• Sonuç bulunamadı

2.3. Göç ve Eğitim

2.3.1. Eğitim ve Öğretim

Eğitim, önceden saptanmış esaslara göre insanların davranışlarında belli gelişmeler sağlamaya yarayan planlı etkiler dizgesidir. Eğitim, bireyin davranışlarında kendi yaşantısı yoluyla kasıtlı olarak istekli değişme meydana getirme sürecidir. Öğretim ise, öğrenmeyi kolaylaştıracak etkinlikleri düzenleme, gerekli araç ve gereçleri sağlama ve rehberlikte bulunma eylemidir.

Eğitim, en genel anlamıyla, insanları belli amaçlara göre yetiştirme sürecidir. Bu süreçten geçen insanın, kişiliği farklılaşır. Bu farklılaşma; eğitim sürecinde kazanılan bilgi, beceri, tutum ve değerler yoluyla gerçekleşir. Günümüzde okullar, eğitim sürecinin en önemli kısmını oluşturur. (Fidan ve Erden, 1998:12)

Okullarımızda eğitim-öğretim sürecinde birçok sorunlar yaşanmaktadır. Bu sorunlara kalabalık sınıflar, disiplin sorunları, fiziki şartların yetersiz oluşu, iletişim sorunları, ders akışını bozan olaylar örnek olarak verilebilir. Bu süreçte yaşanan sorunlar öğretmenleri, öğrencileri, velileri ve okul yönetimlerini etkilemektedir. Aynı şekilde öğretmen, öğrenci, veli ve okul yönetimlerinden kaynaklı sorunlarda eğitim öğretim sürecini etkilemektedir.

2.3.1.1. Fiziksel Şartlar

Okullarda fiziksel ortam denilince; okulların fiziki yapıları, derslikleri, aydınlatma ve ısı sistemleri akla gelmektedir. Fiziksel ortam eğitim öğretim etkinliklerinin

gerçekleştirilmesi için gerekli araç ve koşullardan oluşur. Bir sistemin yer aldığı mekânın özellikleriyle sistemin araç, süreç ve hedeflerinin uyuşum içinde olması gerekir (Başar, 2003:15).

Fiziksel düzenlemeler sınıf ortamı üzerinde belirleyici bir etkiye sahiptir. Başta sınıf yerleşim düzeni olmak üzere aydınlatma, havalandırma, ses ve renk düzeni sınıf ortamlarının fiziki belirleyicileri arasındadır. Olumlu bir eğitim-öğretim ortamının oluşturulması için gerekli olan fiziki koşulları düzenlenmesi gerekir. (Kohen, 2006:20)

Okul ve sınıfın fiziki durumları; ses, görüntü, büyüklük ya da darlık, ısı, ışık, sıcaklık ya da soğukluk, oturma düzeni, öğrenci sayısı kısacası fiziksel rahatlık eğitim öğretimi olumlu yönde etkiler. Öğrenme için en uygun fiziksel çevrenin hazırlanması, yönetici öğretmen işbirliğinden yönetici mimar işbirliğine uzanır (Fidan ve Erden, 1998).

Fiziksel şartları oluşturan diğer bir hususta okullardaki araç ve gereçlerdir. Gelişen eğitim teknolojisi, kendi kendine öğretim materyalleri öğrencilerin okulda çalışmalarını teşvik eder niteliktedir. Okulda sağlanan pek çok materyalin aileler tarafından öğrencilere sağlanması çoğu kez mümkün olmamaktadır (Küçükahmet, 2008:209). Bu nedenle okullarda araç-gereç donanımının sağlanmasına ve bu donanımın korunmasına önem verilmelidir.

Öğrencilerin sosyal ve iletişimsel davranışları üzerinde etkili olan fiziksel ortamın, en azından şu özelliklere sahip olması gerekir (Özyürek, 2001:97):

 Fiziksel mekanı, rahat ve yeterince büyük olmalı,  Öğrencide, öğretim etkinliğine katılma isteği yaratmalı,  Öğrenciler için çoklu öğrenme fırsatlarına zemin hazırlamalı,  Öğretmenlerin beklentilerini aktarmalı,

 Öğretmenlerin başardıklarını yeni örnekler üzerinde tekrarlayarak, kazanımlarının sürekliliğini sağlamalıdır.

Fiziki ortamı etkileyen en önemli faktörlerden biride sınıfta bulunan öğrenci sayısıdır. Aydın (2000), Sınıfta öğrenci sayısının genel olarak 30 ve 30'un altında olması gerektiğini vurgulamıştır (s.12).

2.3.1.2. İletişim

İletişim sözcüğü kişiler arasında yer alan düşünce ve duygu alışverişini dile getiren bir terim olarak kullanılmaktadır. Öğrenme öğretme ortamlarında, sınıflarda öğrenci öğretmen ilişkilerinin niteliği başarıyı etkileyen ilişkilerdir. Bu nedenle iyi düzenlenmeleri gerekir. Öğrenci öğretmen ilişkisi birincil bir ilişki türüdür (Erden ve Akman, 1997:30).

Eğitim bir iletişim sürecidir. İletişimde bulunmaksızın eğitim yapmak imkansızdır (Küçükahmet, 2008:28). Öğrencilerin hazır bulunuşluk düzeylerinin, ilgi ve gereksinimlerinin, yeterliliklerinin, olanaklarının öğretmence; eğitsel amaçların, araçların, düzenlenişin öğretmen kılavuzluğunda birlikte belirlenmesi iletişimle olur. İletişim bu haber ve bilgilerin çok yönlü akımıdır. Bu nedenlerle eğitim-öğretim sürecinde sağlıklı bir iletişim çok önemlidir. Öğrenciler gerek birbirlerine gerekte öğretmenlerine kendilerini ifade edebilmeli, düşünce ve isteklerini doğru aktarabilmelidir. Aynı dilin farklı şekillerde kullanımı da iletişim açısından önemli sorunlar doğurabilmektedir.

2.3.1.3. Sosyo-Ekonomik Durum

Türkiye’nin coğrafi bölgeleri arasındaki yaşam şartları ve ekonomik koşullar farklıdır. Dolayısıyla şehir merkezindeki bir okul ile bir kasaba okulundaki veya ara mahallelerdeki okulların imkânları eşit değildir.

Eğitim-öğretim sisteminin yardımcı unsurları bulunmaktadır. Bunlara; kitap, defter, sınıf malzemeleri örnek olarak verilebilir. Fakat gelişen teknoloji ile eğitim teknolojileri de yenilenmiştir. Bu durumda eğitim- öğretime yardımcı unsurları standarttın üstüne taşımıştır. Bilgisayar, internet, projeksiyon makinesi, akıllı tahta gibi araçlar okullarda olması gereken araç gereçlerdendir. Ayrıca eğitimde kullanılan bazı araç gereçlerin

öğrencilerin evlerinde de bulunması gerekir. Evinde bilgisayarı interneti olan bir öğrenci ile bu imkânlara sahip olmayan öğrencileri kıyaslamak doğru olmaz.

Eğitim, öğretmenlerin öğrencilerin beyinlerine sihirli değnek ile yerleştirdikleri bilgiler değildir. Tersine uygun ortam ve ihtiyaç duyulan malzemeler gerektirir.

“Çalışma ortamı” kavramı ile öğrencini okul dışında okula ilişkin etkinlikleri sürdürdüğü fiziki ve psikolojik ortam kastedilmektedir. Öğrencinin ödev hazırlarken, derslerini tekrar ederken, bir araştırma ya da proje üzerinde çalışırken, derste tuttuğu notları temize çekerken, sınavlara hazırlanırken aile fertleriyle oluşturduğu ortam, onlarla ilişkisi etkili olmaktadır (Küçükahmet, 2008:208).

Öğrencilerin okulda öğrendikleri yeni bilgileri evlerinde tekrar etmeleri, ev ödevlerini yapmaları, çeşitli bilgileri araştırarak kendileri ulaşmaları gerekmektedir. Bunun içinde donanımlı bir sınıf ortamının yanı sıra evlerinde de ders çalışmaları için uygun bir çalışma ortamına ihtiyaçları vardır. Ancak bazı aileler ekonomik şartlarından dolayı çocuklarına bu imkânı sağlayamamaktadır. Ayrıca öğrenciler bazı konularda ailelerinden yardım beklemektedir çalışan aileler bu durumda çocuklarına yardım edememektedir. Bazı ailelerde eğitim durumları yetersiz olduğu için çocuklarına gerek ödevlerinde gerekse diğer konularda yardımcı olamamaktadırlar.

Ailelerin sosyo-ekonomik durumlarının kötü olmasının eğitim açısından olumsuz bir yansıması da çalışan çocuklardır. Aile bütçesine katkıda bulunmak veya kendi harçlıklarını kazanmak için çalışmak zorunda kalan öğrenciler bulunmaktadır. Fidan (1998), çalışan çocuk olgusu daha çok düşük ve düzensiz gelirin başlattığı ve sosyo- kültürel dinamiklerin desteklediği bir sorun olduğunu belirtmiştir. Dolayısıyla çalışan çocuk olgusunun ortaya çıkışının temelinde sosyo- ekonomik sorunlar yatmaktadır.

Çapur (2006), öğrencilerin çalışıyor olmalarının okul hayatlarını olumsuz etkilediğinin farkında olduklarını saptamıştır. Okula devamsızlık yapma oranlarının yüksek olduğu, okuldan uzak kaldıkları ve bu durumun okuldan soğuyup derslerden geri kalıp başarısız olmalarına neden olduğu, ayrıca öğretmenlerinden ve ailelerinden okulda daha başarılı olabilmek için bazı beklentileri olduğunu belirtmektedir.

2.3.1.4. Disiplin

Disiplin; kişilerin içinde yasadıkları topluluğun genel düşünce ve davranışlarına uymalarını sağlamak amacıyla alınan önlemlerin bütünü şeklinde tanımlanmaktadır (Tdk, 1969: 23). Disiplin çoğu kez ceza ile karıştırılmaktadır. Oysa ceza ile disiplin farklıdır. Ceza bireylerin yaptıkları zararlı davranışlardan sonra verilir. Oysa disiplin bireylerin zararlı davranışlarını önlemek için verilir (Tertemiz, 2002:45).

Öğretimde disiplin ile eğitim-öğretim süreci arasında çok yakın bir ilişki vardır. Çağdaş eğitim disiplini kişiye düzenli davranış ve iyi alışkanlıklar kazandırıcı; onu kendisi ve çevresi ile uyum içinde yaşamaya hazırlayıcı kurallar, önlemler bütünü olarak tanımlanmaktadır (Alıcıgüzel ,1998:14).

“İstenmeyen davranışların önlenmesi” olarak da ifade edilebilen disiplin kavramı genel olarak eğitim–öğretim ortamlarında öğrencilerin istendik davranışlarını kazanmalarına ilişkin olarak ortaya koyulan ilke, kural yasa ve düzenlemelere uygun davranma olarak tanımlanabilir. Disiplin öğrencinin kendisine ve çevresine karşı özenli ve saygılı olma eylemi olarak tanımladığında ise edilgenlik, utangaçlık, suskunluk, iddiasızlık, sıkılganlık ve sakınma öğretim hedeflerine ulaşmayı engelleyen kontrollü davranışlar olarak önemli disiplin sorunlarıdır (Celep, 2002:19).

Disiplinin amacı, düzeni korumaktır. Eğitim sistemi içindeki disiplinin amacı da öğrenmenin yalnızca olası değil mümkün olduğu bir ortam yaratmaktır (Tosun, 2002:122). Küçükahmet (2008), disiplinin yalnızca uyulması gereken kurallar listesinden çok daha geniş bir anlam ifade ettiğini söylemiştir. Amaçlı etkinlikler, kendi kendini kontrol, birlikte çalışma alışkanlığı gibi kavramlar disiplin tanımı içinde önemli yer tutmaktadır. Kişilerin eğitsel ortamlarda disiplini yalnızca öğrencinin uyması gereken kurallar olarak ele almak yanlıştır. Örneğin 20 kişilik bir sınıfta 50 kişinin ders dinlemeye zorlanması da bir disiplin sorunu yaratacaktır (Küçükahmet, 2008:190).

Okullarda, eğitim-öğretim faaliyetlerinin düzenli bir şekilde yürümesi için bazı kurallara uyulması gereklidir. Bu kurallar önemsenmediği takdirde okullarda disiplin sorunları yaşanmaktadır. Okulun veya sınıfın normal işleyişini engelleme, izinsiz okula girme ve araç gereçleri izinsiz kullanma, kopya, başkalarının ödev ve eserlerini izinsiz kullanma, bilerek yanlış bilgileri yayma gibi sahtekârlıklar, sahte imza, okul evrakında,

kayıtlarda, kimlik kartlarında tahrifat, değiştirme ve kötüye kullanma, sınıfta veya okulun diğer yerlerinde sigara ve alkollü içkiler içme, okula sebepsiz yere gelmeme, okuldan kaçma gibi davranışlar çeşitli disiplin sorunlarına örnek olarak verilebilir.

BÖLÜM 3

3. İLGİLİ ARAŞTIRMALAR

Türkiye’de iç göç ile ilgili yapılan çalışmaların sayısı oldukça fazladır. Bu çalışmaların büyük bir çoğunluğunda; iç göçün beraberinde getirdiği gecekondulaşma, kentleşme gibi göç sonucunda yaşanılan sorunlar araştırılmıştır. Ancak iç göçün eğitim üzerine etkileri, iç göç sonucu ilköğretim okullarında yaşanılan sorunlar gibi konularda yeteri kadar araştırma yapılmamıştır.

İçli (1999), “Denizli`ye Göç Eden Ailelerin Eğitime Bakış Açıları” konulu bir araştırma yapmıştır. Araştırmasında kırsal kesimden Denizli`ye göç etmiş 158 aileye anket uygulamış ve kentsel yaşama uyum ve eğitime bakış açılarını değerlendirmiştir. Araştırma sonucunda kişilerin % 97.5’i çocuğunun ilk öğrenim sonrası okumasını istediğini, % 2.5’i çocukların okumasını gereksiz bulduklarını belirtmişlerdir. Ailelerin % 76.6`sı çocuklarının üniversite eğitimi almalarını isterken, % 10.8`i çocukların lise ve dengi okullardan mezun olmalarının yeterli olacağını düşünmektedirler. Araştırma bulgularına göre ailelerin % 19`u okul öğretmeni ile ayda bir kez, % 17.1`i her dönem bir kez, % 49.4`ü yalnızca öğretmen çağırdığında okula gittiklerini belirtmişlerdir. Araştırma sonucunda ailelerin çocuklarına sınırlı da olsa eğitim, meslek fırsatları yakalayabilme olanakları sağladıkları ama çocukların okuldaki başarılarını devamlı kılacak etkin önlemler alma konusunda aynı duyarlılığı gösteremedikleri sonucu elde edilmiştir.

Ayaz (1997), “Sorun Çözüm Önerileri ile Türk Eğitim Sistemleri”nde eğitim sorunlarını araştırmıştır. Bunun sonucunda okulların kalabalık mevcutlarından dolayı ikili eğitimin yaygınlaşması, hızlı nüfus artışı ve köyden kente göçler ile sınıf mevcutlarının artması, bir üst öğrenime devam oranının düşüklüğü, okulların araç-gereç bakımından yetersizliği gibi sonuçları ortaya koymuştur.

Bayraktar (1999) “Köyden Kente Göç Olgusuna Bağlı Olarak İlköğretim Okullarında Ortaya Çıkan Sorunları” araştırdığı çalışmasında Diyarbakır ilindeki ilköğretim Okullarını incelemiştir. Bu araştırmada elde edilen bulgulara bağlı olarak ortaya çıkan sonuçları şöyle özetleyebiliriz:

 Yoğun göç ile okullar fiziksel olarak yetersiz hale gelmiştir,

 Göç eden aileler çocuklarına sağlıklı bir barınma ve evde ders çalışma ortamı sağlayamamışlardır,

 Göç eden aileler çocuklarını okula isteksiz göndermektedir,  Öğretmenler göç alan yerlerde çalışma zorluğu yaşamaktadır,

 Öğretmenler sınıfların kalabalıklığı gibi nedenlerle çalışmaktan rahatsız olmaktadır,

 Köyden kente göç alan bölgelerdeki okullarda bulunan öğrenciler disiplin sorunları yaşanmaktadır.

Gün (2002), “Çocuk ve Göç” konulu bir araştırma yapmıştır. Bu araştırmasında göç etmiş ergenlerin benlik algısı, yaşam doyumu, sosyal destek ağları ve kültürlenmelerini incelemiştir. Araştırmada elde edilen bulgular doğrultusunda göçün, göç eden ergenlerin benlik saygılarını ve yaşam doyumu olumsuz etkilediği, göç edilen yere bağlı olarak kültürlenme oranlarının farklılık gösterdiği, göç edilen yer ile göç veren yer arasındaki kültürel, sosyal ve ekonomik farkların büyüklüğünün göçün etkilerini değiştirdiği sonuçlarına ulaşmıştır.

Nar’ın (2008) yaptığı “Göçün Eğitime Ve Eğitim Yönetimine Etkileri (Dilovası Örneği)” adlı araştırmasında şu sonuçlara ulaşmıştır;

 Öğrenciler yaşadıkları yerleri güvenli görmedikleri ortaya çıkmıştır.

 Öğrenciler hırsızlık, gasp ve çeteleşme gibi suçlar karşısında kendilerini çaresiz hissettikleri görüşü ortaya çıkmıştır.

 Göç ile gelen öğrenciler ayrımcılığa maruz kaldıkları ortaya çıkmıştır.

 Öğrenciler birbirlerini aşağılamak için birbirlerinin etnik kökeni ile dalga geçtikleri ortaya çıkmıştır.

 Göç ile gelen öğrencilerin dil ve ifade konusunda sorun yaşadıkları ortaya çıkmıştır.

 Göç ile gelen öğrencilerin okula alışmakta zorlandıkları, uyum zorluğu yaşayan öğrencilerin tekrar köye dönmek istedikleri ortaya çıkmıştır.

Uluocak (2009), “İç Göç Yaşamış ve Yaşamamış Çocukların Okulda Uyumu” adlı araştırma yapmıştır. Araştırmasında göç yaşantısının, birçok ruhsal ve sosyal problem açısından bir risk faktörü olduğunu söylemiştir. Okul çağı çocukları için göç yaşantısının daha karmaşık bir süreç olduğu ve göç yaşayan çocuklar ile yaşamayan çocukların okula uyum süreci karşılaştırıldığında aralarında anlamlı farklar bulmuştur. Öğretmenler, göç yaşamış çocuklarda daha fazla nevrotik bozukluk bildirmişlerdir. Göç yaşayan grubun ruhsal uyum durumu için anne ve öğretmen bildirimleri arasındaki uyumu düşük bulmuştur. Öğretmenler, göç yaşamış çocuklarda görülen ruhsal uyum problemleri arasında en fazla okul başarısızlığı, tik, tırnak yeme problemlerini ifade etmişlerdir. Araştırmanın sonucunda, göç yaşamış çocukların okulda uyumlarının sağlanması amacıyla, eğitim, sağlık ve sosyal hizmet kuruluşlarının eşgüdümlü çalışmalarının gereği vurgulanmıştır.

Tok (2010), “Göç Alan Okullarda İlköğretim 4. ve 5. Sınıf Öğrencilerinin Rehber Öğretmen ve Sınıf Öğretmenlerinin Görüşlerine Göre Öğrenme Güçlüklerinin İncelenmesi” adlı bir araştırma yapmıştır. Mersin ili Akdeniz ve Toroslar ilçelerinde yoğun olarak göç alan mahallelerde öğrenim görmekte olan ilköğretim 4. ve 5. sınıf öğrencilerinin rehber öğretmen ve sınıf öğretmenlerinin görüşlerine göre öğrenme güçlüklerinin neler olduğunu tespit etmeyi amaçlamıştır. Bu araştırmada elde edilen bulgulara bağlı olarak ortaya çıkan sonuçları şöyle özetleyebiliriz:

 Öğretmenlerin yaşlarına göre öğrenme güçlükleri algıları arasında anlamlı farklılık görülmüştür. Bu farklılık 20-30 yaş öğretmenler lehine anlamlı bulunmuştur.

 Öğretmenlerin görev durumlarına göre öğrenme güçlüğü algıları arasında anlamlı farklılık görülmemiştir.

 Öğretmenlerin mesleki kıdemlerine göre öğrenme güçlüğü algıları arasında anlamlı farklılık görülmüştür.

 Öğretmenlerin daha önce göç alan okulda çalışma durumlarına göre öğrenme güçlüğü algıları arasında daha önce göç alan okulda çalışmamış öğretmenler lehine anlamlı farklılık görülmüştür.

 Öğretmenlerin eğitim durumlarına göre öğrenme güçlüğü algıları arasında anlamlı farklılık görülmüştür.

 Öğretmenlerin cinsiyetlerine göre öğrenme güçlükleri algıları arasında kadın öğretmenler lehine anlamlı arklılık görülmüştür.

Erjem (2009), “Mersin’de Göç, Kentleşme ve Sosyal Problemler” adlı bir araştırma yapmıştır. Araştırmasında göçün eğitim boyutu: Göç nedenleri ve eğitim, göç ve eğitimle ilgili beklentilerin karşılanma durumu, çocukların eğitim masraflarını karşılama durumu olarak ele alınmıştır. Araştırma verilerine göre, ankete katılanların çoğunluğu göç nedenini işsizliğe (%52,7) bağlamaktadırlar. Geçim sıkıntısı (%13.1) ve topraksızlık (%4.4) işsizlikle (%52.7) birlikte değerlendirildiğinde göçün önemli oranda (%70.2) ekonomik faktörle ilişkili olduğunu ortaya çıkarmıştır. Eğitimin ise bir göç nedeni olarak dağılımı (%0,5) çok düşük bir orana sahiptir. Terör (%2.7) ve can güvenliği (%6.6) göçte etkili olan diğer faktörlerdir.

Erjem (2009), göç eden ailelere genel göç nedenleri ile göç kararında çocuklara daha iyi bir eğitim aldırma düşüncesinin ne derecede etkili olduğu sorulduğunda, eğitimin genel göç nedenleri arasında oldukça düşük bir orana sahip olmasına karşın, çocuklara daha iyi bir eğitim aldırma düşüncesi bağlamında önemli sayılabilecek bir oranda etkili olduğunu ortaya çıkarmıştır. Göç eden ailelerin eğitimle ilgili beklentilerin karşılanma durumu sorulduğunda araştırmaya katılanların %17.9’u tamamen karşılandı, %18.6’sı karşılandı , %16.9’u karşılanmadı ve %6.3’ü tamamen karşılanmadı yanıtı vermişlerdir. Araştırmaya katılanların önemli bir oranı (%40.3) bu konuda kararsız kalmıştır. İfade edilen bu oranlar birlikte değerlendirildiğinde, araştırmaya katılanların %36,5’i eğitimle ilgili beklentilerinin karşılandığını, %23,2’sinin ise karşılanmadığını söyleyebiliriz. Bu konuda kararsız olanların oranı (%40.3) da oldukça yüksektir. Ortaya çıkan bu sonuç eğitimle ilgili beklentilerin karşılanmasında sorunlar olduğunu göstermektedir.

Araştırmaya katılanlara çocukların eğitim masraflarını karşılama durumu sorulduğunda büyük çoğunluğu (%68), çocuklarının eğitim masraflarını karşılamada çok zorlandıklarını ifade etmişlerdir. Zorlanıyorum diyenlerin oranı %22.6 ‘dır. Zorlanmıyorum (%1.9) ve hiç zorlanmıyorum (%0.9) diyenlerin oranları oldukça düşük bulunmuştur. Bu bulgular göçle gelen ailelerin çocukların eğitim masraflarını karşılamada sorunlar yaşadıklarını ortaya koymaktadır.

Sevim (2001), “Elazığ‟a Göç Eden Ailelerin Çocuklarının Eğitim Durumu” konulu bir araştırma yapmıştır. Araştırmasında zorunlu göçün çocukların eğitimi üzerindeki olumlu ve olumsuz etkileri araştırılmıştır. 11 mahallede toplam 200 hane halkı başkanı ile görülmüştür. Öğrenim düzeyi açısından bakıldığında ise % 34.5‟inin okur-yazar olmadığı görülmektedir. Hane halkı başkanlarının % 70‟i düşük sosyo-ekonomik statüde yer almaktadır. Hane halkı başkanlarının % 68‟i çocuklarına daha fazla eğitim imkanı sağlayamamalarına sebep olarak sosyo-ekonomik seviyelerinin düşüklüğünü göstermişlerdir. Hane halkı başkanlarının % 15‟i kız çocuklarının okumasını uygun görmediklerini belirtmişlerdir. % 41.5‟i çocukların eğitimlerinin öncelikle bir meslek edinmek için şart olduğu görüşündedirler. Göç edenlerin % 19.5‟i göçün çocuklarının eğitimini aksattığı görüşündedir. Hane halkı başkanlarının % 19‟u çocuklarının eğitim giderlerini karşılayamadıklarını ifade etmişlerdir.

Karakuş’un (2006) yaptığı “Göç Olgusu Ve Eğitime Olumsuz Etkileri (Sultanbeyli Örneği)” adlı araştırmasında şu sonuçlara ulaşmıştır;

 Köyden kente göç olgusu, öğretmenlere göre ilköğretim okullarında özellikle fiziksel koşullarda ve öğretmenlerin motivasyonlarında olumsuz etkilere yol açan bir sorundur.

 Göç nedeniyle okulların fiziksel kapasitesi yetersiz hale gelmekte, sınıf mevcutları artmaktadır.

 Öğrenciler sınıfta daha pasif hale gelmektedirler. Bu da sınıfın başarı durumunu ve buna bağlı olarak da öğretmenin manevi meslek doyumunu ve motivasyonunu olumsuz etkilemektedir.

 Öğretmen eğitim-öğretim adına verdiklerinin geri dönütünü almakta zorluklar yasamaktadır ve bu da öğretmenin yaptığı dersten dolayısıyla işinden keyif alamamasına neden olmaktadır.

 Öğretmenlerin yoğun göç alan yerleşim yerlerindeki okullarda çalışmanın diğer okullara göre daha zor olduğunu düşündükleri ortaya çıkmıştır. Bu nedenle de bu okullardan bir an evvel kurtulmanın yollarını aramaktadırlar.

 Bu okullarda çalışan öğretmenler karşılaşılan sorunlardan ötürü iş doyumlarının düştüğünü ve daha sinirli ve sabırsız hale geldiklerini, davranışlarının olumsuz yönde değiştiğini ifade etmişlerdir.

 Bu okullarda öğrenci ve onların velileriyle sorunlar yaşadıklarını bunların çözümü için yapılanların yetersiz olduğunu düşünmektedirler.

Sonuç olarak, ailesinin beklenti ve baskıları öğrencinin eğitim-öğretim adına olmadığından öğrencinin gelecek tasavvuru bu alanda gelişmemekte sadece ekonomik kazanç elde etmeye dönük beceri gerektirmeyen işlere yoğunlaşmaktadır. Bu durum yoğun göç alan Sultanbeyli örneğinde olduğu gibi eğitim-öğretim faaliyetlerinin aksamasına ve bütün olarak ülkenin geleceğini olumsuz etkilemektedir (Karakuş,2006: 66).

BÖLÜM 4

4. YÖNTEM

Araştırmanın bu bölümünde, araştırmanın modeli, evren ve örneklemi, araştırmada kullanılan veri toplama araçları, veri toplamada izlenen yol ve verilerin analizinde uygulanan istatistiksel işlemler üzerinde durulmuştur.

4.1.Araştırmanın Modeli

Bu çalışma, iç göç yaşanılan bölgelerdeki ilköğretim okullarında eğitim-öğretim sürecinde karşılaşılan sorunları belirlemek amacıyla yapıldığı için tarama modelinde betimsel bir araştırmadır.

Bu araştırma modeli; olayların, objelerin, varlıkların, kurumların, grupların ve çeşitli alanların “ne olduğunu” betimlemeye, açıklamaya çalışan incelemelerdir. Bu tip incelemeler mevcut durumları koşulları ve özellikleri aynen ortaya koymaya çalışır(Kaptan, 1983:129).

4.2.Evren ve Örneklem

Bu araştırmanın evrenini İstanbul ili Esenyurt ilçesi ilköğretim okulları idareci, öğretmen ve öğrencileri oluşturmaktadır.

Araştırmanın örneklemini ise tesadüfi örnekleme yöntemi (random) ile seçilen 5 ilköğretim okulunun idarecileri, öğretmenleri ve her okuldan seçilen 180 adet 8.sınıf öğrencisi oluşturmaktadır.

4.3.Verilerin Toplanması

Bu araştırmanın alt problemlerinde belirtilen sorunları belirlemek amacıyla araştırmacı tarafından beşli likert tipinde anket geliştirilmiştir(Balcı, 1997:178-179).

Benzer Belgeler