• Sonuç bulunamadı

Şia ve Ehl-i Sünnet’in Ehl-i beyt konusundaki bu farklı gruplandırması, Ehl-i beyt sevgisi konusunda da farklı yaklaşım sergilemelerine neden olmuştur. İmamiyye Şia’sı bilindiği üzere Ehl-i beyt’ten kabul ettiği bu kişilerin masum olduklarını da savunmaktadır. Masum imamlara tabi olmak nasıl imanın şartlarındansa onları sevmek de dinin en önemli farzlarından biridir. Çünkü onlar diğer insanlara göre farklıdır, özleri asılları farklıdır, dünyada olağanüstü bir hayat yaşamışlardır, peygamber gibi çeşitli mucizeler göstermişlerdir.147 Bu yüzden Ehl-i beyt sıradan bir sevginin ötesinde bir

      

142Tabatabâî, Seyyid Muhammed Huseyn, el-Mîzân Fî Tefsîri’l-Kur’an, 3. bsk., Müesseseti Matbûati İsmailiyya, 1973, XVI, 399 

143 Tabersî, Mecmau’l- Beyan fi Tefsîri’l-Kur’an, Daru’l-Kütübü’l-İlmiyye, Beyrut, 1997, VIII, 120  144 Sharon, Moshe , “EvHalkı”, trc. Cem Zorlu, Marife, sayı 3, 2004, 341  

145

 Râzî, Tefsir, XVIII, 260–261 cilt 

146 Akyüz,Vecdi, Kur’anda Siyasî Kavramlar, Kitabevi yay., İstanbul, 1998, 160  147 Küleynî, a.g.e., I, 448 

sevgiyle sevilmelidir. Bu sevgiye ulaşan Şia mensupları diğer müslümanlardan farklı olup Allah ve Rasûlü katında üstün bir konuma sahiptirler.

Şia bu sevgisini Kur’an-ı Kerim’den şu ayete dayandırmaktadır: “Yaptıkları

şeyler başlarına gelirken zalimlerin korkudan titrediklerini göreceksin. İman edip iyi işler yapanlar da cennet bahçelerindedirler. İşte büyük lütuf budur. İşte Allah’ın iyi işler yapan kullarına müjdelediği nimet budur. De ki: “Ben bunun karşılığında sizden akrabalık ve sevgiden başka bir şey istemiyorum. Kim iyilik işlerse onun sevabını fazlasıyla veririz. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcı ve (güzel işlere) mükâfat ile mukabele edicidir.”148

İmamiyye Şiası’na göre bu ayette geçen: “De ki: Ben buna karşılık sizden

akrabalık sevgisinden başka bir ücret istemiyorum.” ifadesi, Hz. Peygamber’in İslama

davet ettiği insanlardan bu hizmeti karşılığında sadece Ehl-i beyti’nin sevilmesini istemesi anlamına gelmektedir.

Ehl-i Sünnet âlimlerinden de bunu Ehl-i beyt sevgisi olarak kabul edenlerin yanı sıra149, bu kondaki genel kanaat şöyledir: Allah Teala Kur’an’ı vahyedip onda taata ödül verip masiyete karşılık ceza vereceğini bildirince, Hz. Muhammed’in (s.a) bu tebliğden gayesinin mal ve makam olmadığını göstermek için; “ben bu tebliğimden sizden

dünyalık bir şey istemiyorum” demesini emretmiştir. Burada kasdedilen manada

akrabalık olarak yakınlık değil, Allah’a yakınlık manasındadır.150 Âyetin devamında güzel amellerle iyilik sahibi olanların iyiliğinin arttırılacağını belirten vaadin yer alması da bunu göstermektedir.151 Zaten bu ayet, Mekke döneminde nazil olmuştur ve o

dönemde Hz. Ali ve Fatıma henüz evli değildi.152 Bu ayetlerle ilgili olarak, Efendimiz’e

yöneltilen bir soru üzerine, Hz. Hasan ve Hüseyin’le alakalı cevap vermiş, İbn Kesîr ise hadisin sıhhati hakkında: “Hz. Fatıma’nın Mekke’de çocuğu yoktu. Bu, hadis uyduran bir şii tarafından rivayet edilmiştir. Ayet Mekkî’dir. Hz. Fatıma ise Medine’de evlenmiştir.”153 demiştir.

       148 Şûra 42/23 

149 Kurtubî, a.g.e., XV, 397; Râzî, a.g.e, XIX, 447 

150Şeyh Tantavî Cevherî, el-Cevahir fi Tefsiri’l-Kur’ani’l-Kerim, 2. bsk, Matbaatü’l-Mustafa el-Bâbî, Mısır, 1350, XX, 9  

151 Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, sadeleştiren, İsmail Karaçam-Emin Işık vdğr., Azim yay., İstanbul, tsz, VII, 25 

152 Sûre’nin Mekkî olduğu bildirilmiştir. Bkz. Kurtubî, a.g.e., XV, 368, Hz. Fatıma ve Ali’nin nikahı ise hicretten sonra ikinci yılda olmuştur. Ayrıntılı bilgi için bkz., İbn Sa'd, a.g.e., VIII, 22 

Şia’nın ayet ve hadislere dayanarak Ehl-i beyt sevgisini ileri boyutlara taşıdığı görülmektedir. Aşağıdaki hadisler bunu açıkça ortaya koymaktadır:

“Ey Ali, sen hem dünyada efendi ve büyüksün hem de ahirette. Seni seven beni sevmiştir; sana buğzeden bana buğzetmiştir. Senin dostun Allah’ın dostudur; senin gazabınla Allah gazap eder154. Sana buğzedene eyvahlar olsun.”155

“Münafık olan Ali’yi sevmez, mü’min olan da Ali’ye buğzetmez.”156

"Biliniz ki, her kim ÂI-i Muhammed’in (Ehl-i beyt’in) sevgisiyle ölürse şehit olarak ölmüştür. Biliniz ki, her kim Âl-i Muhammed’in muhabbetiyle ölürse bağışlanmış olarak ölmüştür. Biliniz ki, her kim ÂI-i Muhammed’in muhabbetiyle ölürse tövbe etmiş olarak ölmüştür. Biliniz ki, her kim ÂI-i Muhammed’in muhabbetiyle ölürse iman-ı kamil olan mü’min olarak ölmüştür. Biliniz ki, her kim ÂI-i Muhammed’in muhabbetiyle ölürse ölüm meleği onu cennetle müjdeler."157

Hz. Rasûlullah’ın Hayber savaşında: “Yarın bayrağı öyle bir kişinin eline

vereceğim ki, o Allah’ı ve Rasûl’ünü sever, Allah ve Resul’ü de onu sever.”158 diyerek bayrağı Hz. Ali’ye vermesi olayını da, Hz. Ali’ye dost olma’nın Allah ve Rasûlün’e dost omak, düşman olmanınsa onlarla düşman olmak anlamına geldiğine delalet ettiğini söylemişlerdir.

Şia bu ve buna benzer rivayetleri kullanarak Ehl-i beyt hakkındaki görüşlerini sağlamlaştırma yoluna gitmektedir.

Aşırı fikirleri kitaplarında dile getirmekle birlikte, İsnaaşeriyye bu rivayetlerin sadece Ehl-i beyt’i sevmenin gerekliliği olarak göstermektedir. Şia Hz. Ali ve onun neslinden gelenleri sevmede aşırı gitmediklerini söylemektedir. Sadece onların Rasûlullah’ın vasî ve halifesi olduğuna inanmışlardır. İsnaaşeriyye mezhebine bağlı hiçbir Şii, onların ilahlığına inanmadığı gibi onların peygamberliğine de

      

154Alaaddin Ali el-Muttaki b. Hüseyin, Kenzu’l-Ummal, Müessesetü’r-Risale, Beyrut, 1979, XI, 610; Süleyman el-Hüseynî el-Belhî el-Kunduzî, Yenabiu’l-Mevedde,tsz., 502  

155Şeblencî, Nuru’l-Ebsar fi Menakı-ı Âli Beyti’n-Nebiyyi’l-Muhtar, Mısır, 1324,77  156Tirmizi, Menakıb, 20  

157Salebî, Keşfu’l-Beyan fi Tefsîri’l-Kur’an, thk. Seyyid Kesrevî Hasan, Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 2004, V, 391; Zemahşerî, Keşşaf, thk. Ahmet Abdülmevcûd-Ali Muhammet Mevcûd, Mektebetü’l- Ubeykan, Riyad, 1998, V, 405-406; Razî, a.g.e., XIX, 440 

inanmamışlardır. Hz. Ali’yi ilahlaştıranlardan kendilerinin uzak olduğunu söylemektedirler.159

Hz. Peygamber’in kızı Hz. Fatıma’yı sevdiğinden hiç şüphe yoktur. Çünkü o:

“Fatıma benden bir parçadır. Onu üzüp ona eziyet veren her şey bana da eziyet verir ve beni de üzer.”160 buyurmuştur. Hz. Peygamber’in Hz. Ali, Hz. Hasan ve Hüseyin’i sevdiği de bize gelen haberlerle sabittir. Bundan dolayı; “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana

uyun ki Allah da sizi sevsin”161 ve buna benzer ayetlerden çıkan sonuca göre bütün ümmetin onları sevmesi gerekir.

Hz. Peygamber’in âline dua yüce bir makamdır. Bundan dolayı tahiyattan sonra “Allah’ım! Muhammed ve âline salat et!” şeklinde dua yapılmaktadır. Böyle bir saygı Hz. Muhammed’in (s.a) âlinden başkası için söz konusu değildir. İşte bütün bu rivayetler Hz. Muhammed’in (s.a) âlini sevmenin vacip olduğunu gösterir.162

Ehl-i Sünnet alimleri eserlerinde Hz. Peygamber’i sevmenin ve ona itaat etmenin dini bir görev olduğunu ayet ve hadislerle delillendirdikten sonra onun hane halkını ve ashabını sevmenin gerekliliğinden bahsederler.163

Ehl-i beyt anlayışı kapsam olarak Şiadan farklı olmakla birlikte elbette Ehl-i Sünnet alimleri ve onlara tabî olanlar Ehl-i beytin faziletini kabul etmektedir. Fakat tarihi tecrübe Peygamber, Peygamber yakınları ve ilk nesli sevme konusunda aşırılıklarla dolu olduğu için, İslam tarihinde onlara gösterilen sevgi ve saygıda aşırı gidilmemesi için de aşırı titizlik göstermişlerdir.