• Sonuç bulunamadı

2.4. Anne-Baba Tutumları

2.4.8. Anne-baba tutumu ile ilgili yapılan araştırmalar

2.4.8.2. Ergenlik ve Madde Bağımlılığı

Ergenlik döneminde birçok alanda değişiklik olduğu için, bu dönemin başlangıcını ve bitişi tam olarak kestirilemez. Her ergende bu çeşitli farklılıklar gösterebilir. Fakat genel olarak bu dönemin kendi içerisinde ilk, orta ve ileri ergenlik dönemi olmak üzere üçe ayrıldığı konusunda fikir birliği vardır. İlk ergenlik dönemi 10-13 yaşları arasını, orta ergenlik dönemi 14-17 yaşları arasını ve ileri ergenlik dönemi ise 18-21 yaşları arasını temsil etmektedir (Feldman, 2008; Steinberg, 2008). Son yıllarda bazı yazarlar “beliren yetişkinlik” (emerging adulthood) adı altında yeni bir dönemden bahsetmekte ve bu döneminin 18-25 yaşları arasını kapsadığını belirtmektedirler (Atak ve Çok, 2010; Steinberg, 2008). Yapılacak olan bu çalışmada ise örneklemin grubunu yaşları 15-17 arasında değişen ergenler oluşturmaktadır.

Ergenlik dönemindeki bireyler, tam bir yetişkin veya çocuk değildir. Ergenler yoğun bir fiziksel gelişim ve psikolojik değişim yaşadıkları için hayatlarının en kritik dönemini yaşamaktadırlar (Richter, 2006: 1902). Bu kritik dönemi sorunsuz bir şekilde atlatan ergenlerin olduğu gibi depresyon, anksiyete, kaygı gibi içsel sorunlar yaşarken; bazı ergenlerde saldırganlık, disiplin problemi ve madde bağımlılığı gibi problemler gözlenebilmektedir. Bu nedenle ergenlik dönemi konusunda çıkabilecek sorunları ciddiye almak ve üzerine iyi eğilmek gerekmektedir.

Madde bağımlılığı konusunda en riskli ve üzerinde durulması gereken dönem gençlik dönemidir. Gençlik, ergenlik dönemi, biyolojik, psikolojik, zihinsel ve sosyal açıdan bir gelişme ve olgunlaşmanın yer aldığı çocukluktan erişkinliğe geçiş dönemidir. Bu dönem toplumlara göre farklılık gösterebilmektedir (Yörükoğlu, 1985).

Bütün toplumlarda ergenlik çocukluktan yetişkinliğe, yani olgunluğuna geçişin yaşandığı gelişim dönemidir. Bu dönem aynı zamanda biyolojik, psikolojik, sosyal ve ekonomik değişimlerin yaşandığı bir dönemdir. Bu dönemde ergenler daha

69

karmaşıklaşır, kendi kararlarını verme konusunda daha yetkin hale gelirler, kendilerini daha iyi tanırlar ve daha bağımsız hale gelirler (Steinberg, 2008).

Çocuk ve ergenlerdeki madde kullanımın da ki önemli bir diğer konuda sadece ergenlere ait bir sorun olarak 1970’lerden itibaren gündemimize oturan uçucu madde bağımlılığıdır. İlk defa yoğun olarak İngiltere’de ki okul çocuklarında gözlenen uçucu madde kullanımı çok kısa bir sürede dünyanın büyük bir bölgesine yayılmış ve ülkemizde de 1990’lardan sonra önce sokakta yaşayan evden kaçmış çocuklarda, daha sonrada sanayide çalışan çocuklar arasında yaygınlaşmaya başlamıştır. Uçucu maddelerin kullanımın alkole benzer etkileri, sinirlilik halini tetiklemesi ve algı bozukluklarına yol açması nedeniyle kanunla ihtilafa düşen çocuk sorununda da rol oynamaya başladığı görülmektedir. Psikotrop etkileri nedeniyle kullanılan uçucu maddelerin yaygınlığı, ucuzluğu, kontrolsüz satışları nedeniyle kolay ulaşılabilmesi ve etkilerinin çabuk başlaması ergenler tarafından tercih edilmesine sebep olmuştur (Oral, 2005).

Uyarıcılarda, uçucu maddeler gibi oldukça sık tercih edilmektedir. Bu maddelerin, fiziksel, duygusal ve seksüel performansı arttırdığına inanılması ve kullanan kişilerin başkaları gözündeki cazibesini etkilediği inancı sebebiyle oldukça sık tercih edilmektedir. Nörotransmitterları olumsuz etkileyen uyarıcılar, ruh hali pekte durağan olmayan ergenlerde ciddi psikiyatrik bozukluklar oluşturabilmekte ve uyumsuz davranışları daha da pekiştirebilmektedir (Oral, 2005).

Krystall (1982), madde kullanan ergenlerde duygulanım toleransının yetersiz olduğunu ifade etmiştir. Bu da ergenin cinsel, sosyal ve işle ilgili aktivitelerine bağlı artmış heyecanları ile başa çıkmalarını olanaksız hale getirmektedir.

Senemoğlu (2003)’na göre ergenlik dönemi, çocukluk döneminden kalan zayıflıkların ve hataların onarılması için yakalanmış ikinci ve son bir şanstır. Bir anlamda, üstü bir ölçüde kapanmış ama iyileşmemiş çocukluk yaraları ergenlik döneminde yeniden gün yüzüne çıkar. Bu süreç çoğu zaman olumlu sonuçlar verir. Fakat koşulların elverişsiz olduğu durumlarda yaraların giderek kötüleşip iyileşmez bir hal alması tehlikesi de söz konusu olmaktadır. Bu bağlamda, ergenlerin bu süreci olumlu bir gelişim dönemi olarak yaşaması için aile kurumundaki ilişkilerin nasıl bir

70

nitelik taşıdığı oldukça önemli bir husustur. Kişinin ergenlik dönemi boyunca karşılaştığı sorunlar büyük bir kaygı durumuna neden olmaktadır. Bu kaygıların giderilmesinde kuşkusuz ilk görev çocuğun ebeveynlerine düşmektedir. Ergenin bu hassas döneminde, ebeveynlerin yapması gereken ilk şey ergenlik döneminin özellikleri konusunda bilgi sahibi olmalarıdır. Sonrasında çocuklarıyla girecekleri çift yönlü bir iletişim ve empati süreciyle sorunların çözümü noktasında yaşantılarına olabildiğince ortak olmalarıdır. Ergenlik döneminde yeterli aile desteğini arkasında hissetmeyen ergenler, kaygılarının giderilmesinde, çözümü başka mecralarda aramaktadırlar. Bu mecraların başında da kişinin sorunlarla yüzleşmek yerine alkol ve sigaraya sığınarak sorunlardan kaçma yolunu tercih ettiği, madde kullanıcısı olma eğilimi belirmektedir.

Uyuşturucu madde kullanımında en önemli etken, aile-çocuk ilişkilerindeki bozukluklardır. Aile yapıları sağlam olan ergenlerin uyuşturucuya eğilimleri yok denecek kadar azdır. Çocuğuna sevgi göstermeyen, onu sevgiden yoksun tutan ailelerin çocuklarında, uyuşturucu kullanma eğilimleri vardır ve aile yapısı, madde kullanımına açık bir şekilde etki etmektedir (Köknel, 1978).

Denton ve Kampfe (1994), ailenin madde kullanım durumunda, diğer aile bireylerinin madde kullanımlarını gözlendiğini belirtmişlerdi. Böyle durumlarda ergenler, madde kullanan anne, baba ve diğer aile bireylerini model almaktadırlar. Bu konudaki araştırmalar, ebeveynlerin madde kullanması ile çocuklarının madde kullanması arasında güçlü bir ilişki olduğunu (Ritter, Stewart, Bernet, Coe ve Brown, 2002), ebeveyn madde kullanımının ergenin madde kullanımında yordayıcı olduğunu göstermektedir (Anderson ve Henry, 1994).

Madde bağımlısı ergenlerin, aile atmosferini incelendiği bir araştırmada, madde bağımlılığı ile aile bütünlüğü arasında ilişki saptanmıştır. Madde kullanan ergenlerin önemli bir kısmının boşanma, ölüm, travma gibi sebeplerle tek ebeveynli aile ortamında yetiştiği tespit edilmiştir (Denton ve Kampfe, 1994).

Madde kullanım durumunun dünya ile paralel olarak ülkemizde de arttığı görülmektedir. Ergenlik dönemi, madde kullanımına başlama açısından oldukça önemli bir dönemdir. Madde bağımlılığında çeşitli risk faktörleri bulunmasına rağmen, aile ile ilgili risk faktörlerinin madde kullanımını önlemede daha önemli olduğu

71

düşünülmektedir. Bu kapsamda önleyici rehberlik kapsamında okuldaki öğretmenlere çok önemli görevler düşmektedir.