• Sonuç bulunamadı

3.2. ABD’NİN DIŞ POLİTİKASINDA NATO’NUN VE ASYA PASİFİK

3.2.1. Clinton Dönemi

William (Bill) Jefferson Clinton ABD’nin 42’nci Başkanı olarak 1993 yılında görevine başlamıştır. Clinton sayesinde 1969 yılından beridir dört yıllık Carter dönemi dışında uzun süredir ilk defa bir Demokrat Partili başkanlık makamına gelebilmiştir. Clinton’un başkanlığı dünyada olağanüstü değişimlerin meydana geldiği bir döneme rast gelmiştir. Internet’in gelişimi, demokratikleşme dalgasının yayılması, sınırların belirsiz hâle gelişi, serbest pazarların ortaya çıkışı bu değişimlerin en önde gelenleri olarak sıralanabilir (“Clinton’s Foreign Policy”, 2000: s.18-19).

104

Yukarıda da ifade edildiği gibi Clinton’un iktidara geldiği dönem ABD ekonomisinin Soğuk Savaş’ın yıkıcı etkilerinin hissedildiği ve SSCB gibi büyük bir rakibin ortadan kalktığı bir döneme rastlamıştır. Bu avantajı da kullanan Clinton özellikle başkanlığının ilk döneminde ABD ekonomisinin iyileştirilmesini bir öncelik olarak belirlemiştir (Manis, ty: s.359-361).

Clinton’un ilk döneminin önceliklerini ve yönetim felsefesini yansıtan en önemli belgelerinden biri Şubat 1996 tarihli Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi’dir. Bahse konu belgede, ABD’nin geçen 50 yıllık süreçte karşı karşıya kaldığı temel güvenlik tehdidi olan Komünist yayılmanın artık ortadan kalktığı, bununla beraber daha çeşitli tehditlerle karşı karşıya kalındığı ifade edilmiştir. Bahse konu tehditler, etnik çatışmalar, serseri devletler, kitle imha silahlarının yayılması, çevresel bozulma, hızlı nüfus artışı, örgütlü suçlar, terörizm, uyuşturucu kaçakçılığı şeklinde sıralanmıştır. Bu tehditlerin sınır tanımayan tehditler olduğu vurgulanmak suretiyle geçmişten daha farklı bir anlayışa ihtiyaç duyulduğu da ifade edilmiştir. Bu kapsamda ABD’nin güçlü bir ordusu ve iletişim ağıyla güçlendirilmiş küresel bir ekonomisi bulunduğu ve bu sayede daha fazla iş ve yatırım yapma olanağının da bulunduğu vurgulanmıştır. Söz konusu belgede yeni fırsat ve tehditlere odaklanılmak suretiyle temel hedefler şu şekilde belirlenmiştir:

- Güvenliğin dünyanın tüm bölgelerinde hazır bulunan askerî kuvvetler marifetiyle sağlanması,

- Amerika’nın ekonomik yeniden canlandırılması faaliyetlerinin güçlendirilerek devam ettirilmesi,

- Tüm dünyada demokrasinin teşviki ve yayılmasının sağlanması (“A National Security Strategy of Engagement and Enlargement”, 1996).

Clinton döneminde, Bosna’da kapsamlı bir barış anlaşmasına aracılık edilmiş, Makedonya’da ortaya çıkan çatışmanın daha da yayılması önlenmiş, NATO’nun Barış İçin Ortaklık programı başlatılmış, NATO’nun genişlemesi için süreç başlatılmış, Rusya ile Balistik füzelere ilişkin anlaşmalar imzalanmış, Ukrayna, Kazakistan ve Belarus’un Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşmasına dâhil olmaları ve

105

söz konusu ülkelerin nükleer silahtan arındırılmaları sağlanmış ve böylece START I Antlaşması’nın yürürlüğe girmesinin yolu açılmış, Kuzey Kore’nin nükleer programının ilk önce durdurulması ve bilahare tamamen ortadan kaldırılması için çerçeve üzerinde anlaşmaya varılmış ve İngiltere ile Kuzey İrlanda halkı arasındaki çabalara yeni bir ivme kazandırılması için diplomatik çaba gösterilmiştir (“A National Security Strategy of Engagement and Enlargement”, 1996).

Clinton’un ilk döneminde Soğuk Savaş’ın kutuplaştırıcı yaklaşımı ve çevreleme felsefesinden vazgeçilmiş ve “angajman” ve “genişleme” konuları ön plana çıkmıştır. Bill Clinton yönetimi ilk döneminde görüldüğü üzere daha ziyade ekonominin iyileştirilmesi konularına eğilmiş ve 1994 yılındaki Kongre seçimlerinde Cumhuriyetçilerin çoğunluğu ele geçirmesiyle birlikte bu eğilim daha da kuvvetlenmiştir. 1996 yılında yapılan başkanlık seçimlerinde Bill Clinton dış politika konularına daha fazla önem vermiş ve Franklin D. Roosevelt’ten beridir ikinci dönem seçilen ilk Demokrat Partili olarak 1997 yılında ikinci defa başkanlık koltuğuna oturma şansını yakalamıştır (“William J. Clinton”).

Clinton’un ikinci başkanlık döneminin hemen başında yayınlanan ABD’nin Millî Güvenlik Strateji Belgesi ikinci döneme bakışını çok açık bir biçimde ortaya koyan bir belgedir. Bahse konu belgenin başlangıç bölümünde temel hedefler olarak,

- Güvenliğin etkin diplomasi ve savaşmaya ve kazanmaya hazır askerî kuvvetler ile sağlanması,

- Amerika’nın ekonomik refahının artırılması,

- Demokrasinin tüm dünyada geliştirilmesi ve desteklenmesi, olarak sıralanmıştır (“A National Security Strategy for A New Century”, 1997).

Bir önceki güvenlik stratejisinden farklı olarak belgenin başlangıç bölümünde yeni bir yüzyıla girerken dünyanın yeni yapılara ihtiyaç duyduğu ve entegrasyonun önemi vurgulanmış ve bu amaca ulaşmak için yapılacaklar altı başlık altında toplanmıştır (“A National Security Strategy for A New Century”, 1997).

106

a. Barış İçinde, Bölünmemiş ve Demokratik Bir Avrupa’nın Teşvik Edilmesi:

Bu başlık altında Avrupa’nın istikrarlı ve barış içinde olmasının ABD’nin daha güvenli olması anlamına geleceği ifade edilmiş, NATO’nun Avrupa’nın batısının güvenliğini sağlamak için kurulduğu, bununla birlikte artık doğusunun da bu çerçeveye alınmasının gerekli olduğu vurgulanmıştır. Bu kapsamda NATO’nun genişleyeceği, bunu yaparken de güçlü bir NATO-Rusya ortaklığına ihtiyaç duyulduğu belirtilmiştir. Barış İçin Ortaklık programının güçlendirileceği ve NATO ile Ukrayna arasında geliştirilmiş bir ilişkinin tesis edileceği bu başlık altında ifade edilmiştir.

b. Pasifik Bölgesine de En Az Atlantik Bölgesi Kadar İlgi Gösterilmesi: Son dört yılda istikrarlı, müreffeh bir Asya-Pasifik bölgesi için ciddi gelişimlerin sağlandığı, bu bağlamda Japonya, Güney Kore, Avustralya ve ASEAN (The Association of Southeast Asian Nations- Güneydoğu Asya Milletleri Birliği) üyesi dost ve müttefikler ile daha yakın bağların kurulmaya çalışıldığı ifade edilmiştir. Bölgedeki güvenliğe yönelik tehditler kapsamında Kuzey Kore’nin nükleer programının durdurulması ve iptal edilmesinin sağlanması için çaba gösterilmesinin gerekliliği vurgulanmış, Asya-Pasifik ekonomisinin dünya ekonomisine entegrasyonu için girişimlerin sürdürülmesinin, Çin ile daha ileri bir diyalog seviyesine geçilmesinin ve Çin’in uluslararası toplumun sorumlu ve aktif bir üyesi hâline getirilmesinin önemine vurgu yapılmıştır.

c. Amerikan Halkının Küresel Ekonomiden Daha Fazla Yararlanması: Bu başlık altında, yurtdışına açılan ekonomik engellerin kaldırılması ve yurtiçinde de yeni iş imkânlarının yaratılmasının bir misyon hâline getirildiği, son dört yılda 200’den fazla ticaret anlaşmasının imzalandığı ve bu sayede dünya pazarlarının Amerikan mallarına daha da fazla açık hâle getirildiği ve bugün ABD’nin dünyanın bir numaralı ihracatçısı konumuna getirildiği ifade edilmiştir. Şimdi de özellikle Asya ve Latin Amerika bölgelerinde bu momentumun yakalanmasının gerekli olduğu vurgulanmıştır.

107

ç. ABD’nin Bir Barış Gücü Olarak Devamı:

Bu başlık altında ABD’nin Ortadoğu’dan Haiti’ye, Kuzey İrlanda’dan Orta Afrika’ya kadar dünyanın tüm bölgelerinde barışın sağlanması için yılmayan bir güç olması gerektiği ifade edilmiştir. Makul risklerin alınmasıyla uzun vadede daha yüksek bedeller ödenmesinin önüne geçilebileceği ifade edilirken, bu yaklaşımın tüm devletlerin geleceğe daha umutla bakmasını ve geçmişin nefretlerinden arınmalarını sağlayacağı belirtilmiştir. Bu çerçevede Bosna Hersek’te ulaşılan barış anlaşmasının NATO’nun da yardımıyla desteklenmesinin önemi vurgulanmıştır.

d. Ortaya Çıkan Yeni Güvenlik tehditleriyle Mücadele:

Bu başlık altında güvenliğe tehdit oluşturan güvenlik tehditleri, kitle imha silahları, terörizm, uluslararası suç, uyuşturucu ticareti, yasadışı silah ticareti ve çevresel bozulma olarak sıralanmıştır. Nükleer silahların yanlış ellere düşmesinin engellenmesi için faaliyetlere devam edildiği, kara mayınları ve kimyasal silahların güvenlik tehditleri olarak varlıklarını devam ettirdikleri ifade edilmiştir. Bu çerçevede, nükleer testlerin durdurulması ve kimyasal silahların yasaklanması konusundaki anlaşmalar tarihi başarılar olarak tanımlanmış ve Rusya ile birlikte nükleer silahların % 80 oranında azaltılması için çalışmaların devam ettiği ifade edilmiştir.

e. Askerî Gücün İdamesi ve Geliştirilmesi:

Sayılan tüm tehditlerle mücadelede diplomatik ve askerî araçlara sahip olmanın önemi vurgulanmış ve silah modernizasyonları ve askerî personelin ihtiyaçlarının karşılanması çerçevesinde yapılan harcamaların artırılmasının gerekliliği ifade edilmiştir.

Görüldüğü gibi, ortaya konan hedefler ekonomik sorunları konusunda birinci dönemde ciddi atılımlar sağlamış ve Soğuk Savaş sonrası uluslararası toplumu bekleyen tehditlerle başa çıkmanın ABD’nin millî çıkarları açısından önemini kavrayan bir yönetimin hedefleridir. Clinton, ikinci döneminde ekonomik gelişme konusundaki ilgisini kaybetmeden dış sorunlara daha fazla ilgi göstermeye başlamıştır. Daha sonra 1998 ve 2000 yıllarında yayınlanan Millî Güvenlik Strateji Belgeleri de benzer içeriğe sahip olmuştur.

108

Bu dönemde ABD, BM Güvenlik Konseyi kararı olmaksızın Kosova’ya müdahale etmiş, Kuzey İrlanda, Kıbrıs ve Türk-Yunan Sorunları, Kuzey-Güney Kore, Çin-Tayvan anlaşmazlıkları ve Ortadoğu’da Barış süreci konularına müdahil olmuş ve liderliğini tüm dünyaya ispatlamaya çalışmıştır. İzlenen aktif dış politikanın, Clinton’un özellikle ikinci döneminde yaşadığı ve neredeyse başkanlıktan azledilmesi sonucunu doğuracak skandallardan (Lewinski ve Whitewater Skandalları) dikkatleri kaçırma çabasının bir sonucu olduğu değerlendirmeleri dile getirilmiştir (Önal, 2010: s.84-85).

Clinton’un sekiz yıl süren başkanlığı süresince ABD’nin Soğuk Savaş yaklaşımlarından kurtulduğu ve 21’nci yüzyıla geçiş dönemi olarak adlandırabileceğimiz bir dönemi ekonomisini ve dünya siyasetindeki yerini güçlendirerek çıktığını söylemek yanlış olmayacaktır. (“President William J. Clinton: Eight Years of Peace, Progress and Prosperity”).

Yaklaşık 45 yıl süren Soğuk Savaş döneminin tüm dünyayı ve temelde de iki bloğun başındaki SSCB ve ABD’yi menfi biçimde etkilediği bir ortamdan zaferle çıkan ABD’yi sekiz sene boyunca yöneten Bill Clinton, tüm enerjisini ABD’nin ekonomisini bu olumsuz etkilerden arındırmaya harcamıştır. Bilhassa başkanlığının ilk döneminde dış politika konularını gündeminin arka sıralarına yerleştirmiş olsa da ABD gibi bir devletin kendisini dünyanın sıcak noktalarından uzak tutmasının imkânsızlığı karşısında ikinci döneminde uluslararası toplumun da beklentileri paralelinde daha aktif bir dış politika profili çizmiştir.