• Sonuç bulunamadı

Eleştirel Teori terimi Nazizm’in yükselişini müteakip Almanya’yı terk ederek ABD’ye giden ve çoğunluğunu Yahudi ve Marksist entelektüellerin oluşturduğu bir grubun çalışmalarını ifade etmek için kullanılmaktadır. Söz konusu teori Frankfurt Ekolü olarak da bilinmekte olup önde gelen isimleri Max Horkheimer, Theodor Adorno, Herbert Marcuse ve Leo Lowenthal gibi teorisyenlerdir (Granter, 2009: s.1).

Eleştirel teorinin 1930’lu yıllarda ortaya çıkışından 1980’li yıllara kadar temel ilgi alanı toplumsal ve ekonomik alan olmuştur. Uluslararası ilişkiler disiplini açısından eleştirel teorinin önem kazanması 1980’li yıllarda gündeme gelmiş, 1990’lı yıllarda ise ivme kazanmıştır. Söz konusu dönemde ön plana çıkan teorisyenler Jürgen Habermas, Richard Ashley, Andrew Linklater ve Robert Cox olmuştur (Arıboğan, 2007: s.276).

23

Eleştirel Teorisyenler, bardağın boş tarafından bakan ve bu yüzden de bardağın dolabilme ihtimalini görebilen fikir adamlarıdır. Frankfurt Ekolü 20’nci yüzyılda, iki büyük dünya savaşıyla ve toplama kamplarıyla tarihteki en kötü dönemini yaşayan Avrupa’da ve özellikle de söz konusu yıkımın en yoğun hissedildiği yer olan Almanya’da ortaya çıkmış ve başlangıçta Marksizm üzerine çalışmalar yapan bir merkez olarak kurulmuştur (Güngörmez, 2011: s.194).

Adından da anlaşılacağı üzere, eleştirel teorinin çıkış noktası esasen eleştiridir ve eleştiri merkezli kurgulanması nedeniyle hem klasik pozitivizmin hem de felsefi bir izdüşümü olmasına rağmen ortodoks Marksist geleneğin eleştirisini yapmaktadır. Buradan hareketle eleştirel teori, pozitivist düşüncenin ön kabullerini üç temel noktada eleştirmektedir: Pozitivizmin öznel dışı gerçekliğini, özne ile nesne arasındaki uzaklığını ve değerden yoksun sosyal bilim anlayışını. Bu eleştiriler ekseninde eleştirel teori, pozitivizmin incelediği her konuyu özne hâline dönüştürerek asıl özne olan ve olması gereken insanı nesne durumuna indirgediğini belirtmektedir (Emeklier, 2011: s.155).

Pozitivist sosyolojinin aksine Eleştirel Teori olguların ve değerlerin ayrı tutulmasına karşıdır ve toplumun özgürleştirici bir dönüşüm bakış açısıyla tahlil edilmesini esas alır. Eleştirel Teori toplumun mevcut yapısının medenî bireylerin gerçek ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak olması nedeniyle özgürleştirici bir dönüşüme ihtiyaç duyduğuna inanmaktadır. Ayrıca medenî toplumların oluşturulması mevcut yapı ile mümkün değildir ve en gelişmiş toplumlar dahi ekonomik adaletsizlik, yabancılaşma ve şiddet sorunlarıyla karşı karşıyadır. Eleştirel Teori rasyonaliteye olan bağıyla bilinmektedir. Faşizmin irrasyonalitenin şampiyonluğunu yapması ve önde gelen eleştirel teorisyenlerin Yahudi Soykırımı’ndan kıl payı kurtulmuş olmaları ve faşizme yakından tanık olmaları nedenleriyle irrasyonaliteye karşı sert bir duruş sergilerler (Granter, 2009: s.2).

Frankfurt Ekolü düşünürleri, ünlü düşünür Max Weber’in rasyonalite görüşünden özellikle ilham almışlar ve onun bu görüşünü aşmaya yönelik fikirler öne sürmüşlerdir. Weber’e göre modern toplumun en önemli iki özelliği bürokratik rasyonalite ve hukuksal formalizmdir. Frankfurt Ekolü düşünürleri Weber’in bu

24

görüşüne katılıyorlardı. Weber’in ekole etkisi yalnızca rasyonalizm çerçevesinde değildir. Onun‚ anlamlı eyleme yaptığı vurgu, insan hayatını yalnızca pozitivizmin gösterdiği şekliyle olguları ölçüp biçerek kavrayamayacağımız ve gerektiğinde onu yorumlamakla anlayabileceğimiz yolundaydı. Weber’in bu düşüncesi Frankfurt Ekolü düşünürlerinin kültür ve pozitivizm hakkındaki görüşlerine nüfuz etmiştir (Güngörmez, 2011: s.199-201).

Frankfurt Ekolü’nün eleştirel teorisi Marks’ın burjuva toplumunu ve liberal kapitalist üretim modunu eleştirisinin yeniden yapılandırılması projesi olarak ortaya çıkmıştır. Bu amaca yönelik olarak Frankfurt Ekolü’nün üyeleri (Max Horkheimer, Herbert Marcuse, Friedrich Pollock ve Leo Lowenthal başından itibaren ve Theodor W. Adorno sonradan) Hegel’in diyalektik felsefesini, Marks’ın siyasi ekonomi eleştirisini, Weber’in rasyonelleştirme teorisini, Lukacs’ın maddeleştirme eleştirisini ve Freud’un psikanalizini kapitalist toplumun sistematik bir eleştirisini ortaya koymak maksadıyla birleştirmişlerdir. Aslında, Frankfurt teorisyenleri 20’nci yüzyıl başlarında ortaya çıkan gelişmiş kapitalist toplumun teorik olarak ayrıntılı ve karmaşık eleştirisi için gerekli temelleri oluşturmak için kararlılık göstermişlerdir (Dahms, 2011: s.4).

Eleştirel teorisyenlerin Marks’ın eleştirel yaklaşımını yeniden yapılandırmalarının temel nedenleri olarak Rus Devrimi'nin Stalinizm'e dönüşerek yozlaşması, Avrupa'da sol kanat hareketlerin yenilgisi ya da düşüşü, giderek yükselen Nazizm ve faşizm olguları ve kapitalist sistemde baş gösteren yeni iktisadi ve siyasi ivmeler olarak sıralanabilir. Bu kapsamda hem kapitalizmin hem de Sovyet sosyalizminin eleştirisi, Frankfurt Ekolü'nün ana düsturu olarak belirtilebilir (Güngörmez, 2011: s.195).

Sosyal bilimler açısından 20’nci yüzyılda amaç; yeni bir açıklama modeli ortaya koyabilmek oldu. Frankfurt Ekolü, bu kapsamda pozitivist, hermeneutik ve diyalektik yöntemin tek başına yeterli bir açıklama modeli olamayacağı savından yola çıkarak tek bilim ve tek yöntem anlayışına karşı çıktı. Frankfurt Ekolü, diyalektik bir bakış açısıyla pozitivist ve hermeneutik metodu uzlaştırmaya çalıştı ve bu çabayı da “eleştirel” bir zemine oturtarak yapmayı hedefledi. Ekolün eleştirel perspektifi, yeni bir toplumsal teori inşa etme amacını taşımaktadır. Bu toplumsal teori; tahakküme

25

karşı çıkan, hümanist, demokratik, ideoloji eleştirisine dayalı, indirgemeciliğe karşı olan, “öteki”nin her türlü hakkının korunduğu bir toplumsal teorisi olacaktı. Frankfurt Ekolü’nün “ideal tip”leştirdiği bu kurgu, modern toplum içerisindeki insana ulaşmayı, insana özgür bir “yaşam alanı” açmayı hedefleyen bir çabanın ürünüdür. Sosyal bilimlere getirmek istedikleri açılım da bu çabanın en önemli uzantısıdır (Durdu, 2006: s.16).