• Sonuç bulunamadı

Doğumdan ölüme kadar devam eden süreç boyunca, bireylerin hangi ortamlarda bulunduklarına bakılmaksızın, öğrenme süreci devam etmektedir. Kendisini meydana getiren boyutların nicelik ve nitelik olarak toplamından çok daha fazla değer arz eden insanoğlunun; doğumundan itibaren, fizyolojik ve psikolojik ihtiyaçları olmaktadır. Anne karnından ayrılıp, gözlerin dünyaya açılması ile birlikte ihtiyaçlar çeşitli etkileşim

37

sonucunda giderilmeye çalışılır. Bu ihtiyaçlar giderilmeye çalışılırken, karmaşık bir sistem olan evrenin içinde var olma mücadelesi de verilmeye başlanır. Dünyaya gelen bir bireyin öğrenme olgusu da bu şekilde başlamış olur.

Var olan öğrenme ortamında kendine özgü bir biçimde oluşan durumlar, o ortamda bulunan bireylerin, geleceğe yönelik istek ve ihtiyaçlarını giderme aşamasındaki bilgilere erişme noktasında yönlendirici konumdadır (Lorsbach ve Jinks, 1999). Bu açıdan bakıldığı zaman var olan ortamlarda gerçekleşen yaşantı ve deneyimlerin, tasarlanan yeni ortamlar üzerindeki etkileri önemli bir araştırma konusu olacaktır. Mcrobbie ve Thomas (2001), sınıf ortamları ile ilgili olarak yapılan eğitim araştırmalarının öğrenme koşullarının yeniden tasarlanmasına yönelik olmadığını, daha çok geleneksel öğrenme ortamlarını karakterize etmeye dönük olduğunu belirtmişlerdir. Bu sebeple mevcut duruma odaklanmaktan ziyade, konunun merkezi değer arz ettiği ve öğrenenin pasif kaldığı geleneksel yapıdan uzaklaşılarak, öğrenme ortamlarındaki öğrenmeyi engelleyen her türlü olumsuz değişkenin yapılacak eğitim araştırmalarıyla belirlenip, eğitim ve öğretim programlarının da bu çerçevede geliştirilmesi zamanının geldiğini belirtmişlerdir.

Baltaş (2012), başarıyı uyumlu ve doyumlu bir şekilde yaşamak olarak ifade etmiştir. Başarıyı yakalayan bireylerin çok fazla çalışmanın yerine verimli ve etkili çalıştığını belirtmiştir. Etkili ve verimli çalışabilmek, bir program dâhilinde çalışmaktır. Bu programda amaç ve hedeflerin önceden açık ve net bir şekilde belirtilmesi gerekmektedir. Ayrıca başarı, sadece tek bir alanda ürün vermek değildir. Burada önemli olan nokta başarının hayatın bütün alanlarını kapsayan bir süreç olduğunun anlaşılmasıdır. Ayrıca başarıya ulaşmaya çalışırken, çok yönlü ilgileri de kullanmak gerekir. Aksi durumunda ise yüzeysellikten öte geçilemez. Baltaş (2012)’a göre, başarının yakalanabilmesi için, sanat, edebiyat, müzik ve spor gibi çeşitli dalları kapsayan alanlarla ilgilenilmesi gerekmektedir.

Başarı; istenen sonuca ulaşma, güdülen amaca erişme, isteneni elde etme olarak ifade edilmektedir (Demirtaş ve Güneş 2010).

Akademik başarı, öğrencilerin okul yaşamında amaçlanan davranışlara ulaşma düzeyi olarak tanımlanmaktadır (Silah, 2003). Ancak öğrencinin akademik olarak

38

başarılı olabilmesi için öğrencinin diğer yönleriyle birlikte güçlü yönlerinin de geliştirilmesi gerekmektedir.

Başarılı olan bireyler, bulundukları konumdan ve mevcut koşullarından şikayet etmek yerine önlerindeki problemi nasıl çözeceklerine odaklanırlar ve sorunların nedenlerini kendi içlerinde ararlar. Olası çözülemeyen problem durumlarında ise alternatif çözüm yolları bulmaya çalışırlar (Suner, 2000).

Bandura (1982)’ya göre, başarılı bireyler, özgüven sahibi ve yeteneklerinin farkındadır. Daha çok çalışmaya ve yoğunlaşmaya güdülenmektedirler. Fakat bu bireyler, zihinsel kapasitelerini kullanmada ve geliştirmede isteksiz olduklarında yetenekleri olsa bile başarısız olabilirler.

Başarılı olan bireylerde özgüven artışı, sevinç ve mutluluk gözlenirken; tam tersi durumda ise hayal kırıklığı, üzüntü ve mutsuzluk gözlenir (Keskin ve Sezgin, 2009). Öğrenci başarısı, programda yer alan ve önceden belirlenmiş olan hedef davranışlara ulaşma düzeyi olarak tanımlanırken; son zamanlarda programda yer alan kazanımlarla ilgili temel bilgileri, öğrenme ve bunları karşılaştığı yeni yaşam durumlarına aktarıp, kullanabilme, hatta bunları yaparken kendi bireysel özelliklerini de işin içine katma süreci olarak ifade edilmektedir (Kutlu, Doğan ve Karakaya, 2010; Ovayolu, 2010).

Yavuzer (1998) okul başarısını, öğrencinin bulunduğu okul, sınıf ve derse göre belirlenmiş sonuçlara ulaşmada göstermiş olduğu ilerlemeler olarak tanımlamıştır. Öğrencilerin derslerinden aldıkları yüksek puan, başarıyı belirlemektedir. Okul başarısızlığı ise öğrencilerin gerçek yeteneğiyle okuldaki başarısı arasında görülen farklılık olarak adlandırılmıştır.

Talim ve Terbiye Kurulunun hazırlamış olduğu, Milli Eğitim Bakanlığı Ortaöğretim Kurumları Yönetmeliği 17.Maddesinde:“Devamsızlık süresi özürsüz 10 günü, toplamda 45 günü aşan öğrenciler, ders puanları ne olursa olsun başarısız sayılır ve durumları yazılı olarak velilerine bildirilir. Ancak üniversite hastaneleri veya eğitim ve araştırma hastanelerinde kontrol kayıtlı sürekli tedaviyi ya da organ naklini gerektiren hastalığı bulunanlar ile kaynaştırma ve özel eğitim gerektiren öğrencilerin özürsüz devamsızlık süresi 10 günü geçmemek kaydıyla toplam devamsızlık süresi 60 gün olarak uygulanır. Devamsızlık nedeniyle başarısız sayılan ve öğrenim hakkı

39

bulunan öğrenciler takip eden öğretim yılında okula devam ettirilir. Öğrenim hakkı bulunmayanlar ise okulla ilişikleri kesilerek Açık Öğretim Lisesi veya Mesleki Açık Öğretim Lisesine gönderilir.” ibaresi vardır.

Okul başarısı, sınavlarda alınan puanların üstünlüğüne göre değerlendirilmektedir. Yüksek puan alan öğrenciler, başarılı; düşük puan alan öğrenciler ise başarısız olarak nitelendirilmektedir (Demirtaşve Kaya, 2009; Keskin ve Yapıcı, 2008).

Dünyanın birçok bölgesinde (Avrupa, Asya) öğrencilerin akademik başarıları hakkında karar vermek amacıyla çeşitli sınavlar yapılmaktadır (Güzeller, 2005). Ülkemizde de öğrencilerin akademik başarıları hakkında karar vermek amacıyla sınavlar yapılmaktadır (Kaya, 2009; Semerci, 1999). Bu sınavlar ilköğretim yıllarından başlayarak yükseköğretime kadar uzanmaktadır (Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş, Yükseköğretim Geçis Sınavı, Lisans Yerleştirme Sınavı gibi). Ülkemizde de bir üst öğrenim kurumlarına yapılan çeşitli sınavlar sonucunda öğrenci yerleştirilmesi yapılmaktadır. Sınav yoluyla öğrenci seçme ve yerleştirmenin nedeni, bu kurumlara başvuran öğrenci sayısının, belirlenen kontenjanlardan fazla olması veya başvuran adaylardan, sınavla seçilenlerin o kurumda başarılı olma olasılığının daha yüksek olması ile ilgilidir (Özcan ve Açık, 2011).

Eğitimin en etkili organı, okul yöneticileridir. Yöneticilerin nitelikli olması, eğitim adına yeniliklerin yapılması yönünde çok önemlidir. Etkili ve başarılı bir okulda okul yöneticisi, eğitim öğretim etkinliklerinin lideri konumundadır (Tezcan, 1997). Okul başarısında okul yöneticilerinin liderlik rolleri oldukça önemlidir. Çünkü okul yöneticileri bir eğitim lideri olarak, okulun ve programlarının yönetiminden, öğrenmenin gerçekleştirilmesinden, okulun her yönü ile başarısından ve başarısızlığından birinci dereceden sorumlu olarak görülen kişilerdir (Şişman, 2004).

40