• Sonuç bulunamadı

Bu bölüme kadar edinilen bilgilerden de anlaşılacağı üzere çeviri etkinliğinde kaynak dil ile erek dil arasında çoğu zaman dillerin farklı tipolojilere ait olmasından ve kültürlerin başkalıklarından kaynaklanan tam bir örtüşme sağlanamamaktadır. Söz konusu örtüşme çevirinin tanımlarında da rastladığımız ve birçok boyutta ele alınagelmiş olan kavram, ‘eşdeğerlik’tir.

Sözlük anlamı denklik ve karşılama olan ‘eşdeğerlik’ kavramı, çeviribilimsel bağlamda Almanca’da “äquivalenz” olarak, İngilizce’de “equivelence” olarak kullanılmaktadır. Bu kavram Almanca’da 1960’larda matematikte kullanılmaya başlanmış ve “değer eşitliği” olarak tanımlanmış; çeviribilime makina çevirisi yoluyla girmiş, “niteliksel değer taşıyıcı” olarak adlandırılmıştır (Reiss, 1971: 12).

Bugün çeviribilimde eşdeğerlik, kaynak ve erek dil metinlerinin ya da daha küçük dilsel birimlerin arasındaki ilişkinin doğasını ve boyutunu betimelemek için kullanılan bir terimdir (Berk, 2005: 121).

Eşdeğerlik, dilin söz (parole) düzeyine, yani içeriğine dayanmaktadır. Eşdeğerliğin günümüzdeki kullanımına en yakın tanımı, kaynak metnin, kendi dilinin okurunda sebep olduğu etkinin, çeviri metninin okurunda da oluşturabilmesidir (Güttinger, 1963 akt. Göktürk, 2002: 57). Yazınsal metinlerin çevirisi söz konusu

olduğunda ise daha önce bahsettiğimiz gibi bir dilin ses, sözcük, sözdizimi gibi yapısal özelliklerinin diğer dillerden ayrı olması ve yazınsal metinlerin çoğul anlamlılıklarından dolayı kendi değişik okur tipolojilerinde dahi aynı etkiye sebep olamayacağı gerçeği, eşdeğerlik kavramının çok yönlü ele alınmasını gerektirmektedir.

Erek dilde benzer etki yaratmaktan hareket eden Koller’e (1979: 186-191; 1997: 214-216) göre çeviri eşdeğerliği, iki metin arasında çeviri ilişkisinin bulunması anlamına gelmekte; eşdeğerlik ilişkisinin içerik, biçem, işlev gibi birçok açıdan ele alınması, bu kavramın kullanımında kendisine dayanılan ilişki alanını belirlemek suretiyle netlik kazanmaktadır.

Koller’in eşdeğerlik tipleriyle ilgili ayrımı şu şekildedir:

1) Temel Anlam Boyutlu (Denotatif) Eşdeğerlik: Sözcüğün temel anlam boyutu ile ilgili durumları kapsamaktadır. Metnin bir dilden diğerine çevirisinde metin dışı göndergesel anlamının, diğer bir ifadeyle sözcüklerin nesnel anlamının iletimi söz konusudur.

2) Yan Anlam Boyutlu (Konotatif) Eşdeğerlik: Çeviride diller arası farklılıktan kaynaklananve anlam farklılığı oluşturan kullanımları kapsamaktadır. Özellikle sözcük, sözdizimi ve tümce yönünden özgün dilsel yapı gösteren yazın metinleri için geçerli eşdeğerlik, metin içindeki dilsel oluşumların, işlevlerinin yöneldiği yan anlamların karşılık bulup bulmadığını incelemektedir.

3) Metin Türü ile İlgili Eşdeğerlik: Metin çeşidine özgü özelliklere (metne ve dile özgü kurallara) dayalı eşdeğerlik.

4) Edimsel (Dil-kullanımsal) Eşdeğerlik: Okur kitlesine yani alıcıya uyarlanan durumları konu almaktadır. Kaynak metin içeriğinin, erek dil okurunun kolaylıkla algılayabileceği şekilde aktarılmasıdır. Önemli olan, metnin iletişimsel işlevinin erek dilde yerine getirilmesidir.

5) Biçimsel-Biçemsel Eşdeğerlik: Kaynak dil metninin biçimsel ve biçemsel özellikleri dikkate alınarak benzer bir estetik etki oluşturmaya dayalı eşdeğerlik türüdür. Yazınsal

metinlerin söylemini oluşturan deyimler, söz oyunları, eğretilemeler, bu tür eşdeğerliğin kurulmasında dikkate alınmaktadırlar.

Çeviri etkinliğini anlatımsal benzerliği yakalamak olarak değerlendiren Popovic’in (akt: Köksal, 2008: 36) eşdeğerlik tipolojisi de benzer biçimde farklı boyutlarda ele alınmaktadır:

Dilsel Eşdeğerlik: Kaynak ve erek metnin dilsel düzeyinde benzerlik sağlamak. Dizisel Eşdeğerlik: Dilbilgisel öğelerin aktarımı düzeyinde benzerlik sağlamak. Biçimsel Eşdeğerlik: Kaynak dildeki öğlerin erek dilde işlevsel düzlemde eşdeğer etki oluşturmasını sağlamak.

Metinsel (Dizimsel) Eşdeğerlik: Sözdizimsel düzeyde benzerlik sağlamak.

Yukarıda sözü edilen eşdeğerlik anlayışları, aynı etkiyi uyandırmak ya da “benzer etki sağlamak” (Koller, 1972: 114) gibi hedefler, özellikle birçok türü olan yazınsal metinlerin çevirisinde bütünüyle açıklık getirememektedir. Söz konusu tatminsizlik, bu konudaki araştırmaların sürmesine neden olmuştur. Bunlardan yazınsal metinler arasında sayılan kutsal kitapların çevirilerinde önemli bir isim olan Nida (1964: 159), konuya “devingen eşdeğerlik” (dynamic equivalenz) açısından yaklaşmaktadır. Değişik öğrenim düzeyleri, değişik meslekler, ilgiler, insanların bir iletiyi anlayabilme yetisini önemli ölçüde etkileyeceğinden değişik okur tipleri için birbirinden apayrı nitelikte çevirilerin yapılması gerektiğini savunan Nida, devingen eşdeğerlik gözetilerek yapılan çevirinin, anlatımda bütün bir doğallığı amaçladığını, alıcıya kendi kültürü bağlamına uygun davranış kipleriyle seslenmeyi denediğini; alıcının, iletiyi kavrayabilmek için kaynak dil kültürünün örgüsünü bilmesi gerekmediği görüşünde diretmediği görüşündedir (akt. Göktürk, 2002: 58).

Wilss (1977: 159), eşdeğerliğin matematikteki tanımından hareket ederek, matematik denklemlerinde eşitlik bağıntısının yanındaki birimlerin birbirleriyle yer değiştirebilmeleri gibi kaynak dil ve erek dil dizgeleri arasında bir değişebilirlik

(bağdaşıklı/korelasyon) olduğu görüşünü savunmaktadır ancak bu, yazınsal metinlerin çevirisinde her zaman mümkün olmamaktadır.

Reiss ve Vermeer (1984: 129) ise konuya Wilss gibi eşdeğerliğin tanımlanmasında başka bir teknik alandan, elektrikten yola çıkmaktadır. Elektrikte, iki dalgalı akımının, birbirinden ayrı iki devre oluşturmakla birlikte, aynı elektrik etkisini taşımaları demek olan eşdeğerlik, çeviri alanına kaynak dildeki bütün unsurların erek dilde aynı etkiyi taşıması olarak transfer edilmektedir. Reiss, eşdeğerliği her metnin farklı işlevi olduğu savından hareketle metin türüne, yani işleve göre sınıflandırmaktadır:

• İçerik vurgulu metinler için içeriksel eşdeğerlik • Biçim vurgulu metinler için biçimsel eşdeğerlik • Mesaj vurgulu metinler için iletişimsel eşdeğerlik

Kaynak metin odaklı kuramların gölgesinde farklı görüşler ortaya atan bilim adamlarından kimileri ise birbirine çevirisi yapılan diller arasında birçok nedenden dolayı tam bir eşdeğerlik olamayacağını savunmuşlardır. Sözgelimi Dressler (1975: 107, akt. Çavuş, 2005: 67), çeviride eşdeğerlik konusuna eleştirel yaklaşmış, çevirinin doğası gereği metinler arası eşdeğerliğin, başka bir deyişle, simetrinin olamayacağını savunmuştur. Ona göre kaynak dil ve erek dil, kültür ve dil farklılığından dolayı asla örtüşmeyecektir (akt. Çavuş, 2005: 66). Benzer görüşü paylaşan Holmes (1980) ve Broek’un (1985) da belirttiği gibi eşdeğerlik, tam bir özdeşlik olarak algılanmamalıdır. Ülkemizdeki araştırmacılardan Göktürk (2002: 87) de, genetik olarak akraba diller arasında dahi kimi zaman eşdeğerlik kurulamayacağını belirmektedir. Göktürk, dillerin genetik ve yapısal olarak farklı tipolojilere ait olmasını gerekçe göstererek özellikle yapısal anlamda eşdeğerliğin mümkün olmadığına dikkat çekmektedir.

Eşdeğerlik kavramına ve çeviriye ilişkin Toury’nin 1980’li yıllarda yaptığı çalışmalar pek çok yönüyle çeviribilimdeki tabuları yıkmıştır. Bu çalışmalarda Toury, eşdeğerlik kavramına geçmiş kuramcıların dahi nasıl açıklayacaklarını bilemedikleri bir açıklama getirmiştir. Toury’e göre, çeviri eşdeğerliği dar çerçeveler içinde ele alınabilecek bir kavram değildir. Toury’e (1980: 63-70) göre eşdeğerlik, görgül bir

olaydır ve iki dizge arasındaki ilişkilere bakılmaksızın iki ileti arasında belli bir ilişkinin var olması durumudur. Toury eşdeğerliği tarihsel, değişken ve soyut bir kavram olarak ele almaktadır ve ona göre bu soyut kavramın yeterlik ve kabul edilebilirlik olmak üzere iki kutbu bulunmaktadır. Çeviri eşdeğerliğini yönlendiren temel etken, öncül normlar olarak adlandırılan, çeviride kaynak dizge ya da erek dizge normlarının esas alınması konusudur. Çeviri, kaynak dil normlarına yakın özellikler taşıdığında ‘yeterli’ olarak tanımlanmakta, erek dil normlarına yakın olduğunda ise ‘kabul edilebilir’ çeviri olarak betimlenmektedir. Toury’nin araştırmalarını yönlendiren soru, çevirinin kaynak metnin eşdeğeri olup olmadığı değildir. Onun betimlemek istediği kaynak metin ve erek metin arasındaki ilişkinin türü ve derecesidir. İlişkiyi belirleyen öğe ise çevirinin oluşmasında baştan sona rol oynayan çeviri normlarıdır (akt. Eruz, 2003: 51; Demirtürk, 1993: 109; Berk, 2005: 122).

Toury, eşdeğerlik kavramının çeviribilim doğasına uygun kullanılmadığını savunmaktadır. Ona göre çeviribilimsel çalışmalar erek kültür bağlamı dikkate alınarak yapılmalıdır çünkü her çeviri erek kültür normları çerçevesinde oluşturulmuş bir metindir. Toury böylece çeviri sürecine ve çeviri etkinliğine, çeviribilimsel bütünleyici, nesnel ve dizgesel bir yaklaşım getirmektedir (akt. Eruz, 2003: 52).

Eşdeğerlik kavramının tanımı ve değerlendirilmesi, görüldüğü üzere zaman geçtikçe çeviribilim kuramlarının araştırılıp kaynak odaklılıktan erek odaklılığa doğru geçişiyle doğru orantılı olarak yön değiştirmiştir. Yukarda da belirttiğimiz gibi kaynak odaklı yaklaşımlardan erek odaklı yaklaşımlara geçiş belirginleştikçe eşdeğerlik kavramından, yeterlik ve kabul edilebilirlik olarak söz edilmeye başlanmıştır. Eşdeğerlikle ilgili önemli bilim adamlarının değerlendirmelerinin yanı sıra günümüzde de bunları temel alarak kavrama farklı yaklaşan araştırmacılar olmaktadır.

Bu araştırmacılardan biri olan ve farklı bir eşdeğerlik türünü savunan Anamur (1994: 11-12), eşdeğerlik anlayışının “bir metnin bilgisel, anlamsal ve biçimsel bütünün varış dillerindeki aynı amaç kitleye tüm nitelikleriyle ulaştırabileceği ve bu kitle üzerinde çıkış metninin çıkış bağlamı üzerinde yarattığı etkiyi yaratacak biçimde çevirmence yeniden kurulabileceği” inancına dayandığını belirtmekte; eşdeğer bir çeviriye ulaşmak için, yapıtı oluşturan tüm öğeleri ekinsel, toplumsal, tarihsel değerlerden oluşan anlamsal bağlam içine yerleştirmek ve kaynak dildeki etkinin erek

dilde oluşması için çözüm aramak gerektiğine vurgu yapmaktadır. Çözüm bulmak için ise çevirmenin her iki kültürde yetkin bir konumda gerçek bir metin incelemesi yapmasının önemine işaret etmektedir. Bu yaklaşımını açıklamak için Anamur aşağıdaki örneği vermektedir:

Jean Giraudoux’dan çevirdiğim La Guerre de Troie n’aura pas lieu/ Troya Savaşı Olmayacak (1935)’ta oyun kişilerinden birinin adı “Oiax”tır (Okunuşu waks, Yunanlı sarhoş bir asker / denizci). Bu yazarın esin kaynağı olan İlyada’da bulunmayan bir addır. Giraudoux’un bu adı seçiminin nedeni oyunun son sahnesinde anlaşılır: savaşı önleme çabasındaki Hektor (Toya ordusunun başkomutanı), savaş çığırtkanlığı yapan Demokos’u (Troya senatosu başkanı) öldürür. Ancak Demokos ölürken, savaşın çıkmasını sağlamak için kendisini Oiax’ın öldürdüğünü haykırır. Halk Oiax’ı linç ederken Hektor’un söylediği: “-Yaşadığı gibi gaklaya gaklaya geberdi”, Fransızca “gaklamak” (coasser; okunuşu koase) ile Oiax’ın okunuşu arasındaki ses benzeşmesi üzerine kurulmuş bir sözcük oyunudur. Bir başka deyişle, oyunun sonundaki bu sözcük oyununu yapabilmek için Giraudoux bu oyun kişisinin adını “Oiax” koymuştur. Bu betik Türkçe’ye çevrilirken bu özel adla oynanabilir mi? Bu yazarın çarpıcı bir sözcük oyunu yapmak için seçmiş olduğu yorumundan yola çıkarak –bu sözcük oyunu aynı zamanda Hektor’un Demokos hakkındaki düşüncesini de açıklamaktadır-, ben de çevirimde aynı etkiyi yaratabilmek için Türkçe “gaklamak” eylemiyle uyum sağlaması amacıyla “Oiax” adını “Uakk” olarak değiştirdim. Bu özel ad, İlyada’da herhangi bir tarihsel, ekinsel, yazınsal bağlamda var olan bir özel ad olsaydı, böyle bir değişikliğin yapılması betikte başka sonuçlar ortaya çıkarırdı. Ancak bu örnekte yazarın çıkış dili bağlamında yaptığı etki varış dili bağlamında bu değişiklikle sağlanmıştır. Bir başka deyişle, anlamsal eşdeğerlik dilsel düzeyde gerçekleştirilen bilinçli bir farklılık yoluyla kurulmuştur.

Çeviri sürecinin amacı, bahsedildiği üzere kaynak dilde yazılı metnin erek dilde mümkün olabildiği kadar eşdeğer biçimde yeniden kurulmasıdır. Yazın yapıtının sunduğu dünyanın dilsel bir düzenleme ile erek dile aktarılması sürecinde en çok sözü edilen kavram ‘eşdeğerlik’ (Göktürk, 2002: 55) bağlamında çeviri ürünü, benimsenen çeviri anlayışının gerektirdiği kurallar ve ilkeler doğrultusunda çevirmenin aldığı kararlarla aktarılmaktadır. Buna göre kaynak dil odaklı çeviri yaklaşımını benimseyen bir çevirmen, kaynak dil dizgesinin gerektirdiği kurallara bağlı kalan eşdeğerlik ölçütlerini dikkate alarak; erek dil odaklı çeviri anlayışına göre karar alan çevirmen ise yeterlik ve kabul edilebilirlik ölçütlerine göre aktarım gerçekleştirecektir. Kaynak dil odaklı kuramlar doğrultusunda yapılan çevirilerde hata/yanlış kabul edilen, erek dil odaklı kuramlarda amaca yönelik olarak ve dilsel yapı ayrılıklarından kaynaklanan

farklılıklar olarak nitelendirilmektedir. Bu durum, eşdeğerliğin betimlenmesi ve çeviri eleştirisi açısından önemli bir altyapı oluşturmaktadır.

Benzer Belgeler