• Sonuç bulunamadı

Ebû Talib Mekkî’ye Göre Muhabbeti Oluşturan Nedenler

Mekkî ve Gazalî muhabbet konusunu işlerken meselenin psikolojik boyutlarına da değinmeyi ihmal etmemişlerdir. Eserlerinde, “Bir kimse neden sever?” şeklinde, daha ziyade modern çağlarda dile getirilen bir sorunun cevabını bulmaya çalışmışlardır. Söz konusu problemi Gazalî daha net bir tarzda ortaya koyup adeta bir psikolog tavrıyla incelemiş olsa da Onun, meselenin psikolojik yönünü fark etmesinde Mekkî’nin etkisinin olduğu anlaşılmaktadır. Şöyle ki Mekkî, Kûtü’l-Kulûb’unda insanların yedi sebepten dolayı sevgi hissettiklerini belirtir. Bunlar: Tabiat, cinsiyet, fayda, sıfat, arzu, merhamet ve bu sevgiyle Allah’a yakın olma.391 Mekkî sevginin nedenlerini maddeler halinde zikretmiş, maddeleri açıklama yoluna gitmemiştir. Pek çok hususta olduğu gibi Mekkî’den aldığı ilhamla meseleyi detaylandırmak ise Gazalî’ye nasip olmuştur.

Mekkî’nin bahsettiği sevginin nedenlerinden tabiat, cinsiyet, sıfat şeklindeki maddeler, esasında, iki şey arasındaki benzeşme ve münasebetin sevgiyi doğurduğuna işaret etmektedir. Zira tabiatları, cinsiyetleri, sıfatları birbirine benzeyen varlıklar birbirlerine yakınlık duyar, meyleder ve birbirlerini severler. Konuyla ilgili Ahbar-ı Davud’da geçen bir kıssada Hz. Davud, Allah Teala’ya insanların kendini sevmesi için ne yapması gerektiğini sorduğunda, O, insanlara tabiatlarına göre yaklaşmasını tavsiye eder.392 Mekkî ve ondan nakille Gazalî iki kişinin arkadaşlığının devamı için birinde bulunan sıfatın diğerinde de olması gerektiğini belirtir. Kuşlarda dahi aynı cins kuşlar beraber uçmaktadır. Malik b. Dinar bir karga ile güvercini birlikte görünce buna şaşırır. Daha

391 Mekkî, a.g.e., c.2, s.104. 392 Mekkî , a.g.e., c.2, s.444.

68

sonra her iki kuşun da topal olduğunu fark eder.393 Bahsi geçen durumu şu Arap sözü özetlemektedir: “Arkadaş, elbisedeki yama gibidir. Kumaşın cinsinden olmazsa sırıtır.”394

Mekkî benzerlik teorisini daha da detaylandırır ve iki insan arasında; niyet, hâl, ilim, ve ahlak yönünden benzerlik olursa birbirlerine yakınlık duyabileceklerini belirtir. Yani iki kişi; niyetlerinde denk, hallerinde müşterek, ilim bakımından yakın ve ahlak bakımından müttefik olduklarında aralarında birlik ve kaynaşma meydana gelir.395 Bu konuda Mekkî ve Gazalî’nin eserlerinde zikrettikleri ve sahih hadis kaynaklarında yer almayan bir hadiste Hz.Peygamber: “Bir mecliste yüz münafık ve bir mümin bulunsa, o meclise sonradan gelen mümin, müminin yanına oturur. Bir mecliste yüz mümin bir münafık bulunsa, oraya gelen münafık münafığın yanına oturur” buyurmuştur. Hz. Peygamber’in bu sözü Mekke’de şakacı, attarlık yapan bir kadının Medine’ye geldiğinde yine kendi gibi şakacı attar bir kadının evinde konaklaması üzerine söylediği belirtilmiştir.396 Allah Rasulü, Muhacir ve Ensârı kardeş yaparken de benzer özellik taşıyanları birbiriyle kardeş ilan etmeye dikkat etmiştir.397 Benzerliğin sevgi doğurduğunun farkında olan Hipokrat’a düşük ahlaklı birinden söz edilir ve onun kendisini sevdiği anlatılır. Bu duruma üzülen Hipokrat; “Beni ancak onun bazı huylarına uygun davrandığım için sevmiştir” der.398 Mekkî ve ondan nakille Gazalî’ye göre iki kişi belli bir süre arkadaşlık ettikten sonra hal bakımından benzer değillerse muhakkak ayrılırlar. Bu hususta zikredilen beyit şöyledir: “Der ki niçin ayrıldınız? Ben de insafla kendisine dedim ki: Benim mizacıma uygun değildi ayrıldık, çünkü insanlar binlerce mizaçtadır.”399

Bir önceki bölümde değindiğimiz gibi çağdaş psikologların çoğu, ampirik incelemelerin, bize benzeyen insanlarla ilişki kurduğumuzu ortaya çıkardığını iddia ederler. Ne var ki bu benzerliklerin hangi noktalarda olduğu konusunda fikir birliği içinde değillerdir. Psikologların bir kısmı; bizimkine benzer kişilikte olanlara yakınlık

393 Mekkî, a.g.e., c.2, s.485; Gazalî, İhyâ, c.2, ss.149-150. 394 Mekkî, a.g.e., c.2, s.485.

395 Mekkî, a.g.e., c.2, s.486.

396 Mekkî, a.g.e., c.2, s.485; Gazalî, İhyâ, c.2, s.149. 397 Mekkî, a.g.e., c.2, s.487.

398 İbn Kayyim, Aşıklar Kitabı., s.78; İbn Hazm, a.g.e., s.77-78 399 Mekkî, a.g.e., c.2, s.485; Gazalî, İhyâ, c.2, s.150.

69

duyduğumuzu iddia eder. Diğer bir kısım psikolog da benzer ilgi alanlarına sahip kişilere veya benzer dünya görüşüne sahip olanlara karşı ilgi duyduğumuzu öne sürerler.400 Dikkat edilirse, bu konuda Mekkî’nin, çağdaş psikologlardan daha geniş bir çerçevede konuyu değerlendirdiği fark edilmektedir.

Psikolog Steve Duck’a göre insanlar genelde dünyaya ait bilinç ve görüşlerine, başkalarının onayıyla geçerlilik kazandırma isteği içindedirler, dolayısıyla insanların kişiliğe destek bulma arzusu, onları, kendileriyle benzer özellikteki kişilerle dost olmaya yönelten başlıca sebeptir. Burada unutulmaması gereken nokta, benzerlikler bir ilişkiyi, dostluğu başlatma nedeni olabileceği gibi, dostluğun sonucunda da yeni benzerlikler ortaya çıkabilmektedir.401 Biriyle ortak amaçlarının olması da iki kişi arasında benzerlik ve uyum meydana getirir. Komşuluk, evlilik, ortaklık ilişkileri gibi, bu ilişkilerde amaçlar farklılaştığında aradaki uyum, o oranda kaybolur.402

İslam inancında sevgiyi doğuran asıl benzeşme ruhlar arasında uyumun olmasıdır. Ruhlar yaradılışta benzeşirse birbirlerini çekerler.403 Mekkî ve Gazalî de bu görüştedir. Onlara göre bazen iki kimse arasında dıştan bakıldığında anlaşılmayan gizli bir münasebet vardır. Bu yakınlık Hz. Peygamber’in şu hadisiyle açığa kavuşmaktadır: “Ruhlar bölüklere ayrılan askerler gibidir. (Ruhlar aleminde) birbirleriyle tanışmış olanlar dünyada kaynaşırlar; tanışmayanlar da anlaşamaz, birbirini sevmezler.”404 Mekkî’de yer alan bir rivayete göre; Allah Teala ruhları yarattığı zaman onlardan bazılarını bir çekirdeğin yarılmış haliyle, bazılarını da farklı bir biçimde yaratmış, sonra onların hepsini arşının çevresinde gezdirmiştir. Aynı çekirdekten yarılmış iki ruh karşılaştıkları zaman orada tanışmış ve onlar dünya hayatında da birbirleriyle kaynaşmışlardır. Ayrı yaratılan iki ruh veya biri çekirdekten yarılma diğeri ayrı yaratılmış iki ruh karşılaştıklarında birbirlerine ısınamamış ve farklı düşmüşlerdir. Bu ruhlar bugün ortaya çıktıklarında yine aynı şekilde davranacak ve birbirinden ayrışacaklardır. Arşın çevresinde gezide tanışan ruhlar, dünyaya indiklerinde birbirleriyle karşılaştıklarında hemen ısınacak ve kaynaşacaklardır. Kaynaşma ve

400 La Follette, a.g.e., s.73. 401 La Follette, a.g.e., ss.74-76.

402 İbnü’l-Kayyim, Aşıklar Kitabı, s.73; La Follette, a.g.e., s.77. 403 İbnü’l-Kayyim, Aşıklar Kitabı, s.73.

70

ısınma, buluşma ve biraraya gelmek değildir. Kaynaşmadan kasıt; hallerin kaynaşması ve ahlakın paylaşılmasıdır.405 Aynı görüşte olan İbn Hazm’a göre sevgi, asli öğeleri yüce varlık mertebesinde bulunan ve yaratıklar aleminde fertler arasında taksim edilen ruhî hasletlerin birleşmesinden ibarettir. Ancak söz konusu birleşmenin şartı, ruhsal uyumdur. Bu uyum ruhlar arasında; ilgi, yakınlaşma ve sevgiye yol açar. Erkek ve dişinin tek bir nefisten fakat birbirinin eşi olarak yaratıldığını bildiren ayet406 aslında bu fıtrî gerçeğe işaret etmektedir.407

Ruhların ezelde tanıştığına inanan Gazalî ve Mekkî gibi alimlarin aksine İbn Kayyim örneğinde olduğu gibi, ruhların bedenle birlikte yaratıldığına inanan kesim, bu düşünceye karşı çıkar.408

Gazalî ve Mekkî bazı ruhların yaradılışta birbirine benzeştiğini kabul etseler de Gazalî neden bazı ruhların benzeşip, bir kısmının farklılaştığını anlamanın, beşer idrakinin üstünde bir konu olduğunu belirtir.409 Netice itibariyle Gazalî’nin, sevginin nedenleri arasında zikrettiği benzeşme ve münasebet kurmayı, büyük oranda Mekkî’den yararlanarak kaleme aldığını söyleyebiliriz. Bir sonraki bölümde bu hususa değinilecektir.

Mekkî’nin sevginin nedenleri arasında saydığı; fayda ve bu sevgiyle Allah’a yakın olma şeklindeki tespiti bir şeyi zatından dolayı değil de sağladığı menfaat ve yarardan dolayı sevme sonucunu doğurur. Dolayısıyla sağlanan faydanın değişmesiyle, ona bağlı olarak hissedilen sevgi de değişikliğe uğrar.410 Bu hususta, İbn Miskeveyh ve Nasrüd-Din Tusî sevginin dayandığı nedene bağlı olarak ömürlerinin uzunluğunu tespit etmişlerdir. Onlara göre amacı “zevk” olan sevgi çabucak oluşur ve çabuk kaybolur. Sebebi “iyilik” olan sevgi çabucak oluşur ve yavaşça çözülür. “Menfaate” dayanan sevgi de yavaşça oluşur çabucak çözülür. Üçünü de amaç edinen sevgi yavaşça oluşur ve yavaşça

405 Mekkî, a.g.e., c.2, s.485-486. 406 Kur’an, 7:189.

407 İlhan Kutluer, “Muhabbet (Felsefe-Ahlak)”, DİA, c.30, TDV Yayınları, İstanbul, 2005, s.389. 408 Bkz. İbnü’l-Kayyim, Aşıklar Kitabı, ss. 82-148.

409 Gazalî, İhyâ, c.2, s.149. 410 Mekkî, a.g.e., c.2, s.104.

71

çözülür. 411 Kısaca sebebi; zevk, menfaat, iyilik olan sevgiler, her halukarda bitmeye mahkumdur.

Muhabbetullahta da Yüce Allah’ı ihsanından dolayı sevmek, O’na duyulan sevginin nedenlerindendir. Şüphesiz bu, pek arzu edilen bir neden değildir. Çünkü Yüce Allah zatından dolayı sevilmeye layık yegane varlıktır. Şayet O verdiği sıhhat, servet gibi nimetler nedeniyle sevilirse, bunların elden çıkmasıyla sevgide gönülden çıkar, gider. Bu sebeple alimler Allah’ı, ihsanından dolayı havastan olan kulların değil, avamın sevebileceğini belirtmişlerdir.412 Rabia’nın meşhur şiirinde geçen; “Seni iki sevgi ile severim; hevâ sevgisi ve öyle bir sevgi ki ona senden başkası layık değildir” şeklindeki ifadeleri söz konusu duruma işaret eder. Mekkî ve ondan nakille Gazalî şiiri bu çerçevede açıklamışlardır. Yani Rabia, hevâ sevgisiyle Allah’ın in’am ve ihsânı nedeniyle sevilmesini kasteder. Layık olduğu için sevmekden ise kendisine keşfedilen celâl ve cemâli için Allah’ı sevmeyi kasteder.413

Mekkî’nin sevginin nedeni olarak zikrettiği arzu/hevâ ve merhamet ise sevginin nedenlerinden ziyade kendini tarifte kullanılan kelimelerdir. Yukarıda da geçtiği üzre özellikle rahmet-merhamet kökenli kelimeler Kur’an’ı Kerim’de Allah sevgisini ifade etmek için kullanılmıştır.

Mekkî maddeleri açıklamadan sadece sevginin nedenlerini saymasıyla dahi Gazalî’nin böyle bir problemin varlığını fark etmesini sağlamıştır. Sırf bu yüzden de olsa onun tespitleri önem taşır. Bununla birlikte yapılan tespitler, tasavvufî düşüncenin ne denli insan merkezli bir sisteminin olduğunu göstermektedir. Netice olarak, Mekkî, konuları işlerken psikolojik tahlillerde bulunmasıyla, tasavvufî düşüncede bu şekil uslubun öncülerinden olan Muhasibi ile bu alanda zirveyi zorlayan Gazalî arasında köprü olmuştur, diyebiliriz.

411 İbn Miskeveyh, Ahlakı Olgunlaştırma, Abdülkadir Şener v.d.(çev.), Ankara: Kültür ve Turizm

Bakanlığı Yayınları, 1983, ss.122-123; Nasruddin Tûsî, Ahlâk-ı Nâsırî, Rahim Sultanov v.d. (çev.), Ankara:Fecr Yayınları, 2005, s.254; Kınalızade Ali Çelebi, Ahlâk-ı Alâi, Mustafa Koç (haz.), İstanbul:Klasik, 2007, ss.421-422.

412 Mekkî a.g.e., c.2, ss.161-162.

72