• Sonuç bulunamadı

Eski Çağdan Bugüne Kahramanmaraş

BÖLÜM 1: KAHRAMANMARAŞ MERKEZ İLÇESİNİN GENEL ÖZELLİKLERİÖZELLİKLERİ

1.8. İlçenin Tarihi

1.8.2. Eski Çağdan Bugüne Kahramanmaraş

“Maraş, hem doğudan Orta Anadolu'ya giden en eski yolların üzerinde olması, hem de güneyindeki mümbit ovada yüzlerle ifade edilen pek çok eski yerleşmenin varlığı, bu coğrafyanın tarım toplumu düzenine geçiş döneminde hemen iskan edildiğinin kanıtlarıdır ve yakın çevresiyle birlikte Maraş'ın tarihi günümüzden 7 bin yıl öncesine kadar uzatılabilir” (Zoroğlu, 2004: 303).

ϮϮ

Kahramanmaraş’ın genel tarihini Türklerden önceki devir ve Türklerden sonraki devir olmak üzere iki ana başlık altında incelemek mümkündür:

1.9.2.1. İslamiyetten Önceki Devir

İslamiyetten önceki devre bakıldığında, Kahramanmaraş çevresinde, Anadolu’nun en eski ve önemli yerleşim merkezi bulunmaktadır.

Maraş ve çevresinin tarih öncesi devirlerinin, tam manasıyla aydınlatılamamış olduğunu görmekteyiz. Maraş şehrinin 35 km. güneydoğusunda bulunan Domuztepe Höyüğünde devam eden kazı çalışmalarında bölgenin tarihinin M.Ö. 5000 yılına kadar gittiğini ortaya koyan bulgular vardır. Başka bir çalışma ise; 1958’de Kılıç Kökten’in yaptığı tarih öncesi araştırmalarla ilgili olarak bugünkü Kahramanmaraş –Göksun üzerindeki Döngel köyü ve çevresinde saptanan mağaralardır. Kökten ayrıca, Pazarcık çevresindeki Gani ve Boz dağları civarındaki, Sarıl ve Ardıl köyleri arasında yamaçlarda yerleşmeler olduğunu tespit etmiştir (bk. Ayna, 2003: 3).

“Maraş ve yöresi Anadolu’nun en eski çağlarından beri önemli bir tarih ve yerleşim merkezi olmuş, İç Anadolu’yu Suriye ve Mezopotamya’ya bağlayan kavşak yolları üzerinde olması, bu şehre askerî ve ticari yönlerden büyük önem kazandırmıştır. Ayrıca Maraş ve ilçelerinde yapılan kazılarda Hitit, Asur, Roma ve Bizans dönemine ait

kalıntıların bulunması, burasının büyük bir medeniyet merkezi olduğunu

göstermektedir. Maraş Anadolu’nun en eski şehirlerinden birisi olup, kuruluşu Hitit İmparatorluğu zamanına (M.Ö. 2000-1200) rastlar. Tarihte meşhur ‘Hitit Aslanı’ Maraş kalesinde bulunan bir Hitit eseridir” (Altınöz, 2009: 22-23).

“Mîlattan önce VIII. Yüzyıl sonunda Asurlulara en parlak fütuhat devrini yaşatan Sargon (M.Ö. 721-705) Hitit birliğine bağlı bütün krallıklar ile birlikte Kahramanmaraş ve havalisini de Asurların hakimiyeti altına almıştır” (Altınöz, 2009: 23). “Maraş bölgesindeki Asur egemenliği fazla sürmemiştir. M.Ö. 612’de Medler, daha sonra da bir İran hanedanı olan Persler M.Ö. 333 tarihine kadar Maraş’ta hakimiyet kurmuştur” (Gökhan, 2008b: 57-58).

Makedonya kralı Büyük İskender’in doğu seferi esnasında M.Ö. 333 tarihinde, Kahramanmaraş ve havalisi de Makedonyalıların hakimiyetine girmiştir. İskender’in ölümünün ardından Suriye, Anadolu, İran, Irak ve Orta Asya’ya hakim olan Selösitlerin

Ϯϯ

eline geçen Kahramanmaraş, önce Suriye krallığına bağlanmış, ardından Suriye krallığının Romalılar tarafından ortadan kaldırılmasıyla Roma hakimiyetine geçmiştir (Yedidağ ve diğ., 1973: 291).

“Hititlerden bir höyük olarak kalan bugünkü şehir kalesi Romalılar tarafından inşa ettirilmiştir. Ayrıca merkeze bağlı Göllü köyünün iki kilometre batısındaki Romanekropoli, Pazarcık ilçesi Evli köyünde Kayalık dağın yamacında kayalara oyulmuş su sarnıçları ve hemen yanında mezarsteli atölyesi olarak kullanılan iki mağara, dağın eteğindeki şehir kalıntısı, aynı ilçeye bağlı Tilkiler köyünün, Salman obaları havalisinde kayalara oyulmuş su sarnıçları bu devirden kaldığı gibi, il müzesinde de bu devre ait eserler görülmektedir” (Horasan, 199?: 10).

“M.S. 395 yılında Roma’nın doğusu ve batısı olmak üzere ikiye ayrılmasıyla birlikte Kahramanmaraş Bölgesi de Doğu Roma, yani Bizans’ın payına düştü” (Horasan, 199?: 10). “Bizanslılar zamanında ‘Germenika’ ismiyle anılan Maraş şehri 637 tarihinde Hz. Ömer’in halifeliği sırasında fethedilmiştir” (Altınöz, 2009: 23).

“Bu dönemde ayrıca, bugün kent merkezinde bulunan ve 16. yüzyıldan kalma Taş Medrese içinde sergilenen tarih öncesi ve Tunç çağı ile Hitit, Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerine ait tarihi kalıntılar K.Maraş’ın tarihine ilişkin bilgiler sağlamaktadır” (Adıgüzel, 2007: 11).

Maraş İslam halifesi Hz. Ömer döneminde İslamiyet’le tanışmış ancak ilk İslam fethi olan bu fetihten sonra Bizanslılar Maraş’ı geri almışlardır Bundan sonra, önce Emevîler’in, daha sonra Abbasiler’ in eline geçen Maraş önceki askeri yapısından kurtarılıp insanlarının rahatça yaşayabileceği bir şehir konumuna getirilmiştir (bk. Gökhan, 2008a: 76-83). Bu devirden sonra Bizanslıların ve Ermenilerin istilasına uğrayan Maraş, Hamdanî Araplarının şehri yeniden almalarına karşın tekrar kaybedilmiş ve 962’de Bizans topraklarına katılmıştır (bk. Gündüz, 2003: 192-193). 1.9.2.2. İslamiyetten Sonraki Devir

“1071 Malazgirt zaferinden sonra Selçuklu Türklerinin Anadolu’yu fethe başlamasıyla Maraş da fethedilen yerler arasına girmiştir. Maraş’ı 1085’te Buldacı Bey fethetmesi neticesinde Ermeniler ve Bizanslılar şehri terk etmişlerdir” (Kaya, 2008: 110). Bundan sonra Haçlı seferlerine maruz kalan şehir Haçlılar, Ermeniler ve Türkler arasında sürekli

Ϯϰ

el değiştirmiştir. 1296 yılına kadar Kilikya Ermeni Prensliği’nin elinde kalan Maraş, Mısır Türk Memlukları tarafından fethedildi. 1337 yılında Maraş ve Elbistan’da kurulan Dulkadiroğulları Beyliği kuruluncaya kadar Memlukluların Halep Valiliği’ne bağlı kaldı.

Dulkadiroğlu Beyliği öncesi Memluk idaresi boyunca bölgede Türkmen nüfusu oldukça arttı (bk. Eyicil, 2009: 28).

Bayat boyuna mensup bir Türkmen olduğu düşünülen Zeyneddin Karacabey, 1337 yılında Memlukluların himayesi altında Maraş ve Elbistan bölgelerinde yaklaşık iki asır devam edecek olan bir beyliğin temelini attı (bk. Yinanç, 1989: 8-10). Dulkadir Beyliği, 1337-1522 yılları arasında iki asra yakın hüküm süren ve Osmanlı Devleti tarafından ortadan kaldırılan, Anadolu Beylikleri’nin sonuncusudur (Yinanç, 1989: Önsöz).

Beyliğin kuruluşundan sonra beyliğin başına sırasıyla Halil Bey ve Sevli Bey geçmiştir. Bu beylerden sonra Osmanlı-Memluk-Akkoyunlu Rekabeti altında beyliğini sürdürme mücadelesi veren Dulkadir Beyliği’ne sırasıyla Sadaka Bey, Nasreddin Mehmed Bey, Süleyman Bey ve Melik Arslan Bey hakim olmuştur. Beylik üzerinde Osmanlı ve Memluk Devletlerinin nüfuz mücadelesi sürerken, başa bu kez Şahbudak Bey, Şehsuvar Bey ve yeniden Şahbudak Bey geçmiştir. Dulkadir Beyliği Safeviler ve Osmanlılar ile mücadelesini sürdürürken de, Alaüddevle Bey ve Şehsuvaroğlu Ali Bey beyliğin başında durdular. Dulkadir Beyliği’nin son beyi Ali Bey olmuş, bundan sonra beylik tamamen Osmanlı topraklarına katılmıştır (bk. Yinanç, 1989: 8-99; Arifî Paşa, 2011: 19-61; Güllü, 2003: 65-154).

“Maraş ve Elbistan yöresinde kurulan beylik, Osmanlı-Akkoyunlu ve daha sonra Safevî devletleri arasındaki rekabeti dengeleyerek XVI. yüzyıl başlarına gelindiğinde sınırlarını Harput’tan Bozok (Yozgat)’a, Sivas’ın güneyinde Gemerek ve Gürün’den Antakya’da Hassa’ya kadar genişletmiş bulunuyor ve Maraş başta olmak üzere Antep, Adıyaman, Malatya, Kayseri, Kırşehir ve Kadirli(Kars) şehirlerini içine alıyordu” (Yinanç, 1989: Önsöz).

13. yüzyılda Memlukların ve ardından 180 yıl boyunca Dulkadiroğlu Beyliği idaresinde olan Maraş’ın nüfusu bu dönemde Doğu’dan göç eden Türkmen aşiretleriyle birlikte

Ϯϱ

Türkleşmeye başladı. Bu dönemlerde ise kentin adı Vilâyet-i Türkman olarak anılmıştır (Adıgüzel, 2007: 11).

“Osmanlı’nın kuruluşundan yükselme devri ortalarına kadar Maraş’a hakim olan siyasi güç ise Dulkadiroğlu Beyliği idi. Dulkadiroğulları beyliği ise Osmanlının güttüğü merkezî otoriteyi hakimiyet sahasına yayma siyasetine, gücü nispetince karşı koydu. Ancak cihan hakimiyeti ideali taşıyan ve kendisi için tehdit olan bu gücü Osmanlı ortadan kaldırmaktan geri durmadı. Bölgede yaşayan Türkmen aşiretler de Osmanlı egemenliğinde yaşamaya başladı” (Ateş, 2010: 91).

Yavuz Sultan Selim, Çaldıran Seferi’ne davet ettiği Alaüddevle Bey’in kendisiyle savaşa gitmemesi ve Osmanlı ordusuna erzak vermeyip olanı da yağmalatması sebebiyle, Dulkadir Beyliği’ni İran seferi dönüşünde Osmanlı topraklarına katmıştır. Yavuz, Dulkadiroğlu memleketlerinin kontrolünü ise, Osmanlı hakimiyetinde olmak üzere Şehsuvaroğlu Ali Bey’e vermiştir. Çeşitli nedenlerden dolayı Ali Bey ve çocuklarının öldürülmesiyle de Dulkadirli ülkesi tamamen Osmanlı topraklarına katılmıştır (bk. Aköz ve Solak, 2008: 112-114). Aslında bu döneme kadar Osmanlı ile Dulkadirliler arasında hem sosyal hem siyasi bir çok önemli gelişme olmuştur. Osmanlı Devleti özellikle Dulkadir Beyliği ile alakalı siyasi ilişkilerini düzenlemek adına akrabalık bağı kurmayı öngörmüştür. Bu yüzden Osmanlı ile Dulkadirliler arasında kız alıp vermeler büyük önem arz eder. Çelebi Mehmet, Nasreddin Mehmet Bey’in kızı Emine Hatunla, Fatih Sultan Mehmed Han Süleyman Bey’in kızı Sitti Mükerrime Hatun’la, II. Bayezid Alaüddevle Bey’in kızı Ayşe Hatun’la evlenmiştir (bk. Söylemez, 2008: 90-94). Ayrıca Dulkadir Beyliği ve Osmanlı Devleti’nin hakimiyet kurduğu dönemlerde, her iki devlet tarafından (1337-1923) Maraş ve ilçelerinde sayısız vakıf, cami, medrese ve zaviyeler yapılmıştır (bk. Baş ve Tekin, 2007: 81-283).

“Meşrutiyet’in ilanından sonra, Maraş bağımsız sancak oldu. 1916 ve 1918 deki kayıtlar, Bağımsız Maraş Sancağı’nın Maraş Merkez, Elbistan, Zeytun, Pazarcık ve Göksun olmak üzere, toplam beş kazası olduğunu gösteriyor” (Karlıklı, 200?: 54). “19. yüzyıl Maraş’ın bugünkü konumunu etkileyen ve kentin tarihinde büyük izler bırakan yüzyıldır. Bu yüzyılda şehre gelen Protestanlar ve Katolikler kendi okullarını açarlar. Ayrıca Amerikan Koleji ve Alman Okulu açılır. Farklı din ve uluslara mensup insanlar Maraş’ta bir arada yaşamaktadır” (Akbıyık, 99: XVI).

Ϯϲ

1895’te Zeytunlu Ermeniler Avrupalı devletlerin kışkırtmasıyla daha önce de olduğu gibi isyan çıkarmışlar ve Maraş’taki masum Türk halkını katletmişlerdir. Maraş bu savaşta hem sivil hem askeri gücünü kullanarak isyanı bastırmıştır (bk. Dinçaslan, 2008: 93-139). “1908 Meşrutiyetin ilanından sonrasında da Kilikya Ermeni Devleti’ni kurmak isteyen Ermeniler önce Adana’da ayaklanmışlar, bu ayaklanmadan sonra Ermeniler şehir merkezine kadar girmiştir. Maraşlılar bu isyanları da bastırmayı bilmiştir” (Günay, 2009: 41-58). “Maraş Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı’nda büyük yaralar alır. Şehirde yaşayan Ermenilerin bunda payı büyüktür” (Akbıyık, 1999: XVI). Fransızlar ve Ermenilerle girilen savaşta Maraş, Anadolu’da üstün başarı gösteren ve kendi şehrini kurtaran ilk şehirdir. Bunda Fransız işgaline karşı sosyolojik ve psikolojik bir hazırlık olduğu görülmektedir. Maraş, Şubat 1920’de Fransızlara karşı kazandığı zaferle, başka Anadolu illerine de örnek teşkil etmiştir. Bunun sonucu olarak Maraş şehri T.B.M.M. tarafından istiklâl madalyası ile ödüllendirildi. 7 Şubat 1973 tarihinde şehre kahramanlık unvanı verildi ve şehir bugünkü ismi olan Kahramanmaraş adını aldı (bk. Akbıyık, 1999: 360-361).