• Sonuç bulunamadı

DASEİN’IN VARLIĞININ ZAMANDAKİ YERİ VE ÖNEMİ

18. yüzyıla gelindiğinde Kant ‘Arı Usun Eleştirisi’nin ‘Transendental Estetik’

2.3. DASEIN’IN ONTOLOJİK YAPISI

Dasein’ın ontolojik karakteristik yapısına yönelik giriştiğimiz araştırmamızda, onun dünya-içinde-varolmaya (in-der-Welt-sein) dayalı olarak nasıl teşekkül ettiği hem Heidegger’in yaşadığı dönem itibariyle yaşanan siyasi, sosyal oluşumların etkisinin, hem de felsefe sahasındaki insanın anlamdan yoksun bırakılarak, varlıkla olan bağın koparılışının göz önünde tutulmasının çalışmamızın akıbeti açısından yararı bulunur. Bu doğrultuda önceki kısımda değindiğimiz felsefe-hakikat tartışması, varlığın hakikatinin anlamının Dasein’ın yalın varlığında tezahür etmesi kapsamında çalışmamızın bu kısmında Dasein’ın ontolojik-ekzistansiyal bağlamda analizini ele almak icap eder. Bu analize girişirken odak noktası kılınacak şey Dasein’ın en önemli karakteristik yapısının dünya-içinde-varolma fenomeni olacaktır. Çünkü Dasein dünya-içinde (innerweltlich) ancak kendi varlığının ontolojik mahiyetini oluşturabilme imkânına sahip olacaktır. Bu doğrultuda Dasein’ın karşılaştığı dünyada kültürel, siyasi, sosyal oluşumların tesirinde olduğu gibi modernitenin meydana getirdiği gündelik olanın odak noktası kılınması sonucu varlığın anlamının sorgulanırlığının bertaraf edilmesi söz konusudur. Varlığın anlamının sorgulanırlığının ihmal edilmesi sahih zaman ve varlık arasında kurulacak bağın da koparılmasına yol açmıştır. Bağın koparılması Dasein’ı kendi otantikliğini gerçekleştirmekten uzak tutarak Dasein’ın başka Daseinlarla ve karşılaştığı nesnelerle girdiği ‘kaygı’ (Sorge) dâhilindeki ilişki neticesinde otantik olmayan halinin oluşumuna sebep olmuştur. Bu bakımdan çalışmamızda, Dasein’ın ontolojik yapısının açığa çıkarılabilmesi uğruna onun hergünkülüğündeki otantik olmayan varlık tarzına ve bunu oluşturan nedenlere nüfuz edip, varlıkla bağı koparılışının nasıllığını araştırmak üzere araştırmamıza yön verebiliriz. Bu noktada çalışmamıza başlarken konuyla ilgili meselelerin tespitini yaparak felsefenin yeni yolu olan patikamızda otantik Dasein’ın ontolojik niteliğinin analizini ve ‘Varlık ve Zaman’da bilhassa neden Dasein’ın varlığı üzerinden bir hakikat soruşturulması yapıldığını soruşturmaya koyulalım.

Yukarıda belirttiğimiz amacımız doğrultusunda, akılda yankılanan sorular ucu açık bir şekilde sorularak yanıt denemesine girişilir. Ucu açık olan bu soruların

kullanılmıştır. Steuerwald, a.g.e., s.517. Şu durumda bloben stimmung (mere mood) Dasein’ın hakikatin anlamını keşfedişte aleladeliğin mizacından apayrı olacak şekilde yalın haldeki olma durumudur. Bkz. Heidegger, Being And Time, s. 130.

başlıcaları şunlardır: Dasein hangi siyasi sosyal koşullar altında belirmiştir?265 Felsefede neden Dasein’a gereksinim duyulmuştur? Nedir bu Dasein? Dasein kendini nasıl açımlamıştır? Dasein’ın ontolojik ve yaşamsal tarzını belirleyen bu sorunlar varlığın zamanda nasıl serimleneceği hususunda insandan266 yola çıkılacağı için önem taşır.

İlk meselenin izahıyla araştırmamıza başlayalım. Dasein’ın fundemental ontolojinin sahasına sokuluşunun siyasi ve sosyal koşullarını göz önünde bulundurmamızın nedeni, düşünürün çağının sorumluluğunu da almaktadır. Çağın sorumluluğu yaşayan fikirlerin de sorumluluğunun alınmasıdır. Çünkü hiçbir düşünce yoktur ki havada yakalanabiliyor olsun. Bu bakımdan bir düşünürün her çağın düşünürü olmakla birlikte yaşadığı çağın çocuğu olduğu da göz önünde tutulması gerekmektedir.

Dolayısıyla bu noktada, Heidegger’in çağındaki yaşayan nazizimden söz etmek gerekir.

Kimi yazarlar Heidegger felsefesinde nazizim etkisini görürken, kimileri onun felsefesini nazizimden arındırma çabası içerisine girerek düşünürün felsefesinin siyasi doktrinlerden uzak olduğunu savunup onu aklama yoluna giderler. Eldeki çalışmada, siyasi arenadaki belgelerin hukuki geçerliliği olduğu dikkate alındığında, bu konuda Heidegger adına birkaç şey söylemenin mümkün olduğu görülür. Bu anlayış doğrultusunda yaşayan Dasein olarak Heidegger’le hesaplaşılmalıdır.

Nazizimin Heidegger üzerindeki tesiri 1930’lu yıllara rastlamaktadır. Bu yıllarda Heidegger’in çağdaşlarıyla olan münasebetini de göz önünde bulundurmalıyız. Bu noktada Heidegger’in üzerinde emeği geçen Husserl’le bağını koparışı 1929 yılında

‘Metafizik nedir?’ adlı dersini vermeye başlamasıyla olduğunu anlıyoruz. Heidegger bu dönemde Cassirer’le halka açık tartışmalarıyla oluşturduğu ‘Kant ve Metafiziğin Problemi’,‘Temelin Özü Üzerine’ adlı eserlerini yayınlamıştır. Bu yayınlar eşliğinde Heidegger’in hayatındaki önemli bir aşama Freiburg yıllarıdır. 1933’te Hitler’in başbakan olarak atanıp gerek anayasayı gerekse bireysel hakları askıya alarak Yahudi karşıtı (antisemitik) politika izlemesi sosyal, siyasi, politik, ekonomik ve eğitim

265 Bu soru yaşayan Dasein olarak nazilere tanık olan Heidegger’in Dasein projesi üzerinden ‘insanın insan olma olanağı’nı anlamamız açısından yanıtını beklemektedir.

266 Dasein’a gönderimde bulunulur.

hayatında köklü değişimlerin yaşandığı bir dönem olarak karşımıza çıkmasına neden olur.267

Hitlerin savunuculuğunu yaptığı Nasyonel Sosyalizm komünizm karşıtı olarak sosyal devlet anlayışına indirilen bir darbedir. Şunu da belirtmek gerekir ki, Nasyonel Sosyalizm bir felsefe ya da dünya görüşü değildir. Bu, bir anlayış olarak Alman küçük burjuvazisinin anlayışından kökleşmiş, 19. Yüzyıl ile başlayarak 20.yüzyıl akımlarında temellenmiştir. Bu anlayışın ‘üstün ırk’ fikri Alman faşizminin yaşamla kurulacak en güçlü rabıta noktasını; bir Almanın dünya-içinde-olmayla beliren ‘kaygı’ durumunu oluşturur.268

Nasyonel Sosyalizmin düşünsel kaynağında romantizm ve semitizm bulunur.

Hitler’in hayranlık duyduğu Richard Wagner’ın sanatının romantizm yüklü oluşu, romantizmin nazizim kaynağını oluşturması bakımından önemlidir. Yine nazizim antiseminist269 anlayışı ile Alman ırkını en yüksek ve ideal bir seviyeye ulaştırma

‘Kavgam’dan bir alıntıyla şu şekilde açıklanabilir:

Almanya ya dünya gücü ya da hiç olacaktır. Fakat dünya gücü olmak için bugünkü zamanda ona zorunlu bir önem kazandıracak bir büyüklüğe ihtiyacı vardır… Ülkenin fethi, yabancı halkların boyunduruk altına alınması Afrikadakilerin değil, Avrupadakilerin: böyle bir yayılma politikası örneğin Kamerun’da uygulanamaz; tersine bugün sadece Avrupa’da uygulanabilir… Bir yer gerçekten yaşama alanı (labensraum) için önem taşıyorsa, bu yer bize verilmelidir… Etkili olan şey sadece yaşama hakkıdır ve iyilikten anlamayanlara karşı sopayı ele almak gerekir.270

Bu yönelişler ışığında Heidegger, 1931-1932 yılında NSDAP (Alman Nasyonel Sosyalist İşçi Partisi) tarafını tutarak Weimar Cumhuriyetinin komünist devrim tehlikelerine karşı safını oluşturmuştur. Bu dönemler Nasyonel sosyalist devrimin düşünürün felsefesine sızan Dasein’la bir olay halini alacaktır. Ancak Heidegger’in siyasi duruşu karşısında ortaya çıkacak olan felsefesi henüz hazır değildir. Bunun için 1933 yılı Freiburg Üniversitesi rektörlüğünü beklemesi gerekecektir. 1933 NSDAP idaresi altında tek partili rejime geçildiği devrimle Heidegger varlık tarihinin yeni bir

267 Johnson, a.g.e., s. 18.

268 Paul Hühnerfeld, Heidegger: Bir Filozof, Bir Alman, (çev.Doğan Özlem), Paradigma Yayınları, 2003, s. 87.

269 Yahudi Karşıtlığı.

270 Hühnerfeld,, a.g.e., s. 89.

yönelimi olduğunu fark eder. Varlık tarihinin yeni edimi, bir dönemin yıkılışıdır ki, bu varlık tarihi Hitlerle başlayacaktır.271 Jaspers272 ise 1933 Haziranında Heidegger’le olan konuşmasında onun Nasyonel Sosyalizm sarhoşluğuna kapılma durumunu şu sözlerle açıklaması dikkat çekicidir:

Heidegger’in kendisi de değişmiş gibi görünüyor. Daha vardığı anda, bizi birbirimizden ayıran bir ruh hali ortaya çıktı. Nasyonel sosyalizm halk arasında bir sarhoşluk halini almıştı. Hoş geldin demek için yukarı, Heidegger’in odasına çıktım. Tıpkı 1914 gibi…diye başladım ve yine aldatıcı kitlesel sarhoşluk diye devam etmek istiyordum ki, Heidegger’in ilk sözcükleri gözleri parlayarak onaylaması karşısında bu sözcükler boğazıma takıldı… Heidegger’in de bu sarhoşluğa kapılmışlığı karşısında vazgeçtim. Ona yanlış yolda olduğunu söyleyememiştim. Artık onun bu değişmiş haline güvenemiyordum. Artık Heidegger’in de bir parçası olduğu bu şiddet karşısında şimdi kendimi tehdit altında hissediyordum.273

Dolayısıyla Heidegger için artık hakikatin ortaya çıkışının zamanı gelmiştir. Bu hakikat zamanı varlığın vasıl olduğu, varlığın gerçekliğinin emrine girildiği bir zamandır. Nihayet Heidegger felsefesi kendini siyasi gerçekliğin girdabına sokmuştur.

Onun nazizim etkisi altında olan ‘rektörlük konuşması’ bu anın habercisidir. Konuşma şu şekilde başlar:

Alman üniversitesinin kendini hâkim kılışı, kendi özüne yönelen asli ve ortak bir iradedir… Öğrencilerin birinci bağlılığı (Bindung) ulusal toplulukla olan bağlılıktır. Bu, ulusun bütün zümre ve uzuvlarının çabalarına, gayelerine ve imkânlarına birlikte el atmaya ve ortak davranmaya mükellef eden bir bağlılıktır… İkinci bağlılık, diğer ulusların orta yerindeki kendi ulusunun haysiyet ve talihine olan bağlılıktır… üçüncü bağlılığı, Alman ulusunun tinsel görevine olan bağlılıktır.274

271 Safranski, a.g.e., s. 328-29.

272 Steiner bu noktada Heidegger’in nazi yanlısı olması konusunda onunla aynı fikri paylaşır. Onun gerekçeleri, Heidegger’in 1933’te yazmış olduğu ‘Varlık ve Zaman’ın son kısımlarının dili ve ufku bağlamında nazizim arasında araçsal bağlantılar olması, gerek nazizimde gerekse Heidegger’in öne sürdüğü ontolojinin dünya-içindeliğin somut işlevini öne sürmüş olması, Heidegger’in ‘yurt’

vurgusunun nazilerin ‘kan ve toprak’ manifestosuyla olan uygunluğu, Heidegger’in ‘kararlılık

‘kavramının Führer be berrak bir ırk düşüncesinin çözmezlerinin ‘ırka kendini adama’ düsturuyla uyum içinde olması; buna bağlı olarak her ikisinde de kişisel kaderin milli ırkın yükselişiyle bir tutulması, her iki tarafta da ölüm yüceltilmesinin olması Heidegger’in ölüme yönelik varlık düşüncesi üzerinde durması... (Steiner, a.g.e., s. 154-155).

273 A.e., s. 332-33.

274 Martin Heidegger, “Alman Üniversitesinin Kendini Hakim Kılması”, (çev. Kaan H. Ökten), E-Aylık Edebiyat Ve Kültür Dergisi, S. 31, Yıl 3, Ekim 2001, ss.42-48, s. 45.

Bu anlamda konuşmada Alman üniversitesinin kendisini ileri sürerek bilgi, iş ve askeri hizmetin öne sürülmesi dikkat çekicidir. Alman üniversitesinin temel görevi Alman milleti için tinsel yeni bir dünyayı kurmaktır. Konuşmada Alman ırkına ve devletine övgüde onların varlığın ışığı altında bulundukları varsayımı da hâkimdir.

Heidegger’in konuşmasında Alman halkının tinsel misyonunu gerçekleştirme yükümlülüğü Dasein’ın kurucu üstünlüğüyle mümkün olacaktır. Dasein’ın talebi, en zengin bilginin kesin açıklığında ‘üst insan’275olarak Alman ırkının olacağı üzerine temellenir.276

Hührerfeld’in bildirdiği üzere, Heidegger felsefesinin özünde varolanlardan varlığa gitme fikri yatar ki, bu fikir Nasyonel sosyalist ideolojinin hizmetine sunulduğunun ifadesidir. “Filozof, Hitler için vardır, çünkü Hitler varlığın tarafında bulunmaktadır.”277

Böylece varlık ve hakikat memleket topraklarında bulunulacaktır. Her şey felsefeye tüm gücünü gösterebileceği doğru yeri doğru zamanda hatırlamaktan geçmektedir. Felsefenin bu doğru zamanı hakikat ve varlık nosyonunun da açımlanacağı yer olacaktır. Yeni hakikat ve varlık nosyonu hakikat ve varlık fikrinin tehlikeye girmesinden ileri gelmiştir. Eski Yunanlılara bakıldığında varlığa ve hakikate duyulan, dünyaya duyulan inanç modernitede artık yok olmaya yüz tutmuştur.278

Heidegger’in çağdaşı Freud’un 1930 ‘da yayınlanan ‘Uygarlığın Huzursuzluğu’ adlı çalışması bu bağlamda anılmaya değerdir. Freud uygarlığın daima huzursuzluk verdiğinde söz eder. Bu huzursuzluk aynı zamanda kültürün huzursuzluğudur. Uygarlık insan düzeninin bozulmasına yol açmıştır. İnsanın uygarlıkla gerilim dolu bu ilişkisinde, iki neden söz konusudur. Bunlar, insanın beklentilerini karşılayamaması ve uygarlığın nimetlerinden faydalanabilmek adına vazgeçtiği

275 Bu noktada Nietzsche’yi anmak gerekir. Nietzsche’nin ‘Böyle Buyurdu Zerdüşt’ün Önsöz’ünde belirttiği ifade bu anlamda dikkat çekicidir: “ Bir var ki inşa, kendi içinde kalarak gerçekleştiremez bunu; insan varlığının yöneldiği, erek bildiği bir örnek koymak gerek onun üstüne; üst insan. İnsan var gücünü seferber ederek bu örneğe doğru ağmasında hep kendini aşmaya çalışmalıdır… Üst insan yalnız insanın değil, bütün yeryuvarlağının anlamıdır…” Wilhelm Friedrich Nietzsche, Böyle Buyurdu Zerdüşt, (çev. A. Turan Oflazoğlu), Cem Yayınevi, 1998, s. 7.

276 Hührerfeld, a.g.e., s.96.

277 A.e., s. 97.

278 Safranski, a.g.e., s. 350.

içgüdülerinden tatmin olmayışıdır.279 Söz konusu ihtiyaçların karşılanmaması insanın gereksinimlerinin birikmesine bu da, ani tatminden uzak kalmayı doğurmuştur. Bu tatminsizlik içinde insanda bir tür ‘can sıkıntısı’280 oluşacaktır. Can sıkıntısı modern insanın mutsuzluk akıbetidir. Uygarlık, insanı mutsuz etmiştir.281 Freud bu eserinde Heidegger’in varlığın anlamı hakkındaki meselesiyle uzlaşı içindedir. O da dönemi itibariyle oluşan kriz ortamından yola çıkarak yeniden ayağa kalkmayı ve Dasein’la teselli bulmayı önerir.282

Oluşan modernitenin krizinde evrene ve varlığa yönelik inancın kaybolması anlamın kaybolmasıyla açığa çıkar. Bu, en derin ve hazin tarzıyla Tanrı’nın öldüğünün ifadesinde yankılanır. Tanrı’nın ölümünün ilanı, bütün bir ulusun (Alman ulusu) bilinçli olarak bugünkü insanın; var olanın ortasında terk edilmişliğinin bildirgesidir.

Nihilizmin bu sesli yankısı, “en yüksek değerlerin kendi kendini değersizleştirmesi, amacın kaybolması ve niçin sorusunun cevapsız kalması” şeklindedir.283 Tanrının ölümüyle insan anlam ve değerlerini kaybetmiştir. Bu kaybediş felsefenin nihai amacının da gaybıdır. Bu bakımdan artık varlık ve varolan arasındaki ayırım kalkmış, fenomenal alanın hem gerçek hem de hakiki olduğu anlayışı yaygınlık kazanmıştır.

Böylelikle nihilizmin ortaya çıkışında Batı metafizik geleneği ve Hıristiyan öğretilerindeki ahlak görüşleri sorumlu tutulur. Oluşan nihilizmle insan hiçlikle;

kendisinin hiçliğiyle baş başa kalmış ya da bu hiçliğe bırakılmıştır.284 Dasein tehlikededir. Dasein’ın tehlike altındalığı insanın varlık ve onun anlamını görmezden gelmeye başlamasıdır. Bu noktada Dasein’ı kurtaracak soru tüm ihtişamıyla kendini ifşa eder: neden var olan var da hiç neden yok? Ya da niçin varlık hep var da hiç, hiç yok?285 Burada Dasein’ın uyanışı varlığın anlamına yönelik soruyla metafizik mahalde gerçekleşir. Hiçlik bizi varlıkla karşı karşıya bırakacaktır. Hiçliğe ilişkin soru, varlığın anlamına yönelik sorudur. Bu doğrultuda, Heidegger’in tüm kaygısı olan varlığın

279 Sigmund Freud, Uygarlığın Huzursuzluğu, (çev. Haluk Barıçcan), İstanbul, Metis Yayınları, 1999, s.

280 Heidegger’de bu sıkıntı metafiziksel bir sıkıntı olarak kaygı ile ilgilidir. 51.

281 Freud, a.g.e., s.48.

282 Safranski, a.g.e., s. 228.

283 Kasım Küçükalp, Nietzsche Ve Postmodernizm, Paradigma Yayınları, 2003, s. 16.

284 A.e., s. 18.

285 Heidegger, Metafizik Nedir?, s.24. Heidegger ‘Metafiziğe Giriş’ adlı eserinin başında bu soruyu esas meselesi olarak vurgular: “Varolan genelde neden var(dır) ve daha ziyade hiçlik değil. Heidegger, Metafiziğe Giriş, s. 9.

anlamı meselesi, onun politik kaygılarını önceleyen durumdadır. Ancak bu öncelikli bir düşünce olsa da Dasein’ın Alman nasyonalistlerinin ideal insan moduyla olan ilişkisi kayda değer olmakla birlikte tartışmaya açık kalır.

Bu bilgiler ışında Heidegger’in Nasyonel Sosyalizmden etkilenişi özellikle erken dönem eserlerinde hissedilir niteliktedir. Ancak Heidegger, Nasyonel Sosyalizm üzerinde etkisinin olmadığını görmüş olacak ki, rektörlük görevinden istifa etmesi gereğini farketmiştir. Sonrasında Heidegger emeritus 286 olmak istemişse de üniversitedeki ‘Nazi Arındırma Komitesi’ bunu reddetmiş ve onun sadece rektörlük dönemi süreci göz önünde bulundurularak nazi olarak yargılanacağını belirtmiştir. Öte yandan ders verme yetkileri bir süre elinden alınan Heidegger Jasper’ın desteğiyle üniversiteden uzaklaştırılmaz ve nihayetinde 1950’ye gelindiğinde öğretim yetkileri kendisine geri verilerek emeritus unvanına kavuşur.287

Böylece Heidegger’in Fühler288 olarak Hitlerden ve Nasyonel Sosyalizmden oldukça etkilenmiş olduğunu ve komünizm karşıtı bir tavır sergilediğini söyleyebiliriz.

Bu söylemlerde düşünürümüzün felsefesinde terim olarak nazi, Nasyonel Sosyalizm kavramları içerilmese de bilhassa onun rektörlük konuşmasının nazi fikirlerini taşıdığı ifade edilebilir. Ancak şurası da muhakkak ki, onun nazi yanlısı olması ya da bu fikri uzaktan da olsa desteklemesi, onu felsefede okunmaz adam yapamaz. Aksi halde bugün Heidegger üzerinde en çok konuşulan ve tartışılan biri olamazdı. Heidegger siyasette suskun olsa da felsefede bu suskunluk yerini haykırışlara bırakacaktır. Haykıran philosophiadır. Philosophia varlığın anlamını hiçlik karşısında haykırarak sormaktadır.

Heidegger’in tüm meselesi varlık meselesidir; varlığın anlamının ne olduğu sorunudur.

O halde bu sorun geleneksel Batı felsefesini yerinden edecek şekilde yeniden sorulmalı ve yanıt denemesine girişilmelidir.

Çalışmamıza yön veren ikinci sorumuza gelindiğinde, Heidegger’in Dasein üzerinde önemle durmasının nedeni varlığın anlamına ilişkin sorunun sadece insan tarafından sorulabileceğidir. Dasein mevcut olan, olan bitmiş bir şey değildir. O daima

286 Emeritus, emekli olan Profesörün halen üniversite içinde varlığını sürdürmesidir.Bkz.

https://en.wikipedia.org/wiki/Emeritus, (17.10.2015).

287 Johnson, a.g.e., s. 20.

288 Almanca Führer, kılavuz, yönetici, önder, reis, başkomutan, başkan anlamlarında siyasi arenada kullanılan bir terimdir. Führer’in anlamları için Bkz. Steuerwald, a.g.e., s. 232.

olagelendir (Presencin).289 Ancak bu ‘daimilik’ klasik metafizik anlayışında olduğu gibi ebedilik-ezelilik temelinde değil, Dasein’ın doğumundan ölümüne değin sürecek olan bir ‘oluş’ sürecinin daimiliğidir. O halde Dasein sonludur. Bu anlamda şimdi, olanak olan Dasein’ın Heidegger için önemine ve onun fundemental ontolojik karakterizasyonunu belirleyebilmek adına Dasein’ın analizine geçmeden evvel, Dasein kavramına yönelik yapılacak etimolojik araştırma üzerinde durulması, Dasein’dan ne anladığımızı belirleyebilmek adına faydalı olacaktır.

Öncelikle Dasein teriminin oldukça problemli olduğunu belirtmeliyiz. Terimin güçlüğü onun tam olarak Türkçe çevirisinin olmaması ve çok anlamlı oluşudur.290Dasein terim anlamıyla ‘mevcudiyet, var olma, varlık, hayat, yaşama, hayatta olma durumu, canlı’ anlamlarına gelmektedir.291 Heidegger Dasein kavramının daha iyi anlaşılması için Da-sein’ın kökensel manası hakkında gramerce ve etimolojik olarak bir soruşturmaya girişir. Onun bu anlamda dile önem vermesinin nedeni dilin özüyle varlığın özünün özlü bir aydınlatılmada ancak söz konusu olabileceği içindir.

Das Almanca pek çok sözcüğün isim haline getirilmesine neden olmuştur; Dashaus (ev), Dasgras (çim) Das-ding (şey), Dasheusen (barınma). Burada Das’ın kattığı anlam oradalık bağlamındadır. Bu anlamda Das, bir şeyde o anda bulunmaya ifade eden tamlayıcıdır.292 Sein ise Grekçe karşılığı einai’ın (είναι) karşılığıdır. Sein fiilinin çekim kökü üç çeşit kökte belirir. İlk kökeniyle, kök kelime es, Sanskritçede asus, sükûn eden canlıyı, yaşayanı, kendinle sükûnla daimi olanı gösterir. Buna Grekçe eimi (είμι) ve einai Latincede esum ve esse karşılık gelir. Diğer kök, Germen kök olan bhü, bheu’dür.

Bu kök, hükmedip işlemek, kendisinden hareketle sükûna varma anlamına gelip, Yunanca philein (φίλειν) kelimesini de karşılayacak niteliktedir. Üçüncü kök ise Almancanın sein fiilinin çekim alanında öne çıkan westtir. Wes’e ait olanlar, festa, fastu, vesta, vestibulumdur. Almancada gewesen var-dı-mış-vardı, olmuş, was, war, eswess, wesen anlamlarına gelir. Bunlardan türeyen terim olarak Abwesen, özü-şimdi-buraya-sürme anlamına da gelmektedir. Bu doğrultuda Latinlerin prae-sens kavramı önem

289 Inwood, Heidegger: A Very Short İntroduction, s.22.

290 Terimin problemli oluşunun nedeni tam olarak türkçe karşılığının bulunmamasından kaynaklanır. Bu güçlükten dolayı çalışmamız boyunca inasan olma olanağı, Dasein olarak ifade edilecektir.

291 Steuerwald, a.g.e., s.139.

292 Heidegger, Metafizie Giriş, s.66-67.

taşır.293Prae-sens şimdi, burada olma anlamında, huzurda olmaya tekabül edecek şekilde kullanılır.

Bu bağlamda doğrudan tercümeyle Dasein ‘oradaki varlık’tır; oradaki varlık terimi insanın dünya-içinde-olma; insan olma durumudur; insan olma olanağıdır.

Burada oradalık anlamı Almanca –da ekinden kaynaklanır. –da, orada, burada, şurada anlamlarına gelir. 294 Dasein, -da ve varlık anlamına gelen Almanca –sein’ın birleşimidir. Oradaki varlık, her an olagelendir ve o her şey olma halini de üstlenir.

Heidegger’de Dasein, Almancanın bu gündelik anlamı dışında mevcudiyet anlamı hariç tutularak, her bir insanın varoluşunu-varolagelmesini- adlandırmak için kullanılır.

Dasein varolma değil, varolağanlık içindeki varoluştur. Varoluş sorusu ise ancak varolma meselesiyle ortaya konabilir. Bu varoluşa yönelik anlayıştır.295

Heidegger’in 1923 yılında kullanmaya başladığı bu terimde Dasein insana özgü varoluşu adlandırmak için seçilen salt varlık tabiridir.296 Bu noktada Heidegger’in insan ya da insanlar yerine özneyi tanımlamak için Dasein kullanmasının nedeni geleneksel Batı düşüncesindeki özne-nesne dualizminden kaçınmak istemesidir. Dualizmden yakınan Heidegger’in bu terimini Kant sadece insana değil, tüm varolana karşılık gelecek felsefi bir terim olarak söz etmektedir. Ancak Heidegger’de biz bu terimi kişisel bir şeye karşılık gelen varlık olarak anlıyoruz.297 Dasein şu durumda, ‘varolagelme’

olarak ‘insanın insan olma değerinin bütünlüklü yapısı’na gönderme yapmaktadır.

Dasein bu yönüyle kendi varlığını mesele haline getiren tek varlıktır. Bu bağlamda, varlığın anlamına ilişkin soruyu Heidegger’e göre ancak ‘insan’a

Dasein bu yönüyle kendi varlığını mesele haline getiren tek varlıktır. Bu bağlamda, varlığın anlamına ilişkin soruyu Heidegger’e göre ancak ‘insan’a