95.

151 Heidegger, Nedir Bu Felsefe?, s. 36.

152 Mevcut olanın mevcudiyette vuku bulması.

ilişkilendiren Heidegger, Yunanlıların ‘açığa çıkarma’ olarak öne sürdüklerinin hakikat olarak anlaşıldığını ifade eder. Hâlbuki varolanın açığa çıkmasını sağlayan bir şey vardır ki bu, gizli kalan varlığın ta kendisidir. Bu doğrultuda varlık kendini örterken varolanı da açığa çıkaracaktır.153 Hâlbuki Yunanlılar varolanın kendisinde açığa çıktığı varlığı ve onun anlamını ihmal etmiştir.

Sorunumuz o halde hakikatin bilgisine ilişkin, sophos ve hakikat arasında kurulan ilişkiyle bilginin yetkinliği ya da yetkin olma çabası içinde olmaktır. Önemli olan, hangi tür bilginin yetkinliğine ulaşma olduğu hususunda sergilenecek yaklaşımdır.

Bu mevzu hususunda felsefenin geçmişine bakıldığında, Antikitede philosophia’nın hakikat arayışı içinde olduğu savını destekleyen bir tavır alınarak, philosophia’nın başladığı yer olarak Sokrates öncesi doğa düşünürleri dikkate alındığında arkhe’nin154 (η αρχή), hakikat kavrayışının temeli olduğu anlaşılır.

Hakikat kendisini, her şeyin kendisinden çıktığı, ilk neden, köken anlamlarına gelen155arkhe’de serimler. Arkhe’nin temeli felsefe yapmanın başlangıcı olarak bir köken sorunudur. Arkhe varlığın bulunuş olarak değerlendirilmesi olup, varlığa bir konum tayin etmektedir. Buna giden yol ise hayret etmekten geçmektedir. Hayret, meraktan doğar. Merak sorun bilincini meydana getirir. Bu doğrultuda felsefede sorulan ti estin; önem kazanır.156 Bir şeyin ne olduğu o şeyi o şey yapanın ne olduğu sorusuna giden yolu açımlayan söz konusu sorun olarak ti estin sorusu, arkhe’nin ne olduğuna giden kapıyı aralayacaktır.

Bu bağlamda ti estin; sorusu şeyin hakikatine giden yol olduğu gibi felsefenin özüne giden yol da olmaktadır. Yine Yunanlıların ousia ve arkhe arasında kurdukları ilişkiyi göz önünde bulundurmamız da hakikat araştırmamızda bize yardımcı olacaktır.

Öyle ki, Philosophia öz157ü (eidos) karşılayacak Grekçe terim olan ousia üzerinden

153 Heidegger, “Sanatın Doğuşu Ve Düşünmenin Yolu”, s.25.

154 Temel olarak hakikat olan arkhe Thales’te okaenos, Anaksimenes’te aer, Anaksimandros’ta apeiron Herakleitos’ta pür, Parmenides’te varlıktır (düşünme). Arkhe’nin ne olduğuna ilişkin getirilen felsefi yanıt denemeleri farklı olsa da arkhe’nin varlığın kökeninde hakikatin gizlendiği savunulur.

155 Liddelle And Scott, a.g.e., s.252.

156 Heidegger, Nedir Bu Felsefe?, s.49

157 Ousia (ούσια), öz-töz terimini karşılayacak şekilde kullanılır. Aristoteles, ruh üzerine adlı eserinde bu kavramı formel töz olarak kullandığı gibi (II, 1, 412 a 7-9) form (eidos), öz (to ti estin) ve mahiyet (to ti en einai) ile eşanlamlı olarak da kullanmıştır. Bu bağlamda ousia madde ve tözden meydana gelen birleşik varlık anlamında kullanılmıştır. Bkz. Aristoteles, Metafizik, V.Kitap, 1017 10-25.

yükselir. Ousia bir şeyin her nasılsa onun o şekilde olacağı üzerinden kendini tanımlar.

Hakikatin özü varlığın temel arkhe’si, aitia’sı (η άιτία) olarak ousia’ya karşılık gelir.158 Sokrates öncesi felsefede öz olarak ousia, arkhe’ye gönderimde bulunurken, Sokrates sonrası felsefede varlığın temel ilkesi haline gelmiştir. Varlığın temel ilkesi olarak hakikati açımlayan ousia Aristoteles’te hypokeimenon’a karşılık gelip, kendisini energeia’da gerçekleştiren bir varlık anlayışı sunarken159; Platon’da ise İdeanın varlığını karşılamıştır. Varlık şu durumda İdeanın değişmez matrislerine yerleştirilir.

Hakikat hakiki varlıklar olarak İdeanın bizatihi kendisidir (αύτηίδεά). Platon’un bu anlamda hakikat anlayışı, ontolojik epistemolojik bir platformda irdelenir. Burada hakikatin ontolojik yönü varlığın kendi hakikati olurken, epistemolojik yönü varlığın hakikatine ilişkin hakiki bilgisi olarak epistemedir (η ερίστέμή). Öyle anlaşılıyor ki, Grek düşüncesinin görüşü olarak varlık-bilgiye dair ilişki aynı temel üzerinde kurulur.

Bu bakımdan hakikate yönelik Antikitedeki araştırmamızda anlaşılıyor ki, bilgi felsefesinin temel sorunlarından olan bilginin doğasının, kaynağının, standartlarının ne olduğu ve bilgiye ilişkin doğruluk sorunu Grek düşüncesinde varlığa ilişkin girişilecek araştırmadan bağımsız olarak ele alınmamaktadır. Bu anlamda, bir şeyi bilmenin ne anlama geldiği sorusu, neleri bilip neleri bilemeyeceğimize ilişkin soruya kapı aralayacak, epistemik sorun ontolojik soruna dönüşecektir.160 Birinci soruya verilecek bir yanıt denemesi ikinci soruya getirilecek yanıtla söz konusu olabilecektir. Antikite için bahsi geçen iki soru göz önünde bulundurulduğunda, hakikate ilişkin karşımızda duran ve yanıtlanmayı bekleyen modern dönem düşüncesinin aksine, tek bir sorudur.

Hakikate yönelik buraya kadar ki araştırmamızda böylece hakikatin felsefeyle olan ilişkisine dikkat çekilerek onun Antik Yunandan neşet ettiğine, hakikat sorununun ti estin sorusuyla özcü felsefe geleneğinde Batı felsefesini de biçimlendirdiğini ve meselenin arkhe’nin kalbinde kökensel bir mesele olduğunu belirtmiş olduk. Bundan sonra çalışmamıza varlık-varolan bağlamında hakikat anlayışının nasıl tezahür ettiğini açımlamakla devam edeceğiz.

158 Söz konusu terim ‘Varlık ve Zaman’da mevcut bulunma olarak ifade edilmiştir. Bkz. Heidegger, Being And Time, s. 22.

159 Steiner, a.g.e., s. 65.

160 Arslan Topakkaya, Sistematik Felsefe Bağlamında Platon-Aristoteles Karşılaştırması, Nobel Yayınları, Ocak 2014, s.65.

Heidegger’in hakikat anlayışını anlamak hakikati nerede arayacağımız sorunu bağlamında, varlık-varolan arasında ayırım yapmayı gerektirir. Burada varolanı etimolojik soruşturmaya tabi tuttuğumuzda onun Greklerin to on’una karşılık geldiği anlaşılır. To on, olma, olmaklık anlamına gelen sıfat-fiildir (partisip). Terim hem sıfat hem de fiil olup, var olanın karşılığı olarak gerçek olan (pozitivus) olarak kullanılmıştır.

Bu anlamda varolanın ne olduğuna yönelik soruşturma gerçek olanın ne olduğu üzerine

Bu anlamda varolanın ne olduğuna yönelik soruşturma gerçek olanın ne olduğu üzerine