• Sonuç bulunamadı

Emniyet Reorganizasyonu ve Genelkurmay’dan Karşı Hamle: Köstebek Olayı

OLGUNLAġ(TIRIL)MASI, MUHTIRA VE SĠYASÎ YENĠDEN BĠÇĠMLENĠġ

C. Refahyol’un Kurulması ve Muhtıra Ġçin Hazırlanan Olaylar

10. Emniyet Reorganizasyonu ve Genelkurmay’dan Karşı Hamle: Köstebek Olayı

Genelkurmay psikolojik harekâtı sürdürürken, Emniyet de farklı bir çaba içindeydi. Enis Berberoğlu 17 Mart‟ta, amacı Genelkurmay‟ı yaklaşan tehlike konusunda uyarmak olan bir yazı yazdı. Yazıda, kimliği meçhul bir polis şefinin emrinde emniyet teşkilatıyla askerî darbe karşısındaki en önemli güç olduğuna değindi.

Amacına ulaştı. Askerî kesim Orakoğluna ateş püskürdü (Tayyar, 2009 s. 85).

Ancak asıl kıyamet Mayıs ayında koptu. Askerliğini Deniz Kuvvetleri Komutanlığı‟nda yapan emniyet istihbarat mensubu onbaşı Kadir Sarmusak‟ın BÇG‟nin faaliyetleriyle ilgili “gizli” belgeleri sızdırdığı iddiası gündeme düştü. Genelkurmay

102

Sarmusak‟ın komutanlıklarının faaliyetleri hakkında bilgi topladığını iddia ediyordu.152 Orakoğlu ise, “174 bin kişilik emniyet ordusu” ifadesini kullanmadığını söylüyordu.153

Orakoğlu Sarmusak olayını şöyle anlatmaktadır:

Onbaşı Sarmusak, Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığı‟na atanmamdan 2-3 ay önce Deniz Kuvvetleri Komutanlığı İstihbarat Dairesi‟nce kullanılan ve arızalı olan çok eski model bir dinleme cihazının tamiri için sıkça galip gidiyor, bu gelişlerinde Hanefi Avcı, Mehmet Tomruk ve bazı personelle görüşmeler yapıyordu.”

Kısaca, Karadayı‟nın aksine Orakoğlu, Sarmusak‟ın ordudan emniyete değil, emniyetten orduya bilgi taşıdığını, Sarmusak‟ın ordunun casusu olduğunu iddia ediyordu. Sarmusak ise Genelkurmay ve Deniz Kuvvetleri istihbaratlarına verdiği kimi ifadelerinde Orakoğlu tarafından kullanıldığı hatta işten atılmakla tehdit edildiğini söylemiş, daha sonra altına imza atmaktan imtina ettiği başka bir ifadesinde ise Orakoğlu hakkındaki iddiaların doğu olmadığını söylemiştir. Son olarak ilk duruşmada ise kısaca, işkence gördüğünü, ilk alınan ifadelerin doğru olmadığı, ilk defa mahkeme huzurunda gerçekleri anlatacağını söylemiş ve ordu tarafından iki kez bilgi almak için emniyete gönderildiği ve bunları Eser Albay‟ına rapor ettiği ifade etmiştir (Hürriyet, 13.09.1997; Orakoğlu, 2003 s. 120-130). Nitekim bahsi geçen Eser Albay da (D.K.K İstihbarat Daire Başkanı) katıldığı duruşmada, Sarmusak‟ı istihbarat da görevlendirmek için Erkaya‟dan emir aldığını söylemiştir (Milliyet, 30.09.1997).

Sonuç olarak, Genelkurmay “tehlike”yi önceden sezmiş ve bu çıkıştan “kârlı” bir şekilde ayrılmıştır.

11. 28 Şubat Süreci, Siyasî Yeniden-Biçimleniş ve DYP Operasyonu

Muhtıra‟nın verilmesinden ve hükümetin direnmeyip imzalanmasından sonra süreç de bir başka aşamaya geçiyordu: “Siyasî yeniden-biçimleniş.”154 Bu anlamda

152 Karadayı hükümete şu uyarı yazısını yazacaktır: “Bir süredir Genelkurmay ve bazı askerî birliklerimizin polis tarafından gözetlendiği yolunda duyumlarımız var. Bu bizi fazlasıyla rahatsız etmektedir (Akpınar, 2006).”

153 Bu iddia ilerleyen zamanlarda emniyetin zayıflatılması amacına hizmet etti.

154 Bu biçimlenişin önemli bir kısmı da basın üzerinden yürütüldü. Can Ataklı, asker ile ilişkinin Özkasnak aracılığıyla kurulduğunu, demeçleri onun getirdiğini, bunların çarşaf çarşaf yayınlandığını ve arkasından da milletvekillerinin istifa ettiğini söyleyecektir. Ataklı, bazı komutanların, “Bu dediklerimi yayınlarsanız en az 3 milletvekili daha istifa eder.” dediklerini aktarıyor. Basın Paşaları manşet yapmaya o kadar meraklıdır ki bir gün,

103

Karadayı‟nın, hem de Cindoruk‟a -bilgi dağarcığının bu kadarına da pes dedirten(!)- söylediği şu sözler oldukça manidardır: “Cezayir ordusunun yaptığı hataya düşmeyiz.

Seçimi beklemeyiz (Cemal, 2010 s. 253).”155 Tabii ordu mensupları sadece bu tür

“entelektüel” açıklamalar yapmıyor, aynı zamanda –ilerde değinileceği üzere- bizzat manşetleri de belirliyordu. Örneğin hükümeti sıkıştıracak ve koalisyonu çözmeyi amaçlayan “istek” haberler geliyordu. Genelkurmay istihbarat şubesi Sabah’tan,

“Türkiye dinsiz, laik bir memleket hâline gelmiştir, hayatımı Mustafa Kemal dinsizliğiyle savaşa adayacağıma…” diye başlayan bir Kuran Kursu yemininin büyük haber yapılmasını istiyor (Cemal, 2010 s. 252) ve “Ürperten yemin (Sabah, 05.03.1997)” manşeti 5 Mart‟ta Sabah‟tan genelkurmay için geliyor.

Muhtıranın verilmesini Refahyol‟un inadı ya da iktidar hırsı takip edince, ordu ikinci plan olarak açık darbe tehdidini kullanmaya başladı. Bu amaçla özellikle DYP‟li vekillere sürekli darbe imalarında bazen de doğrudan darbe tehditlerinde bulunuluyordu: “Ordudan son uyarı: Genelkurmay, rejimi “silahla korumak”tan söz etti (Milliyet, 12.06.1997).”

Muhtıra sonrası liderlerin aldığı tavırlara daha sonra “aktörler” bölümünde değinilecektir ancak, Salih Memecan‟ın bir karikatürü genel olarak siyasî aktörlerinin durumunu gayet iyi özetler nitelikteydi. “En garantili iktidar formülü (Sabah, 03.03.1997)” başlıklı karikatürde Yılmaz kurmaylarına, “Boşverin DYP‟yi DSP‟yi gelin biz MGK ile koalisyon yapalım” diyordu.156

Siyasî yeniden-biçimlenişe en büyük katkıyı Erbakan yapmıştı. Bunu en iyi Cengiz Çandar‟ın “Erbakan‟la dün ve yarın (Çandar, 1997)” adlı köşe yazısı anlatmaktadır:

“İşin en başına dönersek, Tansu Çiller‟le “ahlaki zemini çürük” bir ortaklık” kurmamalıydı.

Kurdu. Peki, sonra? Susurluk‟la önüne çıkan “altın fırsatı” kullanmalıydı. Kullanmadı. Bu

“Paşam bugün ne yazalım” diye sormuşlar ve “Kafanıza göre bir şey çakın” cevabını almışlardı. Ardında Paşanın biri demiş gibi haber yazmışlardı (Ataklı, 25.02.2006).

155 Cezayir‟de 1990‟lı yıllarda, dini temsil ettiğini iddia eden güçlerle devleti iddia eden güçler arasında siyasî çatışmalar çıktı. Mısır hükümeti, on yıllık zımni işbirliğinin ardından, sivil toplumda itibarı artan Müslüman kardeşleri zayıflatmaya çalıştı. Sonuç, 5 yıl süren düşük yoğunluklu bir savaştı. Aynı yıl, Cezayir‟in yüksek rütbeli komutanları ülkenin ilk çok partili genel seçim sonuçlarını iptal etti. Çünkü çeşitli İslami fraksiyonların birliğinden oluşan İslami Selamet Cephesi, parlamentoda çoğunluğu sağlayacak kadar oy almıştı (Cook, 2008 s. 28)

156 Yılmaz muhtıraya az kala, “hükümet… tankları göremeyecek kadar kör ve gaflet içindedir (Hürriyet, 25.02.1997) diyerek askere göz kırpmayı ve “uslu bir çocuk” olacağı mesajını vermeyi ihmâl etmiyordu.

104

işin üzerine gitmesinin, hükümeti bozabileceğinden korktu. Olabilir. Ama üç-dört ay hükümette kaldıktan sonra, sırf Refah‟ın “pisliğin üzerine yürümesi” kararlılığından ötürü hükümet bozulsaydı bile, Refah, bu ülkenin vicdanına öyle bir kazınabilirdi ki, bir-iki yıl içinde çok sağlam ve önlenemez ve belki de tek iktidar alternatifi olarak, siyaset yelpazesinde yerini alırdı.

“Yapamadı. Son kaçırdığı fırsat, MGK toplantısı gecesi, toplantıyı terk etmesi ve hükümetin istifasını vermesiydi. Böyle yapsa büyürdü.

“Bunu yaparsa, işlerin Refah‟ın kapatılacağına kadar varacağından korktuğunu söyleyenler var. Bunu yapsaydı; bundan sonrasında hala varolan bu ihtimalin gerçekleşmesi, o gün, geçen hafta bugün daha zayıf olurdu.

“Ardından ortaya çıkan “imza krizi”yle, “askeri müdahaleler tarihimizde “ilk kez direnme”

noktası olacağı sanıldı. Ciddi bir “demokratik direnme” sergilemeden imzayı attı.

“Şimdi, DYP içinde “kumpaslar”ın ne yön alacağını ve Silahlı Kuvvetler‟in sabır ölçülerinin ne, me kadar ve nereye kadar olduğunu izlemekle yetineceğe benziyoruz.”

Tabiî Erbakan‟ın yaptığı, biçimlenişe uygun ortamın oluşmasına yol açmaktı.

Süreci ilmek ilmek işleyen ise, ordu-„merkez medya‟-yargı-üniversiteler-büyük sermaye, yani “zinde kuvvetler”di.

Siyasî yeniden biçimlenişin ilk etabı şüphesiz hükümetin düşürülmesiydi. Bu amaçla DYP üzerinde –Çandar‟ın “kumpaslar” dediği- böl-parçala stratejisi uygulandı.157 Daha önce Cindoruk‟un 1997 başlarında bir parti kurduğunu ve DYP‟den kopacak olanları devşirmeye çalışmayı hedef edindiğini söylemiştik. Tayyar‟ın da belirttiği gibi Cindoruk, Güven Erkaya‟nın hükümeti devirme misyonu yüklediği

“silahsız kuvvetlerin” bir parçası olarak algılandı (Tayyar, 2009 s. 80). Yine Erez‟in tutumu da ilginçtir. Erez, kısa süre önce hükümete yüklenenlere şu cevabı vermişti:

157 Süreç basına şu manşetlerle yansımıştı: “Refah DYP‟yi esir aldı (Hürriyet, 31.12.1996).” “Böyle gitmez”, Esat Kıratlıoğlu: “Refah‟ın dümen suyundan çıkalım (Milliyet, 13.02.1996).” Anayolsol için DYP‟de start verildi (Hürriyet, 06.03.1997).” “Erez‟den Çiller‟e boykot (Sabah, 06.03.1997).” “Erez ipleri kopardı (Sabah, 30.03.1997).”

Erez: “Gerekirse bakanlığı bırakırım (Hürriyet, 01.04.1997).” “Yalım Erez: Bizi susturamazlar (Hürriyet, 10.04.1997).” Erez ve Aktuna –Çiller‟e-: “Hırsını, ülkenin üzerine çıkarma (Hürriyet, 27.04.1997).” Erez: “Bu hafta iş biter (Hürriyet 28.04.1997).” “Kabine çıkmazda: Erez‟in alternatif hükümet turları başladı (Milliyet, 09.05.1997)

“Erez‟den iki formül (Milliyet, 10.06.1997) Sabah –gensoru için- DYP‟li vekillere sesleniyor: “Tarihi görev (Sabah, 14.05.1997).” “Doğruyol kaynıyor (Milliyet, 16.05.1997) “Kabine dökülüyor (Milliyet, 18.05.1997) “İstek parça”

ekibine Vural Savaş katılıyor. Güven oylamasından hemen sonra RP‟ye kapatma davası: “RP kapatılıyor (Sabah, 22.05.1997).” Kapatma davası hakkında Cindoruk Cemal‟e: “Coşkun‟la –Darbe planlarının hazırlanmasına

“yataklık” eden DYP‟li vekil- birlikte hazırladı bu iddianameyi Vural... (Cemal, 2010 s. 258).” Bir hafta sonra tüm gazetelerde Tüm General Fevzi Türkeri‟den Asker yargıya „uyarı‟: “Ya görevinizi yapın, yoksa darbe yaparız.”

(Cemal, 2010 s. 258). “DYP‟de istifa depremi (Sabah, 24.05.1997).” “Cevheri‟yi istifa ettiren yumruk (Hürriyet, 24.05.1997).” “Günde iki istifa (Milliyet, 25.05.1997) TOBB‟da- “Çiller‟e şok üstüne şok (Sabah, 25.05.1997).”

Rahmi Koç Çiller için: “Küçük Hanım gidici (Sabah, 25.05.1997).” “Hayır” oyu vermekten vazgeçen DYP‟li vekillere atfen: “Acı itiraflar (Hürriyet, 23.05.1997).” Brifing rezaletinden sonra DYP‟li vekiller –orduyu ve yargıyı değil de, ilginç bir şekilde- Çiller‟i topa tutmuş ve hükümetin bozulmasını istemişlerdi (Sabah, 12.06.1997). Bakan Ufuk Söylemez‟in istifasına atfen: “Ve sağkol da çekiliyor (Sabah, 14.06.1997).” Aynı haber için Hürriyet: “DYP‟li bakanın şok sözleri (Hürriyet, 14.06.1997).” “DYP isyanlarda (Sabah, 15.06.1997).” “Yılmaz: İstifalar sürecek (Zaman, 23.06.1997).” “Çorak söküğü gibi (Milliyet, 28.06.1997).” “İçten çöküyorlar (Cumhuriyet, 29.06.1997).”

“DYP‟de son çıkan ışıkları söndürsün (Milliyet, 29.06.1997).”

105

“Türkiye‟de şeriatın gelebileceğini düşünen insanın aklından zoru vardır. Onun yeri akıl hastanesidir… (Tayyar, 2009 s. s61).” Bu Erez‟in, hükümeti koruyan son açıklamasıydı.158 2 hafta içindeki bu muazzam değişiklik ilgi çekicidir. Öte yandan, asker bir yandan DYP‟yi bölmeye çalışırken, bir yandan da Refah‟ın gözünü korkutmaya, darbe tehlikesinin devam ettiğine inandırmaya ve kamuoyundaki imajını sarsmak için psikolojik harekât düzenlemeye devam ediyor, bir yandan da koalisyon ortakları birbirlerine karşı kışkırtılıyordu. Siyasî yeniden-biçimlenmenin ilk aşaması el birliğiyle sonuçlandı ve 18 Mart‟ta Erbakan istifa etti. Sabah’ın manşeti manidardı: “Bir yıl dayanabildi (Sabah, 18.06.1997).”

Tayyar‟ın, Civaoğlu‟dan aktardığı bir anekdota bakılırsa, DYP üzerinden yürütülen operasyon “manşet attırma”yı aşmış görünmektedir: “20 milletvekili bugün bir araya geliyorlarmış. Yalım Erez ile ilhan Aküzüm‟ü… (de) çağırmışlar. Toplantı… büyük bir gazetenin Ankara Bürosu‟nda oldu. Yemekler yenirken „bu hükümetin yürümeyeceğinin‟

altın çizildi. Bir hükümet formülünün eksik kalan meclis desteğini tamamlamak üzere DYP içindeki operasyon Paris‟te planlandı. 4 Milletvekili geride kalan haftada Paris‟te Yılmaz‟la görüştüler… (Tayyar, 2009 s. 80)”159 Burada bir ayrıntı önem kazanıyor.

Civaoğlu‟nun yazıyı 6 Mart‟ta yazması ve di‟li geçmiş zaman kullanması toplantının 6 Mart‟tan önce yapıldığını gösterir ki, bu da toplantının, Erez‟in muhtıraya 3-4 gün kala şeriat suçlaması yapanların “tımarhaneye” gitmesi gerektiği ve üyesi olduğu hükümeti desteklediği son sözlerden kısa bir süre sonra, hükümete tavır koymaya başlamasından da -Erez‟den Çiller‟e boykot (Sabah, 06.03.1997)- kısa süre önce gerçekleştiğini gösterir.

Kısacası, eğer Erez muhtıra metnini okuyup büyük bir “aydınlanmaya” uğramadıysa, bahsi geçen Paris kaynaklı toplantı işe yaramış gibi görünüyor.160

İkinci alıntı dönemin DYP vekili İlhan Aküzüm‟ün FP‟li Sacit Günbey‟e aktardığı ve dönemin Adalet Bakanı Kazan‟ın aktardığı (Refah Gerçeği-3, s.112) anekdot:

158 Yeniçağ Gazetesi‟nde köşe yazarlığı yapmış olan İrfan Ülkü‟ye göre Erez, muhtıra verildikten sonraki gün,

“direnelim” diyen DYP‟lilerden biriydi. Ülkü‟ye göre Erez‟in bir anda ağız değiştirmesinin nedeni, askerin kurmak istediği teknokratlar hükümete başbakanlığı Erez‟e teklif etmeleriydi (Aksiyon, 2004).

159 Tayyar, Civaoğlu‟nun ismini vermediği gazetenin, kendisinin o zamanlar çalıştığı Sabah ve mekânın da Sabah‟ın Karum İş Merkezi‟ndeki bir bar olduğunu söylemektedir: “O bar, çoğu zaman alternatif Bakanlar Kurulu gibi çalıştı.”

160 Erez, “bakanlık görevinden, kendime ve ülkeme olan saygımdan dolayı istifa ettim… ben ülkenin geleceğini düşünüyorum, gelecek seçimleri değil (Hürriyet 27.04.1997)” gibi “göz yaşartıcı” bir diğergamlıkta bulunuyor,

„kendim için bir şey istiyorsam namerdim, her şeyi ülkem için yapıyorum‟ demeye getiriyordu.

106

“Bir gün telefon çaldı. Genelkurmay‟dan aradılar ve beni… çağırdılar. Gittim. Karşımda Çevik Bir ve İlhan Kılıç Paşa… Önce „Babanız da milletvekiliydi siz de… Babanız şöyle iyiydi böyle iyiydi‟ diye iltifat ettikten sonra „DYP‟den mutlaka istifa etmelisiniz, ülke kötüye gidiyor…‟ dediler. „Tamam istifa ediyorum‟ dedim. Ben odadan çıkarken içeriye Işılay Saygın giriyordu. Sonra öğrendim ki Yaman Törüner de aynı baskı ve yönlendirmeyle DYP‟den istifaya zorlanmış (Tayyar, 2009 s. 81).”

2009‟da Aksiyon’da yayınlanan ve eski DYP‟li Hikmet Aydın‟nın ifadeleri ise yapbozdaki parçaları birleştirecek önemli ifadeler içeriyor. Aydın‟a göre, özel bir operasyonun parçası olan DTP „parayla‟ kurulmuştu. Aydın, DYP‟den ANAP ve DTP‟ye geçişler içinde şu ifadeleri kullandı: “Para döndü. Hatta tanık olduğum bir olay var. Hükûmet düşürülmüş ve Anasol-D hükûmeti kurulmuştu… gözümün önünde ANAP‟lı bir milletvekili DTP‟li bir milletvekiline aynen şunu söyledi: „Sen şu adamdan 750 bin dolar almadın mı?‟ İkisi o sırada tartışıyordu… Erkan Mumcu‟nun bana bir lafı var: “Bir kuruşa mal olmayan bir tek sen varsın bize (Aydın, 2009).161 Yine eski Sabah yazarı Can Ataklı‟nın Zaman‟a yaptığı açıklamalar sürecin aktörlerinin tutumlarına ilham veren güdüleri gözler önüne sermiştir.162

Sonuç olarak hükümetin düşürüldüğü güne değin DYP‟den 20 vekil istifa ettirilmiş, Sabah’ın haberine göre DYP 20 kişi azalmıştı (Sabah, 23.06.1997).