• Sonuç bulunamadı

DİLTHEY’DA TİN BİLİMLERİ DOĞRULTUSUNDA ‘ZAMAN’

HEİDEGGER ÖNCESİ ZAMAN ANLAYIŞLARI VE HEİDEGGER’İN ELEŞTİRİSİ

1.6. DİLTHEY’DA TİN BİLİMLERİ DOĞRULTUSUNDA ‘ZAMAN’

Aristoteles’le başlayan Augustinus ve Kant ve Hegel’le devam eden meselemizin bir diğer konuğu Dilthey’dır. Heidegger’in ‘Varlık ve Zaman’ adlı eserinde Dilthey’ın neden zaman anlayışına yer verdiğinin izahını şu şekilde yapmak mümkündür; Heidegger varolanı varolan olarak ve varolanın varlığı arasında yaptığı ayırımla tüm ontolojilere temel olacak fundemental ontolojisiyle varlık ve zaman arasındaki ilişkinin beyanını, varlığın anlamının ancak zamanda görünür olacağı savıyla desteklemiştir. Bu zaman anlayışı alelade hesapçı bir zaman anlayışı değil, varlığın;

varolanın varlaşmaya gelmesini sağlayan varlığın kendi aletheia’sının ortaya çıkmasına eşlik eden ontik değil, ontolojik-ekzistansiyal bir zaman anlayışıdır. Bu zaman görüşü tarihselliği beraberinde getirirken, kendisinin psikolojik-psişik etmenlerle açıklanışına karşı olarak kendi ekstaz’ını kurmuştur. Bu anlayış doğrultusunda çalışmamızın bu bölümünde modern dönemde psikolojinin, yaşama felsefelerinin, romantiklerin de ortaya çıkışıyla beliren tarihselcilikteki zaman kavrayışlarını Dilthey’ın tin bilimleri epistemolojisinde yaptığı girişimle açıklama yoluna giderek ‘tarih’, ‘yaşantı’

309 Voir Fransızca görme, seyretme, görmek, geçmek, önceden görme, bulmak düşünmek anlamlarına;

venir ise gelmek (venez avec moi) yetişmek, olmak, aklına gelmek, -e gelmek, -den gelmek, venir au mande, doğmak, dünyaya gelmek manalarını taşımaktadır. Bkz. Saraç, a.g.e., s. 1454.

310 Malabou, a.g.e., s. 192.

311 Terfiyen kaldırma, kaldırılma anlamına gelen terimin kökü olarak auheb’en yerden kaldırma, ayağa kaldırmak (belagerung), nakzetmek manalarına gelmektedir. Bkz. Steuerwald, a.g.e., s. 53. Bu anlamda Aufhebung, plastisite’yle ilişkisi anlamında oluşta yukarı yükselme anlamında devingenliği ifade eder.

kavramlarını odak noktası kılıp, bu kavramların zamanla nasıl ilişkilendirildiği ve buna bağlı olarak zamanın a priori bir kavram olup olmadığı araştırılacaktır. Çalışmamızın sonuna doğru ise Heidegger’in Count Paul Yorck üzerinden Dilthey’a yönelik eleştirisi, zamanı ve tarihi açıklamada psikolojiyi payanda olarak görmesiyle, onun epistemolojik öncelikli zaman anlayışını nasıl ileri sürdüğüne yönelik tartışmayı içermektedir. Ancak şunu da hemen belirtelim ki, Heidegger Yorck ve Dilthey’dan sezgi ve zamansallığın doğası tartışmasından yola çıkarak, insan varoluşunun zamanla belirlenişi ısrarlı anlayışından oldukça yararlanmıştır.312 Bu anlamda onun Dilthey ve Yorck’tan yararlanışı anlayışlarının kendisindeki araçsal bağlamıdır. Sorun, zamanın halen psikolojiye hapsolan epistemik bir sorun olarak görülerek ontolojik temelinin görmezden gelinmesine yöneliktir. Bu bağlamda çalışmamıza belirttiğimiz meseleleri inceleme adına 19. yüzyılın epistemolojiyi ontoloji karşısında öncelediği dikkate alındığında, insan-varlık-zaman ilgisinin nasıl anlaşıldığına göz atmakla, yol aldığımız varlığın zamansal patikasında çalışmamıza başlayalım.

19. yüzyıl’a gelindiğinde özellikle Anglosakson dünyada felsefe, epistemoloji ve mantık olarak anlaşılmıştır. İnsanın duyumlanabilir nesneleri hangi bağlamlarda algıladığı ve bilgisine ulaştığıyla ilgilenen epistemoloji ve düşünmenin genel yasalarını araştıran mantık ile felsefe ‘insan kosmosu’nu ihmal ederek, formel ve teknik sorunlarla uğraşmış, felsefe hem hermeneutiğin hem de epistemolojinin sorunlarını çözmekte yetersiz kalarak köhneleşmiştir.313 İnsanın teknik olana hapedilerek anlam ve değerden yoksun kılınışı, yaşama felsefelerinin romantiklerin görünür olmasıyla insana yönelik bakışın da değişmesine sebebiyet vermiştir. Bu noktada Dilthey ‘Moral Bilincine İlişkin Bir Analiz Denemesi’ adlı eserinin son bölümünde Popper’ın şu sözünü aktarır:

“insanoğlunun özgün araştırması insandır.”314 Bu anlayışa göre, insan yaşamı sadece bir gerçeklik değil, aynı zamanda bizim için doğrudan ulaşabileceğimiz tek gerçekliktir.

İnsan yaşamına yönelik yapılacak araştırma pratik bilincin insan yaşamı üzerinde daha fazla kontrol sağlaması bağlamında da fayda sağlayacaktır. Bu doğrultuda önemli bir husus, insanı anlamada tarihin anahtar olduğudur. Bu anlayışa göre insan doğasının totalitesi tarihte verilmiştir. Dilthey bunu şu şekilde açıklar:

312 Steiner, a.g.e., s. 110.

313 Doğan Özlem, Bilim, Tarih ve Yorum, Inkılap Kitabevi, 1998, s. 75.

314 A.e., s. 92.

İnsan kendisini, kendi üzerine bir araştırmayla veya sadece psikolojik deneyimleriyle değil, tarihti aracılığıyla ve tarihsel süreç içerisinde ortaya koyduklarıyla tanıyabilir.315

Bu anlamda insanı anlarken yeni bir mesele olarak tarihin ne olduğu ve insana neler katacağı onu nasıl tanımlayacağı ayrı bir mesele haline gelecektir. Tarihin önemi bilgi üretiminde önemli bir rol oynamasından kaynaklanır. Çünkü insan olmak, bilgi üretmekle başlar. Bilgi üretiminde ise geçmiş, şimdi ve geleceğe yönelik algılayışımızın dikkate alınması gerekir. Bilhassa üretilenler için geçmiş odak noktasıdır. Bunun nedeni, yaşamımızın her anının geçmişin birikimini taşıması ve bu birikimin içinde bulunduğumuz tarihsellik ve tinsellik zemininde yorumlanmasından kaynaklanır.

İnsanın bilme yetisi zaman (tarih) içinde oluşur. Bu bağlamda otobiyografiler önemlidir.

Otobiyografiler bu yorumların ortaya konduğu yazılı yapıtlardır. Dilthey’a göre, İnsan kendi yaşam akışını kendini, kendi ördüğü tarihsel ilişkiler içinde bilincine taşıyarak kavrar. Öyle ki, otobiyografi sonunda bir tarihsel betimleme olmaya doğru genişleme gösterebilir... Otobiyografinin önemi kişinin kendi yaşamından çıkmış ve bir derinleşmeyle kendini ve dünyayla ilişkilerini kendisi için anlamlı/anlaşılır kılmasından ileri gelir. İnsanın kendisi üzerine düşünmesi böyle bir anlama için hareket edilecek nokta ve temeldir.316

Dolayısıyla otobiyografiler tarihsel olanın da yansıması olarak insanın hem kendisini hem de dış dünyayı anlamasına olanak verir. Bu andan itibaren ‘anlama’

ileride açıklayacağımız üzere ‘yaşama’ kavramında temellenir. Dilthey’ın yaşama ilgisi içinde bir araya getirdiğimiz tekillikler, “yaşamın zaman bağlamında ve parçaların bütün ile ilişkisi içinde oluşan bir yaşantılar bağlamı olduğu”317 sonucunu doğurur.

Ancak bu söz konusu olan parça-bütün ilişkisi, parça ile bütün arasında içsel bir ilişkidir ve zamana bağlı olarak değişecektir. Bütünlük, her yeni yaşantıda yeniden kurulur. Her yaşantı yeni bir zaman demektir. Bu yaşantıda her yeni anlama yaşantıya ait bütünsel kavrayışa katılır ve onu dönüştürür. Yeni anlamalar zamanın sunduğu zamansallık ve tarihsellik içinde dönüşüme uğrar. 318 Doğa bilimlerine karşı tin bilimlerini temellendirmeyi esas alan Dilthey, bireyin kendine ilişkin anlamasını böylesine bir

315 A.e., s. 88.

316 Wilhelm Dilthey, Hermeneutik Üzerine Yazılar, (çev. Doğan Özlem), Inkılap Kitabevi, 2003, s. 137.

317 A.e., s. 132.

318 A.e., s. 290.

tümevarımsal metodoloji içinde gerçekleştirir. Dolayısıyla yaşama Dilthey’da hermeneutik bir süreç olarak tanımlanır.

Anlaşılacağı üzere Dilthey’ın zaman kavramı tarih kavramının irdelenmesine bağlı olarak onun insan yaşamındaki etkinliğinin anlaşılmasına bağlıdır. Dolayısıyla onun zaman kavramı tin bilimlerini temellendirme sürecinde epistemolojide yaptığı devrimle ilişkilidir. Bu devrim onun hermeneutiği tarih zeminine indirgemesiyle çözümlenir. Bu anlamda Dilthey’ın zaman kavramına yönelik araştırması onun hermeneutik platformunda, tin bilimlerine yönelik yaptığı epistemolojide kendisini imler. Bu imleme, tarihsel bilginin epistemolojik ve mantıksal temellenimini görmeye yöneliktir.319 Dilthey’ın sorunu epistemolojiktir. Amaç bilgi üretmek değil episteme’nin epistemolojik olarak temelini döşemektir. Amaç felsefi hermeneutik ile tin bilimlerinin temellendirimini sağlamaktır. Bu temellendirmeye ise insani ve tarihsel dünyanın tekilleşmiş olguları üzerinden gidecektir. Bu anlamda araştırmasının zeminine tekil yaşantıyı koyan ve onun temel dinamiklerini çözümlemeye koyulur. Onun insana yönelik verdiği önemle tarihsellik, epistemolojik bir temelle hermeneutik metodolojiyi bağımlı kılar. Çünkü Dilthey’ın anlayışını Kant’ın zamanı bilince bağımlı kılmasının aksine, bilinçten bağımsız bir zaman anlayışının; tarih anlayışımızın nasıl biçimlendiğini anlamak kapsamında zaman-tarih-insan meselesi bağlamında değerlendirmek yararlı olacaktır.

Bu anlayıştan hareketle onun zaman-tarih meselesini yetiştiği Alman tarih okulu bağlamında yorumlamak gerekir. Dilthey’ın görüşlerinin belirdiği Alman tarih okulu hakkında Özlem şunları belirtmektedir:

Alman tarih okulu kökeni ve gelişimi bakımından büyük ölçüde Herder’e bağlı ve çoğunluğu aynı zamanda filozof da olan tarihçinin oluşturduğu bir okul olarak alman idealizmi ile aynı dönemde ortaya çıkmış ve hatta bazı bakımlardan ondan daha eski bir geçmişe sahip olmuştur.320

Şu durumda, Alman tarihinin başarısı, Dilthey’a göre bilimleri hem metafiziğin hem doğa bilimlerinin güdümünden kurtarmış olmasından kaynaklanır. Genel olarak felsefe ile bilimi, özel olarak ise tinsel ve tarihsel yaşamayı konu edinen bilimleri birbirine bağlamayı isteyen Dilthey bu çabasına Alman tarih okulunun açtığı güzergah

319 Özlem, Bilim, Tarih ve Yorum, s. 71.

320 Doğan Özlem, Tarih Felsefesi, İnkılap K tabev , 2001,
 s. 74.

üzerinden devam etmektedir.321 Bu okulun anlayışına göre her tarihsel süreç kendi özgülüğü içinde ve tekil tarihsel olayların taşıdığı değeri veyahut anlamı, o olayın kendi gelişimi bağlamında ele almayı amaçlamanın yanı sıra, bugün geçmişte kalanların nasıl açıklanabileceğini sorgulayan ve tinsel yaşamın her anında tarihsel bir niteliğe sahip olduğunu benimseyen bir toplum öğretisi ortaya koyulmuştur. Ancak Dilthey, Tarih okulunun görüşlerini kabul etmekle birlikte onları felsefi temellendirmeden yoksun oldukları görüşüyle eleştirir. Çünkü ona göre,

Tüm tarihsel/toplumsal olgu olayların öz niteliği bilince bağlılıktır. Bu olgu ve olaylar insanın, bilme isteme, amaç koyma arzulama yetileri doğrultusunda ortaya çıkması nedeniyle de diğer olgu ve olaylardan ayrılmaktadır.322

Bu doğrultuda Alman tarih okulunun felsefi temellendirimin eksikliğini fark eden Dilthey bu eksikliği gidermeye çalışmaktadır. Tin bilimlerinin epistemolojik bir temellendirmeye ihtiyacı vardır. Onun doğa ve tin bilimleri arasında yaptığı devrim hem metodolojik hem de epistemolojik bir devrimdir. Bunun nedeni metodolojik farklılıklar üzerinde çalışmanın bizi epistemolojiye götürecek olmasıdır. Dilthey bu bağlamda tinimizin bilgisiyle fiziksel şeyler üzerine olan bilgimiz arasındaki farkın doğasını araştırmak zorundadır.323 O, Alman ekolünün eksikliğini gidermeye çalışırken onun eleştirisi empirist epistemolojinin çözemediği meselelere de çözüm bulmayı amaçlamaktadır. Empirist epistemolojinin kendi ilgi alanında toplum-tarih-kültür bağlamında tarihsel bilgi epistemolojik ve mantıksal temellendirimin yapılmasına koşul olmuştur.324 Bu anlamda tin bilimlerinin ve doğa bilimlerinin ayırımını yapmakla işe başlanmalıdır. Dilthey’a bu noktada yöneltilecek sorular, tezimizin bu bölümünde zaman kavramının araştırılmasındaki niyetimiz kapsamında, bizi yolumuzdan saptırmayacaktır: Tin bilimleri nasıl felsefi bir zemin hazırlamıştır? Tarihe yüklenilen anlam nedir? Tarihteki insan nedir? Tin bilimleri epistemolojisinde nasıl bir zaman anlayışı sunulmuştur? Bu sunuş felsefi bağlamda nasıl temellendirilir? Yanıtlanmayı bekleyen bu sorular araştırmamız bağlamında tartışılacaktır.

Yukarıda sözü edilen her iki alan arasındaki ayırımın nedeni gerek konuları bakımından (araştırma nesnesi) gerekse yöntemleri bakımından olan farkın esas

321 Dilthey, Hermeneutik Üzerine Yazılar, s. 362.

322 Wilhelm Dilthey, Hermeutik Ve Tin Bilimleri, (çev. Doğan Özlem), Notos Yayınları, 1999, s. 132.

323 Özlem, Bilim, Tarih ve Yorum, s. 74.

324 A.e., s. 71.

alınmasıyla gerçekleşir. Dilthey’a göre tümüyle insanın yapıp etmeleriyle belirlenen tarihsel ve toplumsal alana ait bilginin, doğa bilimlerindeki gibi genel ve evrensel yasalar altında incelenmesi söz konusu olmamalıdır. Diğer yandan, tarihsel ve toplumsal gerçekliğin evrensel ideler sisteminden hareketle anlam bulma yalınlığı 18.

yüzyıl Almanyasında doğmuş ve yeni bir tarih felsefesi anlayışı gelişmiştir. Bu noktada Dilthey tarihsel olguların kendi tekillikleri içinde daimi olduğunu kabul eden Alman tarih okuluyla uzlaşı içindedir. Bu, zamanın evrensel olduğunun da reddidir. Çünkü her toplumun bir tarihi, bir zamanı bulunmaktadır.325 Dolayısıyla tinsel yaşamın bütün yönleriyle tarihsel bir niteliğe sahip olduğunu benimseyen bu tarih görüşü Dilthey’la bir düşünce akımını oluşturmuştur.

Toplumların tarihlerine ve zamanlarına yönelik doğa bilimlerine karşı yapılan ilk farklılık tin bilimlerinin gerçek ilkesinin deneyim olmasına karşılık, doğa bilimlerinin deney ve gözlem olduğu yönündeki savdır. Bu anlayış doğrultusunda tin bilimleri anlama yoluna giderken, doğabilimleri açımlama yolunu seçecektir. Anlama Dilthey’a göre, “ben’in sen’de yeniden keşfidir.”326 Bu görüşe göre bilen özne nesneleşir; çünkü nesnesiyle birlikte bilen bir öznedir. Zaman bu kapsamda tarihsel olanın anlama olanağıdır. Anlama başka bir deyişle, “duyusal olarak verili işaretlerden hareketle, ifadesi bizzat bu işaretlerden ibaret bir şey olarak, içsel olanın tanıdığı süreçtir.”327 Anlam (Beutung) Dilthey’da tinsel yaşam sürecindeki bütün ve parça arasındaki ilişkiyi tanımlar. Anlama, tinsel yaşam bütünlüğünün tekil anlamalardan hareketle kavranmasıdır. Ancak tekil anlamalarda tinsel bütünlük dolayısıyla anlaşılabilir. Bu noktada dil, kavramlar yoluyla nesnel tinin ifadesi olan kültür taşıyıcılarıdırlar. Dilin özelliği dünya görüşlerinin yaşama bakış tarzlarının sözcükler ve tümceler yoluyla nesneleşme yoludur. Dolayısıyla yaşamanın yorumlanması dilde, dilde kurulan ifadelerde yorumlanabilir ve anlaşılabilir.328

Dil ve anlam ilişkisi bağlamında, her türlü anlam ifadelerin varlığıyla mümkün hale gelir. Burada anlamın anlaşılmasından önce, ifadelerin anlaşılmasının, algılanmasının mahiyeti belirir. Ancak algılanan ile zihin arasındaki ilginin de ne

325 Dilthey, Hermeutik Ve Tin Bilimleri, s. 13.

326 Özlem, Bilim, Tarih ve Yorum, s. 71.

327 Wilhelm Dilthey, The Formation Of Historical World İn The Human Science, (Ed.) Rudolf A.

Makkreel, Frithjof Rods, Vol.III, Princeton University Press., 2002, s. 87.

328 Özlem, Bilim, Tarih ve Yorum, s. 80.

olduğu kavranmalıdır. Sözcüklerin neyi ifade ettiği bu ifade edişin ardılındaki algılamaların ve zihinsel süreçlerin neler olduğunun tespiti önemlidir. Burada yaratılan ortak kültürün algılanışı nasıl belirdiği üzerinde de durmamız gerekir. Hermeneutiğin tin bilimlerinin epistemolojisini yapmada devreye girdiği yer de burasıdır. Her anlama ve anlamı yeniden yaratma hermenutik bir etkinliktir.329 Bu, zamanın da hermeneutik açıklanmasıdır. Açımlama ve yorumlamanın arka planında insanın tüm psişik ve zihinsel donanımı yatmaktadır. Ancak anlama olayının yaşanması bizim yaşantılarımızda ölçülecektir. Yaşama kavramı, anlama kavramı üzerinde tesis edilecektir. Tin bilimlerinin bu zemini, doğa bilimlerinden olan ayırımın da sınırını koymaktadır. Yaşantı kendini ifade etmenin yada nesneleştirmenin bir yolunu bulacaktır.330 Bu şekilde tinsel olgulara ait bilginin kavramsal bilgi haline dönüşümü, duyusal verilişi işaretlerin yeni yaşantıya dair dışlaştırmaların nesnellik niteliğini ortaya çıkarmasına bağlıdır.331 Yaşantılar yoluyla anlama empati ve iç deney yoluyla olur.

Dilthey hem tekil yaşantıyı hem de bu tekil yaşantıdan hareketle tarihsel bağlamı, iç deney ve yerine koyma yoluyla yeniden kurarak yorumlayarak anlar. Bu yaklaşım tarzı Dilthey’ın biyografik ve Heidegger’in ona yönelik eleştirisi olan psikolojik modelini oluşturur.

Bu görüş kapsamında Heidegger’in bakışından hareketle Dilthey’a yönelebiliriz.

Dilthey’ın yorumları psikolojik temelli olup o, bütün yaşamı psikolojik akış olarak temellendirir. Bu akış, deneyimlerden oluşmaktadır. Bu deneyimler ise insanın kendi dışındaki dünyada yapıp etmelerinden oluşur. Yaşam bu şekilde oluşmuş deneyimler ya da anılar yığınıdır.332 Yaşama ilgisi ve yaşantının insanın davranışlarında nasıl etkisi bulunduğuna dair açıklama şu şekilde verilir:

İnsan ve nesleler, ister belli yönleri ile sınırlanmış, ister sürekli olsun, benim varoluş sevincimi, beklenti ufkumu, gücümü arttıracak şeyler kılar. Veya tersine, bu insanlar ve nesneler, yaşam bağı içinde, varoluş mekanımı sınırlar, beni etkilerler, gücümü azaltırlar.333

329 Dilthey, Hermeutik Ve Tin Bilimleri, s. 36.

330 A.e., s. 76.

331 Dilthey, The Formation Of Historical World İn The Human Science, s. 208.

332 A.e,, s. 87. Ancak şunu da belirtelim ki Dilthey dönemi psikolojiyi de eleştirmektedir. Bunun nedeni psikolojinin yöntem olarak fiziğin yöntemini model almasıdır. Ona göre fizik biliminin yönteminin psikolojiye uygulanması başarısızlığa yol açacaktır. Çünkü fiziğin ve psikolojinin dünyası farklıdır.

333 Dilthey, The Formation Of Historical World İn The Human Science, s. 131.

Bu bağlamda yaşantı kavramını temele alan psikolojiyi tin bilimlerinin mahaline yerleştirmeye çalışan Dilthey, yaşantıya dair bilgi formlarını doğa biliminin bilgi formlarından ayırmaya çalışır. Yapılacak psikolojik araştırmanın amacı da belli olmaktadır. Bu, bireysel psikolojik yaşamlardaki genel olanı ortaya çıkarmaktadır.

Burada düzen de vardır ki, bunu psişik yapı düzenleyecektir. Bu psişik yapı ‘psişik olguların içsel, deneyimlenebilir bir bağ ile birbirine bağlı olduğu bir örgüdür.’334 Bu düzen parça-bütün ilişkisini temin eder. Dış dünyanın etkinliğine karşı oluşacak tavırlarımızı belirleyen ve psikolojik deneyimimizi oluşturan bu bağıntılar, bilme, isteme ve hissetme edimleriyle ortaya çıkar. O halde bilme, isteme ve hissetme bağlamında gerçekleşen bir etkidir.335 Psişik haldeki yaşantıyı anlama, bireyin kendi yaşantısını anlamadır. Varılacak şey ise ben’in başka benlerin yaşantısına tarihsel bağlamda geçeceğidir. Bu noktada tarih ve tin arasında kurulan ilişki dikkat çekicidir.

Dilthey’a göre tarihin amacı insan tininin doğasını tanıyabilmektir. Bu tanıma ise zaman son bulmadığı sürece devam edecektir ta ki, tinin tarih içinde nesneleşmesine kadar. İnsan tininin doğasını tarihte tanımlaması, kendisini tarihte gerçekleştirmesidir.

O halde imkan dahilindeki insan, tarihte zamansallığın ona sunduğu tarihsel varoluşla aktüel hale gelebilecektir. Dilthey bu konuda şunları söylemektedir:

İnsan doğasının totalitesi sadece tarihte verilidir... tanıyabildiğimiz insan sadece gerçekleştirilmiş imkanların koşulları altında tanıdığımız insandır.336

Tarihsellik insana tarihli tavır sunarak onun varoluşu karşısında tavır alabilmesine imkan verir. Tarihli tavır, tarihi süreç içinde insanın yapıp etmeleriyle belirir. Her toplum tarih (zaman) kendine özgü özsel değerleri taşımaktadır. Bu değerlerle kombine olan insan algılamanın işleyişindeki bakış açısını da yönlendirmektedir.337

Bu bağlamda 18. yüzyılda yeni bir hümanizm anlayışı ile başlayan bağımsızlaşma ve ulusal farklılaşmaların ortaya çıkmasına ek olarak ulusların kendi tarihlerini bir ulusal bilinçle araştırmaya başlaması tarihe ve zamana verilen önemi arttırmıştır. Tarihe verilen önemin artması geçmiş-şimdi ve geleceğin yeniden

334 Dilthey, Hermeutik Ve Tin Bilimleri, s. 15.

335 A.e., s. 16.

336 Özlem, Bilim, Tarih ve Yorum, s. 83.

337 A.e., s. 83.

soruşturulmasını gündeme getirmiştir. Zamanın söz konusu üçlü minvallerini kapsayan tarihsellik her türlü deneyimin gerçekleşme olanağını sunmuştur. Burada tarihi anlamak tek tek olgulara gitmek yerine olguların da kendisinden çıktığı tarihselliğe, yani geçmişe dair anımsamalarla geleceğe dair beklentilerin iç içe geçtiği bütünselliğe yönelmeyi gerektirir. Anlama ve bilme olayı ancak bu şekilde gerçekleşecektir. Ona göre yaşama gerçekliği hakkındaki bilgimizin yapıtaşları dışımızdaki dünya, diğer insanlar, onların zaman içindeki yaşamlarının karşılıklı etkisiyle oluşur.

Dilthey’ın üzerinde durduğu bir diğer konu, tarihin a prioriliği meselesine yöneliktir. Bu, aynı zamanda evrensel zaman meselesine ilişkin bir sorunu da oluşturur.338 Bu hususta Kant’ın doğa bilimleri deneyiminin imkan ve koşullarını soruşturmuş olan Dilthey, tin bilimlerinin temelini sağlayacak tarihsel deneyimin imkan ve koşullarını araştırmıştır. Onun eleştirisi tarihsel aklın eleştirisidir. Ona göre akıl, sonlu zamana ve koşullarına bağlı insan aklıdır. Aklın a priori olarak nitelenen ilke ve kuralları tarihsel süreç içinde değişir ve dönüşür.339 Bu bağlamda Dilthey ‘göreceli a priori’ kavramını kullanır. Bu kavramla anlatılmak istenen a priori’nin deneyimin ve deney bilgisinin imkan ve koşulunu oluşturmasıdır. Bu oluşturma işlemi, insanın imkan dahilindeki oluşu göz önünde bulundurulduğunda mutlak bir a priori olamayacağını çıkarsamamızı sağlayacaktır. Dolayısıyla a priori’nin zorunlu ve tümel geçerliği söz konusu olamaz.340 Bu anlayışa uygun olarak zaman ve mekan, bizim içimizde hazır bulunan bir şey değildir. Burada Dilthey Kant’ın zaman hakkındaki görüşlerinin aksine ona dünyadaki algımızla, deneyimimizle ulaşabileceğimizi vurgulamaktadır.341

Dolayısıyla Dilthey deneyim ve deneyimin bilgisi arasında karşılıklı bir etki olduğunu gösterir. Bu etkide bilincin sayıltıları ‘de facto bir a priori’dir. Bu a prioriler

Dolayısıyla Dilthey deneyim ve deneyimin bilgisi arasında karşılıklı bir etki olduğunu gösterir. Bu etkide bilincin sayıltıları ‘de facto bir a priori’dir. Bu a prioriler