• Sonuç bulunamadı

3.2. ABBÂSĠ DEVLETĠ’NĠN KURULUġU

3.2.2. Ebû Ca’fer el-Mansur Dönemi

Ebü’l Abbâs vefat ettiğinde Ebû Ca’fer, Mekke’de bulunuyordu. Bu hususta Theophanes; “Abbâs öldüğü sırada, kardeşi Abdullah (el-Mansur) Arapların küfür yeri

olan Mekke‟de bulunuyordu” (Theophanes, 1982: 117) sözleriyle yine Müslümanlara

ve kutsal yerlere olan saygısız ifadelerine devam ettiği görülmektedir. Ebû Ca’fer adına biatı Ġsâ b. Mûsa aldı ve bir mektup yazarak Seffâh’ın ölümünü ve kendisine biat edildiğini bildirdi (Esir, 1991, c. 5: 374). Ancak Ebû Ca’fer, halifelik makamının kendisine gçetiğini öğrenince bunu büyük bir endiĢe ile karĢıladı. Zira Ebü’l Abbâs, Abdullah b. Ali’ye verdiği sözü dinlememiĢ ve Ebû Ca’fer’i veliaht tayin etmiĢti. Bunun farkında olan Ca’fer, Abdullah b. Ali’nin ayaklanacağını ve isyan edeceği

128

düĢünüyordu. O sırada Ebû Ca’fer ile Hacca gitmiĢ olan Ebû Müslim, yeni halifeye biat ederek Abdullah b. Ali’nin konusunda onun yanında yer alacağını bildirdi. Nitekim beklenen oldu ve Abdullah b. Ali kendisine verilen sözün tutlmadığını öğrendikten sonra, Anadolu seferi için bulunduğu Bizans sınırından Harran’a gelerek hilafet makamına isyan bayrağını açtı. Halife Ca’fer, Abdullah b. Ali’ye karĢı Ebû Müslim’i

görevlendirerek isyanın bastırılmasını sağladı. Theophanes’in Nisibis208

olarak adlandırdığı yerde mağlup olan Abdullah b. Ali, esir edilerek etrafı surlarla çevrili ve temelleri tuzluk bir zemin üzerine atılmıĢ bir eve hapsedildi (Theophanes, 1982: 117; Ġbn’ül Kesir, 1995, c. 10: 111; Esir, 1991, c. 5: 380; GüneĢ, 2012: 80).

Abdullah b. Ali isyanın ardından Ebû Ca’fer, yeni bir endiĢeye kapıldı. Ġktidar ve otorite mücadelesinde, kendisine birçok kiĢiyi hayran bıraktıran ve giderek güç kazanan Ebû Müslim’i tehlike olarak görüyordu. Zira halifeliğinin ilk günlerinde güçlü bir komutan olan Abdullah b. Ali isyan etmiĢ ve otoritesini sarsmıĢtı. Tekrar böyle bir durumla karĢı karĢıya kalmamak adına, Abbâsilerin kurulmasında aslan payı olan Ebû Müslim’i ortadan kaldırmayı düĢündü. Bu düĢüncesini hiç vakit kaybetmeden hayata geçirmiĢ ve Ebû Müslim’i Horasan’a döndüğü sırada geri çağırmıĢ ve kurduğu tuzakla onu öldürtmüĢtür (M. 755) (Lewis, 2009: 111; Cahen, 2000: 62; Hibbân, 2017: 463- 464).

Theophanes Ebû Müslim’in öldürülmesi ile ilgili olarak;

Ebu Müslim‟den çok korkan Abdullah (el-Mansur) ikna edici konuşmacıları, davetlileri ve onların hükümdarlarının pis sembolleri ile “ demek istediğim yalancı peygamber Muhammed‟in asa ve terlikleri” geri çağırdı. O ona doğru bir günlük ziyarete gelmek için Ebu Müslim‟e sordu böylece O, Ebu Müslim‟e babasının yaptığı gibi aynı tür teşekkürleri verebilirdi. 100,000 süvari ile ona ulaşan Ebu Müslim aldatıldı ve O, Abdullah‟a (el-Mansur) katıldığı zaman Abdullah (el- Mansur) onu kendi elleriyle onu öldürdü. Ebu Müslim‟in çetesi aynı gün dağıldı; onlar onurlandırılmadıktan sonra gittiler. Abdullah El-Mansur) bu yolla hükümdarlığını pekiştirdi

(Theophanes, 1982: 117)

Burada halife Ebû Müslim’in çağıröak için hileye baĢvurduğunu görmekteyiz. Halifenin bu ünlü komutana kurduğu tuzağa Theophanes de dikkat çekmiĢtir. Ancak Theophanes’in ifadelerinde dikkat çeken nokta; Hz. Peygamber’in emanetleri hakkında sarf etmiĢ olduğu sözlerdir. Ölümünden 100 yıl geçmiĢ olmasına rağmen Theophanes, Hz. Peygamber hakkındaki tutumlarını değiĢtirmemiĢtir. Hala onu yalancılıkla

129

suçlamayı sürdürmesine ilaveten, emanatlerini de saygısızca ifadelerde bulunmayı sürdürmüĢtür.

Ebû Ca’fer döneminde ortaya çıkan isyanlardan birisi de Hz. Ali evlâdının baĢlattığı isyandır. Muhammed b. Abdullah ve kardeĢi Ġbrahim, Ģiîlerin önderleri olarak isyan ettiler. Theophanes’de; “çölden ve Basra‟dan gelen iki kardeş Abdullah‟a (el-

Mansur) karşı isyan etti. Abdullah (el-Mansur) onları ve 80,000 adamını öldürdüğü bir orduyu sevk etti” (Theophanes, 1982: 122) sözleriyle iĢaret etmiĢ olduğu bu isyan

Abbâsileri ciddi anlamda uğraĢtırmıĢtır. Ali taraftarlarına göre, Abbâsi halifeleri istismarcıydılar; hilafette gerçek hak sahipleri ve imamlar ise Ali ve Fatıma’nın soyundan gelenlerdi. Medine’de biat alan Muhammed b. Muhammed üzerine Ġsa b. Mûsâ komutasındaki ordu gönderilmiĢ ve isyancılar bertaraf edilmiĢti. Muhammed’in ölümünden kısa bir süre sonra kardeĢi Ġbrahim de Basra’da isyan edip Kûfe üzerine yürümüĢtür. Onun komuta ettiği isyancıların üzerinde de, Ġsa b. Mûsâ ve ordusu gönderilmiĢ ve isyancılar bozguna uğratılmıĢtır (M. 763). Yazara göre bu isyanda 80. 000 kiĢi öldürülmüĢtür. Bu rakım mübalağalı olduğu görülse de, yine de bu isyanda birçok kiĢi hayatını kaybetmiĢtir (Bedirhan, 2004: 96; Bozkurt, 2003, c. 28: 5).

Ebû Ca’fer döneminde Bizans ile olan münasebetlere bakıldığında, M. 755-756 tarihlerinde Theophanes’in eserinde rastlanılmayan ancak Halife b. Hayyât’ın bahsettiği Dâbık seferine rastlanılmaktadır. Hayyât’ın bahsettiğine göre; Salih b. Ali komutasındaki bir ordu Bizans topraklarına bir yaz seferi düzenler ve Dâbık bölgesine kadar ilerler. Bu geliĢme üzerine Bizans kralı, 100 bin kiĢilik bir ordu ile karĢılık vermeye çalıĢĢsa da, Ġslam ordularına fazla bir zarar veremez. Salih b. Ali komutasındaki ordu ise esirler elde ederek geri dönmeyi baĢarmıĢtır (Hayyât, 2001: 500).

Bir sonraki yıl ise Bizans ordularının Malatya’ya gelerek, Ģehri tahrip ettiği ve

surların yıkıldığı göülrmektedir (M. 756-757)209

(Esir, 1991, c. 5: 395).Yine aynı yıl içerisinde, Ġslam orduları Bizans tarafından yıkılan Malatya’ya gelerek Ģehri tekrar inĢa etmeye çalıĢmıĢlar ve zirai faaliyetlerde bulunmuĢlardır. Bizans ordusu ise bu zirai

209 Theophanes bu tarihler arasında Suriye ve Filistin’de 9 Mart tarihinde bir depremin meydana geldiğinden bahsetmektedir (Theophanes, 2001: 119).

130

amaçla açılan tarlaları yakarak tahrip etmiĢtir (Hayyât, 2001: 500). Bu olay ise Theophanes’in eserinde farklı bir Ģekilde ele alınmıĢtır;

Salih 80,000 adamı ile Roma İmparatorluğu‟na saldırdı fakat Kapadokya‟ya girdikten sonra Constantine‟nin ona karşı silahlandığını duydu. Salih korktu ve hiçbir şey elde edemeden geri çekildi. Salih geri çekilirken sadece ona gelen birkaç Ermeni‟yi aldı( Theophanes, 1982: 119)

Theophanes, burada Salih’in Bizans ordusundan korktuğu ifade etmiĢtir. Oysaki yine yazarın kendisinin belirttiğine göre 80.000 kiĢilik bir orduya sahip olan komutanın korkması pek gerçekçi durmamaktadır. Yine Salih komutasındaki Ġslam ordularının bir önceki yıl 100.000 kiĢilik Bizans ordusunu yenmiĢtir. Bu durumun komutan ve askerlerine ayrı bir cesaret getirmesi gerekirken, korkup kaçmaları son derece mesnetsiz bie açıklama olmĢtur.

Theophanes’in eserinde M. 759-760 yılları arasında savaĢlardan ziyade Ģu ifadeler yer almaktadır;

Bu yıl içerisinde Araplar Hristiyanları kıskanmalarından dolayı kısa bir zaman için onların kâtip olmalarını engellediler. Fakat onlar birçok kez bu kararı uygulamak için kendi yetersizliklerinden dolayı bu konularda Hristiyanları kullanmak zorunda kaldılar (Theophanes,

1982: 120)

Theophanes, eserinin genelinde olduğu gibi bu ifadelerinde de; Arapların Hıristiyanları kıskandıklarını iddia etmiĢtir. Daha önceki ifadelerinde de olduğu gibi; farklı alanlarda verdiği örneklerle bu iddiasını kanıtlama çabasına girmiĢtir. Bunu yaparkende Arapları küçük düĢürücü ve aĢağılayıcı sözler sarf etmekten kendisini alıkoyamamıĢtır. Kendisini haklı gösterme çabasına giren Theophanes, bu uğurda da her yolu denemiĢtir. Hıristiyan bir tarihçinin, kendi ülkesine karĢı birçok baĢarılar kazanmıĢ baĢka bir ülke ve toplum hakkında söylediği bu sözlerin ne kadar doğru ve tarafsız olacağı tartıĢılması gereken bir konudur. Zira onun bu söylediklerinin aksini söylemesini beklemek pek gerçekçi bir tutum olmazdı.

Ġbnü’l Esir’de geçen bir rivayete göre; M. 756-757 yılları arasında, Salih b. Ali ve Abbâs b. Muhammed, Malatya Ģehrini imar ettikten sonra Anadolu’da “el-Hades”

210denilen dağ geçitlerinden geçer Bizans’a savaĢa gitmiĢlerdir. Yine bu yıl içerisinde

Bizans imparatoru ile Ebû Ca’fer arasında esir mübadelesi antlaĢması yapılmıĢtır. Halife Kâlikalâ esirlerini bir miktar fidye karĢılığınde geri almıĢtır. Esir; Ġslam dünyasındaki iç

131

isyanlar nedeniyle 146 ( M. 763- 764) yılına kadar sefere çıklılmadığından bahsetmektedir (Esir, 1991, c. 5: 397).

Theophanes, M. 769-770 yılında Müslümanları Erzincan’ı kuĢattığını ancak hiçbir Ģey elde edemeden geri çekildiklerini ifade etmektedir (Theophanes, 1982: 132). Ancak Ġslam tarihçileri Abbâs b. Muhammed ve Hasan b. Kahtaba’nın katıldığı bu seferin tarihi M. 766-767 yılı olarak zikretmektedirler (Hayyât, 2001: 507; Esir, 1991, c. 5: 476; Ġbn’ül Kesir, 1995, c. 10: 178). Erzincan’a yapılan seferden sonra, Ebû Ca’fer’in halifelik süresinin sonu olan M. 775 yılına kadar Bizans’a karĢı çeĢitli yaz savaĢları düzenlenmiĢ ve birçok esir ile birlikte ganimet elde edilmiĢtir (Theophanes, 1982: 132- 136).

Ebû Ca’fer döneminde Kafkaslar’da Türklerle de birtakım münasebetlere giriĢilmiĢtir. M. 762-763 yıllarında Hazarlar Bâbü’l Ebvab bölgesinde ayaklanarak Ermeniya’da birçok Müslüman’ı öldürdüler (Esir, 1991, c. 5: 461). Bir sonraki yıl yine Türklerden bir ordu Emeniye dolaylarına saldırıp, Müslüman ve zımmîlerden birçok kiĢyi esir aldı. Halife Türklerle savaĢmak üzere Cebrâil b. Yahyâ ve Harb. Abdullah’ı gönderdi. Yapılan savaĢta Cebrâil yenildi, Harb b. Abdullah ile Cebrâil’in askerlerinden pekçoğu öldürüldü (Ġbn’ül Kesir, 1995, c. 10: 175; Esir, 1991, c. 5: 466). Theophanes burada; “Türkler Araplarla savaĢtılar ve her iki taraf da birçok kayıp verdi” sözleriyle savaĢı farklı bir Ģekilde yorumlamıĢ ve iki tarafında kayıplarının fazla olduğu belirterek, kazananın olmadığını ifade etmiĢtir (Theophaens, 1982: 124).

Ebû Ca’fer el-Mansur, uzun süren bir saltanat döneminde, memleketin imarı ve isyanlarla uğraĢmıĢ, devleti teĢkilatlandırmıĢ ve devleti sağlam temeller üzerine oturtmuĢtur. Ġran sarayından etkilenerek ilk defa vezirlik kurumunu getirmiĢtir. Zamanında tefsir, hadis, fıkıh gibi dini ilimler ve Arapça’nın grameri üzerinde çalıĢmalar yapılmıĢtır. Ġmar çalıĢmlarında, Dicle kıyısında Medain haraberleri yakınlarında bulunan ve Abbâsiler’in sürekli baĢkenti olacak yeni bir Ģehir olan Bağdat Ģehrini kurmuĢtur. Hac için Bağdat’tan ayrılmaya karar verdiğinde oğlu Mehdi’yi vekil

bırakarak, Mekke’ye doğru yola çıkmıĢtır. 8 Ekim 775’de211

de hastalanarak vefat etmiĢtir (Bedirhan 2004: 97).

132