• Sonuç bulunamadı

ESKİ TÜRK İNANÇLARINDA KIYAMET

TÜRK KÜLTÜRÜNDE ESKATOLOJİ MİTLERİ

4.4. ESKİ TÜRK İNANÇLARINDA KIYAMET

( DÜNYANIN SONU )

Evrenin sonu ya da dünyanın sonu düşüncesinin farklı uygarlıklarda nasıl yansıma bulduğuyla ilgili, önceki bölümlerde yeterli bilgiler verilmiş bu düşüncenin eskatolojik kuram boyutu üzerinde de yine yeterince durulmuştu. Bu bölümde, eski Türk inançları içerisinde bir, “dünyanın sonu” fikrinin olup olmadığı irdelenecektir. Hiç kuşkusuz, bu alan Türk mitolojisi içerisinde çok problemli bir alandır ve öne sürülen bilgiler son derece yetersiz kalmaktadır. Bu nedenle de Türk mitolojisi üzerinde yapılan araştırmalarda, bu alan her defasında geçilmekte ya da sadece birkaç cümleyle üzerinde durulmaktadır. Esasen, ele geçen materyaller yetersiz olduğu için, bu konuyla ilgili söz söyleyen bilim adamları, hep benzer örnekleri vermek ve benzer değerlendirmelerde bulunmak zorunda kalmışlardır.

“Eski Türklerde dünyanın sonu (kıyamet) inancı var mıydı?” sorusu, bir Tanırı fikrine, öldükten sonra dirileceklerine, iyi ruhların gökyüzünde, kötü ruhların da yer altında tutulacaklarına inanılan bir kültürde, kıyamet düşüncesi bulunmaması imkânsızdır, gibi bir cevap da bulabilmektedir.

Günay ve Güngör, Türklerde dünyanın sonu fikrine olumsuz yaklaşmaktadırlar: “Evrenin yaratılışında olduğu gibi ve hatta ondan daha da çok, dünyanın sonu meselesiyle ilgili olarak geleneksel Türk dininin, özellikle ilk dönemlerinde herhangi açık bir bilgi yahut, mitolojiye rastlanmamaktadır. Bu bakımdan da denilebilir ki, eski Türkler kıyamet meselesine kozmogoni meselesinden daha az ilgi duymuşlardır. Her ne kadar Orhun Kitabeleri’nde göğün ve yerin yıkılıp çökmesi ve mevcut hayat düzeninin bozulması hususlarına imalar mevcutsa da bunların sistematik bir nihai çöküş efsanesine veya akidesine henüz dönüşmediği görülmektedir.”353 Buradan da anlaşıldığı giib, Günay ve Güngör, kozmogonik mitlerin Türklerde çok daha bariz ve tespit edilebilir olduğu ama eskatolojik mitlerin bu kadar açık bir biçimde tespit edilemediği üzerinde durmakta; ancak, bu durumun nedeni üzerinde pek durmamaktadırlar. Bununla beraber, Türklerin hiç de dünyanın sonuyla ilgili mitleri yok değildir. Orhun Yazıtları’ndan bağımsız olarak, Türklerin başlı başına kıyamet mitleri çok geniş olmasa da vardır. Bu durumu Günay ve Güngör Hocalar da belirtmekte ve bu mitlerin Budizm, Hıristiyanlık ve İslamiyet’in etkisiyle şekillendiğini söylemektedirler. “Özellikle Rus

araştırmacıların, Altay Türkleri ile ilgili olarak kıyamet inancı konusunda yaptıkları tespitler, bu inançların senksetik karakterini de net bir biçimde ortaya koymaktadır. Altaylılar, kıyamet gününe ‘kalgançı çak’ adını vermekte, bu inanca göre, zamanla yeryüüznde insnaların sayısının azalacağı ve kötülüklerin yayılacağı, cehennem ilahı Erlik’in yeryüüzne yaklaşacağı, iyi tanrı Ülgen’in unutulacağı, iyi tanrılarla kötülerin savaşacağı ve sonuda tek başına Ülgen’in kalacağı ve Haşr’ı başlatacağı tasavvur edilmekte; iyi kötü zıtlaşması, Ülgen ile Erlik’i burada bir defa daha karşı karşıya koymak suretiyle kendini göstermektedir. Öte yandan, Türklerde kıyamet karşılığı olarak ‘uluğ kün’ teriminin de sonraki dönemlere ait olduuğ anlaşılmaktadır.”354 Bu iyi Tanrı kötü Tanrı savaşımı, bize Zerdüştlükteki Ahura Mazda ile kötülük güçlerinin (Angra Mainyu) son savaşını ve Ahura Mazda yanlılarıınn bu savaştan galip çıkarak, Ahura Mazda’nın bu dünyaya ve öte dünyaya mutlak egemenliğini anımsatmaktadır. Mesih figürüyle şekillenen bu öğreti, dha sonraları Yahudi ve Hıristiyan teolojilerin de eskatolojilerini belirleyecektir Türklerde de iyi tanrı Ülgen ile yer altı ve kötülükler tanrısı Erlik’in dünyanın sonunda savaşa girmeleri ve Ülgen ve taraftarlarının bu savaştan gelip çıkarak evrenin sonuna ve öte dünya yaşamına hakim olmaları inancı da Zerdüştlük’ün etkisinde şekillenmiş olsa gerektir.

Abdülkadir İnan, Altay’lı Şamaların bir gün bu dünyanın sonunun geleceğine inandıkların, bu gelecek güne “Kalkançı Çak” dediklerini, bunun da tam olarak “Kalacak olan çağ” demek olduğunu söyler. “Kalkançı çak” inanışına göre, zaman geçtikçe kişioğlu topluluğu azacak, günah işlerden çekinmeyecek, fenalık alabildiğince çoğalacaktır. İyi Tanrı Ülgen bu günahlı topluluktan uzaklaşacak, karanlık dünyadaki kötü Tanrı Erlik, yeryüüzne yaklaşacak, yardımcılarından Karaş, ondan önce yeryüzüne çıkacaktır. Kişioğulları, iyi Tanrı Ülgen’i unutacaklardır. Yeryüzünde insanları kazanmak içni kötü tanrılarla iyi tanrılar savaşacak; karanlık dünya tanrıları Erlik, Karaş ve Kerey, insanları karanlık dünyalarına, iyi tanrılar Ülgen, Mangdı-şire, Maydere aydınlığa, iyiliğe çekeceklerdir. Her iki taraftan ölenler olacaktır. Nihayet tek başına Ülgen kalacaktır. Ülgen, “ölüler kalkınız!” diye bağıracak ve bütün ölüler dirilecektir 355

İnan, W. Radloff ve V. İ. Verbitskiy tarafından “kalkançı çak”ı tasvir eden iki manzum rivayet tespit edildiğini, bunlardan birinin Televütlere, diğerinin ise Telengitlere ait olduğunu söyler. Tespit edilen rivayetler manzum olduğuna göre, buların birer destan olduğunu

354 Prof. Dr. Ünver Günay ve Prof. Dr. Harun Güngör, a.g.e., s. 92-93 355 Abdülkadir İnan, a.g.e., s. 24

söylemek de imkan dahilindedir. Böylece, Türklerin, dünyanın sonuna dair bir “destan”larının olduğunu da pekala söyleyebiliriz. Televütlere ait “kalkançı çak” miti şöyledir:

“Kalkançı çak geldiği zaman gök, demir; yer, sarı bakır olur. Hanlar hanlara saldırır, uluslar birbirine kötülük düşünür, katı taşlar ufalır, sert ağaçlar kırılır. Kişi bir dirsek (arşın) kadar küçük olur. Başparmak kadar erkek olur. Erlerin dizgini kısa olur (güçlülerin elinde oyuncak olurlar). Ayak takımı bey olur. Baba çocuğunu, çocuk babasını tanımaz(saymaz). Yaban soğanı pahalı olur. At başı kadar altına bir kap yemek verilmez. Ayak altında altın ulunur, onu alacak kimse bulunmaz.”356

Telengitlere ait kıyamet miit de şöyledir: “Kalkançı çak geldiği, kara yer ateşle kaplandığı zaman, büyük hakan ata tanrı (Kayra Kaan ada Kuday) kulaklarını tıkar, o çağda dünya bozulur; yer ve insan nesli mahvolur. Fitne fesat saçan gaddar rüzgar, insanları heyecanlandırır. Töre bozulur. Tepeler çalkalanır; demir üzengin dibi delinir. Çuvaldızın deliği yırtılır. Ulus bozulur. Kara böcek (gibi insan) kanatlanır, gözlerine kan dolar; kara su kanla karışık akar. Yer uğuldar, dağlar sallanrı, çukurlar – hendekler yıkılır, gök gürler, kenarı açılır, deniz çalkalanır, dibi görünür, deniz dibinden dokuz parça kara taş çıkar, dokuz taş, dokuz yerinden yarılır. Her taştan dokuz çemberli dokuz sandık çıkar. Her sandıktan demir atlı dokuz kişi çıkar. Bu kişilerden ikisi başkan olur. Bunların bindikleri atlar, ‘Vuruşkan ulu sarı’ (adlı) olr. Ön ayakları kılıçlı, kuyrukları kamalı olur. Ağaca rastlarsa ağacı keser, canlıya çarparsa canlıyı mahveder; il güne rahat olmaz. Ay ve güneş aydınlık vermez, ışıksız olur. Ağaçlar kökünden kopar, baba çocuğundan ayrılır. Bitkiler mahvolur, nesil kurur, analar sevgililerinden ayrılır, dul kalır. Yerde ‘köngül’ denilen bir zehirli ot biter, kökünden sarı çekirge çıkar. Hayvanlara çarparsa hayvanların, insanlara çarparsa insanların kanlarını sömürür. İşte o zaman Şal-Yime (Tanrı) haykırır:

- Bu yana bak,Mangdı-şire yardım et, ‘köngül’ otunu mahvedemedim. Köngül otunun kökünde konur yılan var.

Mangdı-şire’de ün çıkmaz. Ondan yardım olmadıktan sonra, Şal-Yime yine haykırır:

- Büyük Hakan halkını bıraktı, cins aygır sürüsünü bıraktı, yer alt üst oldu, sular kurudu, yakalı giyimlerin yakası parçalandı, idare edilen yurt başsız kaldı. Kuşlar yuvaların, geyikler duraklarını (barınaklarını) kadınlar yavrularını bıraktı.

Maytere’den ses çıkmaz.

Bundan sonra, Erlik’e tabi kahramanlardan Karaş ile Kerey yeryüzüne çıkacaklar, onlar çıkınca Ülgen’in kahramanları Mangdı-şire ile Maytere bunlarla savaşmak üzere gökten yere inerler. Maytere’nin kanı ateş olarak yer yüzünü kaplar. İşte o zaman kalkançı çak olur.”357

Prof. Dr. Saadet Çağatay da “Altay Türklerinde Kıyamet Anlayışı” adlı sempozyum bildirisinde Veritskiy’den alınan kıyamet mini daha değişik bir varyantla aktarmaktadır. Buna göre: “İblis Erlik, günahların gittikçe artması üzerine iki yardımcısı olan Karaş ile Kerey’i yerin altından çıkarptıp, onların yardımıyla insanları kendi iradesi altına almak istemektedir. Büyük ilah Ülgen, Mandı Şire’yi gökten indirir ve Kerey’i parçalatır. Bunu gören İblis Erlik, Mandı Şire’yi öldürür. Bundan sonra Ülgen, ikinci kahramanı olan Maytere’yi, Budizm’in mesihi sayılan azizi yollar. O, halk arasına karışır, birçok kimseyi kendi etrafında toplamasını bilir. Erlik bunu müşahade edince, çok kızar. Ben seni kılıcımla öldürebilirim, der ve Maytere’ye hücum eder. Onun yaralarından akan kan, dünyayı kızıla boyar ve ateş gibi tutuşur. Bu alevler yeryüzünü kaplar, gökyüzüne kadar yükselir. Bu arada büyük ilah Ülgen gelir, avuçlarına vurup seslenir: ‘Ey ölenler, kalkın!’ der. Derhal kimisi yerden kopar, kimisi ateşten, kimi de sudan, kimisi de balığın veya bir vahşi hayvanın ağzından çıkar. Bu dünya yangınında yerin bozulmuş olan üst tabakası, kaybolur. İblis Erlik ve kötü ruhlu insanlar da yanıp ölürler. Bozuk tabakanın altından beyaz bir tabaka peydah olur. Büyük ilah Ülgen, bu tabakadan yeni ve iyi dünyayı yaratır.”358

Prof. Dr. Çağatay, “yeni ve iyi dünya” motiflerinde karışk olan kıyamet ve yeniden dirilişi, Budizm’in dört devrini andıdığını belirtmektedir. Bu dört devir –kalpa- anlamında; dünyanın çökmesi, dünyanı ortadan kalkması, yeni bir dünyanı ortaya çıkması, bu yeni dünyanın gelişimi tasavvurundan oluşmaktadır.359

Moğollarda da yeraltındaki denizle Budizm’le ilgili olarak anlatılan bir hikaye, dünyanın çöküşünü şöyle tasvir etmektedir: “Dünyanın altında bulunan denizden çıkan (‘losun’ adındaki) büyük bir yılan, zehir saçmaya başlar. Bu zehir birçok canlıyı, insan ve hayvanı öldürür tanrı’nın emri ile gökten Oçivari (Budizm’de Bodhisattva Vajrapani) adlı bir alp iner. Bu devle mücadele eder; faakr yenir. Kendisini bir dağın tepesine atmakla (Sumer

357 Abdülkadir İnan, a.g.e., s. 25

358 Prof. Dr. Saadet Çağatay, “Altay Türklerinde Kıyamet Anlayışı”, I. Uluslar arası Türk Folklor Kongresi Bildirileri C. IV, -Gelenek, Görenek, İnançlar- Ankara: Kültür Bakanlığı Milli Folklor Araştırma Dairesi Yay., 1976, s. 80

tepesi) kurtarır. Orada çok kuvvetli Garide kartalı cismine girer. Tırnaklarıyla bu yılanın başını ezer, bedenini de üç kere dünya dağının etrafında çevirir ve kafasını bir taşla ezer.”360

Prof. Dr. Fuzuli Bayat da Türklerdeki kıyamet mitlerinin semavi dinlerin etkisiyle şekillendiği düşüncesinde hemfikirdir. O da “İslamiyet’i kabul eden Türklerin eskatolojik anlayışları, Müslümanlıkla iç içe senkretik bir biçimde yaşamıştır anlaşılan şu ki, eski Türkler, dünyanın sonu ile alakalı düşünceleri ya fazla önemsememiş ya da bununla ilgili mitler bize senkretik bir şekilde ulaşmıştır. Dünyanın sonu hakkındaki mitler, tıpkı dünyanın oluşumu hakkındaki mitler gibi tasavvura ve tahminlere dayanmaktadır.” Demetedir. Bayat’a göre, bütün varyantlarda az veya çok derecede semavi dinlerin etkisi de görülmektedir. Ancak her ne kadar evrensel dinlerin tarihi veya doğrusal zaman kavramı etkiliyse de mitolojik veya döngüsel zaman açıkça hssedilir. Nitekim mitolojik (döngüsel) zaman anlayışında yaratılış bir noktada başlar, belli devirlerden sonra kıyametle sona erer. Ancak kıyametten sonra yaratılış yeiden (tekrarlanarak) başlar. Türk kalkançı çak’ının tasvirinde de döngüsel zamanın söz konusu olduğu görülmektedir o halde kalkançı çak, kıyametten sonra oluşan yeni zamana atıfta bulunan bir terimdir.361

Bayat’a göre, Türk eskatolojik mitleri içeriisnde hep sözlü olanlar üzerinde durulmuş, yazılı metinlerdeki eskatolojik unsurlar göz ardı edilmiştir. Resmi Türk yazıtlarında eskatolojik düşünce, göğün üzerimize çökmesi, milletin mahvolması gibi algılanmaktadır. Kül Tigin yazıtlarında da eskatolojik düşünce, milletin yok olması şeklinde varlığını korumuştur: “Türk Oğuz begleri budun eşidin. Üze Tenri basmasar, asra yir telinmeser türk budun ilinin törünin kem artadı” eskatolojik anlamda göğün basması, yerin delnmesi kıyameti kopması anlamına gelir. Milletin mahvından duyulan endişe de bundan dolayıdır.362

Korkut Ata’nın sözlerinde de konar-göçer milletin psikolojiis açısından kıyamet alametleri belirleştir. Burada da büyükle küçüğün, anayla kızın, bayla oğlun arasındaki saygının kalktığı, saygı ve hürmetin kalmadığı, yiğitlerin kadınlara benzediği ve dedikoducu olduuğ bildirilir. Türk mitolojik düşüncesine göre, sunulan kutsal kurbanlar, kalkançı çak’ın gelmesini öler durumdadır. Nitekim, kurban snmakla, insanlar Tanrı ile kopan bağı yenilemek amacı gütmüşlerdir. Ğuz düşüncesinde savaş ve kardeş kıyımı, kıyamet olarak değerlendirilir. Nitekim, Dede Korkut Oğuznamelerinde, zamanın ilerlemesiyle Oğuz toplumunun giderek bozulması, değer yargılarının değişmesi gözükmektedir. Bu kutsal kurban, Dede Korkut

360 Prof. Dr. Saadet Çağatay, a.g.m., s. 83 361 Prof. Dr. Fuzuli Bayat, a.g.e., 2007, s. 123 362 Prof. Dr. Fuzuli Bayat, a.g.e., 2007, s. 126-127

kitabında epik bir şekilde takdim edilmiştir. Özellikle kitabın sonuncu boyu, savaşın kıyamet, kurbanın da kıyameti önlemek anlamında olması açısından değerlidir.363

Türk düşüncesine baktığımızda, dünyanın sonunun başka uulsların ve dinlerin eskatolojik dünyalarında olduğu gibi, bir cezalandırma temeli üzerine kuruludur. Evrenin düzeni bozulduğu ve insanlar yoldan çıktığı için, Tanrı, dünya yaşamına son ermektedir. Burada, dünyanın yaşlandığı için bir arınmaya ihtiyaç duyması değil, tamamıyla iyi ve kötülerin ayırt edilmesi, iyilerin Tanrı’nın mkafatını kıazanması ve kötülerin de kötülük güleriyle beraber yok edilmesi ya da ebedi cezaya çarptırılması söz konusudur.

Dede Korkut kitabında da görülen, insanalrın giderek ahlaken bozulması, aile ve toplum düzeninin çökmesi gibi ahlak sorunları da özde millet varlığının, genelde de yeryüzünün yok olmasını gerekli kılmaktadır. Bugün de toplumdaki ahlaki bozuklıkların ne aşamaya geldiğini daha iyi vurgulamak için, “dünyanın çivisi çıkmış”, başımıza taş yağacak”, “dünyanın sonu geldi”, “bunlar kıyamet alametleri” gibi sözler de kullanabilmekteyiz. Hatta bu nedenle de depremlerin oluşu, ahlaki çöküntüye paralel olarak kıyametin habercisi biçiminde de toplumda yorumlanabilmektedir.

Tufan mitleriyle, kıyamet mitleri arasında da doğrudan bir ilişki vardır. Çünkü tufan da bir kıyamet mitidir ve diğer kıyamet mitleriyle aynı temel inanç üzerine kuruludur. Dolayısıyla, tufan mitlerini de kıyamet mitlerinin bir parçası olarak kabul etmek yerinde olacaktır. Fakat tufan mitleiryle kıyamet mitleri arasında yine de önemli farklar bulunmaktadır. Türk tufan mitleriyle kıyamet mitleri karşılaştırılığnıda, tufanda yeryüzünün (dünyanın) değil, insan türünün –seçilmiş kişiler hariç- yok edilmesi söz kousudur. Dünyanın biçimsel yapsıda bir değime olmamıştır yani. Yeni türeyen nesiller yine aynı dünyada yaşamaktadırlar. Oysa dünyanın sonu mitlerinde, insan nesliyle beraber dünyanın da yok edimesi söz konusudur. Ülgen, bütün yaşalara ve bu arada yerüstü ve yeraltına da son vermekte, sadece kendisine inananlarla birlikte yeni bir dünya yaratmaktadır.

Dünyanın sonunu yaklaştıran kozmik felaketler bir kural olarak, ahlakın bozulmasıyla sonuçlanan bir olgunun vermiş olduğu durumdur. Kozmik felaket sürekli olarak insanları, sonun yaklaştığı konusunda uyarır. Gelecekteki kıyametin önlenebilmesi için, yaşlanmış dünyayı yenilemesi konusunda uyarır.364

363 Prof. Dr. Fuzuli Bayat, a.g.e., 2007, s. 127 364 Prof. Dr. Fuzuli Bayat, a.g.e., 2007, s. 128

4.5. ESKİ TÜRK İNANÇLARINDA AHİRET – CENNET -