• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 3: TÜRKİYE’DE SOSYAL DEMOKRAT DÜŞÜNCE İ ÇİN

3.3. Türk-İslam Düşüncesindeki Sosyal Demokrat Motifler

3.3.1. Geleneksel Dönemde İslam ve Sosyal Adalet

3.3.1.1. Farabi

Daha önce ifade edilmiş olan, sınıfsız bir toplumun ve de sınıf çatışmasının İslami kaynaklarda öngörülmediğine dair olan tutum, Farabi’nin düşünce sisteminde de

99

mevcuttur. Bu paralellik kurulmadan önce, Batı’da sosyal demokrat düşüncenin bu husustaki gelişimi ile ilgili bir parantez açmak yerinde olacaktır. Bilindiği üzere; Marxizm, tüm tezleri ile burjuvazi egemenliği olarak gördüğü düzene meydan okumuş ve nihai olarak sınıfsız bir toplumu öngörmüştü. Burjuvazi egemenliği olarak görülen mevcut düzenin ortadan kaldırılmasının zorunluluğu ise, Komünist Manifeto’da geçen: “Şimdiye kadar var olan tüm toplum tarihi, sınıf mücadelelerinin tarihidir.”(Marx, Engels, 2009: 42) ifadesi ile temellendirildi. Kuşkusuz bu ifade, diyalektik bir bakış açısının (zıddını ortadan kaldırma düşüncesinin) ürünüydü. Bernstein’a göre ise Marxizm’i şiddete saplayan da aslında diyalektik felsefeydi.82 “Karşıtlar arasındaki mücadelenin bütün tarihsel gelişimlerin temeli olduğuna inanmak; Marksizm’i, şiddetin yaratıcı gücüne önem vermeye yöneltmişti. Bernstein: ‘Karşıtların mücadelesinin bütün

gelişmelerin temelinde olduğuna inanmıyorum. Benzeşen yanları olan güçlerin işbirliği de, bunun kadar anlamlıdır.’ ”(Cem, 2010: 49) sözüyle de aslında sosyal demokrat

düşüncenin felsefi temelini kazandırmış oluyordu. Bernstein’ın inşa etmiş olduğu sosyal demokrat düşünce ile birlikte, Marksizm’in tamamen ortadan kaldırmayı arzuladığı burjuvazi, artık pekala işçi sınıfı ile bir arada yaşayabilecek bir sınıf olarak kendisine yaşam alanı bulmuştur. Türk-İslam düşüncesinde de sözü edilmiş olan düşünce yapısı ile paralellik kurulabilecek benzer bir algının mevcut olduğu söylenebilir.

Farabi, El Medinet’ül Fazıla adlı eserinde, tasavvur ettiği ideal toplumun yanı sıra cahil ve yanlış görüş içinde olan toplumlara da değinmiştir. Bu toplumların özelliklerinden bahsederken; zıddını ortadan kaldırma düşüncesinin, ‘cahil ve yanlış görüş içinde olan

toplumlara’ özgü bir düşünce olduğunu ifade etmiştir (2011b: 121,122). Farabi’nin bu

bakış açısı, Türk-İslam düşüncesinde de diyalektiği olumsuzlayan bir bakış açısının mevcut olduğunu göstermektedir. Bu bağlamda; Farabi’nin düşünce sistemiyle, Hegelci diyalektiğe husumetle yaklaşan sosyal demokrat düşüncenin kurucularından Bernstein’ın düşünceleri arasında bir paralellik kurmak mümkündür.

82Göze’ye Marks diyalektik felsefeyi şu 3 alanda kullanmıştır. Bunlardan ilki doğa olaylarının açıklanmasıydı. Doğa kendi içinde çelişen güçler arasındaki mücadelenin sonucunda gelişir. Bilimin amacı da doğanın bu diyalektiğini keşfetmek olmalıdır. Marx diyalektiği sosyal sınıflar arasındaki mücadelede de kullandı. Ona göre tarih birbirleri ile çelişen sınıfların mücadelesinin tarihiydi. Bu, eski üretim gücüne bağlı tutucu sınıf ile yeni üretim tekniğinin gereklerinin uygulanmasını isteyen ilerici sınıf arasındaki mücadeleydi. Son olarak Marx diyalektik metodunu 19 yy. olaylarına uygulamıştır. Ona göre kapitalist toplum “tez”di. Ona bir tepki olarak doğan proleterya diktatörlüğü “anti-tez” olacaktı. Bu iki düşüncenin çatışması sonunda ise komünal toplum düzeni, bir üst birliktelik yani “sentez” olarak ortaya çıkacaktı.(Göze, 2009: 279,280)

100

Günümüzde; ‘dayanışma’, sosyal demokrat düşüncenin kutsal saydığı en temel değerlerden biridir. Alman Sosyal Demokrat Parti’sinin 2007 Hamburg Programı’nda, ‘Dayanışma; karşılıklı bağlılık, biraradalık ve yardım olarak tanımlanmış ve dayanışmanın insanların birbirini desteklemeye ve yardımlaşmaya hazır oluşunu ifade ettiği beyan edilmiştir (2008: 16). Thomas Meyer de; sosyal demokrat düşüncenin, liberal sistemin inşa ettiği kişisel çıkarların öncelediği rekabet ortamının yerine, ortak çıkarlar ve insanların birbirlerine muhtaç olduğu bir bağlılık bilincini öngördüğünü ifade etmiştir (1991: 29). İnsanların birbirlerine muhtaç oldukları düşüncesi ile temellendirilen dayanışma zorunluluğunun, Farabi’nin düşünce sisteminde de yer aldığı söylenebilir. Nitekim Farabi bu konu hakkında şu ifadeleri beyan etmiştir:

“Her insan yaşamak ve üstün mükemmeliyetlere ulaşmak için yaradılışta birçok

şeylere muhtaç olup bunların hepsini tek başına sağlayamaz. Her insan bunun

için çok kimselerin bir araya gelmesine muhtaçtır. Her fert bu ihtiyaçlardan ancak üzerine düşeni yapar. Bütün insanların birbirleri karşısındaki durumları da bu merkezdedir. Böylece her fert tabiyatındaki mükemmelleşme ihtiyacını ancak muhtelif insanların – yardımlaşma maksadı ile – bir araya gelmeleriyle elde edilebilir.”(Farabi, 1990:79)

Sosyal demokrasinin öngördüğü sosyal adalet anlayışının da Farabi felsefesinde mevcut olduğu ifade edilmelidir. Bu bağlamda Avrupamerkezli Sosyal Demokrat düşünce sisteminin sacayaklarının dayandığı sosyal adalet ilkesine Farabi’nin şu söylemleri örnek olarak gösterilebilir:

“Devlet başkanının adalete hayır ve faydaya yönelik davranışta bulunması gerekir. Böyle yaparsa halkı da aynı şekilde olur. Eğer devlet başkanı böyle olmazsa halkının hakimi olur ama menfaatini gözeten birisi olamaz. Bu hiçbir zaman yöneticilik değil diktatörlüktür. Halbuki sen devlet başkanısın, Ey Emir!… Bütün güç ve kuvvet senin elinde Allah sana hayır yapacak bir sıfat bağışlamış!” (Farabi, 1985:17)

‘Farabi; insanların, kendisini devam ettirmesi ve en üstün mükemmelliği elde etmesi için diğer insanlara muhtaç olduğunu ifade etmiştir. Zira bir insanın, tabii yaratılışının gayesi olan mükemmelliğine, ancak birbiriyle yardımlaşan birçok insanın bir araya gelmesi ile mümkündür. İnsanların bu bir araya gelişlerinin sonucunda da, herkesin

101

varlığını devam ettirmesi ve mükemmelliğine erişmesi için muhtaç olduğu şeyler sağlanmış olacaktır.’ (Farabi,2011b: 97) Farabi; herkesin varlığını devam ettirdiği, muhtaç olduğu şeylerin sağlandığı bir şehir olacak olan erdemli şehirde ise şu durumun gerçekleşeceğini ifade ediyor: “Fazilet ülkesinde, dilenciler, dullar, muhtaçlar ve

yetimler olmayacak!”(Farabi, 1985a: 26).

Farabi sevgi ve mutluluk gibi insana dair olan duyguların bireyselliğinden ziyade toplumsal olduğuna dair fikirler beyan etmiştir. Bu anlamda diğer bütün İslam filozoflarında olduğu gibi Farabi de beraber yaşamın temel kaidesi olarak sosyal adaleti beraber yaşamın nihai amacı olarak da “Hak” için mutluluk anlayışını benimsemiştir. Bu konuda Farabi’nin şu ifadeleri, Avrupamerkezli sosyal demokrasi ve sosyal adalet düşüncesine İslam coğrafyasında da kaynak bulunacağına açık bir örnek teşkil etmektedir:

“Tek tek fertlerin bir toplum olması ve bu toplumun belli bir nizam içinde cereyan etmesi için, varlıklar aleminde olduğu gibi, insanlar dünyasında da sosyal seviyelerini ve ekonomik paylarını adil bir şekilde dağıtacak iktidara ihtiyaçları vardır. Böylece, bu adalet, devleti hem kuracak, hem de ayakta durmasını temin edecektir. Allah adil olduğu için, her varlık kendi durumuna göre ondan cevherlenmiştir.83 Bu cevher de o varlığın kainattaki mertebesini tayin edecektir. Aslında insanların varlığı adaletle kaim değildir ama kuracağı devlet onunla kaimdir. Farabi bunu sevgiye benzeterek izah eder. Sevgi insanın varlığı için zaruri bir şey değildir. Fakat, bir nizam içinde yaşamak ve birbirleri ile kaynaşmaları için gereklidir. (Bayraklı, 2000:65)

Sistematik ve ahenkli bir felsefi yapıya sahip olan Farabi felsefesine (Medkur, 1996:72) göre “erdemli” ve “erdemsiz” olarak ayrılan şehir tiplemeleri sadece kent bilimi açısından düşünülmemelidir. Çünkü Farabi burada açıkça bir devlet felsefesine ve bir asabiyyet bağına işaret etmektedir. Nitekim Farabi’nin asabiyyet olarak belirlediği adalet algısının, Avrupamerkezli sol değerler zincirinde bir halka olan sosyal adalet olgusuna denk düştüğü açıkça ifade edilmelidir. Bu bağlamda Farabi değişim ve

83 Burada Molla Sadra’nın Hareket-i Cevher kuramına değinmek gerekmektedir. Nitekim İslam’ın temel öğretisinde ifade edilen “öz” mefhumuna işaret eden bu kuram Farabi’de adalet olarak ortaya çıkmaktadır. Nitekim Farabi devlet felsefesi için temel nirengi noktası olarak “adalet” kavramını göstermektedir. Farabi’nin bu kuramı Hareket-i Cevher kuramından beslediği ise açık bir şekilde ifade edilebilir.

102

durağanlık arasında toplumsal değer, norm ve kurum olgularını incelerken her şeyin değişebileceğini ancak faziletli ve adaletli siyaset etme algısının değişmeyeceğini diğer bir ifade ile değişmemesi gerektiğini ileri sürmektedir. Bu doğrultuda Farabi’nin şu ifadeleri bu önermeleri destekler niteliktedir:

“Siyasetin değişen yönü, insan tecrübesine bağlıdır. Sürekli ve mutlak olan, değişmeyen yönü de vardır. Faziletli siyaset, değişmeyen siyasettir. Ama erdemli devlette hem değişen hem de değişmeyen aynı anda mevcut olacaktır. Cahil siyasetleri siyaset değildir. Çünkü cahil siyasetlerinin siyaset ilmi ile ilgisi yoktur.” (Ulutan, 1999:117)

Bir bütün olarak Farabi söylemleri incelendiğinde modern dünyada toplumsal olarak dezavantajlı kesimlerin haklarını teslim etmek adına sunulmuş olan “sosyal adalet” olgusu etrafında şekillenen sosyal demokrasi fikrinin bariz felsefi kaynakları görülmektedir. Bilindiği gibi ekonomik olarak kısıtlı bulunan kesimlerin yeterli gelire sahip olmaları ve refah içinde yaşamaları, günümüz sosyal demokrat partilerinin üretmiş olduğu politikalarda önemli bir yere sahiptir. Buna karşılık olarak Farabi’nin söylemlerinde de adalet vurgusunun İslami kaynaklar ekseninde yorumlandığı ve bu anlamda kamu politikası üretilmesi gerektiği üzerinde ayrıntısı ile durulduğu görülmektedir. Ancak bunun yalnızca Farabi’nin düşüncesi olarak değerlendirilmesi, çalışma için yeterli felsefi tabanın oluşturulmasında eksik olabilir. Bu minvalde

“Türk-İslam düşüncesindeki Farabi gibi pek çok düşünürde bu izleri yakalamak mümkündür” ifadesi burada ileri sürülmelidir. Sonuç olarak sosyal demokrasi fikri ve sosyal adalet olgusuna dair söylemlerde bulunanlardan bir tanesi ve önemli bir Türk-İslam düşüncesi ekolü Mevlana’nın söylemlerine yer verilmesi yerinde gibi görünmektedir.