• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

2. Seyirci

3.8. Saldırganlığın Psikolojik Nedenleri

3.8.2. Engelleme

Bireyin engellemeye gösterdiği deneyimlerle edindiği öğrenmeden ve geliştirdiği öğrenmeden ve geliştirdiği kişiliğinden etkilenir. Farklı kişileri farklı öğrenme deneyimlerini, benzer engelleme durumlarında farklı saldırganlık eğitimi göstermelerine yol açabilir.Kişinin,içinde bulunduğu durumu değerlendirilmesi,engellemeyi düşmanca bir tutum sayıp saymamayı,benzer durumlara geçmişte gösterdiği tepkiler ve bu tepkilerin doğurduğu sonuçların geliştirdiği alışkanlıklarla saldırganlık arasında bire birlik basit bir bağlaşım bulunmasını zorlaştırır (Kuru, 2000,s.141).

Bandura’ya göre engellenme doğuştan gelen faktörler sebebi ile saldırganlığa yol açmaz eğer insan saldırgan davranmanın mükâfatlandırıcı olduğunu öğrenmişse engellenme karşısında saldırgan davranacaktır (Arkonaç,1998,s.283).

3.8.3.Cinsiyet Farklılığı:

Sosyal ve kültürel değerlerle biyolojik faktörler göz önüne alınarak incelediğimizde, erkeklerin, kadınlardan daha fazla saldırganlığa yatkın olduklarını, aynı zamanda saldırılara daha fazla hedef oldukları ortaya çıkmıştır. Biyolojik faktörler, saldırganlığı hormonsal olarak etkiler. Flodyy ve Ptaff’ın 1974’te yaptığı araştırmaya göre erkeklerde androjen, kadınlarda östrojen hormonunun saldırganlık üzerindeki etkileri anlatılmıştır. Kadınlar ve erkeklerin televizyon karşısındaki etkileşimi farklıdır. Erkeklere göre daha fazla saldırganlık gösterileri yapılırken veya spor karşılaşmalarında erkeklerin kıyasıya mücadelesi gösterilirken, bunlarda kadınların fazla yer verilmemesi erkekleri etkileyen nedenlerden biridir. Ayrıca erkeklerdeki biyolojik saldırganlık eğilimi, sosyalleşmenin yardımıyla azaltılabilmektedir. Televizyon programlarının düzenlenmesinde,şiddet içeren filmlerin küçüklere seyrettirilmemesi göz önüne alınmaktadır(Harleigh, 1964,s.74-75).

3.8.4.Erotizm:

Şunu da belirtmek gerekir ki erotik filmler veya gösterilerde saldırganlığı etkiler. Özellikle eğitim düzeyi düşük veya sapık düşünceli kişilerde bu gibi durumlarda etkilenme ve özellikle kadınlara saldırganlık olaylarına oranı yükseltir(Harleigh, 1964,s.74-75).

Son yapılan davranışsal araştırmalarda, cinsel uyarılmaya yol açan erotik materyalin, niteliğine göre bireyin tepkisinin ortaya çıktığı görülmüştür. Buna göre, kullanılan erotik materyal yumuşak nitelikte ise (örneğin; çekici çıplak kadın fotoğrafları) saldırganlık azalmaktadır. Ama açık cinsellik içeren materyal (örneğin; cinsel ilişki esnasındaki çiftler) saldırganlığı arttırmaktadır (Şahin, 2003).

3.8.5.Algılar:

İhtiyacımız ve doğal yargılarımızla birlikte algıladığımız etkilerde tuttuğu takımın oyunu mutlaka kazanmasını isteyen bir taraftar, hakemin ‘‘dışarıda’’ kararı verdiği topun içeride olduğu kanısına varabilir(Koruç, 1989,s.33).

3.8.6.Grup faktörü:

Seyirci kalabalığı, pek çok taraftar gurubunun birleşmesiyle oluşmuştur. Kitle, birçok arkadaş veya mahalle grupları, aile üyelerinden oluşabileceği gibi, tek başlarına gelen insanları da içereceği için, kitleyi birbirinden fazla farklı olmayan bir taraftar yoğunluğu olarak düşünmek büyük bir hata olacaktır(Koruç, 1989,s.33).

Bireyler gruplar arası ayırt ediliciliğin düşük mevkili grup üyeliklerinden kaynaklanabilen düşük benlik saygısını normal yükseltme arzusu içerisindedirler. Grupta olumlu bir sosyal kimlik arzusu ile motive edilen bireylerde benlik saygısının yüksek olma eğilimi taşıdığı gözlenmiştir(Arkonaç, 1998,s.342).

3.8.7.Kitle Faktörü:

Taraftarlar, kalabalığın içine doluşur. Spor olayını seyrettiği koşullar, büyük gürültü ve sıkı sıkıya temas halinde bir kalabalık, onun davranışlarının yönlenmesindeki en büyük etkendir. Diğer insanlarla beraber olmakta bir değişiklik, heyecan ve teşvik bulan spor taraftarları için sadece kalabalık kelimesi bile bir mıknatıs görevi üstlenebilir(Koruç,1989,s.33).

3.8.8.Kitlelerin Büyüklüğü:

Spor kitlelerinin analizinde kitlenin genişliği oldukça önemlidir. Küçük ve büyük kitleler arasındaki ne tür farklar vardır? Büyük kalabalıklarda sorumsuzca davranışların ortaya

çıkma ihtimali daha fazla oluyor. Yine büyük kalabalıklarda bireyler arasındaki iletişim irtibat ve uyum çok az ve ilkeldir. Kalabalıktakiler,otoriteye karşı koymak için bir takım kurallar ve güç duygusu geliştirirler.Bir çeşit yaralanma düşüncesi belirir ve sorumluluğun azaltılması yönünde bir eğitim baş gösterebilir (Koruç, 1989,s.33).

3.8.9.Kişilik:

Kişilik, insanları birbirlerinden farklı kılan, kendisi ve çevresindekilere bakış açılarını, onlarla kurabildiği ilişki düzeylerini ve tepkilerini kapsayan çeşitli ortamlarda kendini gösteren bedensel, düşünsel ve ruhsal özelliklerdir. Bireyin iç ve dış çevresiyle kurduğu, diğer bireylerden ayrıt edici, tutarlı yapılaşmış bir ilişki biçimidir (Cüceloğlu, 2005).

Kişilik kavramı çok farklı biçimlerde tanımlara gelmiştir. Genellikle, bireyin çevresiyle ve kendi iç tepkileriyle olan ilişkisinde gösterdiği kendine özgü süreklilik ve büyüklülük, kişilik olarak tanımlanır. Kişilik, bireysel tepkilerin bütünlüğü, iç tutarlılığı ve sürekliliği olduğuna göre, karşılaşılan olayların yorumu, tepkilerin niteliği ve yoğunluğu, kişiliğe göre farklılık gösterir(Harleigh, 1964,s.74-75).Kitleler saldırganlaştıkça bireyde kimliksizleşme gözlenmektedir.

Kitleye mensup kimliksizleşme bireysel kişiliğin gelişme amacı ile motive edilen farklılaşma sürecidir. İnsanlar toplum içinde medeni davranma normuna kaşı gelmemiş olmak için temeldeki tepkisel saldırgan ve bencil doğalarını pek göstermezler bu bastırılan özellikler kalabalıkta açığa çıkar. Buna aracı mekanizma ise kimliksizleşmedir(Arkonaç,1998,s.363).

Geçtan’ ın (1981) aktardığına göre Freud “Yapısal Kişilik Kuramı” nda kişiliği üç temel birimde ele almıştır: Alt-benlik (id), benlik (ego), üst-benlik (süperego).

Alt-benlik : Tamamen haz ilkesine yöneliktir. Kişinin enerji kaynağıdır. Açlık, cinsellik, saldırganlık gibi temel dürtülerle artan gerginliği azaltmak gibi işlevi vardır. Ayıp, günah gibi kavramlar geçerli değildir.

Benlik : İd ile dış dünyanın gerçekleri arasında durur. Bir anlamda kişiliğin icra organıdır. Ego, kişiliğin mantıksal ve bilinç yönüdür.

Üst-benlik : Toplumun ahlaksal yönlerini ifade eden kişilik yönüdür. İd’ den gelen dürtüleri bastırmak, ego’ yu törel amaçlara yönlendirmek ve kusursuz olmaya çalışmak gibi görevleri vardır. Günlük yaşamdaki karşılığı vicdandır.

Kişiliğin üç birimi doğal olarak birbiriyle çelişki içindedir. Freud’ a göre bu çelişki değişik psikolojik faaliyetlerini oluşturur. İd, “Hemen şimdi isterim” emrini verir. Üst-benlik, “Asla, hiçbir zaman yapamazsın” der. Ego, ikisi arasında bir uzlaşma noktası bulmaya çalışır. Kaygı ve savunma mekanizmaları bu çatışmadan doğar (Cüceloğlu, 2005).

4. Şiddet

Etimolojik yönden,şiddet sözcüğünün dilimize Arapçadan geçtiğini herkes bilir.Kamus-i Turki'ye bakıldığında,şiddet;serlik,sert ve katı davranış,kaba kuvvet kullanma anlamına geçiyor."Şedid" ise sert, katı ve şiddetli demek."Şeddat" da serlik ve kızgınlığıyla tanınan ünlü eski Yemen hükümdarının adıdır.Yabancı dillerde,örneğin Fransızcada ,şiddet (violence);bir kişiye ,güç veya baskı uygulayarak isteği dışında bir şey yapmak ya da yaptırmak;şiddet uygulama eylemi,zorlama saldırı,kaba kuvvet,bedensel ya da psikolojik acı çektirme ya da işkence,vurma ve yaralama olarak tanımlanıyor(Ünsal,1996,s.29-36).

Şiddet; bir hareketin bir kuvvetin veya gücün değerlendirilmesi, sert hareket etmek, sert davranmak, kaba kuvvete başvurmak şeklinde tanımlanmıştır (Acet 2001).

Şiddet sözcüğü genel anlamda, aşırı duygu durumunu, bir olgunun yoğunluğunu, sertliğini kaba ve sert davranışı, eylemi nitelendirir. Şiddet özel olarak saldırgan davranışları, kaba kuvveti, beden gücünün kötüye kullanılmasını, yakan, yıkan, yok eden eylemleri taşlı, sopalı, silahlı, bıçaklı saldırıları, ferde ve topluma zarar eylemlerini kapsar (Yetim, 2000,s.187).

Şiddet olaylarının, bireysel ve toplumsal etkenlerin birlikte şekillendirdiği olaylar olduğu, bireysel düzeyde yaşanan şiddet olaylarının, bireyin içinde bulunduğu toplumsal koşullardan ayrı düşünülemeyeceği, aynı zamanda toplumsal düzeyde yaşanan şiddet olaylarının da, bireyin kişilik özelliklerinden ayrı tutularak

değerlendirilemeyeceği söylenebilir. Böylece gelişimini sağlıklı toplumsal koşullarda tamamlamış bireylerin sağlıklı toplumsal yapılar meydana getireceği, toplumsal koşulların yetersizliğinin ise sağlıksız bireysel gelişimlere, sağlıksız bireysel gelişim

geçiren bireylerin de doğal ve toplumsal çevrelerinde saldırgan davranışlara ve şiddet eylemlerine neden olacağı düşünülebilir(Ayan, 2006,s.199) .

Şiddet günümüzde birçok ülkede eğitim kurumlarına bile girmiştir. Filipinlerdeki örgencilerin suç ve şiddet eğilimi adlı çalışmada Filipinlerdeki örgenci olaylarından ve

şiddetinden söz edilmektedir özellikle özel okullarda . Filipinlerde okuyan öğrencilerin, devlet okullarında okuyan öğrencilere göre daha fazla şiddet gösterdiği gözlenmiştir. Filipinlerde erkek öğrenciler kız öğrencilere göre daha saldırgandır(Campanao ve Munakata, 2004, s757). Agresif(saldırgan) ve nonagresif(saldırgan olmayan) çocuklar güven konusunda farklılıklar göstermektedir. Agresif çocuklar diğerlerine göre kendilerini daha güvenli hissederken ödül kazandığını da düşünmektedir ve bunlar kendilerini diğerlerine göre daha başarılı bulmaktadır. Agresif davranışları gösterenler diğerlerine göre kişisel gelişimlerini tamamladıklarına ve acı çekmeyeceklerine inanmaktadırlar(Boldizar ve ark.,1989 s.571).

Şiddet, şiddet eğilimli kişiliklerin gelişiminde rol oynayan etkenlerin harekete geçmesi olarak da tanımlanabilir. Yapılan araştırmalarda, şiddeti besleyen en önemli faktörleri üç noktada toplanmaktadır. Bunlardan birincisi aile ve çevre, ikincisi eğitim seviyesi ve üçüncüsü ve beklide en önemlisi medyadır. Kişilik gelişiminde önemli etkilere sahip bu kurum ve araçların şiddete yönelik tutum ve davranışların, dünya görüşlerinin ve hayata bakış tarzlarının gelişiminde önemli bir etkiye sahip olduğuna şüphe yoktur. Tıpkı spor alanında, din alanında ve siyasi alanda yaşanan şiddet eylemlerinin ortaya çıkmasında rol oynayan fanatik eğilimlerin gelişiminde oynadığı rol gibi(Ayan, 2006,s.1999).

Ünsal (1996,s.29-36), şiddeti özel ve kollektif olmak üzere ikiye ayırır. Kollektif şiddetin içinde grubun karşı gruba kullandığı şiddeti ele alır ve örnek olarak stadyum ya da taraftar kavgalarını gösterir. Dollard ve arkadaşlarına göre ise, “ bireyin, engelleme karşısındaki birincil ve karakteristik tepkisi saldırıdır. Saldırıyı yönelttiği kişiyi incitmeyi amaçlayan davranış olarak tanımlarlar. Toplumsal baskılar bireyde saldırganlık eğilimi yaratır. Kişinin kendisine yönelmesi ya da tamamen simgesel boşalımla ifade edilmesi bir kaçışla denetim altında tutulması bütün bunlar olası çıkış yollarıdır (Özmen, 2000).

İnsanlar arasındaki şiddet eğilimlerinin sonuçlarında geçmişte yapılanlara bakmak yerine bu olaylarda tarafların ırklar arası görüşleri, diğer temsilciler ve polis gibi faktörlerinde onlar üzerinde önemli olduğu belirtilmektedir (King, 1999,s.269-273). Şiddeti yaratan gruplar yarattıkları kargaşa ortamı sayesinde seslerini duyururken, şiddetin oluştuğu mekânlarda insanların huzursuz ve tedirgin olması güven duygusunun sarsılmasına neden olmaktadır. Sağlıklı bir sosyal ortamın olmamasından kaynaklanan eğitim, öğretim, algı,sevgi ve saygı noksanlığı,şiddete neden olan insanların değer yargısına ket vurmasına neden olur(Akdeniz, 1996). Hollanda’daki şiddet ve saldırganlık konularını işleyen Kerr şiddet ve saldırganlığın psikolojik yaklaşımla çözülebileceğini belirtmiş(Kerr, 1994).

Literatürdeki bazı şiddet tanımları:

Türk Dil Kurumu Sözlüğü şiddeti; karşıt görüşte olanlara, inandırma veya uzaklaştırma yerine kaba kuvvet kullanmak olarak tanımlar(T.D.K.Sözlüğü,s.435).

Yetim’e göre şiddet; özel olarak saldırgan davranışları, kaba kuvveti, beden gücünün kötüye kullanılmasını, yakan, yıkan,yok eden eylemleri, taşlı, sopalı, silahlı, bıçaklı saldırı, ferde ve topluma zarar veren eylemleri kapsar(Yetim, 2000,s.187).

Şahin, şiddeti; güç kullanmak, baskı uygulamak, başka insanlara zarar vermeye ve yaralamaya dönük hareketler aşırı duygu durumu, bir olgunun yoğunluğu, sertliği, kaba ve sert davranış olarak adlandırmakta; kızgınlık, öfke, kin, nefret, düşmanlık gibi duygu durumlarının etkinlik kazandığı saldırganlık biçimi olarak tanımlamaktadır(Şahin,2003).

Bandura’ya göre; sporda şiddet, öğrenilen sosyal bir davranıştır.ona göre,şiddetin öğrenilmesi,gözlemleme,taklit etme ve belirli davranışların sosyal zorlamasının bir sonucudur(Erşen, 2000,s.298-306).