• Sonuç bulunamadı

Eylül’ün Günümüzde Yargılanmasına Bakış

F. Yaşananlardan Çıkarılan Sonuç

H. 12 Eylül’ün Günümüzde Yargılanmasına Bakış

12 Eylül 2010’da, Anayasa’da yapılan birtakım değişiklikler halkın oyuna sunuldu ve %42.12 oy oranına karşılık %57.88’lik oy oranı ile kabul edildi. Bu değişikliklerden biri de anayasanın geçici 15. maddesinde yapıldı. Bu geçici madde, 12 Eylül döneminde Milli Güvenlik Konseyi üyelerini, bu dönemde kurumuş olan hükümetlerde ve Danışma Meclisi’nde görev alanların yargılanmasını engelliyordu. Ancak yapılan değişiklikler sayesinde 12 Eylülcülerin yargılanmasının yolu açıldı. Bu durum kimilerine göre muhalefetin desteğini kazanmak amacıyla atılan bir adımdı, nasıl sonuçlanacağı ise ayrı bir tartışma konusudur. Ancak bu durum 12 Eylül mağdurlarının bir çoğunu heyecanlandırır ve Kenan Evren ve yönetiminin yargılaması için Ankara’da savcılığa müracaatta bulunmaya başlarlar.348

O günleri yaşayanların bir kısmı bunu heyecanla karşılarken, kimisi gereksiz buluyor. Bazıları sembolik de olsa yargılanması 345 Bkz. Ek 4, s. 121; Ek 6, s. 137-138; Ek 17, s. 257; Ek 24, s. 320. 346 Bkz. Ek 4, s. 121; Ek 8, s. 164-165; Ek 12, s. 199-200; Ek 15, s. 230. 347 Bkz. Ek 6, s. 137-139; Ek 8, s. 164-165; Ek 16, s. 244-245.

348Levent Gönenç, “2010 Anayasa Değişikliği Teklifi Üzerine Bir Değerlendirme”, Birikim, S. 254, 2010, s. 12-21; http://www.r-demir.com/makalelergsboncekilergoster.aspx?m=156;

http://tr.wikipedia.org/wiki/2010_T%C3%BCrkiye_anayasa_de%C4%9Fi%C5%9Fikli%C4%9Fi_referan dumu.

78 gerektiğini düşünürken, bazıları kararsız kalır, bir kısmı da bunu yargılamanın zor olduğunu belirtir. Genel kanı ise bu yargılama girişiminin politik bir oyun olduğudur.

Gereksiz olarak değerlendirenler bunu çeşitli nedenlerle açıklamaktadır. Öncelikle o dönemin kendi şartları çerçevesinde ele alınması gerektiğini düşünmektedirler. Yaşanmış bitmiş bir dönemdir ve dönemin koşulları onu gerekli kılmıştır. Günümüz koşulları içerisinde o dönemi ele almak, değerlendirmek mantık dışı bir hareket olarak görülüyor. Olaylara bu şekilde bakılması halinde Atatürk’te, Osmanlı padişahları da birer suçlu durumuna düşmektedir. O zaman başka bir çıkış noktası görülmediği ve halkın büyük bir bölümü tarafından da istendiği için müdahalede bulunulmuştur.349

AKP’yi 12 Eylül’ün bir ürünü olarak görenler ise, bu parti döneminde 12 Eylül’le hesaplaşmanın mümkün olmadığını savunuyorlar. Bu yargılamanın da sadece siyasi bir oyun olduğunu vurguluyorlar. Daha sonra yapılacak olan bazı uygulamalarda halkın desteğini almış görünmek ve bu yapılacak olanlara ne askerin ne de başkasının ses çıkarmaması için baştan alınan bir önlemdir. Yoksa 12 Eylül’ün yargılandığı falan yoktur.350 Çünkü 12 Eylül’ü yargılamak demek ahı gitmiş vahı kalmış iki adamı yargılamak demek değildir ve yargı sistemi adil bir biçimde işlememektedir. 12 Eylül’ü yargılamak, en küçük noktasına kadar müdahalenin gerekçelerinin incelenmesiyle, onu hazırlayanların yargılanmasıyla, cezaevlerinde insanlara işkence edenlerin yargılanmasıyla, toplumu derinden sarsan Maraş olaylarından, 1 Mayıs olaylarından başlanarak en küçük bir olayın dahi incelenmesiyle, buna sebep olan herkesin yargılanmasıyla mümkün olabilir. Yine 12 Eylül’ün bir ürünü olan YÖK’ün kaldırılmasıyla, 12 Eylül ideolojisinin yargılanmasıyla mümkündür. Şu anki olay halktan evet oyunu aldıktan sonra onu oyalamaktan başka bir şey değildir. Üstelik 12 Eylül yargısının yerine gelen yargı sistemi ondan daha kötüdür ve bunlar yine sermayenin oyunlarıdır.351

Kimine göre de bu politik oyun, dolaylı olarak Atatürk’ün kurmuş olduğu sistemin yanlış olduğunu göstermek adına hareket etmektedir. Buna bilerek veya bilmeyerek alet olan milliyetçilerin olumlu tavırları da üzüntü sebebidir.352 Bazları da yargılama konusunda kararsızlar. Çünkü ortada olmazsa olmaz bir müdahale vardır. O ortama dur denilmeliydi, her gün on-on beş kişi hayatını kaybediyordu, bu 349 Bkz. Ek 3, s. 113; Ek 4, s. 123-124; Ek 14, s. 223-224. 350 Bkz. Ek 4, s. 123-124; Ek 6, s. 140-141. 351 Bkz. Ek 5, s. 128; Ek 13, s. 216; Ek 15, s. 233-234; Ek 16, s. 248; Ek 19, s.271-272; Ek 20, s. 280; Ek 21, s. 285. 352 Bkz. Ek 7, s. 155.

79 şekilde devam edemezdi. Şu anda yaşayan insanların birçoğu da hayatlarını bu müdahaleye borçludurlar. Ordunun ise bu yaşananlarda kesinlikle herhangi bir kışkırtma rolü falan söz konusu değildi. Hatta istemeyerek el koymuştur. Ama 12 Eylül sonrasında yaşananlar insanlık dışı hareketlerdir ve asıl sorgulanması gereken konu budur. Yargılama da o dönemin şartlarına göre yapılmalıdır. Ayrıca sadece Kenan Evren ve Hava Kuvvetleri Komutanı Tahsin Şahinkaya’nın yargı önüne çıkması yeterli görülmüyor. Asıl yapılması gereken bir daha böyle bir yargılamayı gerektirmeyecek bir sonuca ulaşmaktır. Aynı zamanda toplumun içini rahatlatacak, biraz da olsa içine su serpecek sonuçlar elde edilmelidir. Tabii bu yapılırken bir öç alma şeklinde olmamalıdır. Ancak bu tür sonuçların elde edileceğine pek inanılmıyor.353

Bazıları da bunu büyük bir adım olarak görür ve heyecanlanırlar. Ancak sonraki süreçleri görünce bu heyecanları hayal kırıklığına dönüşür. 12 Eylül hukukunun, ruhunun, ürünlerinin ortadan kaldırılması beklenir, istenirken bunun sadece göstermelik bir hareket olduğunu görürler. Yine de benzer şeyleri yaşayan diğer ülkelerde yapıldığı gibi davranılmasını istiyorlar ki bir daha kimse böyle bir şeye cesaret edemesin ve yıllardır bundan muzdarip olan insanlar biraz da olsa rahat bir nefes alabilsinler.354

Bunca yıl geçtikten sonra yargılanmalarının zor olduğunu düşünenler de var. Çünkü benzer olayların yaşandığı bazı ülkelerde bu tür tepkiler, üzerinden zaman geçmeden verilmiş ve cezaları hemen uygulanmıştır. Ama Türkiye’de durumlar farklı yürümüş, hatta o kişileri koruyan maddeler anayasa ile onaylanmıştır. Bu bakımdan siyasiler de önemli ölçüde suçludurlar. O insanlar o zaman yargılanıp cezalandırılmalıydı, çünkü 12 Eylül resmen ülkede terör estirmiştir. Birçok insanın ölümüne sebep olunduğu gibi daha fazlasının da geleceği ile oynanmıştır. Bunu yapan insanlar da halen umarsızca yaptıklarını, düzeni, asayişi sağladık adına savunmaktadır. Hâlbuki kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmişlerdir. Nitekim askeri dönem zamanında yaşanan birtakım olaylar da bunu göstermiştir. Bu yaşananlar sebebiyle Türkiye için şöyle bir kanı oluşmuştur: Türkiye’de her şeyi yaparsın ve kimse senden hesap sormaz. Ayrıca 12 Eylül yargılaması da gittikçe yön değiştirmektedir. ‘Ya adam gelmiş 90 yaşına, zavallı ihtiyarcık, zaten hasta da, bundan şimdi hesap mı soracağız’a dönüşmektedir.355

Zeynep gibi, yargılamanın kesinlikle mümkün olmadığını düşünenler 353 Bkz. Ek 8, s. 167-169; Ek 14, s. 223-224. 354 Bkz. Ek 9, s. 180-181; Ek 12, s. 204; Ek 18, s. 261. 355 Bkz. Ek 23, s. 309-310.

80 bunu belirtirken geniş çerçeveden olaya bakıyorlar. Çünkü 12 Eylül’ü yargılamak buna neden olan dış devletleri yargılamak demek olur, bu ise söz konusu değildir. Bu söylem de sadece başka uygulamaların önünü açmak için uygulanan bir araçtı.356

Sembolik de olsa bunun büyük bir adım olduğunu ve yargılanmalarının gerektiğini savunanlar da var. Bunlar, küçük de olsa mutlaka bir ceza verilmesi gerektiğine inanıyor. Hangi parti döneminde olup olmadığı umursanmıyor. Çünkü askerin siyasi hayata böyle bir müdahalede bulunma hakkı yoktur. Bundan dolayı da buna sebep olanlar mutlaka cezalandırılmalı, en azından o zihniyetin cezalandırılması gerekiyor. Ayrıca bazıları, Hitler gibi kendi kendini imha etmesini öneriyor.357

356

Bkz. Ek 17, s. 258. 357

81

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

12 EYLÜL’ÜN İNSANLAR ÜZERİNDE BIRAKTIĞI İZLER

A. Sosyal Hayata Etkisi

Müdahale sonrasında bir kısım gencin sosyal hayatında bir rahatlama yaşanır. Tabii bu, daha çok herhangi bir olaya karışmayan, okuldan eve, evden okula, olan öğrenciler için geçerli bir durum olmuş. Artık gidemedikleri yerlere gitmeye, giremedikleri sokaklarda özgürce dolaşmaya, geceleri dışarı çıkmaya başlamışlar.358 Tam olarak olmasa da sosyal hayatlarını kontrol edebilir, en azından eve sağ salim dönebilecekleri bir ortam bulabilirler.359

Okullara gidiş gelişlerde artık bir sorunla karşılaşmazlar. İstedikleri saatte, istedikleri yollardan ve tek başlarına gidebilirler artık. Ders çalışırken, sınavlara giderken herhangi bir engelle karşılaşmazlar. Bu da doğal olarak sosyal hayatlarının daha düzenli olmasını sağlar.360

Kimilerinin hayatında da herhangi bir değişikliğe yol açmaz, eskiden olduğu gibi hayatlarına devam ederler. Ama yakınlarının sıkıntı çekmesi onları da olumsuz yönden etkiler.361

Bazıları da birtakım sıkıntılar yaşar, sorunlarla karşılaşır, ama bunları atlatmalarının ardından normal hayatlarına geri döner ve mücadelelerini çeşitli yöntemlerle devam ettirirler, sessizliğe gömülmezler.362

Bir grup içerisinde yer alan gençlerin bir kısmı da istedikleri yerlere rahat bir şekilde gidip gelmeye başlar. Lakin ülkenin içinde bulunduğu kötü durum ve gelecekle ilgili kaygılar onları endişelendirir. Ayrıca birlikte mücadele verdikleri arkadaşlarının ölümü, çektiği işkenceler, yıllarca hapse mahkûm edilmeleri ister istemez bir burukluk yaşamalarına sebep olur.363

Müdahale sonrasında gençlerin bir bölümü yapayalnız kalır. Müdahaleden kısa süre önce içeriye alınıp ve bir süre sonra serbest bırakılanlar neyle karşılaşacaklarının farkında değildirler. Çıktıklarında ne yapacaklarını tam olarak kestiremezler, ama yine arkadaşlarının yanına gideceklerini, mücadelelerine bir şekilde devam edeceklerini düşünürken hiçbirisine ulaşamazlar. Çünkü herkes farklı sıkıntılar 358 Bkz. Ek 26, s. 337-338. 359 Bkz. Ek 8, s. 165. 360 Bkz. Ek 14, s. 219-220. 361 Bkz. Ek 4, s. 120; Ek 15, s. 229. 362 Bkz. Ek 24, s. 320. 363 Bkz. Ek 10, s. 188; Ek 25, s. 326.

82 içerisindedir. Ayrıca 12 Eylül’ün ardından komşuları, tanıdıkları, hatta akrabaları arasında bile istenmezler, tamamen yalnızlığa itilirler. Bu durum elbette ki onları üzer, ama o insanları da anlayışla karşılarlar. Çünkü 12 Eylül sadece bir kesime değil herkese eşit baskı uygulamıştır.364

Bazı gençler okulunu uzatmak zorunda kalır, iş bulamaz, hem ekonomik, hem psikolojik, hem fiziki sıkıntılar yaşar. Belli bir süre için her şeyden şüphelenmeye, en ufak bir sesten ürkmeye, tedirginlik içerisinde yaşamaya başlar.365

Bunların yanı sıra daha ağır koşullar içerisinde yaşayanlar da olur, özellikle de tutuklananlar için geçerlidir bu. Müdahale sonrasında hapishane koşulları daha kötü olmuştur, şiddetin ölçüsü en üst seviyelere çıkmıştır. Hem sağdan, hem soldan birçok insan çeşitli işkencelere maruz kalmıştır. Baskılara, yasaklara, cezalara direndikçe de şiddetin dozu arttırılmıştır. Kimi kısa, kimi uzun süre hapishane hayatı yaşamıştır, ama şiddet hepsine eşit ölçüde uygulanmıştır.366

Daracık hücreler, koğuşlara çok sayıda kişi konulur. Hücrelerde sırt sırta yatacak kadar bile yer bulunmuyordu. Koğuşlarda bir ranzada birkaç kişi beraber yatıyordu veya bir kısmı yerde yatıyordu. En ağır şekilde işkenceye ve baskıya maruz kalıyorlardı. Tutuklular hem fiziki hem de ruhen çökertilmeye ve sindirilmeye çalışılıyordu.367

Solcular bu işkenceleri kamuoyuna açıklarken, milliyetçi kesim sessiz kalmıştır. Kendileri de kitaplarını yakmak zorunda kalmışlar, her türlü sıkıntıyı, işkenceyi çekmişler, ama Türk milletine, Türk devletine bir zarar gelir endişesiyle hep susmuşlar. İstiklâl Marşı’nın, Atatürk’ün Gençliğe Hitabe’sinin ceza niyetine okutulması onlar için akıl almazdır. Çünkü onlar için bu bir ceza değil övünçtür, böyle kullanılmalarının sebebini ise, insanları onlardan tiksinir hale getirmek olduğuna inanırlar. Daha sonraları bunu dış odakların oyunlarına bağlarlar ve zamanla bu tür sıkıntıları aşarlar.368

İnsanların sosyal hayatına yansıyan dikkat çekici bir nokta da şudur; sanki hiç kimse olanları görmemektedir. Herkes hayatlarından memnun bir şekilde yaşamaya devam etmektedir.369 Hâlbuki o günden sonra birçok şey değişmiştir. Asker kendini o kadar güçlü görmeye başlamış ki insanların hayatlarına her türlü müdahalede bulunma 364 Bkz. Ek 9, s. 178-179. 365 Bkz. Ek 16, s. 243; Ek 21, s. 284. 366 Bkz. Ek 6, s. 136-137; Ek 7, s. 145-147; Ek 9, s. 178-179. 367

Nuri Gürgür, “Öncesi, Sonrası ve Etkileriyle Otuzuncu Yılında 12 Eylül” Türk Yurdu, S. 277, 2010, s. 14.

368

Bkz. Ek 7, s. 145-146. 369

83 hakkının kendilerinde olduğuna inanmışlar. Sokağa çıkma yasakları dolayısıyla da insanları büyük problemlerle karşı karşıya bırakmıştır. Hastalık, kaza, yangın gibi acil durumlarda halk ilk önce güvenlik kuvvetlerine başvurarak yardım istemek durumunda kalırlar. Çünkü 12 Eylül’le beraber bütün yurtta sıkıyönetim uygulanır ve sokağa çıkma yasağı ilan edilir. 13 Eylül’de sabahları sokağa çıkma yasakları kaldırılır ve sadece geceleri ile sınırlandırılır. Yasağı ihlal idenler ise gözaltına alınır. Bazı illerde sokağa çıkmanın yasak olduğu süreler şöyledir: İstanbul’da 24.00 ile 5.00, Ankara’da 20.00 ile 06.00, Artvin’de 18.00 ile 06.00, Adıyaman’da 20.00 ile 06.00, Bolu’da 21.00 ile 06.00 arası dışarı çıkmak yasaklanmıştır.370

Bir yere gitmiş ve saati geçirmişlerse orada kalmak zorundadırlar, evde acil ihtiyacın çıkması durumunda, birinin ateşinin çıkması durumunda sabahı beklemek zorunda kalmışlar. Hatta yollardaki sorgulamalar nedeniyle, acilen hastaneye kaldırılması gereken kişiler hayatını kaybetmiştir. Bu ve benzeri sorunları yaşama ihtimali bile insanların psikolojisini bozmaya yetmiştir. Bu gibi durumlar bir süre sonra insanları bıktırmış ve her şeye rağmen sivil iktidarın bir an önce gelmesi istenmeye yönlendirmiştir.371

Ayrıca bu yaşananlar askeri ortak bir düşman haline getirirken, sivil halkın birbirini tanımasına fırsat vermiştir. Böylece de aslında çok farklı olmadıklarını görmüş, birbirlerini anlamaya, hak vermeye ve kabullenmeye başlamışlar.372

Benzer Belgeler