• Sonuç bulunamadı

Fıkıh ve Nahiv İlişkinin Boyutları

B. Nahiv Usûlü Kavramı

II. Fıkıh ve Nahiv İlişkinin Boyutları

Gazzâlî’nin el-Vecîz’i, Râfiî’nin eş-Şerhu’l-kebîr’i ve Şîrâzî’nin el-Mühezzeb’i gibi fürû fıkıh eserleri özellikle de talak ve köle bahisleri incelendiğinde birtakım fıkhî hükümlerin nahiv kurallarına dayandığı görülür. Hükümlerin dayandığı nahiv konuları emir, nehiy, şart, istisna, atıf harfler, cer harfleri ve cem‘in en azı gibi konulardır.15

Fıkıhçılar hükümlerin belirlenmesinde etkili olan bu kurallara dayanarak fıkıh meseleleri ile nahiv meseleleri arasında bir bağ kurmuş ve bazı fıkhi meseleleri bu kurallara göre çözmüşlerdir.

Nahiv kurallarına göre fıkhî meseleleri çözme gayretleri H. II. asırda başlamıştır. Nitekim İmâm Muhammed (v. 189/804) el-Câmi‘u’l-kebîr’in’in Eymân bölümünde birçok fıkhî meseleyi nahiv kurallarına göre çözmüştür. Zemahşerî (v. 538/1143), “Arapçadan yüz çeviren ve onu önemsiz gören kimseler İmam Muhammed’in (v. 189/804) Eymân bölümündeki görüşlerini de önemsiz görüyorlar mı?” diyerek16

onun bu bölümde çok sayıda fıkhî meseleyi Arapça kurallarına

13

Enbârî, Lüma‘u’l-edille, s. 80. 14 Süyûtî, el-İktirâh, s. 5.

15 En‘am, “et-Tefâ‘ul beyne’n-nahv ve usûlih ve’l-fıkh ve usûlih”, s. 306. 16 Zemahşerî, el-Mufassal, s. 13.

dayandırdığına dikkat çeker. İmam Muhammed’in birçok meseleyi dil kurallarıyla çözmesi onun bu ilimde derin bilgi sahibi olduğunu göstermektedir.17

İmam Muhammed’in dil kurallarına dayalı olarak çözdüğü zor meselelerden biri şudur: Bir kimse ّ رّ حّّ وّ هفّّ كّ بّ رّ ضّيديبعّّ يأ “Hangi kölem seni döverse o özgürdür” ifadesini kullandığı zaman bunların hepsi onu döverse tümü özgür olur. Eğer biri ّ يأّ

ّ ضّ يديبع ّ ر ّ بّ ت ّ ه ّّ ف ّ ه ّ و ّ ّ ح

ّ ر “Hangi kölemi döversen o köle özgürdür” derse bu sözün muhatabı olan kişi tüm köleleri döverse sadece birincisi özgür olur.18

İmam Muhammed’in birinci örnekte tüm kölelerin ve ikinci örnekte sadece birinci kölenin özgür olacağını söylemesi nahiv kurallarına dayalı olarak yapılan bir çözümlemedir. Zira birinci örnekte fiilin isnat edildiği fâil, ّ يأ kelimesine dönen bir zamirdir. ّ يأ kelimesi ise âmm bir isimdir. Dolayısıyla bütün fertlerini kapsar. Yani hangi köle, muhatabı döverse o köle özgür olur. İkinci meselede fiil muhatap zamirine isnat edilmiştir. Muhatap olan kişi ise hastır. Burada muhatap tüm köleleri dövse dahi ilk köle tek başına özgür olur. Zira bu ikinci örnekte ّ يأ kelimesine dönen zamir fâil zamiri değil, mef‘ûl zamiridir. Fiil ise fâilin âmm olmasıyla âmm olmaktadır. Nitekim fiil fâilsiz olamadığı için fâil fiilin bir parçası gibi olup onu âmm yapar. Fiil mef‘ûlsüz gelebildiği için mef‘ûl onun bir parçası gibi değildir. Dolayısıyla mef‘ûlün âmm olmasıyla fiil âmm olmaz.19

İmam Muhammed’in (v. 189/804) dil kurallarına dayandırdığı garip meselelerden biri de şudur: Biri hanımına ّ قّ لاطّّ تّ نّ أفّّ دّ حّ أّ هذهّ يّ رادّّ لّ خّ دّّ نإ “Benim bu evime biri girerse sen boşsun” derse bunu söyleyen adam kendi evine girerse karısı boş olmaz. Ama adam ّ قلاطّّ تنافّّ دّ حأّّ رادلاّهذهّّ لخّ دّّ نإ “Bu eve biri girerse sen boşsun” derse ve bu adam belirttiği eve girerse karısı boş olur.20 İmam Muhammed birinci örnekte bu ifadeyi söyleyen adamın, evi kendisine izafe etmesini دحأ ifadesini tahsis eden bir karine olarak saymış ve adamı âmm bir ifade olan دحأ kelimesinin kapsamı dışında tutmuştur. İkinci örnekte ise adam evi kendisine izâfe etmediği için adamı دحأ ifadesinin kapsamına dâhil etmiştir.21

İmam Muhammed راد kelimesinin izafe edilip edilmemesine göre farklı hükümler olduğunu ifade etmiştir. İzafe de nahiv 17 İbn Ya‘îş, Şerhu’l-Mufassal, I, 60. 18 Şeybânî, el-Câmi‘u’l-kebîr, s. 39. 19 İbn Ya‘îş, Şerhu’l-mufassal, I, 60. 20 Şeybânî, el-Câmi‘u’l-kebîr, s. 31.

meselelerinden biridir. İmam Muhammed (v. 189/804) el-Câmi‘u’l-kebîr’inin Yeminler ve Köleler bölümlerinde şart, istisna, âmm ve hâss meselelerine binaen birçok fıkhî meseleyi çözmüştür. Daha fazla örnek için bu esere müracaat edilebilir.22

İmâm Muhammed (v. 189/804), nahiv kurallarına göre birtakım meseleleri çözerek fıkıh ile nahiv arasında bağlantı kurma konusunda bir kapı aralamıştır. Ondan sonra gelenler de bunu devam ettirmişlerdir. Örneğin Serahsî (v. 483/1090), atıf harfiyle ilgili bir meseleyi şöyle tahlil eder: Bir kimse مهردّمهردّيلعّهل “falancanın benden bir dirhem bir dirhem alacağı var” derse bunu söyleyen kimsenin bir dirhem vermesi gerekir. Çünkü burada dirhem ifadesi tekrar edilmiştir. Tekrar edilen kelimeler arasında atıf harfi yoksa onların farklı şeyler olması gerekmez. Ama bu iki kelime arasında atıf harfi olan vâv olsaydı. O zaman iki dirhem vermesi gerekirdi. Çünkü bu atıf harfinin olması ma‘tûf ve ma‘tûfün aleyhin farklı olmasını gerektirmektedir.23

Gazzâlî (v. 505/1111) de istisnâ kuralına göre fıkhî bir meseleyi şöyle açıklar: İkrar edilen bir şeyden istisna yapıldığı zaman yapılan istisna müstesna minhin tümünü kapsamazsa bu istisna sahih olur. Örneğin biri “on dirhem borcum var, dokuz hariç” derse bir dirhem borcu olur. Eğer “On dirhem borcum var, dokuz hariç, sekiz hariç” derse bu durumda dokuz dirhem borcu olur. Zira olumlu cümleden yapılan istisna olumsuz olduğu gibi olumsuz cümleden yapılan istisna da olumlu olmaktadır. İkrarda bulunan kişinin “on dirhem borcum var” demesi olumlu bir cümledir. Bundan dokuz istisna edince geriye bir kaldı. İstisna edilen dokuzdan da sekiz istisna edince sekiz dirhemi ikrar etmiş oldu. Böylece dokuz dirhem borcu olur.24

Fıkıh eserleri incelendiğinde dil kurallarına dayalı olarak çözülen birçok meselenin bulunduğu görülür. Fakat ilk başlarda bu meseleler fıkıh bölümleri içinde dağınık bir şekilde ele alınmıştır. Örneğin talak ve yemin bölümlerinde şartlı ifadeler ve ikrar bölümünde istisna içeren ifadelerin hükümlerine yer verilmiştir. Daha sonra Tâcüddîn es-Sübkî (v. 771/1311), el-Eşbâh ve’n-nezâir adlı eserinde bu kuralları

22 Şeybânî, el-Câmi‘u’l-kebîr, s. 31. 23 Serahsî, el-Mebsût, XVIII, 8. 24 Gazzalî, el-Vecîz, V, 343.

“Fıkhi Meselelerin Dayandığı Nahiv Konuları” başlığı altında toplamıştır. Burada fıkhî hükümlerin dayandığı nahiv meselelerini müfret ve mürekkep kısımlarına ayırmıştır. Müfret kısmında isim, harf ve bazı fiilleri ele almıştır. Mürekkep kısmında ise zamir, mevsûl, şart, istisna, mef‘ûl, hal ve sıfat gibi nahiv konularını içeren talak ifadelerini genelde ele almıştır.25

İsnevî (v. 772/1370) de el-Kevkebü’d-dürrî adlı eserinde nahiv kurallarına dayanan fıkhi meseleleri müstakil bir eserde toplayarak nahiv-fürû ilişkisini daha ileri bir aşamaya taşımıştır. Böylece tahrîcü’l-fürû ‘ale’l-usûl edebiyatına bir eser dâhil etmiştir. Onun bu eseri, Zencânî’nin (v. 656/1258) Tahrîcü’l-fürû ‘ale’l-usûl adlı eserinde olduğu gibi füru-usûl ilişkisi alanında yazılan tahrîcü’l-fürû ‘ale’l-usul eserlerinden farklıdır. Fürû-usûl ilişkisini konu edinen eserlerde fürû meseleleri fıkıh usûlüne dayandırılmaktadır. Bu eserlerde dil ile ilgili konular dâhil tüm usûl konularına yer verilmektedir. Nahiv-fürû ilişkisini ele alan eserlerde ise nahiv kurallarına dayanan füru meseleleri ele alınmaktadır. Burada fıkıh usûlündeki delillere yer verilmemektedir.

İsnevî’nin (v. 772/1370), nahiv-fürû ilişkisini ele aldığı el-Kevkeb adlı eseri dört bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüm isimler olup bu başlık altında kelam, zamir, mevsûl, harf-i tarif ile marife olan isim, müştak isim, mastar, zarf, tesniye, cem‘ ve sayı konuları ele alınmıştır.26

İkinci bölüm fiiller olup bu başlık altında mazî, müzâri, onların delalet ettiği zaman konularına yer verilmiştir.27 Üçüncü bölüm harfler olup burada cer harfler, nasp eden harfler, atıf harfleri ve diğer maânî harfleri zikredilmiştir.28

Dördüncü bölümün konusu kalıp ifadeler olup burada istisna, hâl, sayı, kasem, atıf, sıfat, te’kîd, bedel ve şart-ceza konuları ele alınmıştır. En son olarak hakikat ve mecaz konularına yer verilmiştir.29

Osman Güman İsnevî’nin el-Kevkebü’d-dürrî isimli bu eserini merkeze alarak Nahiv-Fıkıh Usûlü İlişkisi (el-İsnevî örneği) adıyla 2006’da bir doktora tezi

25 Sübkî, el-Eşbâh ve’n-nezâir, II, 202-254. 26

İsnevî, el-Kevkebü’d-dürrî, s. 191. 27 İsnevî, el-Kevkebü’d-dürrî, s. 301. 28 İsnevî, el-Kevkebü’d-dürrî, s. 315. 29 İsnevî, el-Kevkebü’d-dürrî, s. 365.

hazırlamıştır.30

Bu tez dört bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde nahiv ve fıkıh usûlü arasındaki ilişki ele alınmıştır. İkinci ve üçüncü bölümde ise umûm lafızları, istisna, şart, sıfat, gaye, temyiz, bedel, zarf, mef‘ûlün leh, tekit, atıf harfleri ve cer harflerine yer verilmiştir. Dördüncü bölümde ise fiiller ve türemiş isimler incelenmiştir. Güman daha sonra bu çalışmasını yeniden düzenleyerek tez formatından uzaklaştırmış ve kitap hüviyetine büründürmüştür. Bazı başlıkları ve güncel olmadığını düşündüğü birtakım örnekleri de çıkarmıştır.31

Yazarın yaptığı düzenlemelerden sonra bu eser İSAM tarafından 2017’de Nahiv-Fıkıh Usûlü İlişkisi adıyla basılmıştır.32

İsnevî’nin (v. 772/1370) tahrîcü’l-fürû ‘ale’l-usûl alanında yazdığı bir diğer eseri olan et-Temhîd fî tahrîci’l-fürû ‘ale’l-usûl’ü el-Kevkeb’den farklı bir eser olup usûl-fürû ilişkisine dairdir. İsnevî bu eserinde ilk önce usûl meselelerini ve kurallarını zikreder daha sonra bundan türeyen fürû meselelerine örnekler verir. Usûl konularında genelde takip edilen sıralamaya göre ilk önce lafızları daha sonra delilleri ele alır ve bunlardan türeyen fürû meselelerinden örnekler verir. Bu eser tüm usûl konularını ele alması yönüyle sadece dille ilgili konulara yer veren el- Kevkeb’den farklı bir eserdir.

Nahiv-fıkıh ilişkisine dair bir diğer eser de İbnü’l-Mibred’in (v. 909/1503) Zînetü’l-arâis mine’t-turaf ve’n-nefâis fî tahrîci’l-fürûi’l-fıkhiyye ‘ale’l-kavâidi’n- nahviyye adlı eseridir. Müellif bu eserde birinci kural ve ikinci kural diye devam ederek ilk önce bir nahiv kuralını verir. Daha sonra ondan türeyen bir fıkhî hükmü zikreder. Müellif bu çalışmasında Hanbeli mezhebine ait fıkhi hükümleri esas almıştır.33

Fürû fıkıh kitaplarında geçen bu meselelerin yanı sıra fıkıh ve nahiv alimleri fıkıh ve nahiv ilimlerinin ikisini de ilgilendiren soruları birbirlerine sormuşlardır. Bu sorular fıkıh ile nahiv arasındaki ilişkiyi ortaya koyduğundan onların birkaçını burada zikretmek istiyoruz.

30

Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2006. 31 Güman, Nahiv-Fıkıh Usûlü İlişkisi, s. 6.

32 Güman, Nahiv-Fıkıh Usûlü İlişkisi, s. 2. 33 İbnü’l-Mibred, Zînetü’l-‘arâis, s. 79.

Fıkıh ve nahiv ilimlerinin ikisini ilgilendiren meselelerden biri Hârûnürreşîd’in (v. 193/809) huzurunda Kisâî’nin (v. 189/805) Ebû Yûsuf’a (v. 182/798) sorduğu sorudur. Nakledildiğine göre bir gün Ebû Yûsuf, Hârûnürreşîd’in yanına gitti. Orada Kisâî’yi (v. 189/805) görünce Hârûnürreşîd’e “Bu Kûfeli seni oyalıyor” dedi. Hârûnürreşîd de “Ey Ebû Yûsuf bu akla yatan şeyler söylüyor” dedi. Bunun üzerine Kisâî, Ebû Yûsuf’a “Sana bir soru sorayım mı?” dedi. Ebû Yûsuf “nahivden mi fıkıhtan mı?” deyince Kisâî “Fıkıhtan soracağım” dedi. Bunun üzerine Hârûnürreşîd güldü ve “Ebû Yûsuf’a fıkıh sorusu mu soracaksın?” dedi. Kisâî evet diyerek Ebû Yûsuf’a şu soruyu sordu: “Bir adam eşine ‘sen eve girdiğin için boşsun’ ‘ّ ن أّ قلاطّ تنأ ّ رادلاّ ت لخ د’ derse bunun hükmü nasıl olur?” Ebû Yûsuf “Kadın eve girerse boşama gerçekleşir” şeklinde cevap verdi. Kisâî “yanlış cevapladın” deyince Hârûnürreşîd güldü ve doğrusunun ne olduğunu sordu. Kisâî; “Adam hemzenin fethası ile نأ deyince eve girme eylemi gerçekleşmiştir. Bu durumda talak hemen meydana gelir. Eğer hemzenin kesresi ile نإ deseydi eve girme eylemi gerçekleşmemiş olurdu. Bu durumda boşama hemen gerçekleşmezdi” diye cevap verir.34

Bu meselede أن fethalı olursa mastar harfi olup illet ifade eder. O zaman bu cümlenin anlamı “eve girdiğin için boşsun” olur. Ama إن kesreli olursa şart ifade eder. Cümlenin anlamı “eve girersen boşsun” olur. Bu durumda talak, şarta bağlanmış olur. Şart gerçekleştiği zaman talak meydana gelir. Görüldüğü gibi buradaki fıkhî hüküm dil kuralına dayanmaktadır.

Fıkıh ve nahiv ilişkisini ortaya koyan bir diğer soru da Kisâî’nin (v. 189/805) İmam Muhammed’e (v. 189/804) gönderdiği şiirdir. İbn Simâ‘a’nın ifade ettiğine göre Kisâî bir kağıda şu şiiri yazıp İmam Muhammed’e gönderir:

ّ ن م ي أّ ق ف رلا فّ د ن هّا يّي ق ف ر تّ ن إ ف

ّ

...

ّّ

ّ م أ ش أّ ق ر خ لا فّ د ن هّا يّي ق ر خ تّ ن إ و

ّ

ّ ة مي ز عّّ ق لََّطلا وّّ ق لا طّّ ت ن أ ف

ّ

...

ّّ

ّ لَ ث

ثّ ا

ّ

ّ م ل ظ أ وُّّّق ع أّّ ق ر خ يّّ ن م و

ّ

ّ ة قي ف رّ ر ي غّ ت ن كّ ن أّا ه بّي ني ب ف

ّ

...

ّ

ّ مَّد ق مّّ ة ث لََّثلاّّ د ع بّّ ئ ر م لِّّا م و

ّ

“Ey Hind yumuşak davranırsan yumuşaklık berekettir.

34 İbnü’l-Hâcib, el-Îdâh fî şerhi’l-Müfassal, I, 55; Şâtıbî, el-Müvâfakât, I, 119; Güman, Nahiv ve Fıkıh Usûlü İlişkisi, s. 53-54; Şirin, Ahkâm Âyetleri Bağlamında Fıkıh-Nahiv İlişkisi –İbnü’l-Arabî’nin Ahkâmü’l-Kur’ân Örneği-, s. 86.

Ey Hind kaba davranırsan kabalık uğursuzluktur. Sen boşsun- ki boşama kesin bir karardır-üç defa. Kaba davranan kimse en fazla asi ve zalim olandır. Yumuşak davranmadığın için bâin talak ile boş ol. Kişinin üçten sonra yapabileceği bir şey yoktur.”

Kisâî (v. 189/805) gönderdiği bu şiirde geçen اثلَث kelimesinin merfû ve mansûb okunduğunu ve bu durumlarda kaç boşama gerçekleşeceğini İmam Muhammed’e sorar. İmam Muhammed de şöyle cevap verir:

Eğer şair ّ ثلَث şeklinde merfû okumuşsa bir talakla boşamıştır. Çünkü sen boşsun diyerek bir boşama hakkını kullandıktan sonra ayrı bir cümleye başlayarak boşama haklarının toplam üç boşama olduğunu haber vermiştir. Ama bedel veya temyiz olarak ّ اثلَث şeklinde mansûb okumuşsa üç talak ile onu boşamıştır. Çünkü bu durumda sanki ّ اثلَثّقلاطّتنأ “sen üç defa boşsun” demiştir.35 Yani ثلَث kelimesi merfû olduğu zaman قلَطلاو mübtedâ olur. ةميزع kelimesi birinci haber ve ثلَث kelimesi ise ikinci haber olur. Bu durumda bu cümle diğer cümleden bağımsızdır. Dolayısıyla ّتنأ قلاط ifadesiyle bir boşama gerçekleşir. Ama ثلَث kelimesi mansûb okunduğu zaman قلاطّتنأ ifadesine temyiz olur. ّةميزعّقلَطلاو cümlesi de ara cümle olur. Bu durumda üç boşama gerçekleşir.36

Birtakım kaynaklarda Hârûnürreşîd’in (v. 193/809) Ebû Yûsuf’a (v. 182/798) bu şiiri gönderdiği, o da cevap verdiği takdirde yanılabileceğini düşünerek Kisâî’ye (v. 189/805) gittiği ve Kisâî’nin şiiri bu şekilde cevapladığı geçmektedir.37 Ancak İbnü’l-Hümâm’ın (v. 861/1456) ifade ettiğine göre Kisâî, İmam Muhammed’e (v. 189/804) bu şiiri sormuş ve İmam Muhammed bu şekilde cevap vermiştir. Hârûnürreşîd’in bu soruyu Ebû Yusûf’a sorduğu ve onun bu soruyu cevaplayamayıp Kisâî’ye (v. 189/805) sorduğu şeklinde gelen rivayetin doğru olduğu söylenemez. Zira ictihad makamında olan birinin Arapça ve kurallarını bilmesi gerekir. Başkadı, imam ve müctehid olan Ebû Yusûf’un dille ilgili meseleleri bilememesi uzak bir

35

Serahsî, el-Mebsût, VI, 77; Bağdâdî, Târihû Bağdat, XI, 410; Sübkî, el-Eşbâh ve’n-nezâir, II, 335; İbnü’l-Hümâm, Fethu’l-kadîr, IV, 12; Güman, Nahiv ve Fıkıh Usûlü İlişkisi, s. 55.

36 Karâfî, el-Fürûk, III, 165.

ihtimaldir.38 Kanaatimce mezhep imamlarını küçük düşüren ya da onların bir konuda eksik olduğunu gösteren rivayetler genelde mezhep taassubuyla ortaya çıkarılmıştır. Bu şekilde geçen rivayet mezhep taassubuyla ortaya atılmış olabilir. Burada kimin bu soruyu sorduğu ya da kimin cevapladığı konumuzu pek ilgilendirmemektedir. Bu tür rivayetlerin konumuzla alakalı olan yönü dil kurallarına göre fıkhî meselenin çözülmesidir. Bundan dolayı nahiv ve fıkıh ilimlerinin ikisini ilgilendiren bu meseleleri buraya aldık.

Nahiv ve fürû fıkıh ilimlerinin ikisini ilgilendiren meseleler, ilk önce fıkıh eserlerinde dağınık bir şekilde ele alınmıştır. Bunları bir başlık altında toplayanlar da olmuştur. Daha sonra İsnevî (v. 772/1370), bu meseleleri el-Kevkebü’d-dürrî adlı eserinde ele almak suretiyle müstakil bir eserde toplamıştır. Bu konular müstakil bir eserde ele alındığından ve araştırmamızın konusu Nahiv Usûlü ve Fıkıh Usûlü İlişkisi olduğundan bu konuya fazla yer vermedik. Bazı örnekler vererek nahiv ve fürû fıkıh arasında nasıl bir ilişki olduğunu ve bununla ilgili hangi çalışmaların bulunduğunu açıklamakla yetinmek istedik.