• Sonuç bulunamadı

Eserlerin Ortaya Çıkmasında Etkili Olan Tarihî KoĢullar

Eserlerde olay örgüsünün oluĢumunda etkili tarihî olayların öykü

zamanlarından yola çıkarak Birinci Dünya SavaĢı, Ġkinci Dünya SavaĢı, Ermeni Tehciri, Cumhuriyet Dönemi ve Atatürk Ġnkılâpları, olarak sıralamak mümkündür. Ceyhan‘ın eserlerinde genellikle bu olayların yol açtığı ekonomik krizler üzerinde durulmuĢtur.

28 Temmuz 1914‘te baĢlayıp 11 Kasım 1918‘de sona eren Birinci Dünya SavaĢı, tüm dünyayı olduğu gibi Osmanlı Devleti‘ni de derinden etkilemiĢtir. Amerika savaĢa dâhil oluncaya kadar Avrupa savaĢı olarak anılan Birinci Dünya

173

SavaĢı‘nda dönemin büyük güçleri Ġttifak Devletleri ve Ġtilaf Devletleri olmak üzere ikiye ayrılmıĢtır. Osmanlı Devleti ise 29 Ekim 1914‘te Yavuz savaĢ gemisinin Rusya‘nın Sivastopol ve Odessa Limanlarını bombalamasıyla birlikte fiili olarak savaĢa girmiĢ, 2 Ağustos 1914‘te seferberlik ve 11 Kasım 1914‘te de harp ilan ederek resmen savaĢın tarafı olmuĢtur. SavaĢa giren Osmanlı, imparatorluğun birçok yerinde geniĢ cephelerle savaĢmaya baĢlamıĢtır.

Osmanlı‘nın insan gücünü ve ekonomik kaynaklarını savaĢa harcaması toplumun da savaĢtan derin olarak etkilenmesine sebep olmuĢtur. Ceyhan‘ın eserlerinde seferberlik yıllarının Anadolu‘nun Zara kasabasında nasıl geçtiği

yansıtılır. SavaĢın sebep olduğu yoksulluk, açlık, hastalıklar ve birtakım yağmacılık, hırsızlık, yozlaĢma gibi toplumsal sorunlar gerçekçi bir tutumla ele alınır. Onun eserlerinde savaĢın insan psikolojisini nasıl etkilediğini de görmek mümkündür. SavaĢ sebebiyle toplumun içinde bulunduğu ekonomik buhran, eserlerin oluĢumunda en önemli tarihî olaydır. Yazarın dünya görüĢünün oluĢumunda etkili olan ve eserlere yansıyarak eser-yazar iliĢkisini de belirleyen tarihî olaylar

seferberlik yıllarının koĢulları çerçevesinde değerlendirilir. Bunlardan biri 1915 Tehcir olayıdır. Yazar, eserlerinde tehciri savaĢ koĢullarını göz önünde bulundurarak değerlendirmiĢtir. Bu noktada yazarın sebep-sonuç iliĢkisine dikkat ettiği kadar tarihî olayları yorumlarken dönemin koĢullarını da göz önünde bulundurduğu söylenebilir.

Eserlerde tarihî olaylar hakkında öykü kiĢilerinin geniĢ tahliller yaptığı gözlemlenmektedir. Yazar, eserde yer alan ideolojik ifadelerin inandırıcılığını ve tarafsızlığını güçlendirmek için bu fikirleri genellikle idarecilerin veya memurların ağzından aktarır. Bunlardan biri, Kapıyı Kimler Çalıyor öyküsünde devletin bir askeri tarafından aktarılan; Osmanlı Devleti‘ni savaĢa sürükleyen nedenleri ve Osmanlı‘nın içinde bulunduğu durumu anlatan ifadelerdir:

174

Gel de Miralay Ziya bey mi idi, Süha bey mi idi adı, unuttuğum kumandanı dinle de ne halde olduğumuzu anla, zirtaboz ağa efendi... Ses geliyor; Alman sermayesi, Doyçebank, ne anasının gözü ki, yıllarca çala çala, zaten çalmadan oynayan dikim akıllı ittihatçıları saza getirdiler. Bir Pantürkizm sevdası vatan sathında serilip, yayılıp gitti. Hâlbuki Panislamizm ile otuz küsur seneyi sürükleyen koca kurt bilmez mi? Ulan Allahın acemileri desem az gelir dangalaklar, Alman milyonlarca Türk evladı vatanı pisipisine harcayacak, Bağdat'ı, Kafkas'ı, Ġran'ı, Turan'ı alıp da sana mı verecek. Neden derler (kedi fareyi kendisi için tutar, sahibinin kilerine zarar verdiğini düĢündüğünden değil). O kurtların derdi petrolü paylaĢmak. Sen üç yüz senedir serilmiĢ çöllerin üstünde yatmıĢ uyumuĢsun. Makineyi yapamamıĢsın, fabrikayı kuramamıĢsın, petrol sana ne lâzım? Yüzyıllar süren düveller arası dengeyi kollama politikasını bırakırsan, bu aç kurtlar yerler seni. Bizim gibi sanayi yarıĢına soyunamamıĢ devletlerin ki, bir orduyu muhafaza ile sınırdan sınıra koĢmak. Bize, devamlı sınırını bekletecek, her zaman kuvvetli ağa gerek. Zibidi Alman'ın ne sınırı var ki koruculuğunu yapasın da seni besleye. O da aç çakal gibi saldırıyor ki, acaba bir kaç kuyu da ben kapabilir miyim? Ve bizim insanımızı bol bol harcayarak. Daha doğrusu dünya sanayi dev adımlarla katlanarak büyüyor. Bu dev, ancak ilerde petrol ile yaĢayacak. Bu kavga onun kapıĢması bunu bil Kâzım Bey, ne Ġran ne de Turan kavgası. Bu petrol kavgası, petrol kavgası. (47)

Miralayın sözleri aslında yazarın da dünya görüĢünü yansıtması bakımından önemlidir. Osmanlı‘nın Almanlarla savaĢa girmesinin doğru olmadığını ve buna

175

sebep olan Ġttihatçıların eleĢtirildiği görülmektedir. Devletin savaĢa girme nedenlerinden olan Ġttihatçıların Alman sempatisi, Alman desteği ile devletin kurtulacağı inancı, Osmanlının kaybettiği toprakları tekrar alma düĢüncesi çökmüĢtür.

Kapıyı Kimler Çalıyor‘un oluĢumunda etkili bir diğer tarihî olay 1915 Ermeni Tehciri‘dir. Öykü zamanı 1917 olarak verilmekte ve tehcirin bütün etkisi yoğun olarak görülmektedir. Yazar, tehcirin toplumu sürüklediği felaketi, insanların yaĢadığı acıları ve devleti çıkmaza sürükleyen bir karar olduğunu öykü kiĢilerinin baĢından geçenler yoluyla aktarır. Böylece tarihî olayın sanat eserine yansıdığını ve eserin yapısal unsurlarını da belirlediğini söylemek mümkündür.

Asıl adı ―SavaĢ zamanında hükümet uygulamalarına karĢı gelenler için asker tarafından uygulanacak önlemler hakkında geçici kanun‖ olan Tehcir Kanunu, 27 Mayıs1915 tarihinde kabul edilmiĢ, 1 Haziran 1915 günü dönemin resmî gazetesi Takvim-i Vekayi‘de yayımlanarak yürürlüğe girmiĢtir. Ceyhan‘ın öykülerinde tehcir mağduru masum insanların baĢından geçenler anlatılır. Otuz yaĢından sonra sünnet edilen erkekler, sürgünden kurtulmak için istemeden din değiĢtiren insanlar, sürgün yolunda zorla kaçırılan kadınlar, malları yağmalananlar, öldürüldüğünde cennete gidileceği düĢünülerek katledilen yaĢlılar bu kiĢilerden bazılarıdır. Öyküde, canlarını kurtarmak için kaçtıkları söylenen Anania ve Setrak adında iki kaçağı onlara

acıdıkları için evlerinde saklayan ailenin çoluk çocuk, yaĢlı, hasta demeden sürgüne gönderilmeleri ve içinde bulundukları yoksulluk, açlık Ģu Ģekilde verilmektedir:

Beni de iki kaçakla beraber bağladılar. Yola düzüldük. Ġhtiyar anamla hasta karımı bir vurgun arabasına attılar. Altlarında arpa çuvalları üstünde, sallanıyorlar. Anamın kucağında on yaĢına geldiği halde, yürümeyen bacım Maniya oturuyor, Ģimdiki adı ġerife. Karımın

176

hastalığını mı, düĢünesin yoksa, hiç ana sütünden nasip almamıĢ altı aylık çocuğu mu? Kucağına almıĢ bir bez içine ıslayıpta yumuĢattığı Eğin dutunu vira ağzını sokup zorluyor. Benden on yaĢ küçük kardaĢim Hamdi (eskiden Garebed) kaynım Necati (eskiden Hosrof) baldızım Kamile (eskiden ArĢaluys) bizim arkamızdan yürüyorlar. Ġki silahlı ve de süvari jandarmanın nezaretinde ilerliyoruz. (Kapıyı Kimler Çalıyor 20)

Sürgün, zaten açlıkla ve savaĢın yol açtığı toplumsal sorunlarla mücadele eden insanlar için çok ağır bir tarihî olay olarak gösterilmektedir. Eser boyunca, Anadolu insanının yardımseverliği, dostluğu, vefası, dayanıĢması etnik ve dinî ayrım yapılmaksızın aktarılmıĢtır. Tehcir de siyasi bir karar olarak algılanmıĢ, sebep olanlar sert dille eleĢtirilmiĢ ancak halkı suçlayıcı bir dil kullanılmamıĢtır. Çünkü halk; eğitimsiz, yoksul ve çaresizdir. Öykü kiĢileri de bu halkın bir parçası olarak

karĢımıza çıkmaktadır. Ermeni kaçağın sürülmelerine sebep olduğu aileyi kurtarmak için Miralay‘a söylediği Ģu sözler dönemi yansıtması bakımından dikkate değerdir:

Devletli ve selahiyetli paĢam, hele çocukları bir yana koyalım. Biz ne yaptık ki önce ölüme Ģimdi de manfa ya mahkûm oluyoruz? Yüzlerce yıl mutî olduğumuz, devletimize, haĢa, sümme haĢa silah mı çektik, birisini mi öldürdük ki, bir saat içinde ne insanlığımız kaldı ne Osmanlı tesanüdü içindeki hukukumuz kaldı. Ne malımız kaldı, ne karımız ne çocuğumuz. Her Ģeyden birden tehcire tabi tutuldu. O saate kadar Ali Osman ülkesindeki yürüyen temyiz, istinaf da bizim için iĢlemez kılındı. Biz bir kaç kiĢi tatlı canımızı dağlara, dağlarda mağaralara atmakla bu güne kadar süründük. ĠĢte Ģu adam olmasaydı (eliyle beni gösteriyordu) çoktan ölmüĢ toz toprak olmuĢtuk ya, o da

177

iĢin baĢka bir yanı. Demek hiçbir umudumuz kalmadı, atıfetli lütufkar paĢam. (51)

Cehaleti bütün felaketlerin kaynağı olarak gören Ceyhan, toplumda yaĢanan bu acıları da yine cehalete bağlamaktadır. DüĢünmeden, sorgulamadan yaĢayan onun tabiriyle ―vatandaĢ olamayan‖ halkın yaĢadıkları tesadüf değildir. Bunun yanında öykülerin geçtiği Anadolu‘da etnik ve dinî ayrım olmaksızın herkes büyük bir zorluk ve buhran içindedir. Tehcir ise yaĢanan bu sıkıntıların tuzu biberi olmuĢtur.

SavaĢ içinde olan ve zayıflayan devletin büyük sorunlarla baĢ etmesi de güçleĢmiĢtir. Eserdeki toplumsal sorunların birçoğu bu gerçeğe dayandırılır. Tehcir de bunlardan biridir. Tehcir, savaĢın yol açtığı diğer toplumsal felaketlerle eĢit derecede ele alınır. Bu bağlamda Cennet Kimin?‘ de Horik Hatun‘un tehciri, tarihî olay olarak seferberlik döneminin içinde değerlendirmesi de dikkate değerdir:

Seferberlik yılları o ne zor yıllar. Oğlum bu can pazarı diyelim ki anlayasın. Tehcir denen göç baĢlamıĢ. Ana nerde, kız nerde baba nerde, oğul nerde, avradı kim kapmıĢ, atı kim sürmüĢ götürmüĢ belli mi? Türkçe çok doğru bir laf vardır. "Köyde eĢek geberirse köftenin kırkı kırk paraya düĢer" o hesap. O tozun dumanın arasında da, onu o körkösnü herif kapmıĢ. Onun gibi niceleri bire oğlum. Harp ne demektir. ġimdi bu laflar size su sesi gibi gelir. Ya içinde yaĢayanlara. Bildiğin bütün düzen bozulur, her Ģey alt üst olur. Bir gözünden bir gözüne bakmaya kıyamadığın ne malın ne canın ne akraban ne oğlun uĢağın her biri bir tarafta telef olur. Ölmeyenlerde hep birbirinin varlığından habersiz yanar yanar tüterler. Gün dolar vakit geçer. Ya bir yakınının, ya bir can ciğer yakın akrabanın sesi, ya Bağdat'tan ya

178

Beyrut'tan ya Kahire'den ya Selanik'ten ya da Marsilya'dan gelir. Sen burada o orada tükenir durursunuz. (44)

Teneke Bağlayanlar öyküsünün oluĢumunda tarihî olay olarak Cumhuriyet‘in kuruluĢu etkilidir. Eserlerde yer alan tarihsel zaman genellikle 1930‘lardır.

Cumhuriyet sonrası toplumsal geliĢmeler ve değiĢimler Zara özelinde aktarılmaya çalıĢılmıĢtır.

Öyküde sıkça Atatürk devrimlerine göndermeler yapılır. Eserde tarihî olaylara yer verilmesinin amacı Anadolu insanının yeniliklere karĢı tutumunu yansıtmaktır. Böylece öykü boyunca halkın yapılan reformları anlamada çok geciktiği ve bu yeniliklerin Anadolu‘da bir kasabaya ulaĢmasının nasıl geç olduğu vurgulanmaktadır. Kasaba halkının yapılan inkılapları benimseme sorunu olduğu aktarılır. Kasabanın öğretmeninin namussuzlukla suçlanması üzerine kasabalıdan biri duruma karĢı gelerek Ģunları söyler:

Yahu Ali Rıza Efendi, bu delikanlı bu beldenin bir kaymakamı; hinihacette bir bekâr muallime ile tanıĢmıĢ olamaz mı? Bu tanıĢıklık cumartesi öğleden sonrasında kızın evinde bir kahve içmek arkadaĢlığına ulaĢacak kadar geliĢemez mi? Devir hangi devir. Sultan Hamit devrimi? Bu Gazi PaĢamızın Cumhuriyet Devri. Yalnız erkeklerimize değil, kadınlarımıza da seçmek seçilmek, serbestçe gezip tozmak haklarını inkârdan mı geleceğiz? Bunca inkılap keyf için mi yapıldı? (29)

Teneke Bağlayanlar‘da öykü zamanı 1930‘lu yıllar olsa da ana vakaya eklemlenmiĢ öykülerde geriye dönüĢ tekniğiyle seferberlik yılları anlatılır. Çünkü öykü kiĢilerinin çoğunluğu savaĢ yıllarına tanıklık etmiĢlerdir. Ceyhan‘ın diğer eserlerinde de anlatılan olayların genelinin tarihsel çerçevesinin seferberlik, kıtlık

179

yılları, tehcir olduğu görülmektedir. Onun öykülerinde, bir devletin çöküĢ yankılarının Anadolu‘nun bir kasabasında nasıl duyulduğunu gözlemlemek mümkündür.

Teneke Bağlayanlar‘da toplumun savaĢın sürüklediği felaketler, ölümler, sürgünler, kıtlık gibi olayların hâlâ etkisinde olduğu görülmektedir. Ancak öyküde Atatürk bir kurtarıcı olarak görülmekte inkılâpları ise övgüyle karĢılanmaktadır. Bu inkılapların baĢında ise kadınlara verilen haklar vurgulanmaktadır. Öyküde hakların kullanımı noktasında cahil insanların alıĢılmıĢ reflekslerle ve birtakım batıl inançlarla direnç gösterdiği de aktarılmaktadır. Bu durum öğretmenin ağzından Ģu Ģekilde aktarılır:

Atatürk inkılâplarıyla gerçekleĢmiĢ, teĢkilatı esasiyece de belirlenmiĢ olmazsa olmaz baĢ haklarımızdan olan Ģahsi ve meskeni masuniyetlerimin ihlaline, kimin ne derece ve nasıl hakkı olabilir? Bu bi vakıayı hal tespitidir. Ġdari ve kazai merciler sizsiniz, tam yeri ve zamanıdır. Ben de bu halkı Ģikâyet ediyorum. Bir Türk kadını ve bir Atatürk muallimesi olarak iktisap ettiğimiz bu haklarımızı T.C. teĢkilatı esasiye kanunu küçük kitabındaki bir yazılı madde olarak yalnızca okumak değil, davranıĢ ve yaĢayıĢımda da kullanabilir miyim yoksa o sayfalarda kuru bir laf olarak mı kalır o maddeler bilmek isterim, diye topalın önüne yelesiz diĢi aslan gibi dikildi. Hem bunu vatan sathında tecellisini siz cumhuriyet müddeiumumîlerine ivedilikle tevdi eden de ebedi Ģef Atatürk'tür. ( 86)