• Sonuç bulunamadı

C. İflas Suçlarıyla Korunan Hukuksal Değer Açısından TCK’nın

II. Fail

Ceza hukukunda yer alan suç tiplerinin büyük bir kısmının faili herkes olabilir. Kanun koyucu suç tipinde her kim, kimse demek suretiyle buna işaret etmektedir. Diğer yandan korunan hukuksal değere bağlı olarak kanun koyucu, sadece belli kişilerin işleyebileceği suç tiplerine de mevzuatlarda yer vermektedir. Bu suçlara da özgü (mahsus) suç adı verilmektedir.

Yukarıda da belirtildiği üzere ekonomik suçların büyük bir kısmı özgü suç

şeklinde düzenlenmiştir. Bu suçlar genellikle tacir sıfatı taşıyan kimseler tarafından işlenir.

103

İflas suçları da ekonomik suçlar olduğundan ve iflas sadece tacirlere özgü bir kurum olduğundan ilk bakışta iflas suçlarının da sadece iflasa tabi kişiler tarafından işlenebileceği düşünülmektedir258. Diğer taraftan mevzuatımızda iflas ilişkin eski ve yeni düzenlemeler fail konusunda farklı ifadeler kullanmışlardır. İİK m. 310 ve 311’de “müflis” ifadesi kullanılmış iken TCK m. 161’de faile karşılık gelmek üzere “kişi” ifadesi tercih edilmiştir259.

Yukarıdaki açıklamalar karşısında İİK’daki fiilleri ancak iflasa tabi bir kişinin işleyebileceği ifade edilmektedir260. Buna bağlı olarak da İİK’da yer alan fiillerin özgü suç olduğu söylenmektedir. İİK’da yer alan düzenlemenin sadece iflasa tabi borçluyu fail olarak düzenlemesi bazı sorunları da beraberinde getirmekte idi. Zira aşağıda da görüleceği üzere bazı ticaret şirketlerinde tacir sıfatı ortaklara değil tüzel kişiye ait olduğundan; müflis sıfatı da tüzel kişiye aittir. Bu durumda hileli tasarrufları ile tüzel kişinin iflasına neden olan gerçek kişilerin fail sıfatı bulunmamaktaydı. Bu durumun önüne geçebilmek için İİK ve Bankalar Kanunu’nda aşağıda sözü edilecek bazı düzenlemelere yer verilmiştir261.

Yaptıkları hukuki işlemlerle tüzel kişinin iflasına sebep olan fakat kendileri iflasa tabi bulunmayan kişilerin de iflas suçlarından sorumlu olacağına ilişkin ele alınacak ilk düzenleme m. 345’te yer almaktadır. Hükme göre:

“Madde 345 - Bu kanunda yazılı suçlar, hükmi bir şahsın idare veya

muamelelerini ifa sırasında işlenmiş ise ceza o hükmi şahsın müdürlerinden, mümessil ve vekillerinden, tasfiye memurlarından, idare meclisi reis ve azasından veya murakıp ve müfettişlerinden fiili yapmış olan hakkında hükmolunur.”

258 Nitekim Alman Hukuku’nda gerek doktrinde gerekse yargı karalarında Al.CK § 283’de yar alan ve Türk Hukuku’nda TCK m. 161 ve 162’ye karşılık gelen iflas suçlarına ilişkin düzenlemenin özgü suç olduğu ifade edilmektedir.(Weyand/Diversy, nr. 18).

259

TCK m. 161 ve 162’nin Al.CK’daki muadili olan § 283’de de faili ifade etmek üzere “her kim” ifadesi kullanılmıştır. Ancak iflas veya aciz her kişi için uygulanamayacak bir takip yolu olduğundan Alman Doktrini’nde yukarıda da belirtildiği üzere iflas suçlarının özgü suç olduğu ifade edilmektedir. Kanunda her kim ifadesinin kullanılması iştirake ilişkin özellikler ve bu konuyu düzenleyen Al. CK § 28 ile açıklanır. (Weyand/Diversy, nr. 18).

260 Muşul Timuçin; İflas Suçları, İstanbul 1998, s. 44; Dönmezer, Kişilere ve Mala Karşı Cürümler, s. 403; Önder, s. 404.

104 İİK m. 345 ile aynı amacı taşıyan bir diğer düzenleme de İİK m. 311/son’da yer almakta idi. Söz konusu düzenleme şu şekildedir:

“ Bir numaralı bentte yazılı suçları yapanlar müflisin evi halkından kimseler ise müflis gibi cezalandırılırlar.

Türk Ceza Kanununun iştirak hükümleri dışında kalsa dahi, müflisin aktifini azaltmak maksadiyle ona ait taşınır ve taşınmaz malları kısmen veya tamamen saklıyan veya kaçıran ve muvaza ile temellük eden veya bu hususlarda yataklık veya tavassut eden veya iflas masasına müracaat ile kısmen veya tamamen asılsız alacaklarını kaydettiren veya müflisin tediye kabiliyetini azaltmak maksadiyle kendi adına veya müstear adla ticari faaliyetlere girişen kimseler hakkında dahi aynı cezalar uygulanır.”

Görüldüğü üzere iflas suçunun failinin sadece müflis sıfatından yola çıkılarak tanımlanması sorunlar yaratmaktadır. Kaldı ki yukarıdaki düzenlemeler müflis sıfatına sahip olmayan kimseleri de iflas suçunun faili haline getirdiğinden söz konusu suçun özgü suç olduğundan söz etmek de pek mümkün görünmemektedir.

TCK m. 161’de ise yukarıda da belirtildiği üzere müflis yerine kişi ifadesine yer verilmiştir. Madde gerekçesinde ise hileli iflas suçunun failinin iflasa tabi bir borçlu yani tacir olduğu; tüzel kişiler söz konusu olduğunda ise tüzel kişiliğin organı veya temsilcisi sıfatıyla tüzel kişi adına tasarrufta bulunan gerçek kişilerin fail olabileceği ifade edilmiştir. Dolayısıyla TCK m. 161 açısından failin mutlaka iflasa tabi bir kişi olması gerekmemektedir262. Her ne kadar m. 161’de kişinin malvarlığı üzerinde hileli tasarrufta bulunması ve bunun öncesinde veya sonrasında bir iflas kararı verilmiş olması aransa da burada iflas kararının mutlaka söz konusu kişi hakkında verilmiş olması gerekemez. Yani fail tacir yahut iflasa tabi bir kişi olmasa da hileli tasarruflarıyla iflas kararı verilmesine neden olması yeterlidir. Örneğin bir anonim şirket ortağı tacir olmadığı gibi

şahsen iflasa tabi değildir. Bu anlamda hileli tasarruflarda bulunarak anonim şirketin iflasına neden olan bir yukarıda da belirtildiği üzere ortak İİK’da yer alan suç tipinin faili olamayacaktır zira müflis sıfatına sahip değildir. Oysa bu kişi TCK m. 161 anlamında sorumlu olabilecektir263.

262 Özgenç, İflas Suçları, s. 350. 263 Özgenç, İflas Suçları, s. 352.

105 Hileli iflas suçunun failine ilişkin olarak yeni düzenlemenin benimsediği esasları isabetli bulmaktayız. Zira yeni düzenleme İİK ve Bankalar Kanunu gibi farklı kanunlara dağılmış düzenlemelere duyulan ihtiyacı ortadan kaldırarak daha sade bir sistem benimsemiştir. Aynı zamanda yeni düzenleme iflas sistemine ilişkin yukarıda sözü edilen sakıncaları da ortadan kaldırmıştır.

Tüm bu açıklamalardan yola çıkarak hileli iflas suçunun failinin öncelikle malvarlığı üzerinde hileli tasarruflarda bulunan borçlu olduğu söylenmelidir. Burada kefilin durumu üzerinde de ayrıca durmakta fayda görüyoruz. Malvarlığı üzerinde hileli tasarruflar yapmak suretiyle malvarlığını eksilten kişi esas borçlu değil de kefil olur ise acaba ne şekilde hareket etmek gerekecektir? TCK m. 161 açısından önemli olan failin hileli tasarruflarda bulunmasıdır. Dolayısıyla TCK m. 161’de sayılan hareketleri gerçekleştiren kişi iflas kararının verilmesiyle hileli iflas suçundan sorumlu olacaktır264.

Burada belirtilmelidir ki, doktrinde bazı yazarlar hileli iflas suçunun ancak iflasa tabi bir kişi tarafından işlenebileceğini belirtmektedirler265. Ancak buraya kadar anlattığımız hususlardan yola çıkarak hileli ve taksirli iflas suçlarının artık özgü suç niteliği taşımadığını düşünmekteyiz.

Belgede TCK'da yer alan iflas suçları (sayfa 116-119)