• Sonuç bulunamadı

Önyargılar ve Uzlaşmazlık

Bir fikri benimsemiş olan herkes kendi yaptıklarının ve yapacaklarının en doğru hareket olduğuna inanmış. İdeolojilerinin öngördüğü eylemlerde, söylemlerde hiçbir eksiklik veya yanlışlık yoktur onlar için. Zaten böyle bir düşünce oluştuğu andan itibaren ayrışmalar yaşanıyor ve fraksiyonlar ortaya çıkıyordu. Karşıt olarak algılanan grupların fikirleri ise çok basit olarak değerlendiriliyor ve dış mihrakların çıkarları doğrultusunda hareket ettiğine inanılıyordu. Kurdukları empati sonucundada her zaman kendilerini daha haklı ve ahlaklı buluyorlardı.224

Bunların yanı sıra karşıt görüşlülerin fikirlerini savunan gazeteleri, dergileri, kitapları gerek fırsat olmaması, gerekse karşı tarafa tamamen kapalı olmanın verdiği keskinlik dolayısıyla pek okunmazmış.225 Ayrıca böyle bir durumda kişi kendi arkadaşları arasında yanlış anlaşılabilir ve bu da olumsuz sonuçlar doğurabilirdi.226 Dönemin sağa hitap eden en önemli yayın organlarından biri Tercüman gazetesidir. Bunun dışında sağcı fraksiyonların; Genç Arkadaş, Milli Ülkü, Türk Yurdu, Ülkü Ocağı, Hergün, Ortadoğu gibi yayınları bulunmakta idi. Solculara hitap eden en yaygın yayın organı ise Cumhuriyet gazetesidir. Bunun dışında Devrimci Gençlik, Özyönetim,

220 Bkz. Ek 6, s. 139. 221 Bkz. Ek 7, s. 151; Ek 13, s. 214; Ek 25, s. 328. 222 Bkz. Ek 13, s. 214. 223 Bkz. Ek 6, s. 133; Ek 10, s. 185; Ek 12, s. 196; Ek 21, s. 282. 224 Bkz. Ek 4, s. 116-117; Ek 7, s. 144; Ek 12, s. 196; Ek 13, s. 209; Ek 20, s. 273-274; Ek 21, s. 282. 225 Bkz. Ek 4, s. 117; Ek 7, s. 144. 226 Bkz. Ek 13, s. 209.

55 Genç Öncü, Kurtuluş gibi solcu fraksiyonların çıkartmış olduğu çok sayıda dergiler mevcuttur.

Solcu bir fraksiyon içerisinde yer alanların bir kısmı, karşılarında yer alan fikirlerin yayınlarını pek çok açıdan yetersiz ve niteliksiz buluyordu. Bu nedenle, okusalar da pek etkilenmiyorlardı.227 Mesela Akarsu, muhafazakâr bir ailede yetişmesine, okuduğu yayınların da yine muhafazakâr ve ülkücü camiaya ait olmasına rağmen bunları pek makul bulmayıp etkilenmiyordu. Bunun aksine eline geçen sola dair yayınları okuduğunda bunlardan önemli ölçüde etkileniyor ve zamanla da bu kitapların, dergilerin sayısı artıyordu.228 Aynı şekilde milliyetçi bir görüşe mensup olanlar arsında sola dair kitaplar, dergiler okuyanlar oluyordu. Ama onlar da bu yayınları yetersiz buluyor ve savundukları fikirleri de akla yatkın görmüyorlardı. Bu yüzden de herhangi bir şekilde etkilenmeleri söz konusu olmuyordu.229

Taraflar arasındaki önyargılar, birbirlerine uzak durmaları, aralarında keskin sınırların olması ve benzeri gibi sebepler dolayısıyla da bir araya gelmeleri ve normal bir tartışma yapmaları da mümkün olmuyordu. Görüşme yapılanların geneline göre bu durum, onlar fark etmeksizin, provokatörlerin ve bu karmaşadan faydalananların işine geliyordu. Bu yüzden de ortamın böyle devam etmesi için bazı çalışmalarda bulunuyorlardı. Bu çabalar, zaten var olan önyargılar ve gençliğin verdiği heyecanla birleşince taraflar arasında çatışma kaçınılmaz oluyordu. Dolayısıyla da bir uzlaşma sağlanmasına olanak verecek bir ortam kalmıyordu.230

Bu provokatörlerin kimler olduğu, faaliyetlerini nasıl yürüttüğü net olarak bilinmemektedir. Ancak şüphelilerin başında Amerika Birleşik Devletleri ve Özel Harp Dairesi (ÖHD)231

diğer adıyla Kontrgerilla geliyor. Amerika’dan kuşkulanılması kuramının altında şöyle bir sebep yatmaktadır: ABD yörüngesinde olan bir ülkenin komünizme doğru kayması veya Amerikan yanlısı rejimin tehlikeye girmesi, ABD’nin harekete geçmesi ve o ülkeyi 227 Bkz. Ek 9, s. 173-174; Ek 24, s. 315-316. 228 Bkz. Ek 6, s. 131-132. 229 Bkz. Ek 12, s. 197; Ek 19, s. 265; Ek 21, s. 282. 230 Bkz. Ek 4, s. 116-117; Ek 17, s. 252-253; Ek 19, s. 265; Ek 24, s. 315-317. 231

ÖHD, aslında yurt savunması amacıyla kurulan yarı askeri bir örgüttür. Bir işgal sırasında halkı bilinçlendirmek ve onlara cephane sağlayarak harekete geçirmeyi amaçlıyordu. Elemanları da gizli olarak seçilip eğitiliyordu. Bu örgüt, Ecevit’in Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’e yazdığı 7 Mayıs 1977 günlü mektubunda belirttiği üzere 1974’e kadar Amerika tarafından finanse edilmiş. Ayrıca ÖHD üyeleri Amerikalı görevlilerle aynı binada çalışmışlardır. Dönemin şiddet eylemlerinde rol almaları da önemli bir olasılıktır. Bkz. Çetin Yetkin, Türkiye’de Askeri Darbeler ve Amerika, Yeniden Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Yayınları, Antalya, 2006, s. 179-180.

56 koruması için yeterli bir nedendir. Bu amaçla, o ülkedeki komünizmi savunanlara karşı iktidarın destekçisi olur. Hatta komünizmin yok edilmesi için askeri diktatörlük de desteklenir. Bunun için de kutuplaştırmanın sağlanması ve kitlesel terörün oluşturulması desteklenmelidir.232 Kontrgerillanın ise Amerikan destekli olması, elemanlarının sağcı çevrelerden seçilmesi, zamanla içerisine CIA elemanlarının sızması ile örgüt Amerikalıların yönlendirdiği bir yapıya bürünür. Böylece de çatışmalara giden yol açılır ve olayların bir kargaşa havasında sürdürülmesi sağlanır.233

Öyle ki taraflardan birine mensup bir kişi öldüğü zaman, doğruluğu veya yanlışlığı araştırılmadan direk karşı taraf suçlu ilan ediliyordu. Başka bir ihtimale olanak verilmiyordu ve intikam alma peşine düşülüyordu. Nitekim provokatörler de böyle bir düşünceye olanak vermeyecek şekilde hareket ediyordu. Üstelik halkı, arada kışkırtıcıların, çıkarı olanların oyununa karşı uyaracak alternatif bir kaynak da yoktur.234 Ayrıca aynı fikrin fraksiyonları arasında bile uzlaşının sağlanamadığı noktalar oluyordu. Böyle bir ortamda iki farklı uç noktanın uzlaşmasını beklemek hayal bile edilemezmiş.235

Bunların yanı sıra komuta heyetinin de olayların önüne geçmediği, hatta iyice körüklediği de ayrı bir tartışma konusudur. Bu konu ile ilgili olarak Süleyman Demirel 1990’da Milliyet’te yayınlanan bir yazısında şunları söylemiştir: “Elinizdeki yetkileri kullanıp devleti koruma ve kollama görevi

yerine, devletin dibine dinamit koyanların akıttıkları kanları ikbalinizin merdivenlerine basamak yaptınız.”236

Aynı şekilde Ecevit’te, 1979 yılında başbakanlık görevinde iken bazı Orta ve Doğu Anadolu illerinde sıkıyönetim uygulaması ister. Fakat bu isteği Genelkurmay Başkanı Evren tarafından, ellerinde yeterince kuvvet olmaması gerekçesiyle reddedilir. Lakin 12 Eylül’de tüm illerde sıkıyönetim uygulaması başarıyla uygulanır.237

Tüm bu yaşananlar birleşince tarafların orta yolu bulmaları imkânsızlaşır. Yine Türkiye’nin birçok konuda yeterli ölçüde gelişmemiş olması ve bunları kısa sürede halletme isteğinin sancıları da kişilerin uzlaşma yolunda ayrı bir engel teşkil ediyordu. Çünkü bir şeyleri kısa zamanda halletme girişimi insanları yıpratıyor ve birbirlerine karşı olan tahammüllerini yok ediyordu.238

232 Yetkin, a.g.e., s. 184. 233 A.g.e., s. 182-188. 234 Bkz. Ek 17, s. 253; Ek 24, s. 316-317. 235 Bkz. Ek 4, s. 117-118. 236 Yetkin, a.g.e., s. 174-175. 237 A.g.e., s. 176-177. 238 Bkz. Ek 8, s. 159-160.

57 Şu anda ise o zamanlar büyük bir yanılgı içinde olduklarını fark etmişler ve esasında iki tarafında ülke adına, millet adına iyi fikirler üretmeye çalıştığını görmüşler. Şimdi her türlü fikre ait yayınları okuyup, o döneme ait bilgiler edindikçe kendilerini birilerinin nasıl yönlendirdiğini fark ederler. Sonrasında ise zıt kutuplarda yer alan kişilerle bir araya gelip, birbirlerini nasıl gördüklerini, nasıl değerlendirdiklerini konuşup anlamaya çalışıyorlar. Bunu o zamanlar yapamamalarını da dış odaklara bağlıyorlar.239

Sırf kendileri gibi düşünmediği için karşı tarafı yok etme girişimlerini bugün şaşkınlıkla hatırlıyorlar ve bunda kesinlikle kazançlı çıkan kişilerin parmağı olduğunu düşünüyorlar. Ama her şeye rağmen tüm o yaşananlardan en büyük zararı kendileri görmüş.240

G. Yurt İçinde ve Yurt Dışında Gruplara Verilen Destekler ve

Benzer Belgeler