• Sonuç bulunamadı

FAŞİZME TEORİK YAKLAŞIMLAR

Belgede TÜRKİYE CUMHURİYETİ (sayfa 84-90)

3. FAŞİZMİN TARİHİNE BAKIŞ

3.1. FAŞİZME TEORİK YAKLAŞIMLAR

Faşizmin tanımı yapılıp, özelliklerine ve örneklerine değinilmiştir. Faşist ideolojiye farklı yaklaşımlar söz konusudur. Bu farklı yaklaşımları incelemek faşist ideolojiyle ilgili alınacak tutumun belirlenmesinde kolaylık sağlayacaktır. Fakat yaklaşımların tümünü derinlemesine incelemek mümkün değildir.

Faşizme yönelik ilk incelemelerden biri İtalyan reformist sosyalist Giovanni Zibordi tarafından 1922’de yapılmıştır. Bu incelemede faşizme yönelik üç yaklaşım olduğu tespiti yapılır: “Faşizmi sosyalist devrime karşı karşı devrim olarak büyük sermayenin bir stratejisi olarak gören; liberal rejime karşı orta sınıfların bir devrimi olarak gören; ve devlete karşı (para)militer bir devrim olarak gören” yaklaşımlar söz konusudur (Griffin, 2018: 22).

Payne (1983: 178) faşizme en az on iki yaklaşım tespit etmiştir:

“ 1. Kapitalizmin şiddet yanlısı diktatöryel ajanı olarak gören, 2. Bonapartizmin bir formu olarak gören,

3. Orta sınıfların radikalizminin bir açıklaması olarak gören, 4. Ülkelerin özgül ulusal tarihlerinin sonucu olarak gören, 5. Ahlaki ya da kültürel çöküşe bağlayan,

6. Metapolitiğin bir sonucu olarak gören,

7. Aşırı psikolojik ve nörotik dürtülerin sonucu olarak gören, 8. Amorf kitlelerin yükselişi olarak gören,

9. XX. yüzyıl totalitarizminin tipik bir dışavurumu olarak gören, 10. Modernizasyona isyan olarak gören,

78 11. Belirli sosyoekonomik aşamaların sonucu olarak gören,

12. Genel bir faşizm tanımlaması yapmayı uygun görmeyen.”

Payne’in bu yaklaşımları 1983 yılında incelediğini hatırlarsak daha güncel bir incelemeye başvurmak gerekli hale gelmektedir. Iordachi günümüzde baskın üç yaklaşım tespit eder: “Faşizm alanında - günümüzde artık ‘klasik’ olmuş- üç yorum belirlenebilir: 1) Avrupa toplumundaki ahlaki krizin belirtisi olarak faşizm; 2) İtalya ve Almanya’daki gecikmiş ve nevi şahsına münhasır ulus-devlet inşası ve ekonomik kalkınma biçiminin sonucu olarak faşizm ve 3) faşizmi, kriz içindeki bir sistem olarak kapitalizmin gelişimindeki son aşama olarak değerlendiren Marksist görüş” (Iordachi, 2019: 25). Dolayısıyla Iordachi tarafından ele alınan üç ana akım yaklaşıma değinmek ve diğer yaklaşımlara göz gezdirmek yeterli olacaktır.

Bu görüşlerden en öne çıkanı faşizmi ortaya çıktığı ilk zamanlardan itibaren ele alan Marksist görüş ve onun ortaya çıktığı III. Enternasyonal Kongreleri’dir. III.

Enternasyonal’de 1933’te kabul edilen resmi tanımlamaya göre, “Faşizm, finans-kapitalin en gerici, şovenist, emperyalist unsurlarının açık terörist diktatörlüğüdür”

(Kolektif, 1991: 98). III. Enternasyonal görüşüne göre faşist örgütlenmeler büyük sermaye ve toprak sahiplerinin elinde, işçi sınıfına ve yoksul köylülüğe karşı kullanılmaya hazır bekleyen bir silahtır. III. Enternasyonal’deki tartışmalardafaşistlerin kitleleri terörize etmekte başarılı olduğu, İtalya’daki faşizmin iktidara gelişi ise büyük sermayenin Avrupa genelinde işçi sınıfına karşı başlattığı saldırının yalnızca bir parçası olduğu şeklinde ele alınmıştır. Faşistler I. Dünya Savaşı’ndan sonra toplumsal yaşama uyum sağlayamayan savaş gazilerini mobilize etmiştir ve asıl dinamiğini de orta sınıflardan almaktadır. İtalyan delege Bordiga III. Enternasyonal’in IV. Kongresi’nde faşizmin iktidara gelişini şu şekilde açıklar:

79

“Faşizmin oluşumu bize göre üç faktöre bağlanabilir; devlete, büyük burjuvaziye, orta katmanlara. Birinci faktör devlettir: Devlet, faşizmin oluşumundan beri önemli bir rol oynadı. Savaştan hemen sonra devlet aygıtı büyük kriz geçirdi, bu krizin temel sebebi savaşın bitmesindeki olumsuz durum ve terhislerdi. Düşman içeride değil, dışarıdaydı ve sorunlar askeri değil siyasal arenada çözülmeliydi. Bu aşamada savaş sonrası ilk sol hükümet kuruldu, bu hükümet devlet gücünü tekrar tesis etmek için, askeri karakterde bir örgüt olan

‘kral tugayı’nı kurdu. Bu örgüt, devlet içinde anayasal temele sahip ikinci orduyu oluşturdu. Devlet aygıtı tamamen faşistlerin hizmetine sunuldu. Faşistlerin işçiler tarafından püskürtüldüğü her yerde, devlet, müdahale edip faşistlerin kazanmasını sağladı” (Kolektif, 1991: 17).

Faşizm savaş sonrası ortaya çıkan kriz konjonktöründe geleneksel elitlerin devlet yönetimini sağlayamaması sonucu yükselen sosyalist örgütlere karşı karşı-devrimci bir örgüte duyulan ihtiyaç sonucunda gündeme gelmiştir. Kongredeki tartışmalarda dikkat çeken bir unsur III. Enternasyonal’de faşizmin iktidara geliş sürecine yeteri kadar önem verilmediğidir. Örneğin İtalya’da anti-faşist bir örgütlenme yaratılması ve Mussolini’nin iktidara gelişinden bir yıl sonra karar altına alınmıştır. III. Enternasyonal’de faşistlerin destek aldığı bir diğer kesimin orta köylülük olduğu bunun sebebinin ise bozulan ekonomi sonucu kitlelerin girdiği arayış olarak gösterilmektedir. Orta köylülüğün yanı sıra geleneksel siyasi partilerin atıllığından yorulan kitleler de faşizmin tabanını oluşturmaktadır (Kolektif, 1991). Faşizmi kapitalizmin bir aşaması sermayenin terörist diktatörlüğü olarak gören yazının önemli temsilcilerinden biri de Palmiro Togliatti’dir (bkz: Togliatti, 2000). Griffin III. Enternasyonal tarafından savunulan ve faşizmi

80 kapitalizmin bir aşaması olarak gören bu yaklaşıma “ajan” yaklaşımı adını vermektedir (Griffin, 2018: 25).

Faşizmin ahlaki ve kültürel bozulma sonucu olarak güç kazandığı görüşü Benedetto Croce ve Friedrich Meinecke gibi tarihçiler tarafından ele alınmıştır. Bu yaklaşıma göre faşizmXIX. yüzyıl sonundaki dönemde ahlaki ve kültürel anlamdaki çöküş sonucunda ortaya çıkmıştır. Bu görüşe göre I. Dünya Savaşı’nın getirdiği ekonomik kriz, toplumsal çatışma, kültürel bozulma ve ruhsal çöküş yalnızca aşırı milliyetçi bir yeniden doğuş ile çözülecektir (Payne, 1983: 182).

Faşizmi Almanya ve İtalya’nın geç ulus devletleşmesine dayandıran yaklaşım ise A. F. K.

Organski ve Ludovico Garruccio tarafından temsil edilmektedir. Bu görüşe göre faşizm Avrupa’ya özgü olan kriz deneyimi ardından ortaya çıkar ve otoriter bir hükümete yol açar.Faşizm, “ulus-devletin dünyadaki mevkiini güvence altına almaya ve kudretini artırmaya çabalamış olan milliyetçi stratejilerin motoru ve aracısıydı” (Breuer, 2017:

11).

Faşizm tartışmalarında öne çıkan diğer bir yaklaşım Nicos Poulantzas’ın yaklaşımıdır:

“Poulantzas, faşizmin İtalya’da ve Almanya’da yükselişi sırasında, bu ülkelerdeki hiçbir egemen sınıf ya da sınıf fraksiyonunun, önderliğini iktidar blokunun diğer sınıfları ve fraksiyonlarına dayatamadığını söyler” (Cinemre, 2017: 49). Poulantas’ın faşizm yaklaşımı iki noktaya odaklanır: Faşizmin ortaya çıkışına neden olan kriz türü ve bu krizin çözüldüğü devlet biçimi (Laclau, 2018: 91).

Faşizme bir diğer yaklaşım Weberci yaklaşımdır. Passmore’a göre, “Weberci yaklaşım sosyal bağlamı içerisindeki faşizme dair anlayışımızı çok geliştirmiştir”; “Ocak 1933’te Hitler’in iktidara gelişinde kapitalistler kadar eski aristokrasinin de doğrudan sorumlu olduğunu göstermiştir” (Passmore, 2014: 31). Passmore’a göre Webercilik, tıpkı

81 Marksizm gibi faşizmi tam olarak açıklamaz: “Faşist ideolojiye Marksizme kıyasla daha fazla dikkat gösterir ama fikirleri anti-modernizm ifadelerine indirgenir” (Passmore, 2014: 31).

Hannah Arendt’in totaliterci kuramı faşist fikirleri devrimci olarak görmektedir.

Totaliterci kuram bunun nedenini, “Ütopya kurmak için ister partiler olsun ister sendikalar, aileler ya da kiliseler, tüm mevcut yapıların yerle bir edilmesi gerekir”

şeklinde açıklamaktadır (Passmore, 2014: 34).

Faşizmi Bonapartizm’in bir çeşidi olarak gören August Thalheimer’in yaklaşımı şu şekildedir:

“Bonapartizm, açık kapitalist diktanın biçimlerinden sadece birisidir. Bu açık kapitalist dikta, burjuva toplumunun kendi mezarının dibine vardığı ve proletarya devriminin soluklarını ensesinde duyduğu anda gerçekleştiği için Bonapartizm, burjuva devlet iktidarının “en son” biçimidir. Aslında faşizmin özünde yatan da budur: Faşizm de aynen Bonapartizm gibi açık kapitalist diktanın belirli bir biçimidir” (Thalheimer, 2019: 37).

Bir diğer yaklaşım Almanya ve İtalya örneklerini birbirlerinden ayrı olarak kodlamaktadır. Bu yaklaşıma göre İtalyan Faşizmi ve Alman Nazizmiiki farklı örnektir.

Bu yaklaşımın savunucuları Renzo De Felice, A. J. Gregor ve Zeev Sternhell’dir. Bu yaklaşım Hannah Arendt’in totalitarizm kavramından etkilenmiştir. Sternhell’in görüşlerine göre faşizmin belirleyici özelliklerinden biri organik milliyetçiliktir. Bu milliyetçilik anlayışı anti-Marksist sosyalizme gidiş yolunda faşizmin ideolojisini biçimlendirir (Griffin, 2018).

82 Birbirinden bu kadar farklılaşan yaklaşımlar içindeIII. Enternasyonal’in yaklaşımı, faşizmi yükselen sosyalizm “tehlike”sine karşı büyük sermaye ile içli dışlı bir figür olarak görmektedir. Bu yaklaşım dönemine göre ileri bir nitelik taşısa da günümüzde güncellenmeye ihtiyaç duymaktadır. Bu güncellemede özellikle Griffin ve Eatwell tarafından yapılan çalışmalar önemli yer tutmaktadır. Bu iki araştırmacı, sırasıyla faşist minimum ve faşizmi diğer sağ sektörlerden ayıran çekirdek özellikleri belirlemede önemli araştırmalara imza atmışlardır.

Faşizm görüldüğü üzere, toplumsal, siyasal, ideolojik dayanakları olan, bir ütopyası ve toplum vizyonu olan, ekonomik bir perspektifi olan, her yerellikte özgül özellikler gösteren bir ideolojidir. Dolayısıyla faşizmi yalnızca büyük sermayenin işçi sınıfına ve onun devrimine yönelttiği bir ideoloji ve karşı devrim olarak görmek yetersizdir. Faşizm başlı başına bir ideolojidir ve günümüzde de ağırlığını hissettirmeye devam etmektedir.

83

Belgede TÜRKİYE CUMHURİYETİ (sayfa 84-90)