• Sonuç bulunamadı

Ebu'l-Hasaneyn Müminleri Emiri Ali b. Ebî Tâlib

Belgede Yazar ve Eserleri Hakk nda 1 (sayfa 104-109)

Hâfız İbn Hacer der ki: Hz. Ali, birçok âlimin ifadesine göre, insanlar içinde ilk Müslüman olan kişiydi. Tam olarak, bi'setten (peygamberliğin gelmesinden) on sene önce dünyaya gelmiştir.

Hz. Peygamber’in (sallallahu aleyhi vesellem) elinde büyümüş ve ondan hiç ayrılmamıştır. Tebuk dışında bütün savaşlarda onunla beraber bulunmuştur. (O zaman onu) Medine'de bırakırken şöyle buyurmuştur: “Benim için Hârun'un, Musâ'nın yanındaki mevkiinde olmak istemez misin?”2

1 Buhârî (3/1132) ve Müslim (4/1903)

2 Müslim (4/1871)

Hz. Ali’nin Faziletleri

105

Onu kızı Fâtıma'yla evlendirdi. Savaşların çoğunda sancağı kendisi taşırdı. Peygamberimiz (sallallahu aleyhi vesellem) sahabeyi aralarında kardeş ilan ederken, ona: “Sen benim kardeşimsin”1 demişti.

Menkıbeleri çoktur. Bununla ilgili İmam Ahmed şöyle der:

“Onunla ilgili anlatıldığı kadar, hiçbir sahabiyle ilgili menkibe anlatılmamıştır.”

Başka biri de şöyle der: Bundan dolayı Ümeyye oğulları (Emeviler) onu tenkid etmişti. Sahabe, onun menkibeleriyle ilgili bir şey öğrendiğinde hemen yazardı. Onu unutturmak ve menkibelerini anlatanları tehdid etmek istedikleri her seferde, menkibeleri, daha fazla yayıldı. Rafiziler onun hakkında (başka) menkibeler uydurmuş olsalar da onlara ihtiyacı yoktur.

Nesâî, diğer sahabilerden farklı yönlerini yani ona has menkıbeleri bir kitapta toplamıştır. Çoğunun senedleri de ceyyîd (sahihe yakın)dır.

Buhârî ve Müslim, Sahîh’lerinde, Resûlullah'ın (sallallahu aleyhi vesellem) Hayber(in muhasara) gününde şöyle buyurduğunu naklederler: “Yarın sancağı öyle birine vereceğim ki; o Allah ve Resûlü'nü sever; Allah ve Resûlü de onu sever. Allah onun eliyle (Hayber'i) fethedecektir.”

Sabah olunca, (oradaki sahabenin) hepsi, kendilerine verilir ümidiyle, Resûlullah'ın (sallallahu aleyhi vesellem) yanına koştular.

Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): “Ali b. Ebî Tâlib nerede?”

diye sordu.

Dediler ki: “O gözlerinden rahatsız.” Nihayet alıp yanına getirdiler. Tükrüğünü gözlerine sürüp hayır dua etti ve sancağı ona verdi.2

1 Hâkim, Müstedrek (3/15)

2 Buhârî (3/1096) ve Nesâî (5/46)

Hz. Ömer der ki: “Komutanlığı o gün (istediğim kadar hiç) istememiştim.”

Abdullah b. Ahmed b. Hanbel, Câbir'den şöyle nakleder:

Peygamberimiz (sallallahu aleyhi vesellem), Huneyn günü sancağı Hz.

Ali'ye verince, (onu alır almaz kaleye doğru) koştu. Ona, yavaş ol demeye kalkıştıklarında, surlara ulaşmıştı. (Surun) kapısına yapışıp yere attı. Başına yetmiş kişi çullandı da ancak onu geriye püskürtebildiler.

Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem), onu Berâe (Tevbe) sûresini okuması için Kureyş’e gönderirken şöyle buyurmuştu: “(Bu görevle) oraya gidecek kişi benden olmalı, ben de ondan olmalıyım.”1

Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) amca çocuklarına; “Hanginiz dünya da ve âhirette beni destekler?” dediğinde hepsi reddetti. Ali; “Ben” dedi. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “O, benim dünyada ve âhirette dostumdur.”2

İmrân b. Husayn, Resûlullah'ın (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurduğunu rivayet eder: “Ali'den ne istiyorsunuz? Ali bendendir, ben de Ali'denim. O, benden sonra her müminin dostudur.”3

Hâfız İbn Hacer, İsâbe'de Ahmed b. Hanbel'in Müsned'inden ceyyid bir senedle Hz. Ali'den şöyle aktarır: Dediler ki: “Yâ Resûlallah! Senden sonra kimi halife yapalım?” Şöyle buyurdu:

“Ebû Bekr'i seçerseniz, onu güvenilir, dünyaya karşı zâhid, âhirete rağbetli (olduğunu) görürsünüz. Ömer'i seçerseniz, güçlü, güvenilir, Allah için kınayanın kınamasından çekinmez (olduğunu) görürsünüz. Ali'yi seçerseniz – ki yapacağınızı sanmıyorum – sakin ve

1 Taberânî, M. el-Kebîr (12/ 98)

2 Ahmed b. Hanbel (1/330)

3 Tirmizî (5/632)

Hz. Ali’nin Faziletleri

107

sükûnet veren (biri olduğunu) görürsünüz, sizi dosdoğru yolda götürür.”1

İbn Abbâs şöyle nakleder: Hz. Ali bana: “Ey İbn Abbâs! Son yatsıyı kılınca arkamdan mezarlığa gel” dedi. İbn Abbâs diyor ki:

Kılıp ona yetiştim. Mehtaplı bir geceydi. Bana: “el-Hamd'daki elifin tefsiri nedir?” diye sordu. “Bilmiyorum” dedim. Onun tefsiriyle ilgili tam bir saat konuştuktan sonra: “el-Hamd'daki lâmın tefsiri nedir?” diye sordu. “Bilmiyorum” dedim. Tam bir saat onun tefsirinden bahsetti. Sonra: “el-Hamd'daki, hânın tefsiri nedir?” diye sordu. “Bilmiyorum” dedim. Onunla ilgili tam bir saat konuşup sonra sordu: “el-Hamd'daki, mîmin tefsiri nedir?” “Bilmiyorum” dedim. Onun tefsiriyle ilgili tam bir saat konuştuktan sonra: “el-Hamd'daki, dâlın tefsiri nedir?” diye sordu. “Bilmiyorum” dedim. Tan ağarması yaklaşıncaya kadar ondan bahsetti.

Ardından bana şöyle dedi: “Kalk ey İbn Abbâs! Evine gidip farzına hazırlan!” Kalktım, dediğini anlamıştım. Sonra düşündüm, benim Kur'ân-ı Kerim'le ilgili ilmim, Ali'nin ilminin yanında deryadaki bir bardak gibiymiş.

Yine İbn Abbâs der ki: “Resûlullah'ın (sallallahu aleyhi vesellem) ilmi Allah'tandır, Ali'nin ilmi Resûlullah'tandır, benim ilmim de Ali'den'dir. Benim ve Muhammed'in ashâbının ilmi, Ali'nin ilminin yanında, yedi denizin içinde bir damla gibidir.”

Hz. Ali'nin, ilimlerde ve anlayışta insanları nasıl geçtiğine dikkat ediniz.

Derler ki: Abdullah b. Abbâs, Hz. Ali için o kadar ağladı ki, gözleri görmez oldu.

Ebu't-Tufeyl der ki: Hz. Ali'yi hutbe verirken görmüştüm, şöyle diyordu: “Sorun, Vallahi ne sorarsanız sorun size cevabını veririm. Allah'ın Kitabı’nı sorun, Vallahi her bir âyetin gece mi,

1 Ahmed b. Hanbel (1/108)

gündüz mü, ovada mı, dağda mı nazil olduğunu bilirim. İstersem Fâtiha'nın tefsirinden yetmiş deve yükü ağırlığında (kitap) yazarım.”

Yine İbn Abbâs şöyle diyor: Hz. Ali'ye ilmin onda dokuzu verilmiştir. Vallahi, (diğer insanların) onda birine de ortak olmuştur.” Muâviye nazil olan âyetleri yazarken, Ali b. Ebî Tâlib'e sorardı. Onun öldürülme haberini aldığında şöyle demiştir: “Ali b. Ebî Tâlib'in ölümüyle fıkıh ve ilim gitmiştir.”

Hz. Ömer, Ebu'l-Hasan (Hz. Ali)'nin olmadığı bir meseleden Allah'a sığınırdı. Atâ'ya sordular; “Muhammed'in ashabının içinde, Ali'den daha âlimi var mı?” diye. “Hayır, vallahi tanımıyorum” dedi.

Muâviye, bir gün Hz. Ali'nin ashâbından Dırâr es-Sudâî'ye:

“Bana Ali'yi anlat!” dediğinde şu karşılığı verdi: “Beni mazur gör ey Müminlerin emiri.” “Bana onu anlat” diye ısrar edince (Dırâr) şöyle dedi: Onu anlatmak imkânsızdır. Geniş görüşlü ve çok güçlüydü. Güzel konuşur ve adaletle hüküm verirdi. Onun her tarafından ilim fışkırırdı. Etrafından hikmet taşardı. Dünya ve güzelliğinden uzak dururdu. Gece ve gecenin sessizliğinde dostluk bulurdu. İbretli sözleri çoktu. Uzun uzun düşünürdü.

Kısa elbiseleri ve doyurucu yemekleri severdi. İçimizde, içimizden biri gibiydi. Soru sorduğumuzda bize cevap verirdi.

Bilgi istediğimizde bilgi verirdi. Biz ise vallahi, ona yakınlığımıza ve onun bize olan yakınlığına rağmen, saygımızdan dolayı onunla konuşmaya çekinirdik. Din ehline değer verirdi. Miskinleri (kendine) yakınlaştırırdı. Yanlışında gücüne dayanıp ısrar etmezdi. Zayıflar da adaletinden şüphe etmezdi.

Allah şâhiddir, bazen onu görürdüm, gece çöktüğünde, sıkı bir şekilde sakalına tutunur, hüzünlü bir şekilde ağlar ve şöyle derdi: “Ey dünya! Benden başkasını kandır. Benim için mi süslendin, yoksa benim için mi güzelleştin. Heyhat seni üç defa

Hz. Hasan’n Faziletleri

109

imtihan ettim; geriye dönüş yok. Ömrün kısa, önemin az, ah azık azlığına, yolculuğun uzunluğuna ve yolun yalnızlığına.

Bunun üzerine Muâviye ağladı ve şöyle dedi: “Ebu'l-Hasan vallahi öyleydi, Allah rahmet etsin. Onun için ne kadar üzülüyorsun ey Dırâr?” Şu karşılığı verdi: “Üzüntüm, çocuğu kucağında kesilen annenin hüznü gibidir.”

Kitabın sonunda, Hulefâ-i Râşidîn'in faziletlerinden bahsederken, ayrıca onun özelliklerinden bir nebze bahsedeceğiz. Böylece iki meziyeti açıklamış ve iki faziletin hakkını vermiş olacağız.

Ebû Muhammed Hasan, Müminlerin Emiri,

Belgede Yazar ve Eserleri Hakk nda 1 (sayfa 104-109)